İfade özgürlüğü ve kayıtdışı siyaset yapmak
Serdar DURAT / Stratejist
Demokrasi ile yönetilen ülkelerde bireylerin herhangi bir konudaki düşüncelerini, görüşlerini ve fikirlerini özgürce ifade edebilmeleri en temel hakların başında gelir. Tabiatı ile bu özgürlük alanının genişliği o ülkedeki bireylerin sosyo-kültürel zenginlikleri, farkındalık düzeyi, demokrasinin tüm kurumlarca hazmedilmiş olması ve gerçek manada işlerliği ile doğru orantılıdır.
Siyaset yapmak; basit bir tanımla ülke sorunlarına çözüm üretmek, milli menfaatleri korumak, toplumun ve bireyin huzur ve refahını sağlamak ve geliştirmek maksadı ile sorumluluk alarak yapılan hizmet ve çalışmalardır.
Bu çalışmalar gerek zemini ve gerekse vüsati itibarı ile aktif ve/veya pasif olarak yapılabilir. Daha açık bir şekilde belirtmek gerekirse siyaset anlamında ülkeye hizmet edebilmek için mutlak surette aktif politikanın içinde yer almak, bir siyasi partiye üye olmak, yerel veya merkezi yönetimlerde pozisyon sahibi olmak gerekmez.
·Bilgiye,
·Bilimsel gözlemlere,
·Ciddi araştırmalara,
·Mukayese ve analizlere dayanan ve ülke menfaatlerine katkı sağlayabilecek kalitedeki her düşünceye, fikre değer verilmesi çok önemlidir.
Sen aktif politikanın içinde değilsin, görüş beyan edemezsin, düşüncelerini toplumla paylaşamazsın demek, çok biliyorsan ve çok meraklıysan gel sen de aktif siyasete katıl şeklinde konuya yaklaşmak pek doğru ve adil olmasa gerek.
Tam tersine politikacıların ve ülke yönetimine talip olanların, bu tarz söyleyecek sözü ve önerileri olan ancak kayıtlı siyasetin içinde olmayan kişilerin ve kurumların da sesine kulak vermeleri, ülke çıkarları için her türlü kompleksten arınmış olarak gerektiğinde bu fikirleri kullanabilmeleri hayati değer taşımaktadır.
Bugünkü ortamda gerek medyanın ve gerekse muhtelif sivil toplum örgütlerinin yaklaşımları samimi ve yapıcı olduğu sürece aktif siyasete doğrudan müdahil olmadan sunulan çok ciddi katkılardır ve kayda alınmayı hakketmektedirler.
Deneyimleri, birikimleri ve pratikleri itibarı ile çözüm önerileri bazında fikir üretebilecek insanları, kanaat önderlerini, küstürmek, sindirmek ve caydırmak ülkeye hiçbir yarar sağlamaz. Türkiye, sorun stoku açısından çok zengin bir ülkedir ve bu sorunlara çözüm önerisi olabilecek kişi ve kurumları kayıtdışı siyaset yapıyorlar diye yadsımak lüksüne asla sahip değildir.
Unutulmamalıdır ki her fikir, muhataplarca katılınsın veya katılınmasın kendi içinde bir değer ve anlam taşır. Demokrasinin bir tanımının da farklı düşünceleri dinleyebilmek ve tahammül edebilmek şeklinde olduğu nazarı dikkate alındığında bireylerin düşünce hürriyetinin ve ifade özgürlüklerinin önemi daha net olarak anlaşılabilecektir.
Doğal olarak hür düşünce ve ifade özgürlüğü kavramlarının hukuk ile belirlenen sınırları olacaktır. Ben ifade özgürlüğümü kullanıyorum - eyleme geçmediği sürece düşüncelerim hukuken suç teşkil etmez diyerek,
·Toplumda güven ve huzur bunalımı yaratmak,
·Yasalarla tanımlanmış değer yargılarını ihlal etmek/yozlastırmak,
·Milli tesanütü zayıflatmak,
·Kişi ve kurumların onurlarını rencide etmek kabul edilemez ve cezai müeyyideyi gerektirir.
Demokratik müzakere kültürümüzü geliştirmek, bağırıp çağırmadan-hakaret etmeden ve dışlamadan, hor görmeden, önyargılardan arınarak dinleyebilmek olgunluğuna erişmek şu sıralar en çok ihtiyacımız olan şey .
Ortak akıl yöntemi ile sorun çözme yeteneğimizi güçlendirmenin ve elde edilecek başarıların getirisini milletçe paylaşabilmenin yolu galiba biraz da buradan geçiyor diye düşünüyorum.