Dünyadaki likidite tuzağı bizdekiyse tüketici güveni

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

A. Levent ALKAN / Araştırmacı-Yazar

Tuzak, özünde komplo olan bir kurgudur. Terör olgusuyla iç içe şehir insanının aklına ilk gelen, bubi tuzağı olur. Hava tuzağı ise, yunus balığı gibi sıçramalı ve hareketli hayvanları yakalamakta kullanılan tuzaklardır. Hayvanlardan bahsedip de, hayvan avlamakta kullanılan av tuzağından bahsetmemek olmaz. Ya, ilkokul eğitimimizden başlayarak peşimizi bırakmayan o tuzak sorular. Soruların tuzağa düşürme biçimi olan bu kurgular, eğitimimiz bitse de peşimizi bırakmazlar. Evlilikten sağlığa, polisiye sorgulardan şirket denetimlerine kadar, geniş bir alanda karşımıza çıkarlar. Bir de para tuzakları vardır ki; bunlar, ceplere monte edilmiş gizli sondaj hortumları gibi çalışırlar. Tüketiciye hiç hissettirmeden paralarını, parazit gibi emerler. Ya, hiçbir yarar sağlamazlar; ya da, maliyetlerine kıyasla çok sığ fayda sunarlar.

Likidite tuzağı ise Büyük Buhran'dan bu güne tartışıla gelen bir konudur. En son, 2005-2010 küresel sistemik krizinde de kapımızı çaldı. 1990 yılından beri Japonya'nın yaşamakta olduğu deflasyon (genel fiyatlar düzeyindeki gerileyiş), likidite tuzağına dönüşmüştür. Likidite tuzağında, para politikası sıfır düzeyindedir ya da sıfıra çok yakındır. Ama, kriz devam ediyordur. Nitekim Japonya, 1990'ın başlarında bankacılık krizi yaşadı. Faizler sıfır düzeyine çekilip, teşvikleri uygulamaya alındı. Deflasyon, uzun sürecek bir durgunluk anlamına geliyor. Tüketici; "bugün yapacağın işi, yarına bırakma" sözünü, tersten okur. Yarına bırakabileceği işini, bugün asla yapmaz. Fiyatların düşeceği beklentisi, otomatik olarak talebi sürekli erteleyen bir girdap oluşturur. Yen, kısa zamanda küresel ekonominin faiz arbitraj (carry trade) parası olur. Japonya'dan alabileceğimiz ders şunlardır: Sadece likiditeyi gevşetiyor olmak; "elinde çekici olanın, her sorunu çivi görmesi" gibidir. Gevşek para politikası, kolaycı anlayışın dayanılmaz bir hafifliğidir. Japonlar sadece likiditeyi rahatlatmakla, durgunluk sorununun üstesinden gelebileceğini sanmış, rehavete kapılmıştır. Japonya'da, sağlıklı sağlıksız bankalar iç içedirler. Finans sektörü kuşkuların silinemediği bir çıfıt çarşısıdır. Çürük elmalarla sağlam elmalar; yan yanadırlar. Sağlam ya da çürük tüm finansal kuruluşlar, zan altındadılar. Deflasyon bekleyişleri, durgunluğu ekonomiye davet eder.  

Japonya'nın dışına çıkarsak; FED ve diğer merkez bankaları, likidite tuzağına düşmemeye büyük çaba harcıyorlar. Belki de Büyük Buhran'ın en büyük yararı, para politikalarının küresel ekonominin genel gidişatı üzerinde, ne kadar etkili olduğunun öğretmek olmuştur. Lehman batışı merkez bankalarını bol para dönemine geçirdi.  Arzı artan her şey gibi, para bollaştıkça değeri düştü. Bu akıma önderlik eden de, kuşkuuz FED oldu. Çünkü FED'in bastığı dolar, çoğu ülkenin rezerv parasıydı. Pazartesi TÜİK Eylül tüketici güveni, %3.5 gibi bir sıçramayla 90'ın üstüne çıktı. Bu sıçrama, tüketicinin ikinci basamağıydı. Çünkü birinci basamağına, bu yılın ilk ayında 80'lere tırmanarak ulaşmıştı. Ekonomi dipteyken, tüketicinin güveni de o günlerde 70'li düzeylerdeydi. ABD'nin resmi kuruluşu (NBER), 2009'un ikinci çeyrek dönemini, küresel sistemik krizin dibi olarak tanımladı. Hepsi bu kadar. Bugün için, tüm dünya ülkelerinin ve ABD'nin 2010 ikinci çeyrek sonuçlarına ulaşabiliyoruz. Buna göre, henüz kriz bitmedi. Kırılganlık aynı boyutta sürüyor. Mesela yılın ilk dokuz ayında 1.75 trilyon dolar büyüklüğe ulaşan şirket evlilikleri, son çeyrekte; kur savaşları, ekonomik belirsizlik, likidite tuzağı gibi nedenlerle azalacak. En büyük 25 ülkenin küresel ekonomideki payları karşılaştırmasında, Türkiye 1980'de 1.02 iken, 2010'da 1.27 ve 2015'de 1.23; Güney Kore 1980'de 0.77 iken, 2010'da 1.96, 2015'de 1.94 olacak. Bu dönemin ortalama yıllık bileşik büyümesi (CAGR) hesaplandığında; binde 26.75 ile Güney Kore, binde 5.36'de kalan Türkiye'ye tam 5 kat fark atıyor. Biz bir basamak atlarken, "eşeğin kuyruğu gibi ne uzuyor ne kısalıyoruz"; Güney Kore 5 basamak sıçrarken, "çığ gibi büyüyor". Öyleyse, bu Eylül tüketici güveni de ne demek? Küresel ekonomi ortamı, elinde beyaz ipek mendil halay çekilebilecek kadar iyimser midir ki. Tüketici güveni aylık bazda, dayanıklı tüketim alt kolunda %13.5, konut sahipliğinde %8.8'e yükseliyor. Bu arada, cari açığımız yükünü almış gerilerden hızla geliyor. Avrupa'nın kesilen talebi, ABD'nin çelişkisi, Çin'in balonu; bir anda orta vadeli plana (OVP) bağlıyor herşeyimizi. Ortaya, ya OVP'de tökezlersek ya da başarırsak şeklinde iki farklı durum çıkıyor. Kriz bitiğinde bize düşen paye, ya "gözü tanede olan kuşun, ayağı tuzaktan kurtulmaz"; ya da "iş bilenin, kılıç kuşananın" olacak.