Gümrük Birliği ve Türkiye'nin AB dış ticaret rejimine uyumu
Doç.Dr. Çiğdem NAS
Türkiye 6 Mart 1995 tarihli Ortaklık Konseyi kararı uyarınca AB ile bir gümrük birliği oluşturmuştur. Söz konusu gümrük birliği kararının 3'üncü maddesinin üçüncü paragrafında gümrük birliğinin topluluk gümrük alanı ile Türkiye gümrük alanını kapsayacağı belirtilmiştir. Yani bugün gümrük birliğinin oluşturduğu gümrük alanı 27 üye ülkenin gümrük alanı ile Türkiye'den oluşmaktadır. Gümrük birliği kararı uyarınca iki taraf karşılıklı olarak gümrük vergileri, miktar kısıtlamaları ve her türlü eş etkili vergi ve tedbiri uygulamadan kaldırmıştır. Bu şekilde iki taraf arasında büyük ölçüde serbest ticaretin koşulları oluşturulmuştur. Ancak bilindiği üzere gümrük birliği bununla sınırlı değildir. Gümrük birliği uyarınca Türkiye dış ticaret politikasını bütünüyle AB ortak dış ticaret politikası hükümleri ile uyumlaştırmak durumundadır. Bu çerçevede, Türkiye AB'nin üçüncü ülkeler kaynaklı ithalata ilişkin ortak kurallarını, miktar kısıtlamaları ile ilgili topluluk usullerini ve diğer dış ticaret politikası kural ve araçlarını uygulamaktadır. Gümrük birliği kararının 13'üncü maddesi uyarınca Türkiye topluluk üyesi olmayan ülkeler bakımından AB'nin ortak gümrük tarifesi ile uyum sağlamıştır. Yine gümrük birliği kararının 16'ncı maddesine göre, Türkiye'ye beş yıl içinde ticaret politikasını topluluğun ticaret politikasına uyumlu hale getirecek biçimde topluluğun tercihli gümrük rejimine uyum sağlama zorunluluğu getirilmiştir. Madde 14 ise ortak gümrük tarifesinde bir değişiklik yapılması durumunda yani OGT'nin tadil edilmesi, vergilerin askıya alınması veya tekrar konulması, tarife kotaları ve tarife tavanları ile ilgili alınan kararlardan Türkiye'nin haberdar edilmesini ve bununla ilgili olarak gümrük birliği ortak komitesinde ön danışmalarda bulunulmasına hükmetmiştir. Gümrük birliği kararının danışma ve karar usulleri ile ilgili 52 ila 58'inci maddelerinde ise AB'nin ticaret politikası alanında yeni önlemler alırken veya değişikliğe giderken Türkiye ile özelikle gümrük birliği ortak komitesi bünyesinde danışma toplantıları yapılması öngörülmüştür.
Gümrük birliği kararı ile belirlenen kural ve usullere bakıldığında herhangi bir ortak karar mekanizmasının öngörülmediği görülmektedir. Bunun yerine oldukça muğlak bırakılan birtakım danışma ve ön danışma prosedürlerinden söz edilmektedir. Gümrük birliği kararının imzalandığı ve yürürlüğe girdiği dönemde bu durum pek fazla önemsenmemiştir. Çünkü gümrük birliğinin tam üyelik öncesinde bir adım olduğu ve 5-6 yıl içinde üyeliğin gerçekleşmesi ile Türkiye'nin AB karar alma mekanizmalarında yerini alacağı varsayılmış ve daimi bir gümrük birliği ortak karar mekanizmasına gerek olmadığı düşünülmüştür. Türkiye 5 yıl sonra tam üye olacağı beklentisinde, Gümrük Birliği'ni bizatihi bir "ticari düzenleme" olarak değil, "tam üyelik öncesi" son dönem olarak kabul etmiştir. GB tamamlandıktan beş altı yıl sonra tam üyeliğin gerçekleşmesi beklendiğinden ayrıca bir karar mekanizması düzenlemesi yapılmamıştır. Esasen gümrük birlikleri de hep bir geçiş dönemini ifade eder ve siyasi bütünleşmeyle sona erer. Almanya'da prenslikler, küçük şehir devletleri arasında önce bir zollverein yani gümrük birliği kurulmuş ve bunun hemen ardından siyasi bütünleşme gerçekleşmiştir.
1959 yılında Brüksel'e giden Türk heyetinin almış olduğu müzakere talimatında, yapılacak Ortaklık Anlaşması'nın mutlaka Gümrük Birliği esasına dayandırılması istenmiştir. Niçin? Çünkü 1957 Roma Anlaşması'nın 9'uncu maddesinde "Avrupa Topluluğu, bir Gümrük Birliğine dayanır" denilmektedir. Türkiye bunu, bizatihi bir ticari anlaşma olarak değil, tam üyelik öncesi ulaşılması gereken bir hedef olarak benimsemiştir. Nihai dönemde gümrük birliği tamamlandıktan sonra tam üyeliğe geçiş çok daha kolay olacaktır.
Makul bir süre sonra tam üyeliğin gerçekleşmesi beklenirken, bugün geldiğimiz noktada 15 yıla yaklaşan bir süredir Gümrük Birliği devam etmektedir, üyelik gerçekleşmemiştir ve üyelik müzakerelerinde sorunlar yaşanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye'nin dış ticaret politikasını tamamen AB'ye uyumlu hale getiren bir düzenlemenin ortak karar prosedürleri de içermesi gerektiği daha açık görülmektedir. Aksi takdirde, Türkiye'nin görüş ve tercihleri dikkate alınmadan oluşturulan ve Türkiye'yi de doğrudan etkileyen uygulamalarla karşılaşılması kaçınılmazdır.
Bu durumun sakıncaları en çok Türkiye'nin AB'nin tercihli ticaret rejimine uyumu sürecinde karşımıza çıkmaktadır. Doha çok taraflı ticaret müzakerelerinin başarısızlıkla sonuçlanması sonrasında AB ikili ticaret anlaşmalarına önem vermektedir. Bu çerçevede çeşitli Asya ve Latin Amerika ülkeleri ile anlaşmalar imzalanmakta, kimileri de müzakere edilmektedir. Yirmi yedi üye devletin bakanları bir araya gelerek "ortak müzakere pozisyonu" belirlemektedirler ve Avrupa Komisyon bu çerçevede üçüncü ülkelerle müzakereleri sürdürmektedir. Gümrük Birliği'nin gerektirdiği kurumsal karar verme mekanizmasında Türkiye de yer almalıdır.
Bugün "Avrupa Gümrük Alanı", 27 ülke artı Türkiye'den oluşmaktadır. Bu, müzakerelere gitmeden önce, Avrupa Komisyonu yetkililerinin mutlaka Türk yetkililere danışması gerekliliğini ortaya çıkartmaktadır. Ortaklık Konseyi, Ortaklık Komitesi, Gümrük Birliği Ortaklık Komitesi gibi ortak danışma forumlarından söz edilmektedir. Bunlar, belirtilen ihtiyaçları karşılamaktan uzaktır ve nasıl ki şimdi tam üye olan ülkeler, aday ülke ve müzakereleri yürüten ülke durumunda iken, o ülkenin bakanları belli bazı konsey toplantılarına veya komisyon toplantılarına katılabiliyor idiyse, Türk bakanın söz konusu toplantılara fiilen katılması gerekmektedir. Bunun emsalleri vardır. "Hukuken mümkün olmaz" dedikleri resmi toplantı dışında, belki onun marjında Türk bakanın ve yetkililerin görüşlerinin alınması mutlaka gerekmektedir.
Bu sıkıntıları AB yetkililerine aktardığımızda, aldığımız cevap üçüncü ülkeler ile akdedilen anlaşmalara 'Turkey clause' adı verilen bir maddenin eklendiği ve bu madde ile söz konusu ülkeye Türkiye ile de benzer bir anlaşmanın akdedilmesinin tavsiye edildiği yönünde olmaktadır. Bu madde hukuken bağlayıcı olmayan bir hükümdür. Gerçek anlamda bir Gümrük Birliği'nin işleyebilmesi için, mutlaka karar mekanizması konusunda yeni bir düzenlemeye gitmek gereklidir. Çünkü Avrupa Birliği tek başına, başka ülkelerle müzakerelerde bulunursa, ki Meksika ve Tunus ile anlaşma yapıldığı halde, o ülkeler bizimle anlaşma yapmıyorlar ise bu durum Gümrük Birliği'nin gerektirdiği formata uygun değildir.
Avrupa Birliği, Türkiye'yi hiç dikkate almayan bu uygulaması ile Gümrük Birliği'ni zayıflatmakta, gerçek anlamda bir Gümrük Birliği'nin oluşması için gereken mekanizmayı yerine getirmemektedir.
AB'nin Andorra ve San Marino ile de gümrük birliği vardır. Türkiye gerek nüfusu, gerekse ekonomik ağırlığı ve ticaret hacmi ile bu mikro ülkeleri ile karşılaştırılamaz. Türkiye bugün dünyanın en büyük onaltıncı büyük ekonomisidir. Avrupa'nın en büyük altıncı ülkesidir. Üçyüz milyar dolarları aşan dış ticaret hacmi vardır. Gümrük Birliği'nin gerektirdiği ortak ticaret politikasına uyum şarttır. Bunun içinde mutlaka karar mekanizması içinde yer almasını sağlayacak formül bulunmalıdır.
Avrupa Birliği'nin yapacağı dış ticaret anlaşmalarında (serbest ticaret anlaşmaları veya preferanslı ticaret anlaşmaları gibi) mutlaka karar mekanizması üzerinde durulmalıdır. Türk bakanının ve diğer yetkililerin bu toplantılara ve karar alma sürecine katılımı sağlanmalıdır. Bu durum gerçekleşene kadar ise, diyelim ki Avrupa Birliği Kore ile müzakere ediyor, Türkiye de o ülke ile müzakerelere aynı anda başlamalı, müzakereler işbirliği halinde paralel sürdürülmeli ve müzakereler aynı anda sona erdirilip, aynı anda yürürlüğe girmelidir. Gerçek anlamda bir Gümrük Birliği için bu koşul olmazsa olmaz (sine qua non) koşul olarak yerine getirilmelidir.