Finansman tedarikinin küreselleşmesi ve yeni tehditler

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr. Mustafa YILDIRAN / Cumhuriyet Ünv. İİBF

Türkiye ve diğer gelişen ülkelerde işletme finansmanının küreselleşmesi 90’lı yıllardan sonrasındadır. Bu ülkelerde yeni finansal merkezlerin gelişmesi, uluslar arası yatırımcıların artması, derin ve likiditesi yüksek finansal kaynakların fazlalaşması ile işletmelerden gelen taleplerle faydalanmaya başlamışlardır. 2006 yılında işletmelerin küresel sermayeden yararlanma oranı tarihte emsali görülmemiş boyutlara ulaşmıştır. İşletmelere yapılan hisse yatırımları, dış borç akımları, sendikasyon kredileri ve birleşme&devralma işlemleri tarihte olmadığı seviyelere gelmiştir. Son gelişmeler göze çarpan unsurlar borçlanma talebinin orta Avrupa ülkelerinin işletmelerindeki artış, küresel trendlerden gelen kolaylıklarla işletmeler orta vadeli borçlanma imkanları artmıştır, fakat bu gelişme küresel şartlardaki dalgalanmalardan etkilenmektedir. Diğer önemli gelişmeler arasında kredi spreadleri kreditörlerin risk algılamasının altındadır. Dünya Bankası’na göre, ülkelerin makro ekonomik düzenlemelerle işletmelerin bulundukları ortamı iyileştirmeye dönük, şeffaflık, dalgalı döviz kuru rejimleri ve muhasebe standartlarındaki gelişmeler, bankacılık sistemindeki güvencelerin artışı gibi faktörlerden dolayı kredibilitesini artırmıştır. Bu sebeplerle, sermaye maliyetlerinin azalması işletmelerin finansal tedarik imkanlarının küreselleşmesinde etkili olmuştur.

Türkiye’de finansman tedarikinin küreselleşmesinde belirli üç temel faktör bulunmaktadır. Öncelikle, Reel sektör ekonomide yabancı sermaye girişinin etkisiyle uluslararalılaşmakta ve dolayısıyla dış borç kullanımı kolaylaşmaktadır. İkincisi, İhracatın artışıyla dış borç artışı arasındaki ilişkinin yüksekliği reel sektörün dış borçlarının riskini ihracat geliriyle korumaktadır. Son olarak, TL’nin değerlenmesiyle ortaya çıkan reel kur artışı işletmelerin dış borçlara yönelmesinde etkisi yüksektir.

Reel sektör açısından dış borçlanmayı kolaylaştıran şartların değişmesi durumunda yeni tehditlerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Özellikle küresel bir durgunlukta ihracat satışlarının azalacağı ki, Türkiye’nin en önemli pazarı olan AB bu konuda SOS vermektedir. Ekonomik risklerin artması durumunda yabancı sermaye girişlerinin azalacağı ve kurlardaki düşüş eğiliminin değişmesi durumunda kur riskinin işletmeleri tehdit edebileceği göz önüne alınırsa, ekonomik ve finansal değişkenlerdeki hızla küreselleşme sürecinin sorgulanması gerekecektir.

Finansman tedarikinin küreselleşmesinin sonucu olan, dövizli borçların yüksekliği reel sektör açısından ciddi riskleri taşımaktadır. Birçok işletmenin iflasla karşılaşarak, mülkiyet devrinin artması durumunda işsizlik ve ekonomik gelişme sorunlarını da olumsuz etkileyebilir. Bu konuda geçmişte Doğu Asya’da yaşananlar ders almak için önemli veriler sunmaktadır.

Türk ekonomisinin iç kaynaklarından sağlanacak girdilerle üretim gücünün artırılması gereklidir. Döviz borçlarının vade ve likidite uyumunun ihracatla birlikte yönetilmesi işletmeler açısından zorunluluktur. Türkiye’de işletmelerin yurtdışından aldıkları türev borçların bilançolarda gösterilmediği göz önüne alınırsa, gizli risklerin de varlığına dikkat etmek gerekmektedir. Bunun için mali tabloların şeffaflığı finansman tedarikinin küreselleştiği dönemde daha stratejik zorunluluk olarak finansal yönetimin denetimi açısından zorunluluktur. Küresel finansal dalgalanmanın devam ettiği dönemde işletmelerin klasik muhasebe ve finansal yönetim anlayışlarını gözden geçirmeleri risklerin yönetimi açısından hayati rol oynamaktadır.