Global bono zedeler faciasından reel sektör krizine doğru
Bekir Kavruk / Yönetim Kurulu Başkanı
Afrika'da 8-10 milyar dolarlık projelerle milyonlarca insanın yaşamakta olduğu açlık sorununa karşı çözümlerin mümkün olduğu günümüzde ABD'de yaşanmakta olan ve Wall Street'in açgözlü "şişman kedilerinin" yol açtığı öne sürülen finans krizine karşı "Resolution Trust Company (RTC)" kurtarma planı için 850 milyar dolarlık paket kısa sürede onaylanmış bulunmaktadır.
RTC ile 1929 yılı Büyük Burhan'dan bu yana tarihin en büyük devlet müdahalesi gerçekleşmiş ve özel teşebbüs için sembol teşkil eden ABD devleti G.W. Bush başkanlığında dünyanın en büyük varlık yönetim şirketi haline gelmiştir.
Batı'da devletlerin müdahalesi nezninde alınan bu önlemler gerçekte devlet ile özelleştirme arası nasıl bir hassas oran olduğu ve bu hassas dengenin kontrolden çıkması durumunda nasıl sonuçlara yol açabileceğini açıkça göstermesi açısından su kaynaklarının dahi özelleştirilmesinin tartışıldığı Türkiye'ye ders olmalıdır.
RTC planı başta FED olmak üzere G7'ler içersindeki Merkez bankaları, Dünya Bankası, IMF ve hazinelerin şimdiye kadar bir türlü ateşi söndürmeye yetmeyen önlemlerin son umudunu taşıyan halkasını teşkil etmektedir.
Merrill Lynch'e devredilen Lehman Brothers'ın 700 milyar dolarlık borç yükü ile City Bank'a zorunlu devredilen Wachovia Bank'ın 600 milyar dolarlık borç yükü toplandığında sadece bu iki bankanın toplam borç yükü 1,3 trilyon doları bulmakta ve haliyle tüm ABD finans sistemi için öngörülen 850 milyar dolarlık fonun ne derece yeterli geleceği şüphelere yol açmaktadır.
Gerçekten de RTC planında 850 milyar dolarlık kaynağın bir kısmının ihaleye çıkacak ABD devlet tahvillerinden karşılanıp diğer kısmının ise aralıksız çalışan FRB matbaalarından karşılanacağı varsayılırsa:
- Yaşanan resesyon ile tırmanışa geçecek olan enflasyonun beraberce önce ABD'de sonra da dünya da stagflâsyonu körüklemesi
- Doların ABD dışındaki dünya merkez bankalarındaki döviz rezervlerinin % 75'ini teşkil etmesi yanında krizin dünya finans sistemine CDO'lar aracılığı ile virüs gibi hızla yayılması
- Başta AB ve Uzakdoğu olmak üzere stagflâsyon sürecindeki ABD 'ye ihracat yapan ülkelerin reel sektörlerinde ortaya çıkacak krizlerin Türkiye gibi diğer ülkelerde zincirleme yaratacağı etkiler.
Üst üste geldiğinde kısır döngüden öteye gitmeyip ve sadece piyasaları bir süre daha rahatlatıp suni ortamda ABD seçimleri sonrasına kadar bir süre daha erteleme stratejisi güdüldüğü muhtemel görünmektedir.
Sonuçta gerek pazartesi gerekse bugün İMKB dahil dünya borsalarında inanılmaz Volatilite düzeyinde yaşanan çöküş RTC planının da kâfi gelmeyeceği tezini kuvvetlendirmiş ve piyasalarda kurtuluş bir önceki yazımızda belirttiğimiz üzere mucizelere kalmış bulunmaktadır.
Dünya lokomotifi olan ABD'nin 14 trilyonluk ekonomisinin 10 trilyon dolarını tüketim ekonomisi teşkil etmesi itibariyle ABD'nin krizden çıkmadığı sürece dünya ekonomisinin toparlanması zor görünmektedir.
Günlük hayatın kendisi olan dünya reel sektörünün krize girmesi durumunda yaşanan global mega krizin 2. yarısının başlayacağı kabul edilebilinir. Dünyada sağlanan istihdamın büyük bir bölümünü reel sektör teşkil etmekte sadece General Motors ve Wal - Mart gibi sadece 2 reel sektör devi yan sanayi ile birlikte milyonlarca kişiye istihdam sağlamaktadır.
Daha karmaşık bir yapıya sahip AB'ye bulaşmış olan kriz en fazla İngiltere, Fransa, İzlanda ve Benelüx (Belçika) ülkelerinde baş göstermiş olmakla beraber İtalya, İspanya, Yunanistan ve İskandinav ülkelerinde yaşanan endişe verici düşüşler AB maliye ve ekonomi bakanlarını bir araya getirmeye zorlamış ve ayrıca paniği önlemek için banka mudilerine tam devlet güvencesi verilmesi gibi tedbirler alınmıştır.
AB'de baş gösteren kriz ve yol açması muhtemel stagflâsyon ona gerek ihracat gerekse finansal yapılanmada birinci derece bağımlı durumda olan Türkiye için tehlike sinyallerinin baş göstermesi anlamına gelmektedir.
Krizin kapısına geldiği Türkiye'nin Mart 2008 itibariyle yaklaşık finans rakamları:
Bankalar dış borç 60 milyar dolar
Şirketler dış borç 112 milyar dolar
Özel sektör toplam dış borç 172 milyar dolar
Kamu dış borç 74 milyar dolar
Merkez Bankası dış borç 17 milyar dolar
Toplam dış borç 263 milyar dolar
Kamu iç borç 200 milyar dolar
Toplam iç + dış borç 463 milyar dolar
Cari açık (muhtemel) 50 milyar dolar
Merkez Bank. rezerv 80 milyar dolar
Dış ülkelerin finans sistemlerinde başlayan Global krizin Türkiye 'de yüksek faiz politikasına rağmen cari açığı dengede tutan sıcak para dahil gerek finansal kaynak sağlamada, gerek yeniden borçlanma hususlarında, yükselecek kur riski ve en önemlisi 2001 örneği muhtemel olabilecek "açık pozisyonlarda" ciddi sıkıntılara yol açma riskleri mevcut görünmektedir.
Türk reel sektörü ve özellikle KOBİ'ler için en büyük sorun krediler teşkil etmekte olup, önemli sayıda reel sektör işletmeleri Türk bankalarından adeta umudu kesip yurtdışına yönelerek kredi temini doğrultusunda riskli borçlanma yolunu seçmiş ve şirketlerin dış borç rakamları 112 milyar dolara erişmiştir.
Reel sektör firmaları borç ve kredi yükü altında ezilirken bankaların yakın geçmişte zaman zaman gazetelerde rekor kar açıklamalarında bulunmaları aslında özeleştiri gerektiren garip bir çelişki olarak yorumlanabilinir.
Türkiye'de istihdam getirecek yatırım yapmak isteyen yerli ya da yabancı yatırımcılar Avrupa'nın tam tersine daha işin başında arsa spekülatörleri ya da yerel belediyelerle uğraşmak zorunda kalmaktadır. %70 'i kaçak ya da ruhsatsız İstanbul'da 600 milyar dolarlık dünyanın en büyük yatırım fonlarından birinin başında bulunan Dubai'de mucizeler yaratmış El Maktum'un üstelik milyar dolar para vermeye razı olduğu arazi için karşılaştığı sorunlar ya da bu gün Türkiye'nin bir numaralı ihracatçısı konumuna gelen ve yan sanayi ile birlikte 100 bin kişiye istihdam sağlayan Ford'un geçmişte yatırım için Kocaeli'de yaşadıklarını hatırlatmakta yarar vardır.
Başta tekstil olmak üzere Türk reel sektörü ve yan sanayi %10'luk enflasyonda %60 elektrik zammı gibi aşırı artan üretim maliyetleri yanında, kur riskleri, borç, tahsilât, kredi, bürokrasi ve benzeri sorunlarla kan kaybetmiş, belki buna bir ölçüde alternatif olabilecek serbest bölgeler ise 3218 sayılı kanunun üzerine her yeni dönemde eklenen sayısız karmaşık kararname ve genelgeler ile gerek yerli gerekse yabancı yatırımcıların güvenini kaybetmiştir.
Yaşadıkları sorunların karmaşıklığı karşısında çaresiz kalan Türk sanayi yatırımcıları aynı kredi borçlanmalarında yurtdışına yönelmelerinde olduğu gibi istihdama yönelik yatırımlarını da yurtdışına yöneltme eğilimine girmişlerdir.
SONUÇ
ABD'de subprime mortgage krizi ile başlayıp ardından likidite ve finans krizine dönüşüp yaşanan resesyon süreci ve CDO'lar aracılığı ile başta AB ve Uzakdoğu olmak üzere bütün dünyaya virüs gibi yayılan global kriz sonunda günlük yaşam ve hayatın kendisini teşkil eden reel sektöre de bulaşma aşamasına gelmiş bulunmaktadır.
Geçmişte ciddi kriz deneyimlerinden geçmiş olan Türkiye'nin bu deneyimler ışığında ve karamsar varsayımlar altında kriz yönetimine geçip gelişmeleri anlık takip ederek hazırlıklı olmasında yarar vardır.
Kriz yönetimleri şirketlerin kendine özgü koşul ve şartlarına göre her ülkede farklılıklar göstermekle beraber değişmeyen ortak yön nakitte kalma ve mevduatlar dahil vadelerin en kısa zaman dilimlerinde tutulması zorunluluğudur.
Yine kriz dönemlerinde nedense risk olarak ilk akla borçlar gelmesine karşın vadeleri nerede ise 12 aya kadar uzayan alacakların da diğer bir risk olarak tekrar gözden geçirilmesinde yarar vardır.