İkili ticaret anlaşmaları DTÖ'yü endişelendiriyor

1990'lı yıllarda ortaya çıkan ikili ticaret eğilimi, o tarihten beri hız kazanıyor. Ülkelerin ikili ticarete yönelmelerinin başlıca nedeni, DTÖ'nün attığı adımları yavaşlığı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

 
 
 
 
Didem ERYAR ÜNLÜ
 
İSTANBUL - IMF tahminine göre, küresel ticareti hacmi 2013'te yüzde 3.8; 2014'te ise yüzde 5.5 oranında artış gösterecek. Dünya Ticaret Örgütü ise 2013 yılı için yüzde 5.6 oranında artış bekliyor. 
 
2011 yılı dünya ticareti açısından olumlu bir yıl olmadı ve küresel ticaret hacmi, bir önceki yılın yarısından daha az, sadece yüzde 5.0 oranında büyüdü. 2010 yılında bu oran yüzde 13.8 civarındaydı. Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ekonomistlerine göre 2012'de küresel ticaretteki artış yüzde 2.1 civarında kalarak, yine 20 yılın ortalama değeri olan yüzde 5,4'ün altında gerçekleşti. Ancak DTÖ,  bu yıl için yüzde 5.6 artış bekliyor. IMF'nin 2013'te ticaret hacmindeki artış beklentisi yüzde 3.8, 2014'te ise yüzde 5.5. Peki ticaret artışını gerçekleştirmesi öngörülen ticaret anlaşmaları ne yönde gelişiyor? Bu yönde öne çıkar gelişmeler neler? İşte bu soruların cevapları:
 
1- DTÖ'nün yavaşlığı ikili anlaşmaları hızlandırıyor
Küresel krizin ardından, ticarette korumacılık yaklaşımlarının yükselmeye başladığı izlendi. Son dönemlerde ise öncelikli olarak ikili ticaret anlaşmaları gündemde. Bu anlaşmalar her ne kadar çok taraflılığın getirdiği engelleri ortadan kaldırsa da, küresel ticaret açısından riskli olarak değerlendiriliyor. 
Aslında ikili ticaret yaklaşımı yeni bir yaklaşım değil. 1990'lı yıllarda ortaya çıkan bu eğilim, o tarihten beri hız kazanmaya devam ediyor. Ülkelerin ikili ticarete yönelmelerinin başlıca nedeni de, Dünya Ticaret Örgütü kapsamında uluslararası ticaretin liberalleşmesi adına atılan adımların yavaşlığı. Bunun en somut örneği 2001'de başlatılan ve hiçbir sonuca varamayan Doha Kalkınma Turu.
 
2 - Uluslararası ve ulusal kaygılar var
IFRI uzmanlarından Patrick Messerlin'e göre, çok taraflı ticaret anlaşmalarının yavaşlığı ve liberalleşme adına somut adımların atılamamasının uluslararası ve ulusal olmak üzere iki temel nedeni var. Messerlin bu iki nedeni şöyle tanımlıyor: "Uluslararası neden, ABD ve Çin'in Dünya Ticaret Örgütü'nün kurallarına tamamen zıt yaklaşıyor olmaları. İkinci neden ise DTÖ'nün tarihi liderleri olan ABD ve AB'nin yaşadığı siyasi sorun: 1980'li yılların sonundan bu yana, bu ülkelerde gerçekleşen seçimler, iktidardaki partiye kısa dönemli çoğunluk sağladı. Bu da, uluslararası ticaret konusunda alınacak her türlü kararı zorlaştırdı."  
 
3 - İşin olumlu yanı Serbest Ticaret Bölgeleri 
 
[PAGE]
 
3 - İşin olumlu yanı Serbest Ticaret Bölgeleri 
Bölgesel ve ikili ilişkilerin olumlu tarafı ise serbest ticaret bölgelerinin oluşmasına yol açmaları. 1991 yılında Güney Amerika'da Mercosur; 1994 yılında Kuzey Amerika'da NAFTA; 1992'de Asya'da Asean ve tabii ki Avrupa Ortak Pazarı.  Bu bölgesel entegrasyonlara parelel olarak, ikili anlaşmalar imzalandı. DTÖ geçtiğimiz ocak ayı itibariyle, 414 bölgesel ve ikili ticaret anlaşmasına onay verdi. Bu sayı 1990'da 10'un altındaydı. 
İkili anlaşmalar çok farklı alanları kapsıyor; belli ürünlerin ticaretinin önündeki engellerin kaldırılması; yeni hizmet ve yatırım piyasalarının açılması; rekabet politikası; kamu politikaları; fikri haklar; e-ticaret; istihdam piyasaları bu alanların başında geliyor.
Bu anlaşmaları yapan taraflar ise, geleceğin çok taraflı ticaret yasalarını yeniden belirleme niyetindeler. Hedef çok taraflı ticaretin engelleyici taraflarını ortadan kaldırmak. Messerlin bu kapsamda, Güney Kore örneğini veriyor ve ülkenin 2000'li yıllarda 12 ticaret anlaşmasına imza atarak, şirketlerine dünya pazarının yüzde 60'nı açtığını hatırlatıyor.
Diğer yandan, 1990 ve 2000 yılları arasında 32 anlaşmaya imza atan Avrupa Birliği, Avrupalı şirketlerin dünya pazarlarının sadece yüzde 17'sine ulaşabilmelerini sağlayabildi. Güney Kore ve AB arasındaki bu karşılaştırma, AB'nin neden ikili ticarete yönelmesini de açıklıyor aslında.
 
4 - ABD ve AB arasında tarihi anlaşma gündemde
 
[PAGE]
 
4 - ABD ve AB arasında tarihi anlaşma gündemde
AB, 2012 sonunda Japonya ile serbest ticaret anlaşması müzakerelerine başladı; Kanada ile anlaşmaları sonuçlandırmak üzere. Bu kapsamdaki en önemli gelişmelerden biri de ABD ile AB arasında yaz aylarında müzakere edilmesi planlanan tarihi bir ticaret anlaşması. 
ABD ile AB arasındaki yıllık mal ticareti 450 milyar euro; hizmet ticareti ise 900 milyar euroya ulaşıyor.
Ticaretin liberalleşmesi konusuna şüpheli yaklaşan ABD, yüksek istihdam ve çevre standartlarına sahip olan AB ile ticarete olumlu yaklaşıyor. Bu arada her iki tarafın da yeni bir Doha istemedikleri ortada. ABD ve AB arasındaki serbest ticaret anlaşması müzakerelerinin, kolay olmasa da, kısa bir sürede çözüme kavuşturulması hedefleniyor. Ecorys araştırma şirketine göre, gümrük vergilerinin kaldırılması uzun vadede ABD GSYIH'sının yılda yüzde 1.33; AB GSYIH'sını ise yılda yüzde 0.47 oranında artmasını sağlayacak. 
 
5 - Küresel büyüme olumsuz etkilenir mi?
 
[PAGE]
 
5 - Küresel büyüme olumsuz etkilenir mi?
Bu arada ABD iki adet müzakere platformu oluşturdu. Bunlardan birincisi hizmet sektörüne yönelik. Trans Pasifik Ortaklığı (TPP) adını taşıyan ikinci platform ise Pasifik kıyısında bulunan 10 ülke arasında mal, hizmet, fikri mülkiyet, yatırım, kamu kurumları ve rekabet politikası gibi tüm başlıkları kapsıyor.  Obama'nın "Amerikan önceliklerini ve değerlerini yansıtacak" dediği TPP, Çin'i kapsamıyor. 
Uzmanlar, bu farklı  ticaret anlaşmalarının sonuçları ne olursa olsun, Dünya Ticaret Örgütü'nün prensiplerini zedeleyeceğini düşünüyorlar. DTÖ Başkanı Pascal Lemy, "İkili ticaret anlaşmalarının artması, normların ve standartların artmasına yol açarsa, bu pazarların bölünmesine yol açar ve küresel büyüme potansiyelini azaltır. Gelecekte gerekirse, model değişimi gündeme gelebilir. Biz üreticiyi değil, tüketiciyi koruyoruz. Risk yönetimi yapıyoruz; ortak tercihlere öncelik veriyoruz" diyor.
Bugün dünya ticaretinin sadece yüzde 15'i ikili anlaşmalar tarafından belirlenen kurallar doğrultusunda yapılıyor. 1990'lı yıllarda sayısı 10'un altında olan ikili anlaşmaların; 2012'de 414'ün üzerine çıkmış olması, bu rakamın gelecekte de artmaya devam edeceğinin göstergesi.