Düşük karbonlu ekonomiye doğru Türkiye
Doc. Dr. Arzu KOCABAŞ / MSGSU
2009 Aralık ayı gezegenizin geleceği için kritik bir ay oldu. Kopenhag İklim Değişikliği Zirvesi Birleşmiş Milletler himayesinde toplandı. Türkiye'nin de içinde bulunduğu 192 ülkenin delegeleri iki hafta süren zorlu müzakereler için biraraya geldiler. Zirvenin sonucu son gün olan 18 Aralık günü açıklandi. Bilimsel konsensusa göre hızlanmakta ve büyük olasılıkla kontrol edilemeyen iklim değişikliğinin korkutucu ekonomik ve sosyal sonuçlarını bertaraf etmek için küresel ısınmadaki artışı 2°C ile sınırlamamız gerekmektedir.
Önlem alınmazsa kuraklıklar tarım alanlarını büyük çöllere dönüştürecek, dünyadaki türlerin yarısına yakını yok olacak, yüzlerce milyon insan yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalacak ve büyük alanlar, bazı küçük ada devletleri de içinde olmak üzere, Kuzey kutbu buzul başlığının erimesine bağlı deniz seviyesindeki kalıcı artış nedeniyle su altında kalacak. Bu limite ulaşılması için önümüzdeki beş on yıl içinde karbon salınımlarının zirve yapması ve düşmeye başlamasını sağlayacak eyleme ihtiyacımız bulunmaktadir.
Netice itibariyle salabileceğimiz 1000 milyar tona yakın karbonu nasıl paylaşacağımız ve bu limit içinde nasıl kalacağımızla ilgili hukuksal olarak bağlayıcı bir uluslararası anlaşmaya ihtiyacımız vardır. Bu miktar çok gibi gelebilir ancak bu yıllık oranlarla sadece yaklaşık 20 senelik değerdedir. Karbon salınımlarımızı 1990 seviyeleriyle kıyasla en azından %80 azalmamız gereklidir. Bu da her ülkenin bir ulusal karbon salınım azaltma hedefini kabul etmesi anlamına gelmektedir. Aynı zamanda da, zengin ülkelerin daha yoksul ülkelere ekonomik gelişmelerine devam ederlerken karbon salınımları artış oranlarını ve sonunda salınımları azaltmalarını sağlamak üzere yıllık düzenli 100 milyar $ destek verecekleri demek olmaktadır.
Bu anlaşma en sonunda 184 ülke hükümeti tarafından 1997'de kabul edilen ancak yasal olarak yürürlüğe ancak 37 sanayileşmiş ülkenin salınımlarını 2008-2012 yılları arasında 1990 seviyelerine kıyasla ortalama %5 oranında azaltmasını gerektirdiği 2005 yılında giren Kyoto Protokolü'nün yerini alacaktır. Protokol 2012 yılında bitecektir ve küresel salınımlar üzerinde sadece sınırlı bir etkisi olmuştur - artış hızını yavaşlatmıştır. Protokolün altında yatan ilke daha yoksul ülkeler harekete geçmeye mecbur kılınmazlarken bugüne kadar biriken CO2'dan sorumlu olan zengin ülkelerin bu salınımları azaltmak üzere bağlayıcı taahhütler altına girmeleri gerektiğidir. Ancak dünyanın en büyük kirleticisi, ABD, bu anlaşmadan geri çekilmiştir ve Çin ve Hindistan gibi dünyanın hızlı gelişen ekonomileri salınımları önemli ölçüde artırmıştır. Fakat Çin ABD kadar CO2 salarken, nüfusunun dört kat fazla olması sebebiyle kişi başı salınımları ABD'nin dörtte biri kadardır.
Türkiye'nin CO2 salınımları 1990 ve 2004 yılları arasında %72.6 oranında artmıştır. Türkiye karbon salınımlarında en hızlı artış oranlarından birine sahiptir fakat aynı zamanda güneş, rüzgar ve termal enerji gibi temiz enerji kaynakları ile doludur. Kopenhag'da Türk delegeler geçtiğimiz üç yılda hükümetin enerji verimliliğinin iyileştirilmesi ve yenilenebilir enerjinin kullanımının artırılmasına yönelik yeni bir yasal çerçeve hazırladığı gerçeğine işaret edebilmişlerdir.
Enerji Verimliliği Yasası 2006 yılında yürürlüğe girmiştir - basında 'Türkiye'de enerji verimliliğinde yeni bir dönem' olarak takdim edilmiştir. Bu yasa çevre müktesebatına uyuma yardımcı olmak için Türkiye'ye verilen desteğin bir parçası olan AB destekli Türkiye'de Enerji Verimliliği Projesi'nin bir sonucu olarak geliştirilmiştir. Bu yasa kapsamında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından bir Enerji Verimliliği Koordinasyon Kurulu (EVKK) oluşturulmuştur. EVKK'nın ulusal düzeydeki rolü, enerji verimliliğine yönelik ihtiyaç için kamusal farkındalığı teşvik etmek üzere gerekli eylemler ile birlikte özellikle binalarda ve ulaşımda kullanılan enerji olmak üzere enerji üretimi ve kullanımının tüm yönlerini içeren çok çeşitli önlemlerin uygulanmasına liderlik etmektir. Kurul bir Ulusal Enerji Verimliliği Programı hazırlamaktadır. İleride bu program beyaz eşyaların enerji etiketlemesi, bina sahiplerine enerji verimliliği önlemlerinin maliyetlerinin % 20'sine kadar finansal teşvikler ve birleşik ısıtma ve güç tesisleri için teşvikleri kapsayacaktır. Bir tarife sistemi geliştirilmektedir. Bu sistem, elektrik üretim şirketlerine yönelik hanehalklarına ve işsahiplerine güneş ve rüzgardan elde ettikleri elektrik fazlasının kilovatsaatine 5.5 cent ödeme yapacakları bir yenilenebilir enerji satın alma yükümlülüğüdür.
Kopenhag Zirvesi'nin başlangıcından iki gün önce hükümet yeni bir enerji verimliliği yönetmeliğini açıklamış ve bina sahipleri için para tasarrufu yapmanın önemini vurgulamıştır. Tüm konutların satıldıkları veya kiralandıkları zaman bir Enerji Performans Sertifikası olması gerekecektir. Bu yönetmelik yeni konutlar için hemen yürürlüğe girmiştir. Şimdilik mevcut konutlar için bu sertifika isteğe bağlıdır ancak 2017 yılında zorunlu hale gelecektir. Bu sertifikayı alabilmek için binaların yalıtılması gerekmektedir. Ayrıca bütün yeni evlerde modern merkezi ısıtma sistemlerinin kullanılması ve eski enerji verimsiz sistemlerin yenilenmeleri gerekecektir.
5436 sayılı Yenilenebilir Enerji Yasası 2006 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu yasa ülkenin yenilenebilir kaynaklardan üretilen elektriğinin miktarını artırmak için bir çerçeve ortaya koymaktadır. Yasayla birlikte hükümet çeşitli yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen enerjiye yönelik yatırımları teşvik etmektedir. 2002 yılında yenilenebilir enerji üretim kapasitesi çok düşüktü. Şu anda 1000 megavatın üzerindedir - esas olarak rüzgar türbinleri ve hidro elektrik gücü, ancak jeotermal ve biyokütle kaynakları da giderek önem kazanmaktadır. Sadece bir ay önce Enerji Bakanlığı 3000 megavat elektrik üretecek olan 80 yeni rüzgar türbini projesi için ruhsat vermiştir.
Böylelikle Türkiye daha düşük karbonlu ekonomiye doğru rotasında bazı kesin ilk adımları atmış bulunmaktadır. Ancak küresel ısınmanın ciddiyetiyle ilgili genel ilgi ve farkındalık seviyesi hala son derece düşüktür. Kopenhag görüşmeleri başlangıcı olan 7 Aralık'ta basında çok sınırlı olarak yer almıştır. Bu aşamada yaşamsal küresel karbon azaltma hedeflerine ulaşmak için Türkiye'nin katkısı olarak hükümetin ne önereceği ile ilgili bir kavrayış bulunmalıdır. Umalım ki politikacılar Kopenhag Zirvesi'ni Zirve sureci ardindan da hem hükümet politikalarını hem de Türkiye'deki kamuoyunu bir adım ilerletmek için gerçek bir fırsat olarak görürler. Böylece gelecek on yılda karbon salınımlarımızda önemli miktarda bir düşüşü görebiliriz.