Enerji de ‘açılım’ bekliyor

Serdar İSKENDER / Makine Yüksek Mühendisi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Hükümetin “milli birlik ve kardeşlik projesi” olarak isimlendirdiği ancak kamuoyu tarafından “Kürt açılımı” olarak tanımlanan açılım projesi uzun zamandır tüm gündemi dolduruyor. Bu yoğunluk içerisinde, açılım bekleyen birçok konu da buzdolabına kaldırılmış durumda bekliyor. Buzdolabında bekleyen konu ve gündemler arasında en önemlisi “ülkemizin her geçen gün büyüyen enerji problemi” olsa gerek. Sanayileşme ve sürdürülebilir büyüme hedefine ulaşabilmek için en temel girdi olan enerji problemi çözülmeden, ekonomik gelişme olamaz. Her şeyden önce enerjinin ulusal bağımsızlığa bakan bir yönü de bulunuyor. İhtiyaç duyduğu enerjiyi kendi kaynaklarını kullanarak üretebilen ülkeler, gelişmişler ve dünya siyasetine yön vermeye başlamışlardır. Ulusal bağımsızlık enerji alanındaki bağımsızlığa bağlıdır. Enerji konusu bu açıdan değerlendirildiğinde, gelişmenin motoru olan enerji problemlerimizin çözüm yollarının tartışılması oldukça kritiktir.

Enerji problemi, diğer kritik problemlerimiz gibi bekletilemez ve ötelenemez. Beklettiğiniz zaman elektrik kesintisi kapınıza dayanır ve dünyanın en pahalı elektrik üretim metodu olan doğal gaz kullanarak elektrik üretmek zorunda kalırsınız. Kullandığınız doğal gazın % 98’ini de ithal ettiğiniz için doğrudan dışa bağımlı hale gelirsiniz. Elektrik kesintileri yaşanmadan, yüksek maliyetli elektrik üretiminin önüne geçebilmek, vatandaşı ve sanayicimizi rahatlatabilmek için ülkemizin enerji açılımına ihtiyacı var. Ülkemizin enerji talebi her geçen gün artıyor. Elektrik kullanımımız yıllık ortalama % 8 oranında artmaya devem ediyor. Buna rağmen, kişi başına düşen elektrik tüketimimiz dünya ortalamasının oldukça altında.

Kişi başına düşen elektrik tüketimimiz OECD ortalamasının beşte biri seviyesinde. Enerji talebinin artışı, enerji alanında ithalat artışını da beraberinde getiriyor. Türkiye kullandığı enerjinin % 76’sını ithalat yoluyla karşılıyor. Gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, bu oranın 2020 yılında % 90’a kadar çıkması bekleniyor.

Eylül 2008’de ortaya çıkan küresel finansal krizin ülkemiz ekonomisini ağır bir şekilde etkilemesi 2009 yılında enerji talebinde düşüş yaşanmasına da neden olmuştur. 2009’da yaşanacak muhtemel enerji krizi de bu sayede ertelenmiş oldu. 2009 yılında ki ekonomik kriz, enerji sektöründeki yatırımların ertelenmesini ya da yavaşlatılmasını da beraberinde getirmiştir. Bu durum, yakın gelecekte ülkemizin yaşayacağı enerji krizinin şiddetini de arttıracaktır. Enerjide kabul edilebilir limitlerin dışında ithalata bağımlı olan ülkemizde, elektrik kullanımında ki kayıp-kaçak oranı da % 15’lere kadar yükselmiştir.

Başta ABD ve Japonya olmak üzere, gelişmiş ülkeler küresel finansal krizden kurtuluş reçetelerinde, milyarlarca dolar fonu yenilenebilir enerji kaynaklarından oluşan “temiz enerji ekonomisine” aktaracaklarını duyurmuşlardır. Hidroelektrik, rüzgar, güneş, jeotermal, biyoenerji başta olmak üzere, yeni, yerli ve çevreci enerji kaynakları için yatırımların arttırılması için gelişmiş ülkeler yeni stratejiler oluşturmaya başlamışlardır.

ABD’nde Obama yönetimi, krizden çıkış için ayırdığı 700 milyar dolarlık paketin içerisinde temiz enerji kaynaklarının geliştirilmesine ve enerji verimliliğine vereceği destekleri özel olarak belirtmiştir. ABD yönetimi “temiz enerji ekonomisine” vereceği desteklerle istihdamın artışını da beklemektedir.

Gelişmiş ülkelerin temiz enerji ekonomisinin gelişmesine yönelik stratejilerine rağmen, yerli fosil kaynakları kısıtlı, enerjide yüksek oranlarda ithalata bağımlı olan ülkemizde yerli, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızın kullanımına önem verilmemektedir.

Hidroelektrik potansiyelimizin % 70’i, rüzgar enerjisi potansiyelimizin % 98’i, jeotermal enerji potansiyelimizin % 95’i, güneş potansiyelimizin de tamamı henüz elektrik üretiminde kullanılmamaktadır. 21. yüzyılın enerji kaynağı olan güneş potansiyelimizin, sıcak su ısıtma dışında kullanılmaması da oldukça düşündürücüdür. Ülkemizde, yenilenebilir enerji kullanarak, elektrik üretmek isteyen yatırımcıların en büyük beklentisi, yenilenebilir enerji kaynaklarına alım garantisi getiren kanun taslağıydı. Enerji Bakanlığı tarafından hazırlanan hidroelektrik, rüzgar, güneş, jeotermal ve dalga enerjilerinden üretilecek elektrik için 10 ila 20 yıl arasında alım garantisi getiren kanun taslağı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Enerji Komisyonu’ndan jet hızıyla geçerek Genel Kurul’a gönderilmişti. Yaz tatili öncesinde, Genel Kurul gündemine alınan Yenilenebilir Enerji Kaynakları Teşvik Kanunu Taslağı, henüz net olarak anlaşılamayan nedenlerle, 29 Haziran 2009’da geri çekildi. Gelişmiş ülkelerin, enerji darboğazından kurtulmak, tükenir kaynaklar olan petrol, doğal gaz ve kömürün tekelinin kırılmasını sağlamak amacıyla, yeni-yenilenebilir enerji kaynaklarını teşvik ettiği bir dönemde, ülkemizde henüz yeniyenilenebilir enerji kaynaklarına ait alım garantisi, tutarı ve süresi bulunan bir düzenlemenin olmayışı, bu konuda hazırlanan kanun taslağının da geri çekilmesi oldukça dikkat çekicidir.

Enerji krizine sürüklenen ülkemizde, enerji açılımı yapılmalı, Yenilenebilir Enerji Kaynakları Teşvik Kanunu hızla ele alınarak TBMM’nin onayına sunulmalıdır.

Yerli, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarımız, elektrik üretiminde yoğun olarak kullanılmalıdır. Bu sayede, hem enerjide dışa bağımlılığımız azaltılacak, hem de yerli enerji kaynaklarımız değerlendirilmiş olacaktır.