GDO olayında halka doğruları söylemek gerek
Selçuk MARUFLU / 19. D. İstanbul Milletvekili
Tarım Bakanlığı, 26 Ekim 2009'da bir tebliğ yayınladı ve kıyamet koptu. Türkiye'ye genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) getiriliyor, halkın sağlığıyla oynanıyor denildi. Yayınlar yapıldı ve toplantılar düzenlendi. Özellikle bazı ideolojik meslek grupları ve dernekler Tarım Bakanlığı başta olmak üzere, bazı firmalara yersiz suçlamalarda bulundular. Tarım Bakanlığı da, bu kez Ulusal Biyogüvenlik Kanunu adıyla, yeni bir düzenleme yaptı ve konunun tamamıyla kontrol altında tutulduğunu ifade etti. Bir gıda firması tarafından, Esma Sultan Yalısı'nda düzenlenen bir toplantıya katıldım. Yabancı bir konuşmacı, özetle şunu söyledi. "Dünya nüfusu hızla artmakta, buna karşılık doğa, su ve çevre aşırı kullanım dikkatsizlik ve bilinçsizlik nedeniyle biz insanlar tarafından yok edilmektedir. İnsan yaşamını etkileyen en önemli unsurlar olan su, hava ve besin maddelerindeki azalma, tehlikeli boyutlara doğru gitmektedir. Günün birinde, tüm insanlığın, kıtlık tehlikesiyle karşılaşması olasıdır. Yaşanan kuraklık evreleri, gıda maddesi üretimini olumsuz yönde etkilemektedir. Maalesef, dünyanın birçok yerinde insanlar, açlık tehlikesiyle karşı karşıyadır ve bu nedenle ölümler meydana gelmektedir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı FAO verilerine göre, halen 1 milyarın üzerinde insan açtır, üretilen besin maddelerin dağıtımında adaletsizlikler ve eşitsizlikler mevcuttur. Bu nedenle, daha fazla, daha besleyici, daha rantabl gıda maddeleri üretimini elde edebilmek için, mevcut gıda çeşitleri üzerinde deneyler yapılması, bazılarının daha fazla fayda sağlayacak şekilde, genetiğinin değiştirilmesi normaldir. Bu işlemler, insanlığın yararına olarak yapılmaktadır ve hiç kimse insan sağlığının tehdit edildiğini söyleyemez. Tıpkı, nasıl tıp bilimi amansız hastalıklarla mücadele için, sürekli olarak araştırma, deney, laboratuar teknolojileri ve teknolojik bilişimler yapıyorsa ve başta hasta insanlar olmak üzere, tüm insanlık bu hastalıkları tedavi edecek çözümler bularak, ortadan kaldıracak yenilikleri umut ve özlemle bekliyorsa, gelecekteki bir açlık tehlikesine karşı mevcut gıdaları geliştirmek ve insanlığın emrine sunmak için, teknolojik deney ve değişiklikler yapılması da elzem ve doğaldır."
Amerika'da mukim, Monsanto isimli bir şirketin 1 milyar dolarlık ARGE bütçesi tefrik ederek, biyoteknolojik ve organizasyonlarda genetik geliştirilmesine ve modifikasyonuna dönük çalışmalar yaptığını öğreniyoruz. Bu çalışmalar sonucunda; çiftçiler daha fazla tasarruf sağlayacak ve daha fazla üretim yapacaklar ve sürdürülebilir ziraat şartlarına geçebileceklerdir. Amaç budur. Çiftçiler, 2030 yılına kadar daha hacimli mısır, patates, soya, pamuk, hububat ve benzeri gıda maddelerini üretebileceklerdir. Bu çeşitlere meyve ve sebzeleri de eklemek mümkündür. Bu üretimi gerçekleştirirken, toprak, su, enerji, zirai ve kimyasal girdiler, tohumların kullanımı 3'de 1 oranında azalarak, tasarruf sağlanacak, kaynak israfının önüne geçilmiş olacaktır. Monsanto firması, Amerika başta olmak üzere, Brezilya, Meksika, Orta Amerika ülkeleri ve Arjantin'de dört yüz milyon hektara yakın topraklarda, ARGE sonuçlarına dayanan teknolojik gelişmeleri devreye sokarak, besin maddeleri üretmekte ve bunları da Amerikalı tüketicileri sunmaktadır. Amerika'da bilindiği üzere, genetiği modifiye edilmiş besin maddelerinin tüketiciye sunulması konusunda, herhangi bir kısıtlama yoktur ve bilindiği gibi Amerika, tüketici sağlığı konusunda en hassas ülkelerden birisidir. Öte yandan, halen dünya nüfusunun yarısını oluşturan, 30 ülkede, genetiği değiştirilmiş ürünler (GDO'lu ürünler), insana hiçbir şekilde zarar vermeyecek şekilde yetiştirilip, pazarlanmaktadır. Dünyanın, diğer 32 ülkesinde de genetiği değiştirilmiş, gıda maddelerinin, mamaların ve hayvansal gıdaların ithal ve ihracatı tamamen serbesttir. Birçok ülkede de, GDO'lu ürünler, serbestçe alınıp satılmakta, ancak bu konuda henüz Avrupa Birliği ülkeleri, gereken teknolojik değişimi ve ARGE çalışmalarını tamamlamadığı için, bazı katı kurallara sahip oldukları bilinmektedir. Ancak, Avrupa birliğinde de son olarak, genetiği değiştirilmiş patates üretimine izin verildiği bildirilmektedir. Avrupa Birliği, GDO'ya dönük teknolojik gelişmeler konusunda, katılığı terk edip, esnek olmaya hazırlanmaktadır. İşin doğrusunu söylemek gerekirse, Avrupa Birliği, 12 yıldan bu yana, tam 120 çeşit GDO'lu ürünü serbest bırakmıştır. Amerikan, Monsanto şirketinin başkan yardımcısı Mr. Brett Begeman; "Avrupa'da tüketiciler GDO'lu besinleri tüketmektedirler. Ancak, bu yapılırken, orada yaşayan insanlara gerçekleri anlatmak, hükümetlerin ve diğer sorumlu makamların vazifeleridir."
Uzmanlar, biyoteknolojinin, insanlık tarihinde en hızlı kabul edilen ürün teknolojisi olduğunu ifade ediyorlar. Biyoteknoloji destekçilerine göre, genetiği değiştirilmiş ürünler, bugün 6.8 milyar olan, 2050 yılında ise 9 milyara ulaşması beklenen dünya nüfusunu beslemek için tek çare. Genetiği değiştirilmiş ürünlerin, yaklaşık 15 yıldır kullanıldığını ve bu yönde gıda sağlığına yönelik problemlerin söz konusu olmadığını söyleyen uzmanlar, genetiği değiştirilmiş ürünlerle, geleneksel ürünlerin birlikle var olabildikleri ve dolayısıyla biyo çeşitliliğe, yönelik hiçbir tehdidin de, söz konusu olmadığını ifade ediyorlar. Özetle, genetiği değiştirilmiş ürünler, açlığa doğru giden dünyada, bunu önleyebilecek bir çözüm olarak değerlendiriyorlar.
En fazla dikkat çekilen konulardan biri de, genetiği değiştirilmiş ürünlerin, çevreye zarar vermemesi. Sadece, tarım ilaçlarının kullanılmaması bile, çevreye verilen zararın %10'unu engellemiş oluyor.
Hatırlıyorum, Türkiye'de GDO konusunda saçma sapan görüşlerle kıyamet koparılırken, başta Tarım Bakanımız olmak üzere, Bakanlık ve birçok Makam eleştirilirken, ne yazık ki, bu işlerin uzmanı olmayan, bilgisiz ve bilinçsiz, ancak, kafalarında art düşünceler ve saplantılar olan kişiler, halkın karşısına çıkarılarak, kafaları karıştırmışlar, bilimsel ve teknolojik çalışmaları önleyerek, bir nevi halkı aldatmışlardır.