Grevler, zamlar ve kaynak

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

YÖNETİM DANIŞMANI / Dr. Ali GÜVEN

Türkiye'deki son gelişmeler Tekel işçileri'nin grevleri, maaş zamları, finansman sektöründeki anlamsız tıkanıklık ve tüm bu problemlerin ardındaki gerçek nedenleri görmek istemeyen bir vatandaşlık algısı ilk bakışta eğitimsizlik, örgütlenme eksikliği, çaresizlik psikolojisi gibi kavramlarla açıklanabilmekle beraber kanaatimce sorunun esas nedeni çok hayati bir boşluktan kaynaklanmaktadır. Bu boşluk "kaynak" algılarımızla ilintili… Kaynak kavramı tarihi insanlık tarihine göre çok yeni sayılabilecek ekonomi biliminde dahi net olarak tanımlanamadığından söz konusu epistemolojik boşluk için genel halk kitlelerini suçlamak haksızlık olacaktır. Amacım tartışmaların zeminini boşluktan kaygan da olsa bir zemine taşımaya çalışmaktır.

TDK sözlüğü kaynak kelimesini açıklarken "gelir, kazanç, sağlık sağlayıcı öğe" tanımını kullanıyor. Bunun dışında kaynak teknik bağlamlarıyla iki birleşeni daha anlamlı bir sistem oluşturmak üzere birleştiren unsur anlamında kullanılmakla beraber halk arasında sıraya kaynak olmak gibi bir deyime de referans verebiliyor. Ekonomi bilimini kaynakların paylaştırılması problematikine çözüm arayan metodik bir çaba olarak gördüğümüzde ise kavramın mahiyeti iyiden iyiye beliriveriyor.

Acaba "kaynak" kavramının "hak" veya "hak etmek" ile anlamlı bir ilişkisi var mı? Kaynak talep ve beklentileri ekonomik rasyonellerle mi yoksa insanoğluna somut gerçekleri kavramayı ısrarla reddettiren/erteleten bir  psikoloji ile mi değerleniyor. Bugün grev yapan işçiler, devletten yaşama ve ailesi ölçeğinde dahi olsa yaşatma işlevi için kaynak talep ettiklerinin veya emekliler maaş zammını değerlendirirken ne tür bir kaynak talebi içerisinde bulunmaları gerektiğinin bilincindeler mi? Devletler mülkiyetindeki arazileri kiralayıp satarken yine mülkiyetlerindeki ağaçları havayı temizleyen filtreler olarak tanımlayıp onlara ekonomik bir değer atfediyorlar mı? Bu örnekler şüphesiz doğal "kaynak" diye tabir ettiğimiz her olgu üzerinden istenildiği kadar çoğaltılabilir, önemli olan "kaynak"a olan bakış açımızın sürdürülebilir genel refaha hizmet edip etmediğidir.

Kaynak algılarımızdaki en iyimser anlamda yetersizliği gerçek anlamda ise ciddi bir çarpıklığı ortaya koyan mevcut işleyiş üzerinde düşünmekte fayda var. Bugün şirket, devlet, STK,aile,vs… her türlü organizasyonda tercih edilen ve takdir toplayan kişiler yapıya kaynak sağlayan kimselerdir. Bunda ilk bakışta bir yanlışlık yok ancak işin özüne indiğimizde gözden kaçırdığımız bir nokta var ki organizasyonlara kaynak sağlayan kişiler çok büyük bir ihtimalle yeni kaynağı yapı dışından tedarik etmektedirler. Ayrıca, sağlanan dış kaynağın organizasyona bindirdiği borç ve yükümlülüklerin, iç dinamiklerdeki olumsuz etkisi üzerinde konuşmak dahi kıskançlık ve bağnazlık olarak değerlendirilmekte, böyle bir iddiaya referans dahi verilse muhataplar aforoz edilmektedir.

Ülkeleri borçlandırarak kalıcı yıkımlara rağmen yurtdışından yüksek faiz ve diğer bedeller ile "kaynak" sağlayan sorun çözücü "lider" devlet adamları, firmaları henüz hak etmedikleri hayallerin peşinde sürükleyerek hissedarları büyük yükümlülükler altına iten "dahi" yöneticiler, sivil toplum çalışmaları adı altında halkı soyan yön verici(!) "kanaat" önderleri, yüzeysellikler üzerinden işleyen bir diyalektiği savunan sendika temsilcileri, tabii ki çözümü halüsinasyonlarda arayan bir toplumun altın çocukları olmaktadırlar.

Kaynak diğer tüm unsurlar gibi refah yaratıyorsa ekonomik bir değer ifade eder. Bir başka değişle kaynağın maliyetini mahiyeti belirler. Dolayısıyla kaynak üzerine yapılacak tartışmaların öncelikle bir refah tanımı üzerinden ilerletilmesi gerekmektedir. Bugün devlet işçi ve emeklilere %900 zam yaptığında eğer insanlar hayatlarının her gün iki saatini daha trafik mücadelesi içerisinde geçirecek; edinecekleri ek kazançlar ile yazlık sahibi de olan vatandaşlarımız olası bir deprem durumunda vefat edecekler ise sağlanan kaynağın getirisi veya değer yaratma mahiyeti sanılanın çok altında belki de mevcut duruma kıyasla dahi istenmeyen bir vakaya meydan verecek karakterde olabilir.

Kaynak bir yapıya enjekte edilirken konunun mikro ve makro yönlerinin bir uyum içerisinde irdelenmesi gerekir. Grev yapan işçiler içerisinde çocuğu üniversiteye giden veya kredi kartı borcu olan vatandaşlar mutlaka vardır. Ekonomik işleyiş anlamında, işçi talep ettiği kaynağı çocuğunun eğitimine yönelik bir yatırımda veya borçlarının tavsiyesinde kullanacaktır. Bu durumda rasyonel bir bireyin talep edilen ek kaynağın mevcut sıkıntılara getireceği marjinal faydayı sorgulaması gerekir bir başka değişle bugün işçilere verilecek ekstra 2.000 TL'lik bir maaş artışının genel refah düzeyinde de aynı oranda olumlu bir değişim yaratıp yaratmadığı mevzu bahis olmalıdır. Yani kaynak talep eden kesimler sadece kısa vadede değil uzun vadede de fiyat enflasyonunun altında kalan her türlü "kaynak" önerisine tepki göstermelidirler. Grev yapan işçi, ek kaynak ihtiyacını eğitim sistemine veya çocuklarının yaşam konforuna yapacağı katkı için değil de çocuğunun dershane masraflarını karşılamak için talep ettiğinde tartışma talep eden birey açısından çözümün anlamsız olduğu bir "boşluğa" taşınmaktadır. İşte güncel işletme ve ekonomi yönetiminin temel sıkıntısı burada yatmaktadır.

Kaynak ihtiyacının belirsiz olduğu bir ortamda yaratılan her türlü "dış kaynak" sadece yeni bir yükümlülüğü yaratacaktır. Özal döneminin göreceli müreffeh ortamında büyümüş 90 ve 2000'lerin buhranlarında sarsılmış nesiller bu cümle ifade edilmek istenileni daha iyi anlayacaktır. Tüm bu kısır döngünün temelinde insanoğlu ve oluşturduğu kurumların kaynağın içsel yönüne hiçbir zaman yeteri kadar odaklanmamaları yatmaktadır. Bu iç yetersizlik ya öz kaynakların kalitesizce değerlendirilmesi(değerlendirilememesi) ya da her yeni talebin iç dinamikler üzerindeki marjinal etkilerinin göz ardı edilmesi şeklinde gerçekleşmiştir.

Bu yetersizlik durumuna karşı öncelikle iç verimliliği/kaliteyi artırma yoluna giden kişiler, ek kaynağın mevcut zemin üzerinde sadece daha büyük yıkımlara sebep olacağını iddia ediyor olmalarından dolayı, "bugünü atlatalım yarına yarın bakarız" diyen kişilerin hayalleri karşısında tercih edilmemektedirler. Kaynağın kullanımı problemi, kaynağın temininden daha az önemsendikçe sıkıntı belirecektir.

Günümüzde kişi ve kurumlar var olan, elde bulunan veya problemin farkına varılmasından önce de kullanılabilmekte bulunan kaynakları "doğal" olarak niteleyip değersizleştirmekte, başarıyı doğalı koruyup zenginleştirene değil "yapay"ı diretene uygun görmektedirler.Belki de Türk insanı için demokrasi, vatandaşlık hakkı, ulus bilinci, milli rejim, barış, tarih, kültür, kardeşlik bu manada birer doğal bir kaynak olduklarından pek bir değerleri de yoktur...