‘Hallstein‚ doktrini ve Türk diplomasisi
Dr. Mustafa AŞULA / Em. Büyükelçi
ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'yle, İsveç Parlamentosu'nun Ermeni iddia ve tezlerini benimseyen kararlarından hemen sonra, ilk tepki olarak, hem Vaşington ve hem de Stokholm'daki büyükelçilerimiz geri çağrıldılar.
Bu girişim bana, çok uzak sayılmayacak geçmişteki bir doktrini hatırlattı; 1950'li yılların sonlarında Almanya Federal Cumhuriyeti hariciyesinde (Auswartiges Amt) Walter Hallstein çok ünlü bir devlet sekreteri (müsteşar) idi. Konrad Adeneaur'un şansölye olduğu bu dönemde Hallstein, İkinci Dünya Harbi sonrası, Almanya'da Rus işgal bölgesi (Ost Zone) esas alınarak kurulan Demokratik Alman Cumhuriyeti'nin (DDR) başka ülkelerce tanınmasını, Almanya'nın birleştirilmesi(wiedervereinigung) davasına karşı ihanet olarak telakki ediyor ve böylesi bir girişimde bulunan ülkeden büyükelçisini geri çekmek bir yana, bu ülke ile diplomatik ilişkilerini hemen kesiyordu. Almanya bu şekilde kısa bir süre içinde, başta o zamanki Doğu Avrupa ülkelerinin çoğu olmak üzere, DDR'ı tanıyan keza bir çok Arap ülkesiyle de ilişkilerini kesmişti. Mısır Arap Cumhuriyeti bile bunlar arasında idi.
Gün geldi, ilişkilerin kesilmesiyle, Almanya'nın uluslararası işbirliği çabaları iyice daraldı. Bunun üzerine Hallstein, Demokratik Almanya Cumhuriyeti'ni (DDR) tanıma niyetinde olan ülkelere büyük çaplı sayılacak maddi yardım ve destek önerilerinde bulundu. Hallstein hiç olmazsa bu yolla tahribatı biraz olsun önlemek veya azaltmak istiyordu.
Ancak uygulama Hallstein'da hayal kırıklıkları yaratmaktan geri kalmadı. Bir bakıma, fiilen iyice izole edilen Almanya Federal Cumhuriyeti, uzunca bir süre sonra, Hristiyan Demokratlar'ın yerine, Berlin Belediye Başkanı Willy Brandt'ın şahsında, Sosyal Demokratlar'ın iktidara gelmesiyle, Almanya'nın birleştirilmesi davasında farklı bir yol izlenmeye başladı ve meşhur (Ost Politik) tatbikata kondu. Buna göre, DDR'ın tanınması, anılan ülke ile Almanya arasındaki ilişkileri olumsuz biçimde artık etkilemeyecekti. Aksine, Almanya Federal Cumhuriyeti Sovyet boyunduruğundan kurtulmak isteyen ülke ve halklara, mümkün olan alanlarda işbirliği ve yardımlaşma yoluyla destek olacaktı. Netekim, Polonya'da Lech Walesa ile başlayan harekat, Almanya'nın bu politikasından çok yararlanacaktı.
Milletimize atılmak istenen haksız ve şen'i bir iftira olan Ermeni iddialarını hiç bir şekilde elbette kabul edemeyiz. Ancak planlı ve programlı ve uzun vadeli çalışmalarla bu kanaatte olanları da mutlaka ikna ederek, doğru yola getirmek durumundayız. Bu babda büyükelçilerimiz en önemli enstrümanlarımızdır. Büyükelçilerimiz, bulundukları ülkede göreve devam edeceklerdir ki, her vesile ve her katmanda, Türkiye'nin haklı varlığını hissettirebilsinler, haksızlığı haykırsınlar ve dostluk çemberini her gün biraz daha genişletebilsinler. Ankara'da oturtulan bir büyükelçi bunları yapamaz ve meydan haliyle muhasımlara kalır. Bu bakımdan, sırf devletler hukuku kitaplarında teorik olarak böyle yazıyor diye, büyükelçilerimizi çok önemli görevlerinden hemen etmemeliyiz.
Aynı şeyi Bakan'larımız ve Başbakanı'mız için de düşünmeliyiz. Bu yüksek siyasilerimizin de, anılan ülkelerde konuşacakları, temas edecekleri ve ikna kabiliyetlerini kullanacakları, karar oluşturucu kesimler vardır. Bu fırsatları da, sırf tepki göstereyim diye, heba edemeyiz.
Hallstein doktrinine tekrar gelince, bunun bugün bize uyarlılığı şüphesiz tartışılır. Ancak ortada bir sonuç vardır ; bu da realizmdir. Ermeni iftiralarını kesinlikle red ile, bunları külliyen yenmek zorundayız. Bunun için de, atacağımız tüm mukabil adımlar yanında, son defa Zürih'te imzalanmış bulunan protokollerle, iyi kötü açılan kapıdan da yararlanmaya bakmalıyız.