Güler: "Özel hayata müdahale yok"

İçişleri Bakanı Muammer Güler, "Özellikle belirtmek istiyorum; hiçbir kimsenin hanesine, evine, konutuna, ofis niteliğindeki yerleşim yerine ve ofisine, mahkeme kararı olmadan hiçbir kimse giremez" dedi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

TBMM - Güler, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda, İçişleri Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının 2014 yılı bütçesine ilişkin milletvekillerinin sorularını yanıtladı. 

Görüşmelerde ağırlıklı olarak güvenlik güçlerinin toplumsal olaylardaki yaklaşımı, özellikle Gezi Parkı olayları, kişi hak ve hürriyetine yönelik çalışmalar, emniyet teşkilatının özlük hakları ve jandarma ile ilgili görüşlerin dile getirildiğini anlatan Güler, şöyle konuştu: 

"Türkiye'de gerçekten de özel hayatın gizliliği, konut mahremiyeti, bireysel hak ve özgürlükler, bakın hükümetin teminatı altında demiyorum, öncelikle hukukun teminatı altındadır, Anayasa'nın, kanunların, evrensel hukukun teminatı altındadır. Peki devletin ve bizim hangi yolla teminatımız altındadır. Bu kanunlara uymayı yeminimizle bir görev üstlendiğimiz için, kamu görevlileri de mesleğe başlarken yaptıkları yeminle tekemmül ettikleri için böyle bir görev bizim de teminatımız altındadır. Ancak bu, şahıslara bağlı olmaksızın, hükümetlere, başbakanlara, bakanlara, genel müdürlere, komutanlara bağlı olmaksızın kişilerin temel haklarıdır. Bunlara asla dokunulamaz. Özellikle belirtmek istiyorum; hiçbir kimsenin hanesine, evine, konutuna, ofis niteliğindeki yerleşim yerine ve ofisine, mahkeme kararı olmadan hiçbir kimse giremez. Bu bizim yükümlülüğümüzdür. Hiçbir güvenlik görevlisi de böyle bir suçu açıkca işleyemez. Bu, şahsen de kendisinin sorumluluğu anlamına gelir." 

Güvenlik birimlerinin kanunların öngördüğü görevleri uygulamak durumunda bulunduğunu anlatan Güler, işkenceye sıfır tolerans olup olmadığıyla ilgili soru üzerine, "Halen vardır. İleride de olacaktır. Bu çünkü bizim yükümlüğülümüzdür. Avrupa Birliği müktesabatı bunu gerektirir. Gerçekten de samimiyetle siz de teslim edeceksiniz ki AK Parti hükümetleri döneminde bu konuda çok ileri mesafeler alındı. Yani bireysel hak özgürlüklerin geliştirilesi anlamında çok önemli reformlar yapıldı" diye konuştu. 

Gezi Parkı olayları 

"Gezi Parkı olaylarında orantısız güç kullanılmışsa, şiddet olayları olmuşsa bunlar kesinlikle bir kurumsal tavır değildir" diyen Güler, şunları söyledi: 

"Bu konuda görevlerini yaparken orantısız güç kullanan, suç işleyen, ki şu anda adli mercilerin de kendileri hakkında re'sen soruşturma yaptığı ölüm olaylarına karışanlarla ilgili soruşturmalar vardır, biz burada sadece olayın disiplin boyutuyla ilgili soruşturma yapıyoruz. İşin adli boyutu zaten yapılıyor. Diğer iddialarla ilgili de mülkiye müfettişleriyle beraber polis müfettişleri görevlendirildi. Şu anda haklarında disiplin işlemi yapılanlar var, olayın başlangıcında açığa alınanlar olmuştu. Şu anda haklarında soruşturma emri verilenler var ve soruşturması devam edenler de var. Kurumsal anlamada bir şiddet söz konusu değildir." 

Güler, Gezi Parkı olaylarında "kavrayamadıkları yerler" bulunduğunu da belirterek, "Kavrayamadığımız yerler arasında Türkiye'de ilk defa bu kadar toplu bir şiddet olayı polise karşı uygulandı" dedi. 

Yüzlerce iş yerinin tahrip edilmesi, yüzlerce polisin yaralanması, umuma ait bir çok zararların ortaya çıkması gibi kabullenilemeyecek zararlar bulunduğunu dile getiren Güler, "Türkiye'nin 80 ilinde 5 bin 532 eylem ve etkinlik yapılmış. 697 güvenlik görevlisi yaralanmış" diye konuştu. 

Olaylarda hayatını kaybeden vatandaşlara da rahmet dileyen Güler, bir komisyon üyesinin, ölenlerden birinin ailesini arayıp başsağlığı dileyip dilemediğini sorması üzerine aradığını kaydetti. 

"Bu memlekette hayatını kaybeden, yaralanan, acı çeken herkes bizim vatandaşımızdır. Ben onun ızdırabını yüreğimde hissederim" ifadesini kullanan Güler, 189 kişinin olaylardan sonra tutuklandığını, bunlardan 117'sinin tutukluluklarının devam ettiğini söyledi. 

Toplumsal şiddetin yaşandığı olaylarda orantısız güç kullanma hadiselerinin meydana gelebileceğini vurgulayan Güler, ancak kurumsal bir anlamı bulunmadığını, böyle bir talimatları da olmadığını yineledi. Güler, görevini eksik yapanlarla ilgili de bütün polis, jandarma ve güvenlik birimlerinin de zan altında bırakılmaması gerektiğinin altını çizdi. 

Komisyon üyesi CHP Ankara Milletvekil Bülent Kuşoğlu'nun değerlendirmesi sırasında, çevre hassasiyetiyle başlayan olayların marjinal gruplarca proveke edildiğini söylediğini ve onların kim olduğunu da sorduğunu anımsatan Güler, "Evet onların arkasında da uluslararası güçler var. Uluslararası şiddeti gündeme getiren kuruluşlar var. Başka arayışlar var. Çözüm sürecinin baltalanmasına kadar varan bir arayışın olduğunu da burada ifade etmek isterim. Kamu düzeninin bozulması meselesi burada çok önemli" diye konuştu. 

Bu olaylardan çıkarılması gereken derslerin alındığını anlatan Güler, Türkiye'nin bu konuda çok büyük bir olay yaşadığını dile getirdi. Güler, "Sadece Taksim alanının işgal edilmesinden sonra yaşanan bu 15 günlük süre içinde herkes tarafından görünen, artık balçıkla sıvanmayacak çok önemli gerçekler var. Polisle bu denli karşı karşıya gelmek, şiddetin her türlüsünü polise karşı kullanmak hiçbir zaman kabullenilecek bir olay değildir. Hiçbir devlet, hiçbir kamu idaresi böylesine bir şiddeti mazur göremez" değerlendirmesinde bulundu. 

Güler, yıllar boyunca bu işlerin içinde bulunduklarını, polis teşkilatının, jandarmanın hangi aşamadan nereye geldiğini, toplumsal olaylardaki bilgi, becerisinin, planlama kabiliyetlerinin küçümsenemeyeceğini ifade ederek, "Özgürlüklerin kısıtlanmasına ilişkin bir kurumsal tavır, şiddetin egemen olmasına dayalı bir kurumsal tavrın asla olmadığını belirtmek istiyorum" dedi. 

Öğrenci evleri  

Öğrenci evleriyle ilgili daha önce Anadolu Ajansı'na bir açıklama yaptığını vurgulayan Güler, "Lütfen satır satır izleyin. Hiçbir öğrenci evini ne bir örgüt eviyle bağdaştırdım, ne de başka suç işleyen yerlerle bağdaştırdım. Kesinlikle öyle bir sözüm de yoktur. Ama şunu da ifade ediyorum, terör örgütlerinin kız-erkek ilişkilerini eleman kazanımında, taban oluşturulmasında kullandığı aşikardır. Bu, bir çok operasyonda ortaya çıkan bir konudur" diye konuştu. 

"Hangi uygulamada kimin evine gidilmiş de kim kimle kalıyor diye bir müdahalede bulunmuş. Böyle bir müdahale yok" diyen Güler, Denizli, Afyon ve Manisa'da kızlı-erkekli kalındığı iddiaları ve kafede polisin kimlik kontrolü ve adres tespiti yaptığı yönündeki sorulara yönelik, şunları söyledi: 

"Manisa da gürültü yapıldığına dair bir şikayet üzerine, polisin haricen de yaptığı gürültü tespiti üzerine gidilmiş, Kabahatlar Kanunu'na göre idari tutanak yapılması için kimlik istenmiştir. Kim oturuyor, niye oturuyor, kızlar erkekler mi oturuyor diye bir şey asla söz konusu olmadı. Bir diğeri. Umuma açık yerlerde polis her zaman hem kimlik kontrolü yapar hem de gerekli kontrolleri yapar. Hatta bunların çoğunda da önceden de suç şüphesi olan kişilerden daha ayrıntılı bir arama kararı gerekiyorsa önceden arama kararı da alınır ki, bu operasyonlara çıkılırken... Afyon'da da yapılan budur. Hatta Afyon'da yapılan operasyon sonucu, ele geçirilen mazemeler veya yakalanan suçlularla ilgili kayıtlar da vardır elimizde. Orada da kesinlikle kanunsuz bir uygulama söz konusu değildir." 

[PAGE]

Güler, önümüzdeki günlerde bir genelge çıkaracaklarını, apart dairelerin öğrencilerin yurt veya pansiyon hizmetlerine tahsis edilmesi gibi çarpık bir uygulama olduğunu söyledi.  

Bazı belediyelerin bakanlığa olan şikayetlerinde bu tür yerlere ruhsat veremediğini bakanlığa bildirdiğini kaydeden Güler, "Bir yurt veya pansiyon yapacaksanız onun yönetmeliği var, şartları var. Bir, kat ve ofis hizmetleri, sağlık koşulları, imar durumu, yangından koruma mükellefiyetleri, kat maliklerinin izni gibi önemli şartları var. Buna uymamak için bir de ayrıca işin vergi boyutu, kayıt dışı. Bakın internetten günlük olarak baktığınızda binlerce tek odalı günlük kiralama, 3 saatlik 5 saatlik kiralama gibi, bir çok suçlarında buralarda işlendiğine dair elimizde kanıtlar var. Bunların öğrenci evleriyle bir ilgisi yok" diye konuştu.  

Öğrencilerin pansiyon veya yurt halinde buraları kullanması halinde de devletin burada müdahale sorumluluğu olduğunu belirten Güler, şöyle devam etti: 

"Şimdi biz bunlara bir şey getiriyoruz. Burası iş yeri çalıştırma ve ruhsatları yönetmeliğine göre ruhsata tabi tutulacak. Eğer öğrenci yurdu olarak kullanılıyorsa, yurtlarla ilgili şartlara haiz olacak. Ama polisin kesinlikle 'buralarda kız mı kalıyor, erkek mi kalıyor karışık mı kalıyor' şeklinde kontrolü söz konusu değil, böyle bir şeye niyetimiz de yok böyle bir uygulamamız da yok. Bu tip yerlerdeki kayıt dışılığı önlemek anlamında elbette devletin bir tedbir alması, eğer burada bir hukuki boşluk varsa, bunuda düzelmesi görevidir." 

Terörle ilgili suçların önlenmesi konusunda polisin elbette bu tip yerlerde denetim yapabileceğine dikkati çeken Güler, "Öğrenci evleri görüntüsünde terör örgütlerinin yapılanamsını ifade eden yerlerde, mesala birinde 85 kişi yakalandı 31'i bayan. Ben orada terör faaliyeti olduğu için söylüyorum. Bunlar hepsi yasa dışı faaliyetleri tespit edilmiş, şuanda da çoğu tutuklu olan örgütlerle ilgili söylüyorum. Ayrıca öğrenci evlerinden tamamen farklı olarak apart dairelerin bir çoğunda fuhuşla ilgili bir çok işlem yapıldı. Fuhuşa yer temini gibi, tabi bunlarla da mücadele de polisin görevleri arasında" diye konuştu.  

Güler, "Asla dokunulmazlıkları ihlal etme gibi veya kişilerin özel hayatlarına mahremiyetlerine girmek gibi bir niyetimiz yok. Böyle bir uygulamanın da kanunsuz olduğunu söylüyorum. Hiçbir zaman da böyle bir talimatımız söz konusu değildir" dedi.  

Polislerin maaş durumu 

Emniyet personelinin özellikle polislerin çalışırken aldıkları maaşlarla emekliyken aldıkları maaşlar arasında büyük farklılıklar olduğunu bildiklerini kaydeden Güler, sözlerini şöyle sürdürdü: 

"Sayın Başbakanımız bu seneki iftar yemeğinde polislerimizin bu konuyla ilgili isteklerinin karşılanacağı konusunda bir ifadede bulundu. Tabiki bütçe imkanlarını bir hükümet dengesi içerisinde Türkiye'nin cari politikasını da göz ardı edemeyiz. Polislerin 2002 yılından bu yana aldıkları gelirlerde öncesine göre hem reel anlamda hem de miktar anlamında gerilemeleri söz konusu değildir. Ama yeterli değildir. Bizim bu konuda yaptığımız çıkardığımız rakamlar devletimizin bütçesine çok büyük yük getirmeyecek diye düşünüyoruz. En azından şu ek gösterge konusuyla emekliliklerine yansıyacak ödemelerde ben de İçişleri Bakanı olarak kendimi gerçekten sorumlu hissediyorum. Bu konuyu inşaallah çözersek yapılacak en büyük hizmet gibi değerlendiriyorum." 

"Bir üzüntümü ifade edeyim" 

Güler, CHP İzmir Milletvekili Musa Çam'ın Hrant Dink ile ilgili sorusunu, "Siz zanlısınız dediniz, çok üzüldüm. Ben zanlı filan olmadım, hayatımda. Bilgi eksikliği var sizde, bilgi eksikliğinizi tamamlayın inşaallah o görüşünüzden sözünüzü geri alacağınızı bekliyorum.  Bu konuları konuşmuyorum, ben fazla üzerine gitmiyorum. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, işleme konulmama kararı şahsımla ilgili, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararları hakkımda verilmiştir" şeklinde yanıtladı. 

Çam'ın "Sayın Bakan mahkeme böyle bir karar verebilir. Biz bir canı konuşuyoruz'" şeklindeki sözü üzerine Muammer Güler, "Ben kimin zanlı olduğunu çok iyi biliyorum. Zanlı meselesini fazla kurcalarsan ben kimin zanlı olduğunu çok iyi biliyorum. Benim dönemimde olduysa (İstanbul valiliği) benimle ilgili bir şahsi sorumluluk varsa ben bunun sorumluluğunu yerine getirmeye hazırım. Ben de sana savcının verdiği kararı söylüyorum, ayıptır, Türkiye bir hukuk devleti, çok ayıptır. Sizi ayıplıyorum. Şimdi Avrupa İnsan Hakları  Mahkemesi kararına göre yeniden incelemesi araştırılması yapılıyor" diye konuştu. 

Güler, "Bütün soruşturmalara açık olduğumu söyledim, bununla ilgili eğer bir soruşturma sözkonusu ise de dokunulmazlığımın da kaldırılmasını kendim isteyeceğimi de yine TBMM Genel Kurulu'nda da ifade ettim" dedi.  

Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi  

İçişleri Bakanı Güler, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, gelirlerinin artırılması anlamında bu hükümet döneminde çok önemli düzenlemeler yapıldığını söyledi.  

Güler, "Toplum kalkınmasında gönül elçileri diye 2012'den beri yürüyen bir proje var. Burada gönüllülük anlayışının yaygınlaştırılması amacıyla hedef kitlesi olarak aldığı bu projede, Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın, Mülki İdareler Amirliği'nin, kamu kuruluşları, üniversiteler, özel sektör gibi gruplar içerisinde valilerimizin eşleri de özel bir görev aldılar. Bu toplantıların kesinlikle seçimle bir alakası yoktur. Mülki idare amirlerinin eşlerinin de sosyal projelerde görev almasının ne kadar etkili olduğunu gördük" açıklamasında bulundu.  

Valilerin davranışları 

Bir kaç mülki idare amirinin yaptığı konuyu bütün mülki idare amirlerine yansıtmanın haksızlık olacağını vurgulayan Güler şunları kaydetti: 

"Adana Valimizin bu şekilde bir diyaloğa girmesinin yanlış olduğunu, olmaması gerektiğini, şık olmadığını söyledim ve hakkında da inceleme başlattığımızı ifade ettim. Adana Valisi'yle ilgili olarak, önceki dönemde de hakkında yapılan isnatlarla ilgili olarak gerekli incelemeler yaptırılmıştı, bunların bir kısmının varid olmadığı, şu anda o iddiaları gündeme getirmek istemiyorum. Şu anda da valinin bu iddiaları öne süren kişilerle ilgili açtığı davaları devam ediyor. Bu iddiaların bir kısmı milletvekili arkadaşlarla bir kısmı basın mensuplarıyla bir kısmı da şahıslar ilgilidir.  

Son olayla ilgili şunu da ifade etmek isterim. Şöyle yapıldığı için bunu yaptı, haklıydı demiyorum ama orada 10 Kasım törenlerinde malesef, törenlerin sukunet içerisinde saygınlığında olması gerekirken, bazı kişiler tarafından sloganlar atılmak suretiyle törenin mahiyeti malesef bozulmuş. Vali'ye yönelik, Başbakan'a yönelik değişik ifadeler olmuş. Bütün bunlar yapıldı diye haklı olduğunu söylemiyorum. Ama bunların da yapıldığını nazara alalım. 9 kişi hakkında Kabahatler Kanunu'na göre işlem yapıldığını, 1 kişi hakkında savcılık tarafından hakaret suçundan işlem yapıldığını söylüyorum. Bütün bunlara rağmen valinin vatandaşlarla böyle bir diyaloğa girmesi yanlıştır."  

Eskişehir'deki olayda karşılıklı bir hakaret boyutu olduğunu belirten Güler, "Adli işleminin sürdüğünü, valimizin de böyle bir ifadede bulunmasının eksiklik olduğunu ifade etmek istiyorum. İlgili soruşturma devam ediyor bitmek üzere, mülkiye müfettişi görevlendirdik" dedi.  

Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü gibi İçişleri Bakanlığı'nın bağlı kuruluşu olduğunu anlatan Bakan Güler, "Ancak jandarmanın sicil, terfi, atama, disiplin gibi konularında İçişleri Bakanlığı ve mülki idare amirlerinin daha etkili olabileceği bir konuma gelmesi için kanuni çalışmalar yapılıyor. Görev etkinliği anlamında şuanda hiç bir sorunun olmadığını tamamen önleyici kolluk hizmetleri ve adli kolluk hizmetleri olarak Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sahil Güvenlik Komutanlığı'ndan bir farkı olmadan hizmetleri yürüte geldiğini söylemek istiyorum. Kıyafetlerin değiştirilmesi de gündemde, onu da yerine getireceğiz. Jandarma Genel Komutanlığı'nın çok güzel eğitim tesisleri var. Elbetteki yıllar içeresinde çok başarılı hizmetleri olan bir kuruluştur" şeklinde konuştu.  

Güler, bütün güvenlik birimleri personeline teşekkür ederek konuşmasına son verdi.  

Daha sonra İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nün bütçeleri kabul edildi.