Faizdeki düşüş bankaların büyüme refleksini tetikler
İş'le Buluşmalar Toplantısı'nda Muğla'nın turizm ve tarım potansiyeli değerlendirildi. İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali'de güncel konularla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Bali, ekonomideki gidişatın ikinci çeyrek verileri ile ortaya çıkacağını söyle
YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Ece CEYHUN
Ahmet USMAN
Sedat ALP
MUĞLA - İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, faizlerdeki düşüşün bankaların büyüme refleksini uyandıracağını söyledi. Merkez Bankası politikalarının da etkisiyle geçen yıl yaz aylarından beri faizlerde kademeli bir düşüş yaşanırken Adnan Bali, düşen faiz ortamında marjlarında daraldığını belirtti. Bali, "Fonlama faizleri düşüyorsa bunun gereği olan güncellemeler yapılır. Bu bizim işimizin gereğidir. Bizim asıl işimiz kredi vermek olduğuna göre zaten bu güncellemeyi yapmazsanız rekabetçi olamazsınız" dedi.
İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, Türkiye ekonomisinin katlanabildiği işsizlik ile katlanabildiği cari açık dengesini yakalayarak optimal büyüme oranını aradığı bir dönem yaşadığını düşünüyor. Merkez Bankası'nın elindeki politika araçlarıyla ekonomideki dengeleri kurma noktasında esnek bir yapıya da sahip olduğunu ifade eden Bali, büyümede bir ivmelenme gelmezse buna uygun politika bileşenlerinin geleceğine inanıyor. Merkez Bankası'nın politika faizi tarihi dip seviyelerine gerilerken para otoritesi aynı anda rezerv opisyon katsayılarında da ayarlamaya gitmişti. Adnan Bali, faizlerdeki düşüşün bir projenin vade ve risk yapısına da bağlı olarak piyasaya etki edeceğine de değinerek "Fonlama faizleri düştüğü zaman bu aynı zamanda marjlarında daralmasına neden oluyor. Yani faizler düşüyor ama marjlarda daralarak düşüyor. O marj korunarak aşağıya inilmiyor" dedi. Bali, bunun nedenini de anlatırken de "Marjların daralacağı öngörüsü ile rekabet artıyor. Daralan marjlara cevap verebilmek için oyuncular daha fazla büyümek suretiyle geliri artırmak istiyorlar" ifadesini kullandı.
2010 yılında net faiz marjlarının 5.8 civarında olduğunu hatırlatan Bali, o dönemden itibaren Merkez Bankası'nın zorunlu karşılık politikası, zorunlu karşılıklara faiz ödememesi gibi sebeplerinde etkisi ile marjların daralmaya başladığını anlattı. Bali, "O dönemde bankacılık sektörü önlemlere büyüyerek refleks göstermeye çalıştı. O refleksin de en açık ara olanını biz gerçekleştirdik. Sonuçta eski marjları uygulayabileceğiniz bir durum yoktu, bu durumu değiştirme imkanınız da yoktu. Şu anda da benim kanaatimce sistemin büyüme refleksi yeniden uyarılmış olacak. Bu da kanaatimce fiyatların aşağı gitmesini gerektirir" diye konuştu.
Güncelleme yapmazsanız rekabetçi de olamazsınız
Faiz düşüşün kredi faizlerine yansıyıp yansımayacağının sorulması üzerine ise Bali, Merkez Bankası'nın 1 haftalık repo faizi olan politika faizini düşürdüğüne işaret ederek şöyle devam etti: "Fonlama faizleri düşüyorsa bunun gereği olan güncellemeler yapılır. Bu bizim işimizin gereğidir. Bizim asıl işimiz kredi vermek olduğuna göre zaten bu güncellemeyi yapmazsanız rekabetçi olamazsınız. Ama zaman zaman fonlama maliyetlerindeki düşüşe paralel ölçüde kredi faizlerinin düşmediği yönünde tartışmalar oluyor. Fonlama maliyetlerinden bağımsız olarak farklı değişkenlerde işin içine giriyor. Bugün bir proje kredisi verdiğinizde 15-18 yıl vadeden bahsediyorsunuz. Finansör fonlama maliyetlerinden bağımsız olarak, düşen faizin sürdürülebilirliği konusundaki öngörülerine, krediyi kullandırdığı yerin risklilik düzeyine, likiditesinin maliyetini oluşturan vadeye, yaptığı plasmanın vadesine de bakıyor. Çok genel mahiyette şunu söyleyebilirim ki bu fonlama maliyetlerini aşağı çeken bir etki yapacağına göre rekabetçi olmak için bunun gereği olacaktır. Ticareti, üretimi destekleyecek tarzda şimdiye kadar olduğu gibi yeni şartlarda da kredilerimizi faizleri ayarlayarak yöneteceğiz diyoruz."
İşin turnusolu ikinci çeyrekte belli olacak
Kredide yüzde 15 büyüme tavsiyesine ilişkin olarak "Her türlü şarttan bağımsız bir prensip sınırı konulduğunu sanmıyorum" yorumunu yapan Bali, ekonomik büyüme ile uyumlu olarak ileride daha net mesajlar gelebileceğini de belirtti. Bali, "İşin turnusolu ikinci çeyrekte belli olur. İkinci çeyrekte yeterli ivmelenmenin olmadığı görülürse veya onun öncüleri çıkmaya başlarsa piyasaya hemen daha net, destekleyici, mesajlar gelir. Zaten Merkez Bankası'na faiz koridorunun kendisi ve aynı zamanda rezerv opsiyon katsayısının kendisi politika faizinden çok bağımsız ters yönde hareket edebilecek bir esneklik ve hızlı reaksiyon imkanı veriyor. Likidite politikalarını da ona göre ayarladığınız zaman piyasayı yönlendirme imkanına sahipsiniz. Ben önümüzdeki dönemi büyük ölçüde büyümenin bu kez cari açık açısından yeninden finansal istikrarı tehdit edecek boyuta gelmemesini sağlamaya dair bir ayarla geçeceğini düşünüyorum. Sürekli kollanacak ve buna uygun bir politika bileşeni tutturulacak" değerlendirmesinde bulundu.
Yüzde 5 büyüme, yüzde 5 enflasyon ve yüzde 5 cari açık/milli gelir hedeflerinin hemen bugünden yarına ulaşılacak hedefler olmadığını aktaran Bali, "Benim gördüğüm Türkiye katlanabildiği işsizlikle, katlanabildiği cari açığı optimize eden bir büyüme arıyor" dedi.
Ev 600 liradan 1.5 milyona çıkınca 'bir dakika' diyoruz da
Ev 600 liradan 1.5 milyona çıkınca 'bir dakika' diyoruz daÖ
Faizin düşüşün yatırımcı açısından etkilerini değerlendirirken de Adnan Bali, "Bir süreden beri faizlerin geldiği seviye yatırımcıyı parada, likitte kalmaya yöneltmiyor. O zamanda olan otodan, konuta, bir harcama etkisi doğurur" ifadesini kullandı.
Altın fiyatlarındaki volatiliteyi anlatırken de Bali, bazen piyasadaki aktörlerin ya da yatırımcıların finansal piyasalara basit bakış açısını kaybettiğine değinerek "Değeri 600 bin lira olan bir ev 1.5 milyona çıktığında 'bir dakika' dersiniz. 'Ev aynı ev, 600 bin liraydı neden şimdi 1.5 milyon vereyim' diye sorgularsınız. Ya da 60 bin liralık araba 150 liraya çıkınca anında ret edersiniz" dedi. Bali, altındaki çıkışın ilk dayanak noktasının parasal genişleme ile likiditenin kendisi adres araması ve altın başta olmak üzere emtialara park etmesi olduğuna da işaret ederek "Şimdi o likidite sıkışmadığı halde buralardan bir çıkış var. Bunu yaratan likidite bolluğu devam ederken fiyatlar geriye gidiyor. Çünkü bunu sürekli yukarı taşıyacak öykü yok. Bir süre sonra da taşıyanda yoruluyor. Ondan sonrada iş 'en erken kim çıkar' hareketine dönüyor" bilgisini verdi.
Köletavitoğlu: Muğla'nın kendine yenilmemesi için şansı çok
Kentlerin rekabet gücünün, oradaki herhangi bir mal ve hizmetin toplamını oluşturmadığını vurgulayan Atlas Proje Geliştirme ve Yönetimi Şirketi Başkanı Tavit Köletavitoğlu, "Rekabet gücünü asıl ortaya çıkaran nitelikli mal ve hizmetler. Farkındalığın da kaliteli olması lazım. Çünkü farklılığı kalite boyutunda yönetemezseniz o kent normal koşusu içinde bir performans sağlar ama kendisini farklılaştıramaz, öne geçemez veya hasbelkader yakaladığı bazı noktalardan kurtulamaz. Bu nedenle potansiyelini doğru kullanıp kendisi ile yarışan kent kavramını ben daha doğru buluyorum. Kendisini aşabilen kent, eğer bunları yapamazsa kendisine yenilen kent; yani büyük potansiyelini küçük uygulamalarla doğru noktalara ulaştıramamış, bu nedenle hem kentin yaşayan nesli için hem de bir sonraki nesil için yapılması gerekenleri iyi yapamamış ve dolayısıyla kendisine yenilmiş kent olur. Muğla'nın kendisine yenilmemesi için şansı çok. Potansiyeli yüksek olan ama kendisine yenilen kente en iyi örnek İstanbul verilebilir" dedi.
Son 20 yıldır kentlerin kendi kaderlerini çizmeleri düşüncesinin artık iyice yerleştiğine dikkat çeken Köletavitoğlu, "Dünyada en başarılı 105 turizm destinasyonu içinde merkezi hükümet ile geliştirilmiş tek bir destinasyon yok. Tamamı yerel- sivil inisiyatif ile gelişmiş. Önemli turizm destinasyonları gelecek vizyonlarını kendileri belirliyorlar, kaynak yaratmaya çalışıyorlar, planlarını kendileri yapıyor ve onaylıyorlar. Tanıtımlarını kendileri yapıyorlar, kent organizasyonlarını kendileri yapıyor ve her şeyi denetleyip, herkesle paylaşıyorlar. Türkiye'de bunun yolu bir açılıyor, bir daralıyor. Ben bunun çok istediğimiz çizgilerde geliştiği kanaatinde değilim. Yerel sivil inisiyatif ile merkezi yönetim arasında olması gereken denge de zaman zaman kaçıyor. Kent planlaması konusunda sayısı 22'yi bulan otorite arasında yetki karmaşası var" görüşünü savundu.
Muğla'da kentin dışında önem arz eden Marmaris, Fethiye, Bodrum, Dalyan gibi yerlerde gayrimenkul sektörünün gelişmesi için bu sorunların çözülmesi gerektiğini söyleyen Köletavitoğlu, "Sizlerin bunları mevzuatı düzenleyen kişi ve organizasyonlara doğru kanallardan aktarmalısınız. Çünkü bu konuda en fazla sıkıntının çekildiği yerlerden biri de Muğla. Ben, gerek gayrimenkuldeki potansiyeli ve turizmdeki mevcut potansiyeli ile genç nüfusu ve üniversitenin yarattığı ekonomi baz alındığında Muğla'nın geleceğini oldukça parlak görüyorum. Turizm gelirlerinin artması açısından Muğla'nın rolü Antalya'dan daha fazla" dedi.
Karakuş: Büyükşehir statüsü ile potansiyeli daha iyi değerlendireceğiz
Muğla'nın turizm şehri olarak bilinmesine karşın tarım, sanayi, madencilik ve eğitim sektörlerinde de güçlü olduğunu dile getiren Muğla Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Karakuş, "Sahil kenti olarak bilinmemiz boşuna değil. Bin 124 kilometrelik sahil şeridimiz var. Bu İspanya'nın toplamından fazla. Göç alan iller arasında 17'inci, göç veren iller arasında 19'uncuyuz. 2 uluslararası havalimanına, 6 sınır kapısına sahibiz. Geçen yıl 3.1 milyonu yabancı olmak üzere 7 milyon turist ağırladık. Sadece yabancı turistten 3.5 milyar dolar turizm geliri elde ettik. 195 ören yeri, 6 bin yat bağlama kapasitesi, 89 mavi bayraklı plaj, 139 koy ile en önemli mavi yolculuk merkezlerinden biriyiz. Bakanlık ve belediye belgeli yatak sayımız da 205 bini buluyor. Turizm sektöründe en büyük sıkıntılarımızı altyapı ve çevre, pazarlama, işgücü, ürün çeşitliliğinin artırılamaması, sezonun uzatılamaması başlıklarıyla sıralayabiliriz. Bunları aşmak için kentte çeşitli projeler yürütülüyor" diye konuştu.
Geçen sene Muğla'dan 25 ülkeye 270 milyon dolarlık ihracat yapıldığını hatırlatan Karakuş, "En önemli sıkıntılarımızdan biri teşviklerden diğer illerden daha az yararlanmamız. Biz gelişmişlik sıralamasında birinci bölgede yer alıyoruz. Gelişmişlik güzel ama biz 2. ya da 3. bölgede yer almak istiyorduk. Muğla, büyükşehir statüsüne kavuştu. Bununla turizmde çok parçalı yönetimden kaynaklanan sorunların biteceğini, kaynak israfının önleneceğini, tanıtımda birliktelik sağlanacağını düşünüyorum. Mevcut potansiyelimizi düşünerek geleceğe daha umutla bakıyoruz" görüşünü ifade etti.
Vali Şahin: Hedef turizmde çeşitlendirme, tarımda katma değer
Muğla'yı 'dünyadaki cennet' olarak nitelendiren Vali Fatih Şahin de, dünyada her yıl 1 milyar kişinin turizm yaptığını, bunun giderek de arttığını belirterek, "Bizim de 3 milyon olan turist sayımızı artırmak için turizmi çeşitlendirmek, sezonu uzatmak için güçbirliği halinde çalışıyoruz. Hemen her türlü turizm talebini karşılayabilecek olanağa sahibiz. Tarımda da potansiyel daha iyi değerlendirilebilir. Muğla sektöre hammadde tedarik eder konumda. Fabrikalaşmamız, ürünlerimizi katma değerli satmamız lazım. Kümelenerek, tarıma dayalı OSB'ler kurarak ulusal, uluslar arası markaları ilimize çekmeliyiz. Mermercilerimiz de takdire şayan işler yapıyorlar" dedi.
Kocagöz: Tarımda etkin pazarlama şart
Kocagöz: Tarımda etkin pazarlama şart
Türk tarımında yeni ticaret olanakları konulu bir sunum yapan İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanvekili Barış Kocagöz, katılımcılara lisanslı depoculuk ve ürün senetlerinin elektronik ortamda alınıp satılması konularında bilgi verdi. Türkiye'nin dünyada tarımsal ürünlerin üretiminde 8., ticaretinde 22. sırada olduğunu söyleyen Kocagöz, "Tarımda en önemli sıkıntılardan biri pazarlama. Etkin bir pazarlama stratejisi sağlamak zorundayız, depolamadaki yanlışlar kalite sorunlarına neden oluyor, ürün arzının birkaç aya sıkışması fiyatlandırmada sıkıntılar yaratıyor. Biz de bunları aşmak için lisanslı depoculuk ve ürün borsacılığı ile yeni bir dönem başlattık. Burada ürünün stoklanabilir ve standardize edilebilir olması en önemli koşul. Lisanslı depoya verilen karşılığı alınan ürün senetleri sayesinde, tarım ürünleri yatırım aracına dönüşecek. Böylelikle tarımla ilgisi olmayan uzaktaki yatırımcılar ve tüccarlar da bu ürünleri alıp satabilecek. Ya da üretici ürün senedini teminat göstererek uygun koşullarda banka kredisi kullanabilecek. Uygun depolama koşulları sayesinde üründe miktar ve kalite kaybı da olmayacak" dedi. Türkiye'de şu an 3 lisanslı deponun faaliyet gösterdiğini anlatan Kocagöz, "Bunlardan biri de aralarında İTB ve İş Bankası'nın da bulunduğu 19 ortaklı ELİDAŞ. Şu an pamuk konusunda çalışan ELİDAŞ diğer ikisinden farklı olarak elektronik ürün senetleri düzenliyor. Bu senetler İZBEP (İzmir Ticaret Borsası Elektronik Platformu)'te hisse senedi gibi alınıp satılabilecek. Tarım borsacılığının elektronik ortama taşınması demek olan bu sistem sektör için devrim niteliğinde. Bu proje daha bebek, Türkiye tarımı için ilk örnek. İleride fındık ve buğday ürün senetleri de İZBEP'i kullanabilir" diye konuştu.
Berksoy: 2013 Türkiye için 2012 gibi olur
Dünya ekonomisine baharın geç geldiğine dikkat çeken Okan Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Taner Berksoy, "2012 yavaş geçti, 2013 kabaca ona benzeyecek. Dünya eskiden 2 vitesliydi. Şimdi artık 3 vitesli oldu. Hızlı büyüyen, daha doğrusu krizden çok fazla etkilenmeyen ülkeler; krizden çok etkilenmesine rağmen hızlı toparlanan, büyümeye başlayan ülkeler var. Bir de diplomatik dille, daha alacağı yol olan ülke grubu sözkonusu. Ben öğrenciyken bununla kastedilen Afrika ve Uzakdoğu'ydu. Şimdi kastedilen ise Avrupa" dedi.
Dünyanın probleminin bir türlü büyüyememe olduğuna dikkat çeken Berksoy, "Bizim de dünyaya pazar, finansman ve beklenti anlamında bağımlılığımız var. 2013'te de etkilenmeye devam edeceğiz. Biz krizden hızlı çıkan ülkelerdendik ama sonra nefesimiz kesildi, düştük. Dünya 5 senedir zor bir süreçten geçiyor. Yavaş yavaş ülkeler krizden çıkıyorlar. Çin, Hindistan, Doğu Asya gibi hızlı çıkanlar var. ABD, İsveç, İsviçre ve bizim gibi görece başarılı olanlar var. Bu yıl da arada bir ülke olacağız. Yani en iyi ihtimalle 2013 Türkiye için kişiliksiz bir yıl olacak" diye konuştu.
Kemer sıkma politikaları ile büyüme arasında ters orantı olduğuna dikkat çeken Berksoy, "Avrupa'da en çok kemer sıkan Yunanistan en çok küçülen ülke olurken, kemer sıkmayan Almanya en fazla büyümeyi sağladı. Avrupa'nın sorunu kemer sıkmayı zorlamak. Türkiye'nin 2012'de büyümesi yüzde 2.2 oldu. Bu politika seçimi eleştirilmeli. Özel yatırım harcamaları negatif, özel tüketim harcamaları düşük, iç talep ölmüş. Uzakdoğu ülkelerinde olduğu gibi dış taleple de ekonomi büyür ama bizim öyle bir yapılanmamız yok. Sadece ihracat için üretim yapılmıyor. Bu da bu tür krizlerde avantaj olabilir" diye konuştu.
Bozkurt: Muğla'da önce envanter hazırlayın
Kalkınmanın anahtarının doğal kaynak zenginliği ya da makro ekonomi politikaları değil kapsayıcı kurumların varlığı olduğunu dile getiren Dünya Gazetesi Yazarı Rüştü Bozkurt, "Bunun unsurları da güven veren hukuk sistemi, fırsat eşitliği, yatırım ikliminin yaratılması, ödünsüz gözetim ve denetim, pozitif seleksiyona dayalı insan kaynağı politikası, yatırım desteklerinde eşitlik, hüner ve yaratıcılık kanallarını açık tutmak şeklinde sıralanabilir. Muğla özeline gelirsek; eğer kentin 1/5000'lik, 1/1000'lik planlarıyla ilgili bir fikriniz yoksa, sevgi sözlerinizin hiç anlamı yok. Kendi aranızda örgütlenememişsiniz. 1 tane nar soğuk hava deponuz yok, sezonu 40 güne sıkıştırmışsınız. Küçük-büyükbaş hayvancılık Muğla'da çok kötü durumda. 15 milyon zeytin ağacımız var diyorsunuz ama evlerin depolarındaki kötü saklama koşullarından dolayı yüzde 12'lik ürün kaybı sözkonusu. Narenciyede doğru dürüst işleme tesisi yok. Bu ilin hiçbir alanda envanteri yok. Envanteri olmayan önceliklerini bilir mi? Bu memlekete bir çivi çakana helal olsun diye bir söz var. Ama önemli olan o çiviyi doğru yere çakmak. Türkiye'de 30 yıldır uygulanan teşvik politikaları değer yaratmaya değil, yaratılmış değeri paylaştırmaya yönelik" görüşlerini savundu.
Turizm sektörü için çözüm önerileri
Muğla'da kongre turizminin geliştirilmesi
İşletmelere "Yeşil Bayrak" verilmesi
"Üniversite aktivite kulüplerine ulaşarak ilimizin anlatılması ve tanıtılması.
Hizmet fiyatlandırması ve kalitede standardizasyon yaratılması.
Turizmin Çeşitlendirilmesi ; Sağlık turizmi, Tarih turizmi, Kültür Turizmi vbÖ
Kalifiye işçi sorunun çözülmesi için istihdamın devamlılığının sağlanması.