Finansal kaynakalara erişimde KOBİ’lerin elini zayıflatan bir unsur: “Enflasyon Düzeltmesi”nin kullanılamaması
M.Cengiz GÖĞEBAKAN / T.C. Ziraat Bankası A.Ş. Kredi Politikaları Genel Müdür Yardımcısı
Reel sektör işletmelerinin kredi ihtiyacı, ekonomik faaliyetlerin vazgeçilmez unsurlarından biridir. Hele ki bizim gibi sermayenin kıt olduğu bir ülkede işletmelerin birbirlerine açtığı ve pratikte piyasa kredisi olarak adlandırılan vadeli satışların da kısıtlı olabildiği bir ortamda, mali kesimin kredi kanallarına erişim imkanlarının açık ve pürüzsüz olması çok daha önemli hale gelebilmektedir.
Firmaların kredi taleplerinin değerlendirilmesinin temelini, kredi talep eden firmanın mali tablolarının finansal analizi oluşturmaktadır. Finansal analiz ise genel olarak işletmelerin mali durumunun ve faaliyet sonuçlarının, kredilendirme açısından yeterli olup olmadığını saptamak ve geleceğe yönelik tahminlerde bulunabilmek amacıyla, mali tablolarda yer alan hesaplar arasındaki ilişkilerin ve bunların yıllar içindeki gelişimlerinin, uzman kişilerce incelenmesidir.
Mali ve finansal analiz çalışmasının sağlıklı olabilmesinin ilk koşulu, firmaların finansal tablolarının firmaların finansal gerçeklerini açık bir şekilde yansıtmasıdır.
En son 2004 yılında uygulanan 'Enflasyon Düzeltmesi' uygulaması yasal şartları gerçekleşmediğinden günümüzde uygulanamamaktadır.
Zira geçerli yasal düzenlemeye göre (*) işletmelerin enflasyon düzeltmesi yaparak bilançolarındaki duran değerler kalemindeki kıymetlerin güncel değerlerini bilançolarına kayıt edebilmeleri için “… fiyat endeksindeki artışın, içinde bulunulan dönem dahil son üç hesap döneminde %100'den ve içinde bulunulan hesap döneminde %10'dan fazla…” olması gerekmektedir.
Ülkemizde bu denli yüksek oranlı enflasyon oluşmamakla birlikte tek haneli rakamlarla da olsa yaşanan enflasyonun yıllar içinde birikimli şekilde yarattığı tahribatın, bilançolara yansıtılması işletmelerin krediye erişim kanallarının daha açık olabilmesi için önemli bir ihtiyaçtır.
Enflasyon düzeltmesinin sağlanamaması;
- Bilançoların aktif tarafındaki duran varlık hesaplarının ve dolayısıyla bunun karşılığı olarak işletmelerin öz kaynaklarının güncel gerçeklikten uzak olması sonucunu doğurmakta,
- Kredi veren kuruluşların yaptığı mali ve finansal analiz çalışmalarında gerçeklerin dışında olumsuz etkilere neden olmaktadır.
Firmaların kredi taleplerinin değerlendirilebilmesi için, kredi kuruluşlarına kurumlar vergisi matrahının tespiti amacıyla ve Gelir İdaresi Başkanlığı’na verilmek üzere hazırlanmış finansal tabloların ibraz edilmesi yasal gerekliliktir. Bu finansal tablolar, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu (VUK) çerçevesindeki standartlara göre raporlanan hesap kalemlerinden oluşmakta olup, anılan kanunun 269 uncu maddesinde; iktisadi işletmelere dahil bilumum gayrimenkullerin maliyet bedelleri ile değerleneceği düzenlenmiştir.
Firmaların faaliyet gösterdikleri sektörlere göre farklılaşmakla beraber, hemen hemen tüm sektörlerdeki işletmelerin bilançolarının genellikle büyük bölümünün "Duran Varlıklar/Maddi Duran Değerler" kaleminden oluştuğu ve bu kalemin kredi taleplerinin değerlendirilmesi noktasındaki önemi göz önünde bulundurulduğunda; Bilançoların "Duran Değerler" kısmındaki varlıkların güncel değerleri ile muhasebeleştirilmelerinin önemi, hem firmalar hem de kreditörler için daha net ortaya çıkmaktadır.
Bu “güncelleme” 2003 yılına kadar “yeniden değerleme” ile bir ölçüde gerçekleştirilebilmiş, aynı yıl VUK’un, 5024 sayılı kanunla yeniden düzenlenen 298'inci maddesi ile “enflasyon düzeltmesi” müessesesi ihdas edilerek “yeniden değerleme” uygulaması kaldırılmıştır.
Enflasyon düzeltmesi müessesesi ise 2004 yılında ilk kez uygulanmış ve yeniden uygulanması belirli şartların sağlanması halinde mümkün kılınmıştır (“…Kazançlarını bilanço esasına göre tespit eden gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri fiyat endeksindeki artışın, içinde bulunulan dönem dahil son üç hesap döneminde %100'den ve içinde bulunulan hesap döneminde % 10'dan fazla olması halinde malî tablolarını enflasyon düzeltmesine tâbi tutarlar. Enflasyon düzeltmesi uygulaması, her iki şartın birlikte gerçekleşmemesi halinde sona erer…”).
2003 ve önceki yıllarda gerçekleşen enflasyon oranları yasal düzenlemenin uygulanabilmesine imkan tanıyan yükseklikte oluşmuş iken, 2005 ve sonraki yıllarda ise yasal düzenlemenin şart koyduğu oranlarda bir enflasyonist ortam oluşmadığı için işletmeler enflasyon düzeltmesi imkanından mahrum kalmışlardır.
Bu nedenle de; işletmelerin bilançolarının göreceli olarak küçülmesi - gerçek değerini yansıtmaması sonucunda öz sermayelerinin olduğundan daha düşük göründüğü bir tablo ortaya çıkmaktadır.
Enflasyon düzeltmesinin ilk uygulandığı 2004 yılından sonraki süreçte enflasyon oranlarındaki hızlı gerilemeye bağlı olarak, kanunda anılan şartların oluşmaması sebebiyle enflasyon düzeltmesi uygulanamamış olmasına karşın, aşağıda görüleceği üzere, fiyat endekslerindeki seyir dikkate alındığında finansal tablolarda görünenler ile gerçek değerler arasındaki fark açılmaya devam etmektedir.
2005 yılı 100 kabul edildiğinde endeks 2015 yılında 205 şeklinde oluşmaktadır.
Diğer taraftan birçok yatırım malının ve varlık fiyatlamasının önemli ölçüde USD ile etkileşim halinde olabildiği ülkemizde, sadece enflasyon gelişimine yönelik bir güncelleme parametresi uygulanmasının dahi yeterli olamayabileceği düşünülmektedir. Zira özellikle son on yılda; TL'nin, YP birimleri ile olan kur/parite değişimleri ve bunların enflasyon karşısındaki değişimleri de önemli oranlarda olup, finansal tabloların kur/parite açısından da güncellenebilmesini sağlayacak bir parametreye ihtiyaç olduğu görülmektedir.
Bilançolarda kayıtlı duran varlıkların edinim değerleri / maliyet değerleri ile izlenmesi şartına rağmen, herhangi bir değerle eskalasyona tabi tutulmayıp, güncelleme amaçlı değerleme yapılamamasına bağlı olarak;
- Duran değerler kalemlerinde, "görülen-kayıtlı değer ile gerçek-güncel değer " arasındaki farkların büyümesi ve bilançoların göreceli olarak küçülmesi sonucunda işletmelerin öz sermayelerinin, mevcuttan daha küçük olarak bilançolara yansıması,
- Bu durumun işletmelerin borçluluk oranlarının olduğundan daha yüksek görünmesine neden olması,
- Kredi kuruluşlarında, başta küçük işletmeler olmak üzere tüm kredi taleplerinin değerlendirilmesinde rating-scoring sistemlerinin kullanılıyor olması,
- Duran değerleri güncel değerlerini yansıtmayan ve öz kaynakları göreceli olarak küçülen işletmelerin, kredibilite değerlendirmelerinde olumsuz birer kriter olarak yansıması,
işletmelerin kredi taleplerinin, sağlıklı bir şekilde değerlendirilerek olumlu sonuçlandırılmasında negatif bir unsur olabilmektedir.
KOBİ’ler başta olmak üzere, firmaların finansal kaynaklara hızlı ve kolay erişiminde finansal tabloların “gerçek durum” ile örtüşmesinin sağlanması için; mevcut “enflasyon düzeltmesi” müessesesinin yasal düzenlemedeki şartların gerçekleşmemesine bağlı olarak uygulanamıyor olmasının, yukarıda detaylıca açıklanan olumsuz etkilerinin giderilmesine yönelik tedbirler alınması önem arz etmektedir.
(*) VUK’un 5024 sayılı kanunla yeniden düzenlenen 298'inci maddesi (Değişik:17/12/2003-5024/2md.)