”Gelişmelerden çok ciddi endişe duyuyoruz”
TÜSİAD YİK Başkanı Koç, siyasette yaratılan gerginlik ortamının her türlü kışkırtmaya uygun zemin oluşturduğunu belirtti
İSTANBUL - Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Mustafa V. Koç, siyasette yaratılan gerginlik ortamının her türlü kışkırtmaya uygun zemin oluşturduğunu belirterek, "Gelişmelerden çok ciddi endişe duyuyoruz. Kutuplaşma bizi öngörmediğimiz ağır sonuçlara sürükleyebilir" dedi.
TÜSİAD YİK toplantısının açılışında, 2010 yılı için dünya ekonomisinde hızlı bir büyüme beklenmediğini ifade eden Koç, şunları kaydetti:
"Bizim için de dünya ekonomisinin rüzgarını arkamıza alarak özellikle işsizlik sorununu çözebilmek için ihtiyaç duyduğumuz yüksek büyüme hızını yakalamak da maalesef mümkün gözükmüyor. Orta vadeli programımız da bu gerçeği teyit ediyor. Üstelik de bu program sırasıyla yüzde 3,5, 4 ve 5'lik büyüme hedefleri koyarak yalnız 2010 yılının değil 2011 ve 2012 yıllarının da ılımlı büyüme yılları olacağını öngörüyor. Bu çerçeveden baktığımızda 2009 yılına ilişkin algılarımızın 2010 yılını sorunsuz geçirmemize pek de yardımcı olmayacağı sonucuna varabiliriz."
"Bütçede ciddi sıkıntı var"
Küresel krize bütçe dengeleri bakımından kötü sayılmayacak bir ortamda girildiğini anlatan Koç, krize karşı uygulanan önlemler neticesinde kamu harcamalarının hızla artmaya devama ettiğini ve sonuçta bütçede çok ciddi boyutlarda bir sapma ortaya çıktığını belirtti.
Koç, ''Kamu borç dengesi olumsuz yönde seyretmeye başladı. Kamu maliyesinin sağlamlığı bir ülkenin ekonomi politikalarına duyulan güveni doğrudan etkilemektedir'' dedi.
Türkiye'nin de bütçe performansını toparlayacağına ilişkin kuvvetli mesajları bugünden veriyor olmasının bu açıdan fevkalade önem arz ettiğine dikkati çeken Koç, ''Bu yüzden mali kural bir an önce somutlaştırılmalı. Orta vadeli programda ilan edilmiş hedefler doğrultusunda kalınacağının işaretleri kuvvetli bir biçimde kamuoyuna verilmelidir'' diye konuştu.
Koç, buraya kadar dikkati çekmeye çalıştığı hususun küresel plandaki gelişmelerin büyüme konusundaki ihtiyaç ve beklentilerini karşılayamayacağı, içerideki gayretlerinin de hedefledikleri ılımlı büyüme için dahi yetersiz kalabileceği olduğunu vurguladı.
Mustafa Koç, ''Burada mevcut manzaranın bütün unsurlarını da gözden geçirdiğimizde böyle bir ortamda 30-40 milyar doları nasıl elimizin tersiyle ittiğimizi anlamanın da mümkün olmadığını söylemek zorundayım. IMF anlaşmasının getirilerini göz ardı etmenin iktisadı argümanlarının izah edilmeyecek bir yanı da yok gibi gözüküyor'' dedi.
"Politik olarak huzur içinde olmamız lazım"
Türkiye'nin rekabet gücünü kendisinin artıracağını, kendi pazarını kendisinin yaratacağını, bütçe disiplinini kendisinin sağlayacağını ifade eden Mustafa Koç, sürdürülebilir büyümenin temel ilkelerinin değişmediğini, Türkiye'nin temel ilkeler kayıtsız şartsız kabullenildiği ölçüde verimliliği ve rekabeti yeniden yakalayabilecek nadir ülkelerden biri olduğunu, bunu da gerçekleştirebileceğine yürekten inandığını söyledi.
Koç, şöyle devam etti:
''Bütün bunları yapabilmek için politik olarak huzur içinde olmamız lazım. Bu nokta, fevkalade önemli. Son aylarda yaptığımız TÜSİAD CEO anketinden çıkan sonuçlar da bu noktaya vurguluyor. Üyelerimizin görüş ve beklentilerini bir araya getirmek amacıyla yürütmekte olduğumuz bu anketler siyasi riskin nasıl sürekli yükseldiğine işaret ediyor.
Üretimdeki gerilemenin dip noktasına ulaşılmış olmasına ve ekonomik aktivitenin yavaş yavaş toparlanıyor olmasına karşılık beklentiler maalesef bir türlü iyileşme göstermiyor. Bu da bize içinden geçmekte olduğumuz ekonomik koşulların hiç de kolay olmadığını gösteriyor. CEO anketine gelen yanıtlardan üyelerimizin beklentilerinde olumsuz çıkan faktörlerin Türkiye'nin gelişme dinamiğini gerileten hep aynı faktörler olduğunu görüyoruz. Üyelerimize göre yatırım ortamının başlıca sorunları arasında kayıt dışı ekonomi, hukuki altyapıdaki belirsizlikler, vergi politikası ve siyasi belirsizler yer alıyor. Öyle gözüküyor ki bu meseleyi çözmeden ekonominin sürdürülebilir bir büyüme politikasına oturması maalesef mümkün değil. Dünyanın 1929'dan bu yana yaşadığı en büyük krizde normal olarak konjonktürden kaynaklanan risklerin ağırlık taşımasını beklerdik. Anketler konjonktürden kaynaklanan riskler kadar makro ekonomik istikrar ve siyasi istikrarın korunmasından duyulan endişelerin de varlığını ortaya koyuyor.''
"Özel sektör açısından, finansman olanaklarında daralma kaçınılmaz"
Koç, bugün dünyanın ileri gelen ülkelerinin uyguladıkları eş zamanlı uyguladıkları genişleyici maliye ve para politikalarının etkisiyle, krizden çıkışın konuşulabildiği bir noktaya gelmiş durumda olduğunu söyledi.
Koç, "Ancak bu kez de çıkış sürecinin kalıcılığı ve yeni bir kriz dalgasının küresel ekonomiyi vurma olasılığı tartışılır oldu" dedi. ABD'deki toparlanmanın yavaş ve kademeli olacağının kısa sürede anlaşıldığını ifade eden Koç, şunları kaydetti:
@page@
"ABD hükümeti, işsizlere ve küçük işletmelere yeni destek paketlerinin arayışı içinde. Komşumuz Yunanistan'ın içine düştüğü ekonomik sıkıntı ve bu ülkeyi başka AB ülkelerinin de izleme ihtimali konusunda yapılan varsayımlar Euro bölgesindeki hassasiyeti aynı zamanda artırmaktadır. Bir türlü ortak bir maliye politikası geliştirmeyen ve parası sürekli değer kazanan Avrupa'nın da hızlı büyümeyi yakalaması uzak olasılık olarak gözüküyor. Aynı şekilde parası sürekli değer kazanan ve bankacılık sektöründeki sorunlarını çözmeden krize yakalanan Japonya ile ilgili olarak da yeni bir teşvik paketi gündemde olmasına rağmen, 2010'da yüksek büyüme adına olumlu bir beklenti içine girilemeyeceği gözüküyor. Geriye küresel iyileşme beklentilerini en iyi destekleyen ekonomi olarak Çin kalıyor. Çin özellikle altyapı yatırımlarına ağırlık veren bir politika ile büyümenin devamlılığını sağlamış durumda. Burada da sorun, tüketimin, küresel talep eksikliğini telafi etmekten uzak bir hızla artıyor olmasında."
Dubai krizi ile bir kez daha gündeme gelen kamu borçlarının vardığı boyutların, talebin canlı tutulmasının istihdam açısından taşıdığı büyüm önem ve talebi canlı tutacak kamu desteklerinin yaratabileceği enflasyon tehdidinin, manevra alanını ciddi biçimde daralttığını belirten Koç, öte yandan özellikle özel sektör açısından, küresel finansman olanaklarında bir daralma yaşanmasının da kaçınılmaz gözüktüğünü söyledi.
"Övündüğümüz bankacılık sektörü de çok ciddi zarar görebilir"
Mustafa Koç, Türkiye'nin aslında 2009'da çok zor bir yıl geçirmiş olmasına rağmen, göreceli olarak bir çok gelişmiş ülkeye kıyasla daha az etkilendiğini ifade etti.
Koç, "Bu algıyı büyük ölçüde bankacılık sektörünün rasyolarının son derece güçlü olması, sermayelerini önceki krizlerde artırarak kendisini güvence altına almış olması yarattı. Ayrıca, 2009 yılını iyi bir karla kapatacak olan Türk Bankacılık sektörü, devlet yardımı almaksızın ayakta durabilen bir-iki örnekten biriydi" dedi.
Bu tablonun arkasında kalan ve maalesef yeterince üzerine eğilinmeyen gerçeğin ise reel sektörün özellikle KOBİ'ler seviyesinde ciddi sıkıntılar içinde bulunması olduğunu ifade eden Koç, bunun göstergesi ortada olmasına rağmen çok fazla dikkate alınmadığını vurguladı.
Mustafa Koç, şunları kaydetti:
'Oysa Türkiye ekonomisi, gelişmekte olan ülkeler içinde en çok küçülen ekonomiler arasına girmiş ve işsizlik rekor seviyesine ulaşmıştı. Büyümede de istihdamda da motor konumunda kabul edilen KOBİ'lerimizin, krizde en çok darbeyi yiyen kesim olacağı herhalde öngörülemez bir gelişme değildi.
Reel sektörün daralan iç ve dış pazarların olumsuz etkisini yaşamaya devam etmesi halinde, bundan, güçlü yapısı ile övündüğümüz bankacılık sektörü de çok ciddi zarar görebilecek ve bunu öngörebilmek için derin analizlere gerek yok."
Hükümeti ekonominin geleceğiyle ilgili tek sorumlu olarak görmediklerini ifade eden Koç, elbette hükümetten, siyasi bakış açısıyla disiplini gevşetilmeyen, güven verici bir bütçe yönetimini; büyümeye destek olacak, en azından kösteklemeyecek akıllı politikalarla yatırımın ve istihdamın önünü açık tutmasını beklediklerini, bir ekonomiyi yönetmenin asgari gereklerinin yerine getirilmesi beklentisi içinde olduklarını vurguladı.
Geriye kalanı sırtlayacak olanların kendileri olduğunu belirten Koç, "Evet bizim de hareket alanımız kısıtlı ama elimizi kolumuzu bağlayıp oturur ve dışarıda bir şeylerin değişmesini beklersek bundan çok ciddi zarar görebiliriz. Atalet bizim en büyük düşmanımızdır. Tedbiri elden bırakmayalım ama hareketlenmeye ve hareketliliğimizi korumaya çalışalım. Yeni iş modelleri üzerinde düşünelim. Akıllı yatırım, İnovasyon ve pazarlamayla biraz da kendi yolumuzu açmaya çalışalım" dedi.
Ekim ayı sanayi üretim endeksi sonuçlarından moral bularak, bu artışı kalıcı hale getirmeyi başarmayı ve açılan yolda ilerlemeyi umduklarını dile getiren Koç, "2010'da öngörülen ılımlı büyümeyi sağlamak veya orta vadeli programın sınırlarını az da olsa zorlayabilmek için hükümetin ve özel sektörün ortak akılla hareket etmesinden ve ülke olarak öncelikle kendi gücümüze güvenmekten başka çaremiz yok. Rekabet gücümüzü kendimiz artıracağız, kendi pazarımızı kendimiz yaratacağız, bütçe disiplinini kendimiz sağlayacağız" diye konuştu.
Mustafa Koç, Türkiye'nin sürdürülebilir büyümenin temel ilkelerini kayıtsız şartsız kabullendiği ölçüde, verimliliği ve rekabeti yeniden yakalayabilecek nadir ülkelerden bir olduğunu belirtti.
Koç, bütün bunları yapabilmek için politik olarak huzur içinde olmak gerektiğini söyledi.
"Gelişmelerden ülke adına çok ciddi endişe duyuyoruz"
Son yıllarda siyaset arenasında görülen keskin kutuplaşmaların, zaman zaman ileri boyutlara ulaşarak topluma da yansımaya başladığına işaret eden Koç, önce laiklik ekseninde ortaya çıkan siyasi çatışmaların toplumu nasıl kutuplaşmaya sevk ettiğine hep beraber şahit olduklarını kaydetti.
Mustafa Koç, şunları belirtti:
@page@
"Şimdi de kültürel kimlikler ekseninde ortaya çıkan siyasi çatışmanın toplum içindeki yansımalarına şahit oluyoruz. Toplumsal yaşamın farklı boyutlarına işaret eder gibi gözüken bu iki kutuplaşma ekseninin, siyasette aynı fay hattına tekabül etmesi ise korkutucu bir gerçeğe işaret ediyor: Siyasilerimiz, kendi siyasi stratejileri adına en keskin söylemleri benimserken, bunun toplum üzerinde yarattığı tahribatı umursamaz görünüyorlar.
Öte yandan terörü meşru gösterdiği izlenimini doğuran tutum ve davranışlardan yeterince de kaçınılmadığı göze çarpıyor. Sonuçta siyasette yaratılan gerginlik ortamı, her türlü kışkırtmaya uygun bir zemin oluşturuyor. Bu da, sokaklara ifade özgürlüğünün sınırlarını aşan gösteriler, hatta çatışmalar olarak yansıyor. Gelişmelerden ülke adına çok ciddi endişe duyuyor, tüm siyaset ve toplum kesimlerine itidal ve sağduyu çağrısı yapma ihtiyacı hissediyoruz. Çünkü bu kutuplaşma bizi ülke olarak öngörmediğimiz ağır sonuçlara sürükleyebilir. Yükselen işsizlikle gelebilecek sosyal sorunların, bu toplumsal kutuplaşma ile birleşmesi telafisi imkansız zararlara yol açabilir. Burada vazgeçmemiz gereken şey demokratik standartları yükseltme çabaları değil, bu çabaları gündelik politikanın malzemesi yapma anlayışıdır."
TÜSİAD YKB Arzuhan Doğan Yalçındağ
Yaşanan krizin sıradan bir finans krizi olmanın ötesine geçtiğini, küresel ekonominin yeniden yapılanmasının önünü açtığını kaydeden TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, gelişmiş ülkelerin daha önce benzeri görülmemiş bir parasal genişleme politikasıyla krizin derinleşmesine ve finansal sistemin çökmesine engel olmaya çalıştıklarına değindi.
Şimdilik, bu yolun işe yaradığının, bu yaklaşımın işlerin daha kötüye gitmesini engellediğinin görüldüğünü belirten Yalçındağ, şöyle devam etti:
"Ancak ekonomik büyümenin yeniden sağlanmasının ve işsizlik oranının düşürülmesinin tahmin edilenden daha uzun süreceği anlaşılıyor. Üstelik krize karşı önlem almakta gösterilen uluslararası dayanışmanın krizden çıkışta gösterileceğinden de emin değiliz. Çünkü toparlanmanın zamanlaması ve kuvveti ülkeden ülkeye değişiyor. Erken toparlanan ülkelerde ekonomi politikası hızla normale dönerken, faizler normal seviyelerine çıkarken, toparlanmanın geciktiği ve zayıf olduğu ülkelerde gevşek para ve maliye politikalarına devam ediliyor. Değindiğim ayrışma, iyiye gidişin hızlı olduğu ülkelerde cari açığın artması ihtimalini doğuruyor. Bu da bizi korumacılık riski ile karşı karşıya bırakıyor. Diğer taraftan, Asya kıtasındaki ekonomik büyüme dünyadaki yapısal dönüşümün ipuçlarını yansıtıyor. 2009 yılında gelişmiş ülke ekonomileri derin bir resesyona girerken, Asya kıtasının dünya ekonomisinin lokomotifliğini yapması bekleniyor."
"Kendi stratejilerimizi üretmek zorundayız"
Yalçındağ, geçtiğimiz günlerde Türkiye'de yapılan IMF-Dünya Bankası toplantılarında bir yandan krizden çıkmak için neler yapılması gerektiğinin, diğer yandan yeni dönemde rekabet ve paylaşım sorunlarının dünya ekonomi gündeminde daha önemli bir yer işgal edeceğinin konuşulduğunu hatırlatarak, "Önümüzdeki dönem, kendi yönünü çizebilecek güçte olan tüm ülkelerde, nasıl daha rekabetçi olunacağı, inovasyon konusunda ne tür adımlar atılabileceği, geleceğin dünya ekonomisinden alınan payın nasıl artırılabileceğinin tartışıldığı bir dönem olacak. Biz de ülke olarak, bu tartışmalara katılmak, bunları iyi izlemek ve kendi stratejilerimizi üretmek zorundayız" diye konuştu.
Bundan 11 yıl önce TÜSİAD'ın, önemi giderek daha da iyi anlaşılan bir demografi raporu hazırladığını anımsatan Yalçındağ, önümüzdeki yıl bu raporun Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu işbirliğiyle güncelleştirileceğini bildirdi.
Türkiye'nin demografik bir fırsat penceresine sahip olduğunu vurgulayan Yalçındağ, bu dönemde Türkiye'nin işgücünü verimli şekilde kullanabilir, teknolojik yenilikleri üretim sürecine katabilir, yaratıcı olabilir ve verimliliğini daha da artırabilirse dünyadaki yeni ekonomik yapılanmada öne çıkabileceğini, refahını yükseltebileceğini belirtti.
Yalçındağ, "Hedefimiz, Ar-Ge süreçlerinde yer alan, küresel üretim çarkının içinde sıfırdan yatırım yapılmaya değer bir ülke olabilmektir. Bunu gerçekleştirmek, yani küresel sermayeyi Türkiye'yi de sırtlayacak şekilde harekete geçirmek istiyorsak o zaman bu amaca uygun bir hukuki yapıya sahip olmamız gerekir" dedi.
Şu sıralarda ekonomideki belirsizliklerin ışığında Türkiye'nin bir yandan güncel sorunlara çözüm bulmaya çalışırken bir yandan da önündeki on yıllara hazırlanması gerektiğini düşündüklerini dile getiren Yalçındağ, şöyle konuştu:
"Bahsettiğim hazırlık, Orta Vadeli Program sınırlarının ötesinde Türk ekonomisinin topyekun kurgulanmasına yönelik olmalı. Bu amaçla bir yandan dünya iş bölümünde nerede konumlanacağımızı düşünürken, eğitim sistemimizi, eğitim felsefemizi 21. yüzyılın taleplerine uyarlamamız gerekecek. İş dünyası ile eğitim sistemimiz ve bilim dünyası arasındaki bağları güçlendirerek, sinerjiyi artırmak öncelikli hedeflerimizden olmalıdır."
İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince
İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Toplantısından önce gazetecilerin sorularını yanıtladı.
@page@
Bir gazetecinin "büyüme rakamlarını" sorması üzerine, gayretlerin, bu büyüme rakamlarını artırmak yönünde olması gerektiğini vurgulayan Özince, "Türkiye'nin büyümeye ihtiyacı vardır. Değil böyle düşük oranlı küçülmeler, düşük oranlı büyümeler dahi Türkiye'nin ihtiyacına kafi gelmez" dedi.
Özince, uluslararası derecelendirme kuruluşlarınca Türkiye'nin kredi notunun artırılmasının devam edip etmeyeceği yönündeki soruya da, bunu bilmediğini belirterek, "Böyle bir not artırımı zaten uzun zamandır beklediğimiz ve hak ettiğimizi düşündüğümüz bir konuydu. Türkiye, onlarca yıldır bu coğrafyada istikrarlı bir tutum sergilemektedir. Ekonomik göstergelerde dünyanın emsal olacak birçok ülkesinden iyi olduğuna göre, Türkiye'nin zaten bu reyting seviyelerinde tutulması, olsa olsa Türkiye'nin tanınmayışından veya tanıyacak kadroların görevlendirilmeyişindendir diye düşünüyorum" şeklinde konuştu.
Bir gazetecinin, IMF anlaşmasıyla ilgili bir sorusuna da Özince, bu anlaşma konusunun çok uzadığını ve bu konuda değerlendirme yapmaya gerek görmediğini söyledi.
Özince, Türkiye'nin sürekli "Para Fonu programlarıyla" işlerini yürütmesinin gerekmediğinin altını çizerek, "Ancak uygun bir anlaşma olsaydı bu, daha iyi bir performansı destekleyebilirdi. Bu konuda ekonomi yönetimini eleştirmiyorum. Türkiye'nin iyi tanınmamasından kaynaklandığını düşünüyorum, ancak ziyanı da yok. Kendi yağımızla kavrulacağız" ifadelerini kullandı.
Ersin Özince, bir başka soru üzerine de, sorunlu kredilerin gerek bireysel gerek ticari kredilerde ciddi oranlarda olduğunu, krizin borçluları etkilediğini belirterek, bankaların bu konuda dikkatli olması gerektiğini söyledi.
Bir gazetecinin, "BDDK Başkanı'nın bankalara 'ellerindeki parayı tutmaları' yönünde bir uyarısı oldu mu?" sorusuna da Özince, böyle bir uyarının olmadığı karşılığını verdi.
Özince, BDDK'nın bankalardan yalnızca 2009 bilançolarını Genel Kurullarına götürürken ve 2010 yılı programlarını yaparken kendisine danışılmasını istediğini belirterek, "Türkiye'de kara, ücretlere müdahaleyi gerektiren bir durum olduğunu zannetmiyorum. Çünkü sektörümüzün sermaye yeterlilik rasyosu meydanda..." dedi.
TÜSİAD Başkanlık seçimi
TÜSİAD YİK toplantısının ardından gazetecilerin TÜSİAD başkanlığı seçimlerine ilişkin sorularını yanıtlayan TÜSİAD üyesi Aynur Bektaş, anket çalışmalarında Ümit Boyner ile Ferit Şahenk'in ön plana çıktığını söyledi. Bektaş, "O konuşuluyor şu anda. Ya o, ya o olacak. Öyle konuşuluyor. Bizlere bir anket gönderildi, biz de o ankete oy verdik. Ve bu ankette genel teamül Ferit Bey ile Ümit hanım" dedi.