Gölleri, sazlıkları kurutuyoruz tarihi miras ciddi tehdit altında

Türkiye’nin tarım hazineleri de; doğa harikası, kültürel ve tarihi açıdan eşsiz önemde, ekosistem ve küresel yaşamın sürdürülebilirliği açısından tayin edici önemdeki hazineleri de tahdit altında... Sazlıklar, göller kuruyor

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

1-358.jpgTarihi miras, turizmin göz bebeği varlıklar yok oluyor. Nemrut, Manyas Kuş Cenneti, Peri Bacaları, Meke Gölü, Sultan Sazlığı... Hemen hepsi tehlikede! Bunların sağladığı büyük ekonomik değerlerin kaybedilmesi tehlikesi var.

Yeni yılın ilk günü sabah... Önümde, “TEMA Vakfı 2013 yılının çevre olaylarını değerlendirdi” başlıklı bir bülten var. Giriş cümleleri içinde dikkatimi çekiyor: “İnsanlar Dünya’nın sahip olduğu ekolojik kapasitenin 1,5 katını tüketiyor, doğayı tahrip ederek geleceğini tehlikeye atmaya devam ediyor. Öte taraftan, her geçen gün doğanın haklarını savunan, yaşamak için yaşatmak gerektiğine inananların sayısı artıyor.” Bültende 2013’ün çevre açısından en iyi olayları da sıralanmış... Bir süredir notlar tuttuğum haberi yazma zamanı geldiğini düşünüyorum. Ovalarımızın, zengin tarımsal topraklarımızın, akarsularımızın son durumuna dikkat çekmek için, bir süre önce “Türkiye’nin tarımsal hazineleri tehdit altında” başlıklı bir haber yapmıştım... O zaman, o araştırmayı yaparken yalnızca tarım hazinelerimizin değil, doğal, kültürel, tarihsel servetlerimizin de benzer tehdit altında olduğuna dikkat çekmek gerektiğini düşünmüştüm. Bir ekonomi gazetesinin bu konuyla ne işi var demeyin! Bunlar tarih, kültür olduğu kadar da ekonomi çünkü. Nemrut, Nemrut olarak kaldıkça Türkiye oradan para da kazanacak. Ya da Manyas, Manyas olarak kaldıkça... Peri bacalarımız oldukça...

2008’de merkezi New York’ta bulunan Dünya Anıtlar Fonu’nun (World Monuments Fund-WMF) Başkanı Bonnie Burnham, 60 ülkeden en fazla tehlike altında olan 100 tarihi yeri açıklanmıştı ki bunların arasında Türkiye’den biri Hasankeyf olmak üzere 5 yerin adı geçiyordu. Bugün belki bu sayı daha fazla... Çünkü tahribat, saldırı ve yıkım devam ediyor.Uzmanlara göre İstanbul’un Türkiye ve dünya çapında oluşturulacak bir gündemle ele alınması gerekiyor. Kapadokya ve Pamukkale gibi bölgelerin özel yasalara korunabileceği belirtiliyor. Yasalara aykırı uygulamalar için verilen para cezaları, tahribatı durduramıyor. Türkiye’nin 1982’de imzaladığı UNESCO Dünya Kültürel ve Doğal Mirası’nın Korunmasına Dair Sözleşme’de kültürel ve doğal mirasa yönelik tahribatın sadece doğal bozulmadan kaynaklanmadığı, değişen sosyal ve ekonomik koşulların sonucunda daha da tehlikeli boyutlara vardığı belirtiliyor. Önemli ve iyi çabalar da var. Geçtiğimiz günlerde Çevre Bakanlığı dereleri korumak için küçük ölçekli HES’ler konusunda önemli kararlar aldı. Çabalar, projeler var. Ancak çarpık kentleşmenin, rantın, çoğu insan kaynaklı tahribatın hızı kesilmiyor. Koruma mevzuatı deliniyor. Türkiye yüzlerce doğa harikasına, tarihi, kültürel varlığa sahip. Bunların hepsine tek tek yer vermek için bir gazete sayfası yeterli değil. Basit bir Google aramasında yüzlerce böyle haber ve bilgi dökülüyor. İşte bir başlık: “Titreyengöl artık titremiyor.”

İşte 12 hazinenin son durumu... Daha yüzlercesinde durum çok farklı değil

“TİTREYENGÖL ARTIK TİTREMİYOR”

Başlığı bir haberden aldım: “Sorgun Turizm Yatırımcıları Birliği (TİSOYAB) Başkanı Hüseyin Aydoğan, sürdürülebilir turizmin temelinin çevreyi ve doğal kaynakları korumaktan geçtiğini söyledikten sonra  gölü görmeyen gelen turistlerin, ‘Neden titremiyor?’ sorusuyla karşılaştıklarını anlatıyor.

Aydoğan, tabloyu şöyle özetlemiş: “Titreyengöl aynı zamanda kuş göçlerinde beslenme alanlarından biri. Su akışının bozulması gölün titreme özelliğini kaybettirdi. Geçmiş yıllarda göle tatlı ve tuzlu karışımının önü kesildiği için balçık oluşmuştu. Manavgat Turizm Altyapı Birliği’nın projesiyle denizden boru döşendi, tuzlu, tatlı su karışımının yeniden başlamasıyla balçık oluşumu kısmen engellendi. Gölü korumaya yönelik çalışmalarımızla Titreyen’i dünyanın gözde eko, doğa sporları, bisiklet, yürüyüşü, koşarak yön bulma ve kuş gözlemi turizminde cazip hale getireceğiz.”

KUŞ CENNETİ’NDE SORUN DEVAM EDİYOR

Uluslararası A sınıf diplomaya sahip. Başta tepeli pelikan, küçük karabatak, gece balıkçılı, alaca balıkçıl ve kaşıkçı, sumru olmak üzere 266 kuş, 118 bitki, 23 balık türü ve çeşitli sürüngen türleri için yaşamsal öneme sahip. Yılda 3 milyon kuşa ev sahipliği yapıyor. Yakın çevresinde 4 tür semender, 6 tür kurbağa, 4 tür yılan, 2 tür kertenkele, 2 tür kaplumbağa yaşıyor. 66 kuş türü Milli Park’ta kuluçkaya yatıyor. Peki durumu nedir? Doğa Derneği Bilim Koordinatörü Süreyya İsfendiyaroğlu’nun değerlendirmeleri var: “Uzun yıllardır çevre kirliliği yaşıyor. Hiçbir denetleme mekanizması işletilmiyor. Önce balıklarda çeşitli kimyasal atıklar birikiyor; sonra onlarla beslenen kuşlara geçiyor. Arıtma tesisleri kullanılmıyor.Düzenli denetim yapacak personel yok. Kirlilik balık ve kuşların ölmesine sebep oluyor.”

NEMRUT BÜYÜK TEHDİT ALTINDA

Kommagene Kralı 1. Antiokhos’un mezarı, heykeller ve yazıtlar benzersiz özellikte. Doğa şartlara iki bin yıldır dayanıyor. Ancak kopan başları teraslara saçılmış heykellerin yüzeylerinde çatlaklar ve ayrılmalar var. Bazı çalışmalar yapıldı ancak kurtarılması ve korunması için daha çok şey yapılması gerekiyor. Kazı çalışmalarında da yer alan arkeolog Nezih Başgelen’in dünyanın 8’inci harikası kabul edilen bu istisnai bölge için değerlendirmeleri şöyle: “Nemrut daha iyi korunmaya başlandı. Eskinin hatalarından da ders alınarak bu tarihi mirasa sahip çıkılmalı. Heykellerin tahrip olmaması için çalışmalar yapılmalı. Ciddi projeler geliştirilmesi gerekir. Bugüne kadarki koruma problemlerinin başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Eserler gerek iklim şartları gerekse ziyaretçi tahribi ve diğer bağnaz müdahalelerden dolayı tarihsel değerini kaybetmiş durumda ve bu süreç halen devam ediyor. Bu durum herkesi tedirgin ediyor. Nemrut yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Nemrut bu şartlarda devam edemez.”

PAMUKKALE şimdilik KURTULDU AMA...

Yunan ve Roma uygarlığının en görkemli kentlerinden biri. Antik adı Hierapolis! Türünün dünyadaki tek örneği. Bu doğal ve kültürel site yönelik, özellikle sivil inisiyatiflerce başlatılan koruma mücadeleleri büyük ölçüde olumlu sonuçlar verdi. UNESCO’nun katkısıyla Kültür Bakanlığı, Denizli Valiliği ve meslek kuruluşlarının katılımıyla hazırlanan master planla üzerindeki oteller kaldırıldı. Travertenlerden geçen otoyol iptal edildi. Ancak sorunlar bitmiş değil. Arkeolojik sit alanı içinde bir mahalle yaşıyor. Bazı bölümleri içinden trafik geçiyor, Karahayıt’ta yoğunlaşan otellerin travertenleri besleyen termal kaynakları aşırı derecede kullanması Pamukkale’yi tehdit ediyor.

PERİ BACALARINDA ÇÖKMELER

Kapadokya’yı, peri bacalarını anlatmaya, tarihi, turistik ve doğal açıdan istisnai özelliklerini sıralamaya gerek yok. 1985’te Dünya Mirası listesine alındı, 1986’da milli park ilan edildi.Bölgedeki en önemli tehdidin yerel ve merkezi yönetimlerce, bölgenin bütünselliğini zedeleyici imar kararları olduğu belirtiliyor. 1. Derece Doğal Sit konumundaki bölgelere konut izni veriliyor. Bazı projeler geliştirildi. Bununla birlikte doğal aşınma, kopma ve çökmeler devam ediyor. Uzmanlara göre her bir yapı için ayrı ayrı tedbirler alınması, proje geliştirilmesi, bağımsız bir bilim kurulunun denetimine geçmesi öneriliyor. Kapadokya’daki 50 bin peri bacası bulunuyor. Bir açıklamada 5 bininin çökme tehlikesi altında olduğu belirtilmişti. Yağmur ve kar suları nedeniyle dipleri çürüyen bacalar çökebiliyor.

ESKİ SAFRANBOLU’YU YENİSİ TEHDİT EDİYOR

Safranbolu bütünü sit kapsamında. 1994’te Dünya Mirası listesine alındı. Zevk inceliğini, mimari derinliği yansıtan ahşap evleri, anıtsal yapılarıyla geleneksel Türk mimarisi ve kültürel süreci açısından büyük önem taşıyor. Kentsel dokunun korunması gerekiyor. Bazı çalışmalar yapıldı. Yerel yöneticiler turist çektiğini, güzelliği ve tarihi değerinin dışında ekonomik açıdan da değer taşıdığını fark ettiler. Ancak Safranbolu ile ilgili haberler de iç açıcı değil: “Kentin ölü bir müzeye dönüşme tehlikesi var. Tarihsel öğeleriyle henüz canlanmaya başlayan kent, sit alanının dışında yükselen, tarihi dokuyla uyumsuz ve tüm dinamizmi çekip alan yeni Safranbolu’nun tehdidi altında.”

MEKE GÖLÜ, SU İÇİN 2015’İ BEKLİYOR

“Dünyanın nazar boncuğu” olarak adlandırılan ve son yıllarda yok olmaya yüz tutan Meke Gölü’nün, 2015’te Hotamış Göleti’nin su tutmaya başlaması ile eski günlerine kavuşacağı umuluyor. Volkanik patlama sonucu 5 milyon yıl önce meydana gelen kraterin dolmasıyla oluşan Meke Gölü’de çok sayıda kuş türünün konaklıyordu. Son zamanlarda su seviyesi düştü, kuşlar gelmez oldu. Karapınar Belediye Başkanı Mehmet Mugayıtoğlu’nun bir açıklamasında söylediği şunlar: “Küresel ısınma, yağışların azalması ve bilinçsiz tarımsal sulama yüzünden göl her geçen yıl daha kötüye gidiyor. Kuruma noktasında. En önemli beslenme kaynağı yeraltı suları, ancak Karapınar’daki sulu tarım nedeniyle yeraltı suları düştü. Hotamış Göleti’nde 2015 yılında su toplarsa Meke Gölü tekrar eski halini alabilir.”

TUZ GÖLÜ’NÜ KURUTTUK

Tuz Gölü için önemli bir tespit: Küresel ısınma sonucunda değil, yanlış su politikaları nedeniyle kuruyor! Bir başka tespit: Yılda 1 milyar 150 milyon metreküplük emniyetli su rezervine sahip Konya Havzası’nda, 1 milyar 786 milyon metreküp su tüketiliyor. Her yıl havzada 636 milyon metreküp, yani bir Tuz Gölü’nü dolduracak kadar su kaybediliyor!Bunun sonucu olarak Konya Ovası için de felaket yaratan yer altı suyunun bilinçsiz kullanım Tuz Gölü’nün kuruma noktasına getirdi. Kurumaya bağlı olarak başta flamingolar olmak üzere birçok canlının yaşamı tehlike altında. Doğa Derneği Genel Müdürü Güven Eken’in açıklamaları var: “Geçtiğimiz 20 yılda Konya Kapalı Havzası’nda şeker pancarı gibi aşı su tüketen sulu tarım teşvik edildi. Suyun göllere gitmesini engelleyen sulama barajları yapıldı. Yer üstü suları besleme için yetersiz kalınca yasadışı kuyular açarak yeraltı sularını kullanıldı. Kaçak kuyu sayısı on binleri buldu. Tutulma nedeniyle su kaynakları ulaşması gereken yerlere, göllere varamadı. Göllerin diğer ana beslenme kaynağı olan yeraltı suları da kuyulardan çekildiği için Ereğli, Hotamış, Eşmekaya ve hatta Tuz Gölü gibi Konya’nın eşsiz sulak alanları kurudu.”

SULTAN SAZLIĞI’NA DÖRT KOLDAN KIYILDI

1971’de 45 bin hektarlık bir alan Yaban Hayatı Koruma Sahası olarak ayrıldı. 1988’de 17 bin 200 hektarlık alana Tabiatı Koruma Alanı statüsü, 1993’te sit statüsü verildi. 1994’te bu alan Türkiye’nin ilk 5 Ramsar alanından biri olarak seçildi. 2006’da milli park olarak ilan edildi. Sultan Sazlığı, her yıl Afrika – Avrupa – Asya arasında göç eden göçmen kuşların uğrak yeri. Türkiye’nin iki önemli ana kuş göç yolunun kesişim noktasında. Ekosistemiyle kuşlar için farklı kuluçka, beslenme, üreme, konaklama ve sığınma yeri. İyi zamanlarında600 bin su kuşu konaklıyordu. 301 kuş türü tespit edilmişti. Nadir olarak bir arada bulunan tatlı ve tuzlu su ekosistemine sahip. Erciyes, Niğde, Ankara, Gazi, Hacettepe Üniversitelerinin Çevre, Ziraat ve Fen Fakülteleri tarafından bilimsel araştırmalar için açık bir laboratuvar gibi kullanılıyor. En önemli tehditlerden biri bilinçsiz ve yoğun saz kesimi oldu. Saz kesimi kuşların üreme döneminde de sürdü. Gençleştirme için geniş sazlık alanlar yakıldı. Güney sazlıklarda patikalar, traktör yolları oluştu. Arıtılmamış atıklarla kirletildi.

HÜRMETÇİ SAZLIĞI DA TEHLİKE ALTINDA

Kayseri sınırları içinde yer alan Hürmetçi Sazlığı, 2004’te “Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alan” olarak belirlendi. 1993 uluslararası Ramsar Sözleşmesi’ne göre, Ramsar alanları ölçütlerini sağladığı açıklandı. Bird Life International tarafından da “Avrupa Ölçeğinde Korumada Öncelikli Kuşlar” sınıflamasında yer alarak sivil toplum örgütleri tarafından “önemli kuş alanı ve önemli doğa alanı olarak” olarak belirlendi. Ancak önemli çevresel sorunlar yaşanıyor. Kızılırmak Havzası içerisinde yer alan ve uluslararası öneme sahip Sultan Sazlığı’nın neredeyse kurumuş olması nedeniyle, yaban yaşamı için büyük önem taşıyan Hürmetçi Sazlığı’nı korumada da yetersiz kalındı. Canlandırılması ve eko-turizm (kuş gözlemi, hayvancılık, sepetçilik, doğa yürüyüşü, doğa fotoğrafçılığı vb.) ile çevre halkı için de daha önemli bir ekonomi kaynağı olabilir. Ancak öncelikle doğal kaynak kullanımlarının sürdürülebilir düzeye çekilmesi gerekiyor. Türkiye Kuşları Kırmızı Listesine göre tehlike altındaki türler arasında yer alan ve bölgenin biyolojik çeşitliliğinin önemli parçası olan; memeli hayvan ve kuş türlerinin yaşam alanlarının yok olması tehlikesi uzaklaşmış değil.

EŞMEKAYA SAZLIĞI’NI VAHŞİ SULAMA KURUTTU

Aksaray sınırları içinde kalan Eşmekaya Sazlığı, 100’den fazla kuş türünü barındırıyordu. Yine bilinçsiz sulama sonucu göl kurudu. Doğaseverler, ‘Eşmekaya Sazlığı’na bir bardak da sen su dök’ kampanyası başlattı. Bir zamanlar kuş cennetiydi. Gönüllü hareketi oluşturan Aksaraylı Avukat Ali Rıza Toprak’ın öncülüğünü yaptığı grup sazlıkta toplanarak kötü gidişe dikkat çekmeye çalıştı. Eşmekaya Sazlığı’nın acı sonu konusunda yerel otorite de aynı görüşte. Belediye Başkanı Gazi Eşmekaya, bir açıklamasında şunları söylemiş: “Bu görmüş olduğunuz 90 yılların sonlarına doğru vatandaşlarımızın bilinçsizce vahşi sulaması sonucu; ne bileyim derin kuyuların bilinçsizce açılmasıyla sanırım sularımızda çekilme oldu.Eşmekaya Sazlığı’na bir bardak da sen su dök, tekrar eski haline dönüştürüyoruz kampanyası başlatıyoruz. inşallah buradaki vatandaşlarımızın başlatacağı kampanyayla Orman Su İşleri Bakanlığımız, Başbakanlığımız yani yetkili Devlet Bakanlığımız bu işlere el atar.”

LATMOS’UN EŞSİZ KAYA RESİMLERİ Ne olacak?

Aydın ve Muğla sınırları içinde kalan ve antik adı Latmos olan Beşparmak Dağları, dünya kültür mirasının eşsiz örneklerinden 8 bin yıllık kaya resimlerine sahip. Resimler aile yaşamı ve düğün gibi 8 bin yıl öncesi toplumsal hayatı yansıtıyor. Ancak bölge sayıları artan taş ocaklarının tehdidi altında. Beşparmak Dağları’nın milli park ilan edilmesini istiyor. Konuyla ilgili Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) Başkanı Bahattin Sürücü’nün açıklamaları var: “Türkiye’nin bu doğa ve kültür hazinesi yok olma tehlikesi ile karşı karşıya... İçinde oldukça önemli kaya resimleri var.

Bafa Gölü’nün doğu ve kuzeydoğusundaki büyük bir alan parsellere ayrılmış, ocaklar açılıyor. Hangi şartlarda olursa olsun bunun hemen engellenmesi gerekir. Aksi takdirde kültürü ve tabiatı yönüyle tek olma özelliği yaşayan ve bir nevi prehistorya açık hava müzesi olan bu yörenin doğası bir daha geri gelmeyecek.”

Bu konularda ilginizi çekebilir