Enerji güvenliği alanında Libya krizinden çıkarılacak dersler

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr. Theodoros Tsakiris / Yunanistan Avrupa Çalışmaları Merkezi, Avrupa Enerji Politikası Gözlemevi Direktörü

Kaddafi rejiminin çöküşü, Ulusal Geçiş Konseyi (UGK) ile müttefikleri açısından, geçtiğimiz yıl Avrupa'nın petrol ithalatının yüzde on ikisini ve İtalya'nın doğalgaz tüketiminin yaklaşık yüzde onunu karşılayan Libya'nın Avrupa enerji güvenliğine olan katkısına ilişkin ivedilik arz eden iki meseleyi ortaya çıkarıyor.

Bu meselelerden ilki ve en acili, UGK'nın Libya'daki, aralarında 100 bin kişilik Kaddafi kabilesi de olan belli başlı dört kabilenin çıkarlarını yeniden uyarlayacak bir güç dengesi oluşturma becerisini göstermesini gerektiriyor. UGK ancak bu biçimde rejime halen sadık olan güçlerin evrimleşmesinin ve Irak'ta gördüğümüz gibi bir ayaklanmanın ortaya çıkmasının önüne geçebilir.

Bu gereklilik, şimdiye dek yalnızca Kaddafi'yi devirmek arzusu etrafında bütünleşen UGK'nın kendi iktidar tabanını pekiştirmesi için özellikle elzem. Libya'da kabile bağları, herhangi bir siyasal parti ya da sınıf aidiyetinden çok daha önemli. Nitekim Kaddafi de ülkeyi bunca yıl son derece becerikli bir kabile diplomasisiyle desteklenen demir bir yumrukla yönetebildi. Söz konusu demir yumruk ortadan kalktığına göre, UGK'nın kabileler arası siyasette son derece başarılı bir performans sergilemesi gerekiyor. Ancak bunun ne derece başarılabileceği bir muamma. Bu da, Kaddafi sonrası Libya'da siyasal sürecin sıfırdan başlaması ve belirgin ölçüde İslami bir öğe barındırması gerekeceği anlamına geliyor.

Ortaya çıkabilecek en kötü durum, UGK'nın kabile ve din ekseninde parçalanması ve Avrupa'nın, Saddam sonrası Irak'tan çok Somali'yle benzerlilk gösteren bir iç ayrışma ile karşı karşıya kalması. Bu durum, hem Akdeniz'in iki yakası arasında hem de Libya'nın geçirgenliği yüksek sınırlarının ötesine, zaten istikrarsız rejimlere sahne olan Tunus ve daha önemlisi Cezayir'e yönelik devasa mülteci akınlarına yol açabilir. Unutmayalım ki Cezayir Avrupa'nın üçüncü büyük doğalgaz ihracatçısı.

UGK'nın işlevsel bir ekonominin yeniden tesis edilmesi konusundaki orta vadeli becerisiyle doğrudan ilişkili olarak karşı karşıya olduğu ikinci mesele, Libya'nın petrol ve doğalgaz ihracatının yeniden hal yoluna konması. Altı aylık çatışmanın ardından enerji sahalarının ve altyapısının görece iyi durumda kalmış olması büyük şans, ancak Libya'nın petrol üretiminin savaştan önceki 1.6-1.7 milyon varil düzeyine ne kadar hızla ve maliyetle döndürülebileceğini kestirmek için hala çok erken. Büyük olasılıkla Libya'nın 2011 Ocak üretimini yeniden yakalaması birkaç ay, hatta belki bir-bir buçuk yıl sürecek. Libya'nın İtalya'ya doğalgaz ihracatının yeniden tesisini sağlamak görece daha kolay olabilirse de, Libya'dan ve Kuzey Afrika'yı sarsan Arap siyasal ayaklanmasından çıkarılacak önemli bir ders, bölgenin enerji akımlarının en azından orta vadede siyasal bakımdan çok daha istikrarsız bir görünüm sergilediği.

Enerji ortamı olarak Kuzey Afrika, Arap Körfezi'ne nazaran siyasal bakımdan çok daha güvenli ve yatırıma elverişli bir bölge olarak algılanıyordu. Bu algı artık geçerliğini yitirdi. Risk primi katlanarak arttığı gibi, Cezayir de benzer iç sarsıntılar yaşamaya başlarsa daha da yükselebilir. Bu yeni ve daha da netameli enerji güvenliği ortamında Avrupa'nın yapması gereken nedir?

Verilebilecek akılcı tepkilerden ilki, yüzünüzü yeniden sadık dostlarınıza, bu süreçte Libya'dan gelmesi gereken ama gelmeyen ihracatı telafi eden Rusya ve Norveç'e dönmektir. İtalya özelinde, ENI'nin Gazprom'dan doğalgaz ithalatı rakamlarının gösterdiğine göre Rusya Libya'nın doğalgaz ihracatının tamamını kolaylıkla karşılayabildi. ENI Gazprom'dan 2010'un ilk yarısında 2.9 milyar metreküp gaz alırken, 2011'in ilk yarısında Libya'dan kaynaklanan boşluğu kapatmak için aldığı gaz miktarı 6.5 milyar metreküpü buldu. Sovyetler Birliği dağılırken bile sözleşmelerinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmeyi sürdürmüş olan Rusya, bir kez daha Avrupa'nın son kertede başvurabileceği en güvenilir tedarikçisi olduğunu en açık biçimde gösterdi.

İkinci akılcı tepki, Avrupa'nın transit bağımlılığını azaltmaktır. Son on yılda AB'yi vuran büyük tedarik bunalımlarının nedenlerine bakıldığında, en önemli politika önceliğinin suçu birilerine atmaktan vazgeçip (hemen) herkes için yararlı olacak transit boru hatlarının inşasına başlamak olduğu sonucuna varılacaktır. Kuzey Akım ve Güney Akım projelerinin altına yatan mantık tam da budur. Kuzey Akım önümüzdeki haftalarda Rusya'nın doğalgaz rezervlerini Almanya'ya bağlayacak, Güney Akım ise Güney Avrupa'ya Rus doğalgaz ihracatı için yeni bir hat oluşturacaktır.

Son olarak Avrupa, kendi petrol ve doğalgaz kaynaklarını arama ve üretme çabasını azami düzeye çekmelidir. Avrupa'nın kısıtlı düzeydeki kullanılabilir kaya gazı kaynaklarının tedarik denkleminde büyük bir etki yaratması pek olası görünmese de, AB'de Yunanistan ve Kıbrıs açıkları gibi araştırılmamış ve kullanıma açılmamış durumda olan birçok bölge söz konusudur. 2020 yılına gelindiğinde İsrail ve Kıbrıs doğalgazından yılda 20 milyar metreküp ihraç etme olanağı, AB'nin Güney Doğalgaz Koridoru Stratejisi'nin uygulamaya konması kadar önemli ve hatta ondan daha gerçekçi bir olasılıktır.