Gecekonduları korumaya almalıyız

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Remzi KOZAL / MİMAR-EKONOMİST TMMBP-Tüm Mühendisler ve Mimarlar Birliği Platformu Genel Başkanı

İstanbul başta olmak üzere Türkiye'de emlak piyasalarındaki olumlu gelişmeler eskinin gecekondu semtlerini de büyük bir değişimin eşiğine getirmiş bulunuyor. Adeta gecekondu semtlerine nur yağıyor. Gayrimenkule yönelim arttıkça gecekondu semtlerine de rağbet artıyor. Hatta artık çoğu gecekondu mahallelerinin yerinde yeller esmeye başlamış bile…

Bir zamanlar mantar gibi geceden sabaha çoğalan gecekonduların mahalleleri, semtleri ve hatta ilçeleri oluşturduğunu göremiyoruz. Eski gecekondu semtleri, mahalleleri birer birer modern şehirlere dönüşüyor.

Gecekondu ve de gecekondu haricindeki kaçak yapıların deprem açısından güçlendirilmesi için öncelikle bu binaların yasal bir çerçeveye oturtulmasını gerektirmektedir. Yoksa bu binalar şehirlerin kabusu gibi durmaktadır ki, can güvenliği açısından da çok önemli riskler taşımaktadırlar.

Bir taraftan TOKİ ve belediyelerin dönüşüm projeleri; diğer taraftan şehir merkezlerinde kalmış, imar planları yapılmasıyla da rantı daha da artmış bölgelerin yatırımcılarca değerlendirilmeleri sonucu artık gecekondu dokusu etkisini hızla kaybediyor. Yakın zamanda gecekondu semtlerinin, mahallelerinin yerlerinde yeller esmeyecek ama, modern binalar, gökdelenler boy gösterecektir.

Gelecek nesillere aktarılacak kültür varlıkları

Yalnız bir şeyi unutmamak lazım, gecekondular bir döneme tanıklık eden, köyden kente göçün çok önemli tanıklarıdır. Gecekondularda nice ömürler geçirildi, nice ümitler yeşerdi. Gecekonduları çeşitli şekillerle ortadan kaldırırken aslında toplum hayatımızda çok önemli bir dönemi de ortadan kaldırmış oluyoruz.

Gelecek nesillere bu sancılı dönemi anlatmak oldukça zor olacaktır. Her ne kadar dönüşüm, değişim projeleri yapılmış olsa da yinede gecekondu dokusunu kaybetmemiş gecekondu semtleri, mahalleleri görebiliyoruz. İşte bu mahallelerden, semtlerden bazılarını aynı dokuyu korumak kaydı ile altyapısı ve üstyapısı ile yenileyerek gelecek kuşaklara aktarmak üzere koruma altına almalıyız.

Bu bölgeler, turizm içinde çok önemli birer değer olacaktır. İstanbul, Ankara başta olmak üzere İzmir, Adana, Samsun gibi illerde bu projeyi rahatlıkla uygulayabiliriz.

Ankara ve İstanbul için çok önemli prestij projeleri

Ankara'da; Ankara Kalesi'nin karşısındaki Hıdırlık Tepe tamamen gecekondularla kaplı olup bu proje için çok uygun bir yerdir. Altındağ İlçesi sınırları içerisinde yer alan bölge, bu proje çerçevesinde bir revizyona tutulur alt ve üst yapısı ile yenilenirse; örnek oluşturacak bir adım atılmış olur. İki tepe arasına yapılacak bir köprü ile de Ankara için çok önemli bir turizm bölgesi kazınılmış olacaktır. Ankara Kalesi ve çevresinde yoğunlaşan tarihi çevre ile bir döneme tanıklık etmiş gecekondu bölgesi hem bir bütünlük içerisinde ziyarete açılacak ve hem de Ankara'nın kalbinde çok önemli bir tarih, kültür ve turizm adası ortaya çıkacaktır. Aynı zamanda bir çekim merkezi olacak bölge, Başkent Ankara'ya ayrı bir değer de katacaktır.

İstanbul Boğazı için bir çözüm olabilir

İstanbul için bozulmamış gecekondu bölgeleri Boğaziçi'nde bulunuyor. Sarıyer - Büyükdere yamaçları, Beykoz - Paşabahçe yamaçları bu proje ile turizme kazandırılmasının yanı sıra, Boğaziçi'nin rehabilitasyonu ve çağdaş şehircilik acısından kazanılması içinde çok önemli bir proje olacaktır.

İstanbul'un bir çok bölgesinde dönüşüm projeleri ile yenilemeler yapılırken Boğaziçi'nde, yasal bir düzenleme olmadığı için, herhangi bir yenileme yapılamıyor. Boğaziçi, dünyanın en güzide yerlerinden birisi öyle sıradan düzenlemelerle sonuç almak mümkün değildir. Artık, bölgenin bir parçası haline gelmiş gecekonduları yıkıp kaldırmak mümkün olamadığına göre, bir düzenleme yaparak Boğaziçi'ne yakışır bir konuma getirmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Bu yaklaşımla, çarpık yapılaşma büyük oranda revize edilirken kültür, turizm açısından da önemli bir kazanım sağlanacaktır. Çözümsüzlük her geçen gün işi biraz daha çıkmaza sokmakta ve dünyanın gözbebeği, güzelim Boğaziçi çarpık gecekondularla yaşamak zorunda kalmaktadır. Tabi ki, gecekondularda yaşayan insanlarda bizim insanlarımızdır ve onlarında daha güzel ortamlarda yaşamaya hakları vardır.

Dönüşüm ve değişim projeleri ile bir bir yerini modern binalara ve şehirlere bırakan gecekondu ve gecekondulaşmaya şöyle bir göz atalım:

Gecekondu ve gecekondulaşma (Çarpık kentleşme)

Bir kabus gibi kentlerimizin üzerine çöken ve deprem hasarlarının yüksek olmasının başlıca nedeni olan gecekondulaşmayı, kısaca da olsa bir ele almanın yararlı olacağı kanaatindeyim. Gecekondulaşma, nedir ve ne değildir ?

- Konut ihtiyacı olan, düşük gelirli insanların buldukları boş topraklarda, çok kısa bir süre içinde kendi imkanlarıyla yaptıkları derme-çatma evlere gecekondu diyoruz.

- Gecekondu başkalarının toprakları üzerine kanunsuz olarak yapılıyor. Yine imarlı veya imarsız arsalara sahipleri tarafından kaçak olarak yapılan binalar vardır ki, çoğunlukla bu iki bina tipi birbirine karıştırılır.

- Gecekondulaşma, II. Dünya Savaşı'nın hemen sonrasında köylerden kentlere göçün hızlandığı bir ortamda ortaya çıkmıştır.

- Başlangıçta dört duvar bir çatı olarak inşa edilen gecekondu, zamanla imkan ve ihtiyaca göre geliştirilmektedir. Bu özelliği ile de gecekonduyu "bitmemiş konut" olarak tanımlayabiliriz.

Dünyada Gecekondulaşma

- Asya, Güney Amerika ve Afrika'da insanların iş bulmak amacı ile  kırsal alanlardan kentlere göçü, kentlerin nüfusunun beklenmedik biçimde artmasına neden oldu.

- Hindistan'da, Cezayir'de, Peru'da, Brezilya'da, Meksika'da, İran'da ve ülkemizde gecekondu yerleşim alanları yaygındır.

- Brezilya'da Reolfe'de 1.2 milyon dolayındaki insanın yoksulluk içerisinde yaşadığı favela denen uçsuz bucaksız gecekondu mahalleleri mevcuttur.

- Gecekonduların yerleştiği alanlar; Hindistan'da (Kalküta) basti, Cezayir'de bidonville, Peru'da pueblo joveno, Brezilya'da favela, Meksika'da colonia proletaria, İran'da zurabad olarak adlandırılıyor.

Türkiye'de Gecekondulaşma

- Türkiye'de gecekondu yapımı 1930'lu yıllarda başladı. Ama, asıl II. Dünya Savaşı'ndan sonra köyden kente göçün hızlanması ile yoğunluk kazandı.

- Konu hakkında ilk yasa 5218 sayılı ve 1948 yılında çıkarıldı. Aynı yıl 5228 sayılı yasa çıkarıldı.

- Bilahare 1948'de 5431 sayılı yasa çıkarıldı. 1953'te 6188 sayılı yasayla da o ana kadar yapılmış bütün gecekondular yasallaştırıldı.

- 1966'da 775 sayılı "gecekondu" adını taşıyan ilk yasa çıkarıldı. 1980'lerdeki düzenlemeler siyasal amaçlarla bağlantılı oldu ve beklenen sonucu vermedi.

İstanbul'da gecekondulaşma

- Fatih Sultan Mehmet'in fethiyle birlikte İstanbul'a yönelme başladı. O yıllarda İstanbul'un nüfusu 50 bin kadardı ve ilk olarak Samsun-Çarşamba bölgesinden getirilen yerleşimciler, geldikleri yerin adıyla anılan Fatih-Çarşamba'ya yerleştirilmişler; böylece Türkleşen İstanbul'un ilk semti meydana gelmişti.

- 15. Yüzyılın sonunda Osmanlı Padişahı 2. Mehmet'in, Haliç bölgesindeki yatırımlarla iş kapasitesini genişletmesiyle 16. Yüzyılda ilk göç dalgası gelmeye başladı.

- O tarihlerde İstanbul'un nüfusu 400 bine vardığında dünyanın en büyük kenti unvanını almıştı. Deprem sonrasını dikkate almazsak, 400 bin son dönemlerde, İstanbul'a yılda gelen göç rakamıdır.

- O tarihlerde İstanbul'a göç edenlerin, iş yerlerinin bulunduğu, Haliç bölgesindeki tarlalara kulübeler yapıp yerleştikleri sanılmaktadır. Bu kulübeler, İstanbul'un ilk gecekonduları kabul edilebilir.

- İlk gecekondu semtleri; Haliç, Zeytinburnu ve Kağıthane'de oluştu.

- Bugün İstanbul'da 2.5 milyon civarında bina bulunmaktadır. Bunun yaklaşık 1.3-1.4 milyonu imara aykırı, yani kaçak binalardır. 

İstatistik Bilgiler

- Türkiye'de, 1953'te kaçak yapı 80 bin civarında iken, 1960'da 240 bin, 1970'te 600 bin, 1980'de ise 850 bini buldu. Bugün bu sayının 3-4 milyon dolayında olduğunu söyleyebiliriz.

- Türkiye genelinde nüfusun %30 kadarı kaçak inşa edilmiş binalarda yaşıyor. Bu oran; Ankara'da %70, İstanbul'da %60-65, İzmir ve Adana'da %50, Samsun ve Erzurum'da %40, Bursa ve Diyarbakır'da %30 dolaylarındadır. Ancak, Güneydoğu'daki göçün direkt etkilediği Diyarbakır ve Adana'da belirtilen oranlar yukarılara doğru çekilmektedir.

- Türkiye'deki kaçak yapıların; %33'ü İstanbul'da, %30'u Ankara'da, %12'si İzmir'de, %5'i Adana'da, %4'ü Bursa'da, %3'ü Samsun'da bulunuyor.

Gecekondulaşmanın Nedenleri

Gecekondulaşmanın başlıca nedenlerini şu ana başlıklarla sıralayabiliriz:

· Kontrolsüz göç.

· Hızlı nüfus artışı.

· Hızlı kentleşme.

· Planlama ve alt yapı yetersizliği.

· Kaynak yetersizliği.

· Siyasetçi ve yöneticilerin yanlış yaklaşımları.

Gecekondulaşmanın sonuçları

· Sağlıksız yerleşim bölgeleri ve kentler oluşur.

· Plan yapmak zordur.

· Devlet arazileri haksız bir şekilde ele geçirilmiştir.

Ülkemizde yaşayan bütün insanların malı olan devlet arazileri, bir takım açıkgözler tarafından ele geçirilerek, gecekondu yapmak isteyenlere pazarlanmış ve bu yoldan haksız büyük kazançlar elde edilmiştir. Vurgun derecesinde kazanılan bu paralar, ortamdan yararlanan mafyanın gelişmesini ve güçlenmesini sağlamıştır. Aynı zamanda anarşist örgütlerin de bu ortamdan fazlasıyla fayda sağladığını söylemeliyiz.

· Kayıt dışı ekonomiye kaynak sağlamaktadır.

· Güvenliği olumsuz etkilemektedir.

Gecekondulaşmada çözüm

· Her şeyin başında planlama gelmektedir. Planlı şehirleşme gecekondulaşmanın; kaçak yapılaşmanın önünü kesecek çok önemli bir adımdır.

· Göç, göçün kaynağındaki nedenleri ortadan kaldırılarak durdurulmalıdır. Ülke genelindeki insan hareketleri kontrol edilmeli ve göç kaynağında, yapılacak iyileştirmelere rağmen yine de göçmek durumunda olan insanlar belli bölgelere doğru planlı, programlı bir şekilde yönlendirilmelidir. Özellikle İstanbul'un, Marmara bölgesinin göç almaması için, yaşadıkları yerlerden göçen insanları durduracak kalkan şehirler oluşturulmalıdır. Göçü, başka bölgelere yönlendirmek için yeni çekim merkezleri oluşturulmalı; örnek salkım şehirler kurulmalıdır. Kızılırmak-Fırat ekseni bir çekim merkezi, bir cazibe ekseni olarak düşünülebilir. Türkiye yaşadığı depremden ders alarak İstanbul ve Marmara bölgesinde büyük kayıplara neden olacak facialarla karşılaşmadan, bu bölgedeki insan ve ekonomik yoğunluğu yurt sathına yaymak zorundadır. Böylece doğal afetlerdeki kayıp riskini azaltmış olacaktır.

· Şehirlerin, gelişme bölgeleri ve hızları dikkate alınarak yapılaşmadan önce planları yapılmalı ve konut yapmak isteyen vatandaşlara sunulmalıdır.

· Yeterince altyapısı hazır arsalar üretilmelidir.

· Talebin yüksek olduğu bölgelerde toplu konut projeleri devreye sokulmalıdır.

· Finans kuruluşlarının konut sektörüne yatırım yapması teşvik edilerek, inşa edilen konutlara vatandaşın kira öder gibi sahip olması sağlanmalıdır. 

Özetlersek, planlama her zaman işin başında yer almalıdır. Memleketimizde, bu güne kadar tersi yaygın olarak yaşanmıştır. Bu, bir noktada Türkiye'yi yönetenlerin bir eksikliğidir. Planlama deyince çok geniş bir ilgi sahası vardır. İstanbul ile ilgili bir örnek verelim:

- Bugün Haydarpaşa limanı büyük ölçüde işlevini yitirmiş ve yeterli olamamaktadır. Yeni bir planlama ile Haydarpaşa limanının taşınmasını önerebiliriz. Buna bağlı olarak İstanbul'un nüfusunun 500 bin ile 1 milyon kişi kadar azalacağı hesap edilmiştir.

- Haydarpaşa limanı yerine, Tekirdağ tarafına ve Karadeniz'de Kırklareli'nin İğneada ve İstanbul-Şile ile Sakarya-Karasu arasına, Ege denizi- Saros ve Ayvalık körfezlerine yeni limanlar yapılabilir ve bunların karayolu bağlantıları yeterli hale getirilir ise;  

- Hazar Denizi çevresindeki ülkelerden Volga ve Don nehirleri, Avrupa'daki birçok ülke ile de Tuna ve diğer nehirlerle Karadeniz'e su yolu ulaşımı sağlanmaktadır. Kirliliğinden etkilendiğimiz bu nehirler vasıtasıyla Karadeniz'de önerilen limanlarla hem daha çok ticaret yapmalı, hem de ulaşım imkanlarından yararlanmalıyız. Ege'den gelecek yüklerde bölge limanlarına yönlendirildiğinde, İstanbul boğazlarının yoğunluğu azaltılırken, bir taraftan da limanlanan yükler daha kısa mesafelerde taşınarak yerine ulaştırılmış olacaktır. Bu yapılanma, kara ulaşımı için de belli ölçülerde rahatlama sağlayacaktır. Karayollarındaki yükü daha da azaltmak ve potansiyelimizden yararlanmak üzere bir taraftan da, dünyanın çok gerisinde kaldığımız nehir ulaşımının başlatılması için yatırımlar planlanmalıdır. İstanbul dahilinde yer alan ve 100 kişiden daha çok insanın çalıştığı endüstri işletmelerini önerilen limanların yakın çevresine ve yeni cazibe merkezlerine taşıdığımızda, İstanbul'un nüfusunun otomatik olarak 3-4 milyon kişi kadar azalacağı hesaplanmıştır.

- Böylece İstanbul'daki yığılma, dolayısıyla da gecekondulaşma kalkacaktır. Ancak yeni yerleşim bölgelerini çarpık yapılaşmaya imkan vermeyecek şekilde planlamak ve bu planları uygulamak zorundayız.

Gecekondulaşma bir diğer bakış açısıyla da, çoğunlukta ekonomik nedenlerle göçüp gelen insanların ürettikleri bir tür çözüm olarak görülebilir. Ancak, günümüz şehirciliğinde bu olguyu devam ettirmek mümkün değildir. Bugün için, artık süratle şehirlerimizi dönüşüm projeleri ile yenilemeliyiz.Mutlaka ve mutlaka planlı şehirleşmenin önü açılmalı ve şehirlerimiz insanlarımızın rahatça yaşayabileceği şekilde konuşlandırılmalıdır.

Depremlere karşı güvenli bir şekilde yaşamak istiyorsak, başka çaremiz de yoktur.