Emekli Büyükelçi Rende: Ortadoğu kaynamaya devam edecek!

Suudi Arabistan'da "yolsuzlukla mücadele" kampanyasıyla başlayan süreç ve eş zamanlı olarak Lübnan ile ilgili yaşanan gelişmeleri Türkiye yakından izliyor. Ortadoğu'daki gelişmeleri Türkiye'nin Katar ve OECD eski Büyükelçisi Mithat Rende ile konuştuk.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

EVRİM KÜÇÜK

Ortadoğu'da 'ezber bozan' gelişmeler yaşanıyor. Geçtiğimiz dönemde yaşanan Katar diplomatik krizinin ardından Suudi Arabistan'da "yolsuzlukla mücadele" kampanyası olarak başlayan süreç ve eş zamanlı olarak Lübnan'la ilgili yaşanan gelişmeler siyasi gözlemcilere göre Ortadoğu'da yeni bir dönüm noktasına işaret ediyor. Suudi Arabistan'da Veliaht Prens Muhammed Bin Selman tarafından duyurulan '500 milyar dolarlık mega kent' projesi ve ülkenin 'ılımlı İslam' a yöneleceğine ilişkin açıklamaların gerçekten ülkede bir dönüşüme yol açıp açmayacağı sorularına yanıt aranıyor. Diğer yandan Suudi Arabistan-Lübnan hattında yaşananların bölgeyi yeni bir çatışma ortamına sürüklemesinden endişe ediliyor.

Türkiye’nin Katar ve OECD eski Büyükelçisi Mithat Rende ile başta Körfez bölgesi olmak üzere son zamanlarda Ortadoğu'da yaşananları ve bunun ne gibi sonuçlar doğurabileceğini konuştuk. Yaşananları ABD'nin bölgeye ilişkin stratejisi çerçevesinde değerlendirmek gerektiğini söyleyen Rende, ABD'nin bölgedeki önceliğinin İsrail'in güvenliği, enerji kaynaklarının kontrolü ve fiyatların denetimi, fanatik İslam'ın yarattığı terörle mücadele ve İran'ın kontrol altında tutulması olarak özetliyor. Rende'ye göre Ortadoğu kaynıyor ve ABD ve diğer süper güçler bölgede oyun kurucu olmaya devam ettikçe kaynamaya devam edebilir.

“Mr. Everything'in petrol oyunu”

Mithat Rende, Suudi Arabistan'da son yolsuzluk operasyonu kapsamında birçok prens, bakan, eski bakan ve işadamının gözaltına alınmasının 'deyim yerindeyse' ikinci darbe olduğunu söylüyor. İlk darbe geçtiğimiz yaz, savunma ve güvenliği elinde tutan güçlü figür 1. Veliaht Muhammed bin Nayif'in devre dışı bırakılması ve Muhammed Bin Selman'ın veliaht prens olarak ilan edilmesiydi' diyor. Rende, yolsuzluk operasyonun nedenlerinden ilkinin Batılı analistlere göre 'güç konsolidasyonu' amaçlı olduğunu belirtiyor ve "bin Selman kendisine muhalefet edebilecek herkesi bertaraf etmek istedi. Zaten yurtdışında lakabı Mr. Everything yani 'Sayın Her şey'.. Çünkü ekonomi, güvenlik, enerji, savunma şimdi onun elinde" diyor.

Rende, en önemli nedenlerden birinin de petrol olduğuna dikkat çekerek şunlara değindi: "Bazı kesimlere göre bu hamlenin arkasındaki en önemli nedenlerden biri de petrol. Petrol fiyatlarındaki ciddi düşüş Suudi Arabistan ekonomisini önemli ölçüde sınadı. Neticede ülkenin petrol gelirleri önemli oranda azaldı. Bu da yatırım planlarını olumsuz yönde etkiledi. Nitekim Riyad'ın bu nedenle 250 milyar dolarlık yatırım projelerini rafa kaldırdığı söyleniyor. Petrol fiyatları 40-45 dolar aralığında kalsaydı Suudi Arabistan bütçesinin yılda 70 milyar dolar açık vereceği hesaplanıyordu. Bu ekonomik sıkıntıyı gidermek bazılarına göre yolsuzluk operasyonun arkasındaki en önemli nedenlerden biri. Operasyonda göz altına alınanların 850 milyar dolarlık mal varlığına el koyup bunun ekonomiye aktarılması planları yapıldığı iddia ediliyor.

Suudi Arabistan'ın 2030 hedefleri gerçekçi mi?

Suudi Arabistan petrole dayalı ekonomisini çeşitlendirmek için 2030 hedeflerini ortaya koydu. Rende "Bu planların tutacağını düşünenlerden değilim" diyor ve devam ediyor: "Çünkü ülkede ekonominin çeşitlendirilmesini sağlayacak altyapı yok. Ülkede eğitim çok zayıf, mesleki yeterlilik eksik, esnaf yetiştirilemiyor. Birçok işi Türkler, Hintliler, Pakistanlılar yapıyor. Bunların yanında doğa koşulları da elverişli değil. 55 derece sıcaklıkta hangi sektöre gireceksiniz. Sadece yenilenebilir enerjiyle, sadece 10 bin megavat güneş enerjisi kapasitesi yaratmakla o ülkeyi dönüştüremezsiniz. Ayrıca yabancı yatırımcının ve özel sektörün çalışabileceği uygun iş ortamı ve özgürlüklerin sağlanması şart."

”ABD'li petrol lordları fiyatların yükselmesini istiyor”

Suudi Arabistan'ın petrole dayalı bir ekonomi olması önemli bir husus. Dünyada petrol ve kömürden yenilenebilir enerji ve doğalgaza geçiş var. ABD'de 'enerji lordları' kaya gazı ve petrolüne önemli yatırımlar yaptılar. Bu yatırımların karlı olması için petrol fiyatlarının yükselmesi ve 60 doların üzerinde seyretmesi gerekiyor. Şu an fiyatlar 63 dolar civarında. Bu da Houston merkezli enerji patronlarının işine geliyor. Aslına bakarsanız fiyatlardaki bu yükselme ekonomileri petrol ve doğalgaza dayalı Rusya ve İran gibi ülkelerin de işine yarıyor.

Petrol fiyatlarındaki düşüşün uzun süre devam etmesi Suudi Arabistan rahatsız etti. Karşı önlem olarak OPEC de üretim kısıntısına gitti. Körfez'de başlatılan suni gerilimi de bu çerçevede değerlendirmek mümkün. Unutmayalım ki, petrol fiyatlarının 40 dolar civarından bulunduğu seviyeye yükselmesinde en önemli nedenler arasında Katar krizi, Kuzey Irak'taki referandum, Suudi Arabistan'daki gelişmeler ve talep artışı ve Nijerya, Libya, Venezuela gibi ihracatçı ülkelerdeki siyasi belirsizlikler de bulunuyor."

"Bölgenin istikrarı Türkiye için hayati önemde"

Ortadoğu'nun istikrara kavuşmasının Türkiye için büyük önem taşıdığını kaydeden Rende şunları söylüyor: "Özellikle Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin sağlanması, yeniden imarı ve ekonomik faaliyetlerini sürdürmeleri büyük önem taşıyor. Sınır komşusu olduğumuz bu ülkelerle ticari ilişkilerimizde büyük kayıp yaşadık. Bu kayıpların bir an önce telafi edilmesi gerekir. Suriye üzerinden Körfez ülkelerine karayoluyla ulaşmamız ihracatçılarımıza büyük avantaj sağlayacak. Türkiye, trilyon doları bulacak yeniden imar projelerinde yerinde almalı. Bu çerçevede diğer büyük oyuncularla güç birliği yapmakta yarar var"

"Lübnan'da çatışma ortamı yaratmak istiyorlar”

Suudi Arabistan-Lübnan hattındaki gelişmeleri de değerlendiren eski Büyükelçi, İran ruhani lideri Hamaney'in dış politika danışmanı Ekber Velayeti’nin Lübnan'a yaptığı son ziyaret sonrasında Başbakanı Saad Hariri'nin Riyad'a davet edilerek istifaya zorlanmasının tesadüf olmadığını düşünüyor. Gerginliğin temelinde Hizbullah ile Lübnan'ın İran ile ilişkilerinin yattığını belirten Rende, krizi şöyle yorumluyor: 

"İran, gerek Irak'ta DEAŞ ile savaşta gerek Suriye'de vekalet savaşında kazanan tarafta. Lübnan'da da Hizbullah'ın sponsoru kabul ediliyor. İran'ın bölgede kazanımlarını artırması başta Suudi Arabistan ve İsrail olmak üzere bölgede bazı ülkelerde ciddi endişeye yol açıyor. Esasen Suudi Arabistan ve İran arasında tarihi bir husumet de söz konusu. Suudiler kendilerini küresel düzeyde Sünni İslam'ın ruhani lideri, İran da Şii İslamın ruhani lideri sayıyor. Yani ideolojik açıdan ciddi bir mücadele içindeler ve her iki taraf İslam yorumunun hakim olması için çaba gösteriyor. İran'ın bölgedeki faaliyetleri Akdeniz'e uzanan 'Şii Hilal' yaratma hedefi olarak sunuluyor. Bu nedenle Suudi Arabistan ve müttefikleri İran'ın Yemen, Lübnan ve Suriye'deki ortaklarını bertaraf etme çabasında. Aynı grubun Lübnan'da başbakanı istifa ettirip ülkede siyasi kaos ortamı yaratarak, sonrasında müdahale etme arayışında olabileceği yorumları yapılıyor."

'Ilımlı İslam' bir imaj çalışması

"Şeriat temelinde yönetilen ülkelerde 'ılımlı İslam'a dönüş kararının uygulanması çok güç" diyen Rende'ye göre, Suudilerin dostları 'böyle bir açılım yapmanız gerekiyor' demiş olabilir ve şöyle devam ediyor: "Esasen Prens Muhammed bin Selman da, Körfez ülkelerinin fanatik İslam ile özdeşleştirilmesi yönünde Batılı basın kaynaklarında yer alan yorumları dikkate alarak bir imaj geliştirme projesi olarak bu kararı ortaya koymuş olabilir. Bunun nasıl uygulanacağını ve 'ılımlı İslam' ile neyin kastetildiğini zaman içerisinde göreceğiz. Bu çerçevede diğer inançlara ve yaşam tarzlarına hoşgörü gösterilip gösterilmeyeceği belirleyici olacak."

“Mezhep kavgalarının aşılamaması büyük bahtsızlık”

Bölgenin içine çekildiği çatışma ortamıyla ilgili olarak Rende, "Ortadoğu kaynıyor ve kaynamaya devam edebilir" diyor. Rende'ye göre bölgede en büyük sorun halkların mezhep bazında ayrıştırılması ve mezhep kavgaları. Konuyla ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor:

"Ortadoğu'nun bahtsızlığı bir türlü mezhep kavgalarını aşılamaması. Şu anda İslam aleminde ciddi bir ayrışma söz konusu. İnançların dış politika aracı olarak kullanılması ve ruhani liderlik mücadelesi bu kavgayı canlı tutuyor. Dinlerin ve mezheplerin, üst kimlik konumuna yükselmesi bölgede çatışmaları tetikliyor. Daha önceleri bölgede üst kimlik çoğu kez Arap milliyetçiliğiydi. Toplumların ayrışması, dayanışma ve hoşgörü kültürünün yokluğu diğer ülkelerin burada oyun kurmasına ve bölgeyi yönetmesine imkan sağlıyor. Bölge sosyal, siyasi ve ekonomik açıdan son derece kırılgan. Bu kırılganlık; eğitim düzeyinin çok düşük olması ve çoğu yerde dine dayalı eğitim sisteminin reforme edilmemesinden kaynaklanıyor. Şu anki eğilimler, büyük oyuncuların bölgede barıştan çok çatışma ortamını beslediklerini gösteriliyor. Ortadoğu'nun jeopolotik önemi, enerji kaynaklarının burada olması, İsrail'in burada olması tüm süper güçlerin buraya odaklanmasına neden oluyor."