Gelecek, Ar-Ge odaklı patent üretiminde
Kemal YAMANKARADENİZ
Destek Patent AŞ
Yönetim Kurulu Başkanı
Ar-Ge faaliyetlerinin ne kadar önemli olduğunu, günümüz teknoloji ve sanayisinin geldiği nokta kendi kendine ifade etmektedir. Türkiye ise bilimsel bağlamda ve sistematik olarak Ar-Ge faaliyetlerini yürütme konusundaki önemi ve hassasiyeti son yıllarda hususen ekonomik krizlerin ardından öğrenmeye ve anlamaya başlamıştır. Özellikle de Ar-Ge faaliyetleri sonucu yeni ürünler ve katma değerli varlıklar ortaya koymanın ve bunların üretim hakkını ve tekelliğini ele geçirmenin, işletmenin hiçbir ekonomik salınımdan etkilenmeden istikrarlı bir biçimde ilerlemesini sağlamakta olduğunu fark eden sanayici, Ar-Ge faaliyetlerini daha çok önemsemeye başlamıştır.
Genellikle Ar-Ge bölümlerinde çalışanlar ve faaliyetleri yönetenler, mühendislerdir. Mühendislik ise teknik bir meslektir. Bilimi, problemlere uygulayan ve insanlığa yardım etmek için çözümler üreten bir disiplindir. Mühendisler çeşitli etiketlerde sınıflandırılabilirler; Ar-Ge uzmanları, araştırmacılar, bilim adamları, ürün geliştiriciler ve tasarımcılar. Fakat üzülerek söylemek gerekir ki çok az mühendis buluşçudur (mucittir) hatta çok daha azı patent işleyişi ve süreci hakkında bilgi sahibidir.
Ülkemizde, 1995 yılından beri 551 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile patent hakları korunmaktadır. Ayrıca şu anda yeni Patent Kanunu görüşmeleri mecliste görüşülmektedir. Yani yürürlükte olan bir patent kanunu vardır ve bunun gereklerinden birçok mühendis ve teknik eleman özellikle de Ar-Ge bölümleri haberdar değildir. Çok büyük işletmelere bakıldığında bile bu bilincin son 3 - 4 yıldır yerleştiği ve sistematik bir görünüm aldığı görülmektedir. Dolayısıyla uzun yıllar üzerinde çalışılan bir konunun aslında yurtiçi ya da yurtdışında başka birileri tarafından geliştirildiğini ve böylece yapılan yatırımların boşa gittiğini maalesef bazen acı tecrübelerle öğreniyoruz. Ya da sistematik bir yapıya sahip olmadığımızdan geliştirdiğimiz prototipleri hiç bir gizlilik sözleşmesi yapmadan tedarikçisi olduğumuz kuruluşa gönderebiliyoruz. Geliştirdiğimiz ürünleri fuarlarda, sergilerde rahatça sergileyebiliyoruz. Bunun sonucu olarak başkalarının, bizim yatırımlarımız, mesailerimiz sonucu elde ettiğimiz ürüne ilişkin tekel hakkına, haksız da olsa, sahip olması kapısını aralıyoruz.
Know-how çok zor elde edilebilen ancak avuçta tutulan bir kuş gibi kolay bir şekilde bir anda elden kaçırılabilen ya da değeri yitirilebilen bir fikri mülkiyettir. Bu mülkiyetin sahibi olmanın tek yolu da bunu insanlardan saklamak değil ülkenin sağlamış olduğu hukuki haklardan faydalanmaktır. Sağlıklı bir biçimde kamunun buluşçu ya da Ar-Ge için sağlamış olduğu bu hukuki haklardan faydalanmak için ise bir eğitim ve uygulama sürecine girerek farkındalığı yakalamak ve konuya odaklanmak ile mümkün olmaktadır. Peki, bu süreçte neler yer almalıdır:
- Çözülmesi istenen teknik probleme ilişkin bir "önceki teknik araştırması" (prior art search) yapılmalıdır.
- Sonuca ulaşma süresi hesaplanmalı, bu süre içerisinde en üst düzeyde gizliliğe önem verilmelidir.
- Sonuca ne kadar yaklaşıldığı denetlenmeli, hangi aşamada patent başvurusu yapılması gerektiğine karar verilmelidir.
- Yurtiçi, yurtdışı pazar tespiti yeniden gözden geçirilmelidir.
- Patent başvuru sürecine ilişkin bir strateji belirlenmelidir.
- Konuya ilişkin marka ve endüstriyel tasarım başvurusu gerekip gerekmediği tespit edilmelidir.
- Düzenli olarak rakip hareketleri ve çalışmaları takip edilmelidir.
Bunlar gibi birçok prosedür ve aşama sistematik bir yaklaşımla, mevcut Ar-Ge yapısına, işletmeye özel bir formül çıkartılarak uygulanmalıdır. Bu formül içerisine, varsa işletmenin kalite prosedür ve süreçleri de dahil edilmelidir.