IMF anlaşması yok sayıldı

Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, IMF ile anlaşmanın 2010 yılı para ve kur politikasında yok sayıldığını söyledi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ANKARA - Merkez Bankası Başkanı, görüşmeleri halen süren IMF anlaşmasının 2010 yılı para ve kur politikasında yer almadığını ifade ederek, programın canlandırma, iyileştirme ve onarımın dikkate alınarak hazırlandığını belirtti. Yılmaz, 2010 yılı ortasına kadar enflasyonun dönem dönem dalgalanarak yükselmesini beklediklerini kaydetti ve "2010 yılı ikinci yarısında enflasyonun tekrar kademeli düşüş seyrine geçeceğini öngörüyoruz" dedi.

TCMB Başkanı Durmuş Yılmaz, düzenlediği basın toplantısında Merkez Bankasının 2010 yılında izleyeceği para ve kur politikası hakkında bilgi verdi.

Yılmaz, 2010 yılı ikinci yarısında enflasyonun tekrar kademeli düşüş seyrine geçeceğini ifade ederek, düşük baz etkisi nedeniyle 2010 yılı ortasına kadar enflasyonun dönem dönem dalgalanarak yükselmesini beklediklerini kaydetti.

Belirsizlik aralığının önümüzdeki 3 yıl boyunca, 2 yönde yüzde 2 yüzdelik oran olarak korunacağını belirten Yılmaz, 2012 enflasyon hedefinin yüzde 5 olarak belirlendiğini bildirdi.

Yılmaz, gerekli gördükleri durumlarda zorunlu karşılık oranlarını ve diğer destekleyici unsurları kullanmaya devam edeceklerini, Merkez Bankasının temel enstrümanının kısa vadeli faiz oranları olacağını anlattı.

2010 yılında enflasyon hedeflemesi ve dalgalı kur rejimi devam edeceğini belirten Yılmaz, TÜİK tarafından açıklanan kapasite kullanım oranının 2010 yılından itibaren Merkez Bankası tarafından yayımlanacağını söyledi. İstatistiklerin yeni yılda saat 10.00 ile 16.30 arasında yayımlanacağını kaydeden Yılmaz, Para Politikası Kurulu aylık toplantılarına 2010 yılında da devam edileceğini bildirdi.

Durmuş Yılmaz, Merkez Bankası olarak yurtiçi ekonomik etkileri sınırlamak için üzerlerini düşeni yapmaya devam edeceklerini söyledi.

Orta vadeli beklentiler, hedefler ile büyük ölçüde uyumlu

Yılmaz, Merkez Bankasının, aldığı politika kararlarıyla küresel krizin iktisadi faaliyet üzerinde yol açtığı tahribatı sınırlarken enflasyonun hedeften belirgin şekilde sapmasını engellediğini ifade ederek, kriz döneminde uygulanan basiretli para politikalarının, Merkez Bankasının kamuoyuyla etkili iletişimi ve enflasyonda gözlenen belirgin düşüşün son bir yıl içinde enflasyon beklentilerinin her vadede aşağı yönlü bir eğilim sergilemesini sağladığını belirtti.

Bugün gelinen noktada orta vadeli beklentilerin hedefler ile büyük ölçüde uyumlu olduğunun görüldüğünü kaydeden Yılmaz, şöyle devam etti:

"Özetle, son bir yıl içinde yaşanan gelişmeler, enflasyon hedeflemesi rejiminin iktisadi şoklara zamanında tepki verilebilmesine olanak tanıyan esnek bir rejim olduğunu göstermiştir.

Bu dönemde yaşananlar, Merkez Bankasının, fiyat istikrarı hedefiyle çelişmemek kaydıyla, gerektiğinde büyüme ve istihdamdaki dışsal faktörlerden kaynaklanan ani zayıflamaya da odaklanabildiğini açıkça ortaya koymuştur.

Merkez Bankası, önümüzdeki dönemlerdeki para politikası uygulamalarında, geçtiğimiz kriz döneminde elde etmiş olduğu tecrübelerin ışığında ve inşa etmiş olduğu itibar birikiminin farkındalığıyla hareket edecektir.

Kriz döneminde para politikası açısından elde edilen kazanımların kalıcı olabilmesi için iktisadi birimlerin kısa vadeli gelişmelerden ziyade Merkez Bankasının ileriye dönük mesajlarını yakından takip etmeleri önem taşımaktadır."

"Maliye politikasının orta vadede izleyeceği seyir kritik önem taşıyor"

Merkez Bankasının, bankacılık sisteminin göreli sağlam yapısı ve finansal sisteminin güçlü pozisyonunun da desteğiyle küresel kriz döneminde faiz oranlarını tek haneli rakamlara indirmeyi başardığını anlatan Yılmaz, bu durumun, Türkiye'de düşük enflasyon ve düşük faiz ortamının kalıcı olabilmesi bakımından önemli bir fırsat olduğunu vurguladı.

Bu konuda özellikle maliye politikasının orta vadede izleyeceği seyrin kritik önem taşıdığını vurgulayan Yılmaz, şöyle devam etti:

"Orta Vadeli Program'da öngörülen tutarlı çerçeve mali disiplini sağlamlaştıracak düzenlemelerle desteklenerek daha da güçlendirildiği takdirde, ülkemizin kredi riskindeki göreli iyileşmeyi destekleyecek ve piyasa faizlerindeki düşüşün kalıcı olmasını sağlayacaktır. Bu da orta ve uzun vadede iktisadi büyüme ve istihdam açısından daha elverişli bir ortam oluşmasına ve dolayısıyla toplumsal refahın yükselmesine katkıda bulunacaktır."

"MB, üzerine düşeni yapmaya devam edecek"

Yılmaz, Türkiye ekonomisinin temellerinin faizlerin düşük seviyesinin uzun dönemler boyunca korunması için elverişli olduğunu belirterek, özellikle, Türkiye'nin geçen dönemde birçok gelişmekte olan ülkeyle birlikte olumlu bir sınav vermiş olmasının, önümüzdeki dönemlerde Türkiye'nin uluslararası piyasalardaki önemini artırarak faiz oranlarının düşük seviyelerde tutulabilmesini destekleyeceğini söyledi.

Bununla birlikte, gelişmiş ekonomilerin artan borçluluk oranları uzun vadede enflasyon beklentileri ve dolayısıyla uzun vadeli küresel piyasa faiz oranları üzerinde yukarı yönlü bir risk oluşturduğunu bildiren Yılmaz, "kuşkusuz, sağlam bankacılık sistemi ve basiretli maliye politikası gibi güçlü yönleriyle ayrışan Türkiye ekonomisi, bu tür risklerin yansımalarına karsı göreli olarak dayanıklı olmaya devam edecektir" dedi.

@page@

Merkez Bankasının, küresel krizin yurt içi ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini sınırlamak için üzerine düşeni yapmaya devam edeceğini belirten Yılmaz, şöyle dedi:

"Küresel risklere karşı ekonomimizin direncini koruması için basiretli bir para politikası gerekli olmakla birlikte tek başına yeterli değildir. Para politikası kararlarının olumlu etkilerinin desteklenmesi ve piyasa faizlerinin düşük seviyelerinin korunabilmesi için orta vadede mali disiplinin sürdürüleceğine dair taahhütlerin ve yapısal reform sürecinin güçlendirilmesi büyük önem arz etmektedir.

Bu çerçevede, Orta Vadeli Programın ve Avrupa Birliği'ne uyum ve yakınsama sürecinin gerektirdiği yapısal düzenlemelerin hayata geçirilmesi konusunda atılacak adımlar önemini korumaktadır.

Bu nedenle Merkez Bankası, orta vadede para politikası stratejisini belirlerken kamu maliyesine ilişkin gelişmeleri yakından izlemeye devam edecektir."

Merkez Bankasının fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmek birincil ve öncelikli amacı doğrultusunda, para politikası uygulamalarını enflasyon hedeflemesi rejimi çerçevesinde sürdürdüğünü anlatan Yılmaz, Merkez Bankasının temel politika aracının, kendi bünyesindeki Bankalararası Para Piyasası ile İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Repo-Ters Repo Pazarı'nda uygulanmakta olan kısa vadeli faiz oranları olduğunu, gerekli görüldüğü durumlarda, zorunlu karşılık oranları veya diğer likidite araçlarının da destekleyici olarak kullanılabileceğini söyledi.

MB'nin 2010 yılında izleyeceği Para ve Kur Politikası

Yılmaz, "Ancak, uygulanmakta olan kur rejiminde ekonomik birimlerin kur riskinin piyasada olduğu bir ortamda faaliyette bulunduklarını dikkate alarak bu riski yönetecek mekanizmaları oluşturmaları ve kullanmaları gerektiği unutulmamalıdır" dedi. Durmuş Yılmaz, Merkez Bankasında düzenlediği basın toplantısında, Banka'nın 2010 yılında izleyeceği Para ve Kur Politikası hakkında bilgi verdi.

TCMB Başkanı Yılmaz, enflasyon hedeflerinin Hükümet ile birlikte nokta hedef olarak belirlendiğini hatırlatarak, hedef değişken olarak Tüketici Fiyat Endeksi'nin (TÜFE) 12 aylık değişimiyle hesaplanan yıl sonu enflasyon oranlarının esas alınmaya devam edileceğini ve hedef ufku, üç yıllık bütçe uygulamasıyla uyumlu şekilde 3 sene olarak korunacağını belirtti.

Bu bağlamda 2008 yılı içinde Hükümet ile varılan mutabakata paralel olarak, 2010 ve 2011 yılları için enflasyon hedeflerinin yüzde 6,5 ve yüzde 5,5 olarak belirlendiği kaydeden Yılmaz, 2012 yıl sonu hedefinin ise, ekonomide orta vadede devam etmesi öngörülen yapısal düzenlemeler, uzun yıllar yüksek enflasyonla yaşamanın getirdiği katılıklar ve gelişmiş ülkelere yakınsama süreci gibi unsurlar göz önüne alınarak, yine Hükümetle birlikte yüzde 5 olarak belirlendiğini söyledi.

Enflasyon hedefinden belirgin olarak sapılması durumuna ilişkin olarak, Merkez Bankası Kanunu'nun 42. maddesinde, "Banka, belirlenen hedeflere ilan edilen sürelerde ulaşılamaması ya da ulaşılamama olasılığının ortaya çıkması halinde, nedenlerini ve alınması gereken önlemleri Hükümete yazılı olarak bildirir ve kamuoyuna açıklar" hükmünün yer aldığını ifade eden Yılmaz, bu bağlamda, enflasyon hedeflemesi rejimi çerçevesinde şeffaflık ve hesap verme ilkelerinin uygulanabilmesi için Merkez Bankasının, kamuoyunca gözlenebilir ve somut bir kriter ortaya koyabilmek amacıyla nokta hedefler etrafında belirsizlik aralığını ilan ettiğini hatırlattı.

Enflasyon belirsizlik aralığının dışına çıktığında hesap verme yükümlülüğünün devreye girdiğini bildiren Yılmaz, belirsizlik aralığının, 2006 yılından bu yana olduğu gibi, önümüzdeki üç yıl boyunca da her iki yönde 2 yüzdelik puan olarak korunacağını söyledi.

Diğer bir ifadeyle, gerçekleşen enflasyon ile hedef enflasyon arasındaki farkın mutlak değerinin 2 yüzdelik puanı aştığı takdirde hesap verme yükümlülüğünün devreye gireceğini belirten Yılmaz, şöyle devam etti:

"2010 yılında hesap verme yükümlülüğünün uygulanma biçiminde değişiklik olmayacaktır. Enflasyon hedefleri yıl sonları için geçerli olduğundan, Merkez Bankası, hesap verme sorumluluğu gereğince, yıl sonunda enflasyonun hedeften belirgin olarak sapması durumunda Hükümete ayrıntılı bir açık mektup yazacaktır.

Ayrıca, hesap verme sorumluluğunun pekiştirilmesi açısından, enflasyonun yıl içinde de üç aylık dönemlerin sonu itibarıyla yıl sonu hedefinden 2 yüzdelik puandan fazla farklılaşması durumunda, sapmaya yol açan nedenler ile hedefe ulaşılması için alınan ve alınması gereken önlemler Enflasyon Raporu aracılığıyla kamuoyuna açıklanacaktır. Diğer bir ifadeyle, 2010 yılı için hesap verme yükümlülüğünde yıl boyunca yüzde 6,5 hedefi esas alınacaktır."

"Enflasyon Raporu temel iletişim aracı olmaya devam edecek"

Küresel krizin etkilerinin derinleştiği 2009 yılının ilk yarısının oldukça düşük bir baz oluşturması nedeniyle, 2010 yılının ortalarına kadar enflasyonun dönem dönem dalgalanarak yükseliş gösterebileceğinin tahmin edildiğini anlatan Yılmaz, "İzleyen dönemlerde ise anılan baz etkilerinin ve 2009 yılında bütçe dengesi gözetilerek yapılan vergi/fiyat ayarlamalarının yıllık enflasyon üzerindeki yansımalarının ortadan kalkacağı, bu doğrultuda enflasyonun tekrar kademeli bir düşüş eğilimine girerek yıl sonunda hedefin bir miktar altında kalacağı öngörülmektedir" dedi.

@page@

Hesap verme mekanizmasının önemli bir bileşeni olan Enflasyon Raporunun, 2010 yılında da temel iletişim aracı olmaya devam edeceğini belirten Yılmaz, gerekli görüldüğü durumlarda, 2009 yılında olduğu gibi, temel senaryo yanında alternatif senaryolara göre üretilen enflasyon projeksiyonlarının da sunulabileceğini söyledi.

Tahminlere temel oluşturan faiz patikası varsayımının niteliksel olarak kamuoyuyla paylaşılmaya devam edeceğini bildiren Yılmaz, Merkez Bankasının, piyasada oluşan getiri eğrilerinin para politikası duruşunu doğru yansıtmadığı durumlarda, gerektiğinde politika faizlerine ilişkin somut sinyaller vermeye devam edeceğini kaydetti.

PPK toplantıları

Para Politikası Kurulunun (Kurul), önceden açıklanan bir takvim çerçevesinde aylık olarak toplanmayı sürdüreceğini ifade eden Yılmaz, toplantıların iki aşamalı olarak düzenleneceğini, ilk aşamanın, saat 10.00'da başlayacağını, Merkez Bankası yetkilileri ve uzmanları ile Hazine Müsteşarlığı yetkililerinin katıldığı geniş katılımlı bir toplantı olacağını belirtti.

Bu aşamada, Merkez Bankasının ilgili birimlerinin genel ekonomik gelişmeler ve enflasyon görünümüne ilişkin saptamalarını Kurul üyelerine sunacağını, Hazine yetkililerinin de borç yönetimi ve maliye politikasındaki gelişmelerle ilgili değerlendirmelerini Kurul'a aktaracağını kaydeden Yılmaz, ikinci aşamanın ise Kurul üyelerinin katılımıyla gerçekleşeceğini ve enflasyon görünümüne ilişkin son değerlendirmeler yapıldıktan sonra karara ilişkin oylamaya geçileceğini söyledi.

Para politikası kararı ve kısa gerekçesinin aynı gün saat 19.00'da bir basın duyurusu ile Merkez Bankası internet sayfasında açıklanacağını, duyurunun İngilizce çevirisinin ise yine aynı akşam yayımlanacağını bildiren Yılmaz, Kurul'un ayrıntılı değerlendirmelerini içeren toplantı özetinin, önceki yıl olduğu gibi, toplantıyı takip eden 8 iş günü içinde Merkez Bankasının internet sayfasında İngilizce çevirisi ile birlikte yayımlanacağını belirtti.

Enflasyon raporu yılda dört kez yayımlanacak

Para politikasının temel iletişim aracı olan Enflasyon Raporu'nun yılda dört defa yayımlanacağını, Rapor'un kamuoyuna tanıtımı, basın toplantısı yoluyla yapılmaya devam edeceğini anlatan Yılmaz, Başkan tarafından Merkez Bankasının faaliyetleri ve para politikası uygulamaları hakkında Bakanlar Kuruluna ve TBMM Plan ve Bütçe Komisyonuna yılda iki defa yapılan sunumların, her ay enflasyon verilerinin açıklanmasını takip eden iş günü içinde yayımlanan "Aylık Fiyat Gelişmeleri" raporunun, yılda iki kez yayımlanan "Finansal İstikrar Raporu", Merkez Bankası yetkililerinin yurt içi ve yurt dışı toplantılarda yaptığı sunum ve konuşmalar ile diğer basın duyurularının da kamuoyunun bilgilendirilmesinde önemli rol oynamaya devam edeceğini söyledi.

Döviz kuru politikası

Yılmaz, Merkez Bankası'nın, 2010 yılında da enflasyon hedeflemesi rejimi ile birlikte dalgalı döviz kuru rejimi uygulamasına devam edeceğini söyledi. Durmuş Yılmaz, "2010 yılında da döviz likidite koşullarında önemli farklılaşmalar görülmedikçe döviz alım ihalelerine, günlük 30 milyon dolar ihale ve 30 milyon dolar opsiyon olmak üzere en fazla 60 milyon dolar olarak devam edilecektir" dedi.

2002 yılından itibaren Merkez Bankasının toplam 64,7 milyar dolar net döviz alımı gerçekleştirdiğini belirten Yılmaz, söz konusu dönemde Merkez Bankasının döviz rezervlerinin de 55,5 milyar dolar artış göstererek 19,4 milyar dolardan 74,9 milyar dolara ulaştığını söyledi.

"Piyasaya alım ya da satım yönünde doğrudan müdahale edilebilecek"

Merkez Bankası önümüzdeki dönemde de döviz piyasasının sağlıklı çalışması ve döviz likiditesinin desteklenmesi amacıyla gerektiği takdirde ilave önlemleri imkanları ölçüsünde ve basiretli bir şekilde almaya devam edeceğini bildiren, şöyle devam etti:

"Bu çerçevede, döviz piyasasında derinliğin kaybolmasına bağlı olarak sağlıksız fiyat oluşumları gözlendiğinde dalgalı döviz kuru rejimi ile çelişmeyecek şekilde tekrar döviz satım ihaleleri düzenlenebilecek, bankaların Döviz ve Efektif Piyasaları'nda işlem yapma limitleri artırılabilecek ve yabancı para zorunlu karşılık oranları sınırlı bir miktar daha indirilebilecektir.

Diğer taraftan, döviz kurlarındaki gelişmeler her zaman olduğu gibi Merkez Bankasınca yakından izlenmeye devam edilecek ve piyasa derinliğinin kaybolmasına bağlı olarak spekülatif davranışlar sonucunda kurlarda sağlıksız fiyat oluşumları gözlenmesi durumunda piyasaya alım ya da satım yönünde doğrudan müdahale edilebilecektir.

Ayrıca, Döviz ve Efektif Piyasalarında Merkez Bankası ile söz konusu piyasalarda islem yapmaya yetkili kuruluşlar arasında gerçekleştirilen döviz karşılığı döviz, döviz karşılığı efektif ve efektif karşılığı efektif işlemlerine 2010 yılında da devam edilecektir.

Özellikle uluslararası piyasalardaki gelişmelere bağlı olarak likidite koşullarının kalıcı olarak iyileşmesi durumunda yabancı para zorunlu karsılık oranları artırılabilecek ve Döviz ve Efektif Piyasaları - Döviz Depo Piyasası'ndaki aracılık işlevine son verilebilecektir.

@page@

Ancak, Merkez Bankasının Döviz Depo Piyasasında aracılık işlevi sona erse dahi, bankalar kendilerine tanınan borçlanma limitleri çerçevesinde Merkez Bankasından döviz depo alabileceklerdir.

Finansal istikrarın fiyat istikrarının ön koşullarından biri olduğunun bilinci ile Merkez Bankası, ülkemiz döviz piyasasının etkin bir şekilde çalışabilmesi için her zaman gerekli önlemleri almıştır ve almaya da devam edecektir.

Ancak, uygulanmakta olan kur rejiminde ekonomik birimlerin kur riskinin piyasada olduğu bir ortamda faaliyette bulunduklarını dikkate alarak bu riski yönetecek mekanizmaları oluşturmaları ve kullanmaları gerektiği unutulmamalıdır."

Piyasadaki likidite düzeyi

Yılmaz 2010 Yılı Para ve Kur Politikası'nı anlattığı basın toplantısında, piyasadaki likidite düzeyinin kullanılacak likidite yönetimi araçlarının çeşitlerini ve vadelerini belirlediğini ifade etti.

Piyasadaki likidite fazlası ya da açığı makul olduğu sürece likidite yönetiminin gecelik ya da 1 hafta vadeli açık piyasa işlemleriyle yürütülmesinin yeterli olduğunu belirten Yılmaz, ancak likidite fazlası ya da açığının aşırı düzeylere ulaşmasının para politikasının Kurul tarafından belirlenen kısa vadeli faiz oranlarının ima ettiğinden daha gevşek ya da daha sıkı olmasına yol açabildiğini dile getirdi.

Likiditenin finansal sistem içinde ve bankalar arasında homojen bir dağılım göstermediğine de işaret eden Yılmaz, özellikle yatırım fonları ile bazı bankalar likidite fazlasına sahipken bazı bankaların önemli ölçüde likidite açığı bulunabildiğini kaydetti.

Piyasadaki fazla likidite tutarının 4-9 milyar TL düzeyinin altına düştüğü dönemlerde para piyasalarındaki gecelik faiz oranlarında yukarı yönlü baskı oluştuğunu anlatan Yılmaz, bu nedenle parasal koşullardaki sıkılaşmayı ve gecelik faiz oranlarında ortaya çıkabilecek dalgalanmaları önlemek amacıyla piyasadaki net likidite fazlasının söz konusu tutarın altına düştüğü dönemlerde TCMB'nin bir yandan repo ihaleleriyle piyasayı net ihtiyacının üzerinde fonlaması diğer yandan da oluşan fazla likitideyi gecelik işlemlerle çekmesi gerektiğini kaydetti. 

Yılmaz, TCMB'nin, gecelik faiz oranlarının en fazla dalgalanabileceği aralığı sınırlandırmak amacıyla, Bankalararası Para Piyasası'nda ve İMKB Repo-Ters Repo Pazarı'nda gecelik vadede borçlanma ve borç verme faiz oranları ilan ettiğini, piyasada fazla likidite olduğu durumlarda borçlanma faiz oranlarından gelen her teklifi, herhangi bir limit koymadan karşıladığını ifade etti.

Merkez Bankasının söz konusu piyasalarda ilan ettiği borçlanma faiz oranının, para politikası açısından referans faiz oranı niteliğini teknik faiz indirimine gidilmediği sürece devam ettireceğini belirten Yılmaz, ''Önümüzdeki dönemde, likidite koşullarına ilişkin belirsizliklerin devam etmesi ve likiditenin sistem içindeki dengesiz dağılımı nedenleriyle, kısa bir süre içinde teknik faiz indirimine gidilmesi öngörülmemektedir'' dedi.

"MB, sınırlı tutarda DİBS alacak"

Bu nedenle, Merkez Bankasının, likidite yönetimini piyasalardaki gecelik faiz oranlarının ilan edilen borçlanma faiz oranı düzeyinde oluşmasını sağlayacak şekilde gerçekleştirmeye devam edeceğini anlatan Yılmaz, ''Diğer bir ifadeyle, Merkez Bankası, gecelik faiz oranlarındaki dalgalanmaların ve likiditeye erişim konusundaki olası tereddütlerin en aza indirilmesi amacıyla, gün başında repo ihaleleri ile piyasanın net ihtiyacının üzerinde fonlama yapmayı, gün sonunda oluşan fazla likiditeyi ise gecelik işlemler ile çekmeyi sürdürecektir'' diye konuştu.

Merkez Bankasının, her türlü likidite durumu olasılığını dikkate alarak, İMKB Repo-Ters Repo Pazarı'ndaki faiz oranlarını kontrol edebilmesi, likidite yönetimi araç çeşitliliğini ve operasyonel esnekliğini koruyabilmesi için teknik nedenlerle açık piyasa işlemleri portföyünde DİBS bulundurması gerektiğini anlatan Yılmaz, bu nedenlerle bankanın, 2010 yılında portföyündeki DİBS'lerin vadesinin geleceğini dikkate alarak sınırlı tutarda DİBS alacağını bildirdi.

"DİBS alım işlemlerinin 8 milyar lira civarında olması öngörülüyor"

Yılmaz, Merkez Bankasının 2010 yılında sınırlı tutarda Devlet İç Borçlanma Senedi (DİBS) alacağını belirterek, "Teknik nedenlerle 2010 sonuna kadar gerçekleştirilecek DİBS alım işlemlerinin 8 milyar lira civarında olması öngörülüyor" dedi.

Durmuş Yılmaz, Merkez Bankasında düzenlediği basın toplantısında, Merkez Bankasının 2010 yılına ilişkin izleyeceği Para ve Kur Politikası hakkında bilgi verdi.

Merkez Bankası Başkanı Yılmaz'ın verdiği bilgiye göre, Merkez Bankası 2010 yılında portföyündeki DİBS'lerin vadesinin geleceğini dikkate alarak sınırlı tutarda DİBS alacak.

Mevzuat gereği Merkezi Bankası doğrudan Hazine'den DİBS alımı yapamadığı için Banka, program çerçevesinde ikincil piyasadan gerçeklestireceği kesin alım islemleriyle DİBS portföyü oluşturacak. Mevcut veriler ışığında, teknik nedenlerle 2010 sonuna kadar gerçekleştirilecek DİBS alım islemlerinin 8 milyar lira civarında olması öngörülüyor. Böylece, alımı planlanan DİBS tutarı, 4 Aralık 2009 tarihli Merkez Bankası analitik bilançosunun yüzde 7'si gibi çok sınırlı bir oranına karşılık gelecek.

@page@

DİBS alım işlemlerinin piyasadaki faiz oranlarını, dolayısıyla verim eğrisini etkilememesine ve işlem faiz oranlarının piyasa koşullarını yansıtmasına özen gösterilecek. Bu amaçlarla, alım işlemlerinin belirli vadelerdeki DİBS'lerde yoğunlaşmamasına, 1 yıldan 5 yıla kadar vadelerde gerçekleştirilmesine dikkat edilecek. Alım işlemleri, küçük tutarlarda ve geniş bir zaman diliminde gerçekleştirilecek.

Alım işlemleri, geleneksel ihale yöntemiyle yapılacak. İhalelere 23 Aralık 2009 tarihinde başlanacak. İhaleler, 23 Haziran 2010'a kadar her hafta, Çarsamba ve Cuma günleri gerçeklestirilecek, her bir ihale tutarı en fazla 100 milyon lira olacak. Böylece 50 ihaleyle en fazla toplam 5 milyar TL'lik DİBS alımı gerçekleştirilmiş olacak.

IMF'den kredi gelme ve gelmeme olasılıkları

Durmuş Yılmaz, Merkez Bankasının DİBS alım tutarı önemli ölçüde belirli olmasına karşın, piyasayla gerçekleştireceği TL karşılığı döviz alış-satış işlemlerinin miktarına ilişkin belirsizlikler ve IMF ile anlaşma yapılması halinde alınacak kredi tutarının netleşmemesinin, 2010 yılı likidite koşullarına ilişkin net bir öngörüde bulunmayı zorlaştırdığı belirtildi.

Yılmaz'ın verdiği bilgiye göre, DİBS alımlarına ilave olarak, Merkez Bankası'nın 2010 yılı boyunca mevcut döviz alım ihaleleri programı çerçevesinde döviz almaya devam etmesi, buna karsın IMF'den kredi alınmaması halinde, piyasadaki net likidite açığının yılın ilk yarısında sınırlı bir azalış, yılın ikinci yarısında ise sınırlı bir artış eğilimi göstermesi öngörülüyor. Bu çerçevede, Merkez Bankası'nın gün sonunda piyasada fazla likidite bırakma stratejisi çerçevesinde repo ihaleleri ile fonlama gereğinin devam etmesi bekleniyor.

IMF kredisi kullanımı halinde ise, kredi tutarına ve kullanım şekline bağlı olarak değişebilecek olmakla birlikte, piyasadaki likidite açığının belirgin şekilde azalması, zaman zaman sınırlı tutarda geçici net likidite fazlasının oluşması öngörülüyor. Bu senaryonun gerçeklesmesi halinde, Merkez Bankası, fonlama ihtiyacının azalmasına paralel 3 ay vadeli repo ihaleleri ile gerçekleştirdiği fonlamayı aşamalı azaltacak. Bir hafta vadeli repo ihaleleri temel fonlama aracı olmayı sürdürecek.

"2010'un ilk yarısında teknik bir faiz indirimi öngörülmüyor"

Durmuş Yılmaz, mevcut verilere göre, en azından 2010 yılının ilk yarısında kalıcı ve yüksek düzeylerde likidite açığının, dolayısıyla, "teknik bir faiz indirimi" gereğinin ortaya çıkmasının öngörülmediğini belirtti.

Ancak piyasa gelişmelerine göre likiditeyi belirleyen faktörlerdeki büyük çaplı değişikliklerin likidite öngörülerini de değiştirebileceğini kaydeden Yılmaz, kalıcı likidite sıkışıklığının ortaya çıkabileceğini söyledi.

Yılmaz'ın verdiği bilgiye göre, böyle bir durumda Merkez Bankası, para politikası referans faiz oranının, bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı olmasına ve buna imkan sağlamak amacıyla gecelik vadedeki borçlanma ve borç verme faiz oranlarının aşağı yönlü ayarlanmasına karar verebilecek.

Teknik faiz indirimi, sadece likidite koşullarındaki kalıcı değişim sonucu operasyonel yapının değiştirilmesi, buna karşın kısa vadeli faiz oranlarının mevcut seviyelerde korunması sonucunu doğuran teknik bir düzenleme olacak. Yılmaz, teknik faiz indiriminin, para politikasının gevşetilmesi anlamına gelmeyeceğini kaydetti.

Durmuş Yılmaz, Merkez Bankasının, esnek ve etkin likidite yönetimine imkan sağlayan mevcut likidite yönetimi operasyonel çerçevesini 2010 yılında da sürdüreceğini belirtti.

Yılmaz, piyasadaki likidite koşullarının mevcut öngörüler çerçevesinde gerçekleşmesi ve teknik faiz indirimine gidilmemesi halinde uygulanacak "likidite yönetimi operasyonel çerçevesi"ni anlattı. Merkez Bankası Yılmaz, bilgi verirken, gerek görüldüğü takdirde, gün içinde likiditenin öngörülmeyen nedenlerle aşırı azalması ve bu durumun da para piyasası faiz oranları üzerinde aşırı baskı yaratması halinde, Merkez Bankası olağan repo ihalesine ilave olarak "Gün İçi Repo İhalesi" de açabileceğini bildirdi.

Bir hafta vadeli repo ihalelerinin yönteminde değişikliğe gidilecek

Yılmaz'ın verdiği bilgiye göre, Likidite yönetimi operasyonel çerçevesinin yeniden düzenlenerek "teknik faiz indirimine" gidilmesine karar verilmesi halinde, Merkez Bankası açısından referans faiz oranı, temel fonlama aracı olan ve düzenli olarak gerçekleştirilecek bir hafta vadeli repo ihale faiz oranları olacak.

Repo ihale faiz oranı, teknik faiz indiriminden önceki dönemde gün içi işlemler için geçerli olan Merkez Bankası borçlanma faiz oranına eşitlenecek.

Merkez Bankası bünyesindeki Bankalararası Para Piyasası ve İMKB Repo-Ters Repo Pazarında ilan edilen gecelik borçlanma faiz oranı, bir hafta vadeli repo ihalesi için tespit edilen oranın altında, gecelik borç verme faiz oranı ise söz konusu ihale oranının üstünde belirlenecek.

Bir hafta vadeli repo ihalelerinin yönteminde de değişikliğe gidilecek. Esaslar şöyle olacak:

@page@

- Bir hafta vadeli repo ihaleleri geleneksel yöntemle değil, miktar ihalesi yöntemine göre gerçekleştirilecek. Diğer bir ifadeyle, repo ihale faiz oranı Kurul'ca belirlenecek, bankalar ve aracı kurumlar, bir hafta vadeli repo ihalelerine sadece miktar teklifi verecek.

- Likiditede öngörülemeyen nedenlerle sıkışıklık ortaya çıkması ve gün içi repo ihalesi yapılmasına karar verilmesi halinde, söz konusu ihaleler de miktar ihalesi yöntemine göre Kurul tarafından bir hafta vadeli repo ihaleleri için belirlenen faiz oranından gerçekleştirilecek.

- Her bir katılımcı ihalelere en fazla o gün için ilan edilen ihale tutarı kadar teklif gönderebilecek.

Yılmaz'ın verdiği bilgiye göre, yeni operasyonel yapıda, gecelik faiz oranlarının gün içinde asıl olarak Merkez Bankası borçlanma faiz oranı ile piyasa yapıcısı bankalara tanınan likidite imkanı faiz oranı aralığında dalgalanması olası görülüyor.

Zorunlu karşılıkların yüzde 10'u sonraki dönemde tutulabilecek

Durmuş Yılmaz, Merkez Bankasının gecelik faiz oranlarındaki dalgalanmaları azaltmak ve bankaların likidite yönetimi esnekliklerini artırmak amacıyla, 8 Ocak 2010 tarihinden itibaren Türk parası zorunlu karşılık yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde esneklik sağlayacağını belirtti. Buna göre, herhangi bir zorunlu karşılık döneminde bulundurulması gereken Türk parası zorunlu karşılıkların yüzde 10'una kadarlık kısmının bir sonraki dönemde tutulmasına, fazla tutulan kısmının ise bir sonraki dönem yükümlülüklerine sayılmasına imkan tanınacak.

Piyasadaki likidite sıkışıklığının artması ve Merkez Bankasının repo işlemleri ile gerçekleştirdiği fonlamanın kısa vadelerde yoğunlaşması, bankaların likidite yönetimlerini ve kredi mekanizmasının isleyişini olumsuz etkileyebiliyor. Bu nedenle, Merkez Bankası, likidite sıkışıklığının düzeyine ve kredi mekanizmasının etkin işlemesi için ortaya çıkabilecek ihtiyaçlara göre, uzun vadeli repo ve DİBS alım işlemlerine ilave olarak zorunlu karşılık uygulamasını da etkin şekilde kullanarak, TL cinsi zorunlu karşılık oranını düşürebilecek.

Durmuş Yılmaz, Merkez Bankası'nın şimdiye kadar olduğu gibi, 2010 yılında da para politikası ve likidite yönetiminin etkinliğinin artırılmasına yönelik uygulamalara devam edeceğini belirterek, "Banka, bu çerçevede, ortaya çıkacak ihtiyaçlara göre, şimdiye kadar olduğu gibi, gelecek dönemde de likidite yönetimi stratejisinde değişikliklere gidilebilecek, Merkez Bankası'nın gecelik vadede ilan ettiği borçlanma ve borç verme faiz oranları aralığı daraltılabilecek ya da genişletilebilecek" dedi.

"Paylaşılan senaryoda, IMF ile bir anlaşma olmayacağı esas alınıyor"

Yılmaz, toplantının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin, Yılmaz'ın konuşması sırasında sık sık "Merkez Bankası bu süreçte basiretli bir politika yönetmiştir ve "üzerine düşeni yapmıştır" şeklinde ifadeler kullandığını hatırlatarak, bunun tesadüf mü yoksa özel bir amaçla mı söylenip söylenmediğini sorması üzerine Merkez Bankası Başkanı, "Birilerine cevap mı verdiğimi düşünüyorsunuz?" dedi ve her yönden eleştiri aldıklarını ifade etti.

Yılmaz, şöyle konuştu:

"Kurla ilgili olarak bazı siyasilerin söylemleri belli, odaların söyledikleri belli, ihracatçılarımızın söyledikleri belli. Faizle ilgili zaman zaman görüş bildiriyorlar. Bunlar gayet doğal, işin akışının içinde yer alması gereken hususlar. Herkesin bize dönüp (aferin iyi yapıyorsun) demesini beklemiyoruz, doğru bir şey de değil. Ama farklı düşünenler varsa, farklı düşünceyi biz can kulağı ile dinliyoruz, (acaba ne söyleniyor, eksiğimiz var mı?) diye. Para Politikası Kurulunda bunu detaylı şekilde inceliyor, bakıyoruz. Buna göre kararlarımızı oluşturuyoruz ve biz bu kararları oluştururken bütün bu verileri de dikkate alarak hedefimiz ne diye soruyoruz son soru olarak."

Önümüzdeki yıl IMF ile bir anlaşma yapılıp yapılmayacağına yönelik sorular üzerine Başkan Yılmaz, "Bizim sunumda kullandığımız ve sizlerle paylaştığımız baş senaryoda, IMF ile bir anlaşma olmayacağı esas alınıyor" dedi. Yılmaz, ancak yetkililerin IMF ile görüşmelerinin devam ettiğini ve bunların kamuoyu ile paylaşıldığını anımsatarak, "Eğer bir anlaşma olursa ne yapılabileceğini, nasıl bir resim ortaya çıkabileceğini ben sunumumda söyledim, ona göre de durumumuzu tekrar değerlendireceğiz" diye konuştu.

Durmuş Yılmaz, bir basın mensubunun "Merkez Bankası tekrar Hazineyi fonlayacak mı?" soruna da şu yanıtı verdi:

"Türkiye'nin, bu kadar tecrübeden sonra, geçirdiği badirelerden sonra tekrar eskiye dönerek, bugün komşumuz Yunanistan'ın, İspanya'nın içine düştüğü durumu da dikkate alarak, bu tür maceralara dönmesinin mümkün olmadığını söylüyorum. Burada ister ben oturayım, kim oturursa otursun buna artık kimse dönemez. Buradaki tamamen teknik bir uygulamadır. Onun dışında Hazine kendi işini kendi... Hazinenin objektif fonksiyonu ile Merkez Bankasının objektif fonksiyonu, para politikası ile kamu maliyeleri politikaları açısından farklıdır. Biz kendi kararlarımızı, kendi politikalarımızı kendimiz oluştururuz. Ama bunu yaparken 'ekonominin tümünde ne oluyoru, bitiyoru' da dikkate alırız. Onun için Hazine ile Merkez Bankası arasında 2001 krizinden bu tarafa, dikkatli, hesaplı ve de mesafeli bir işbirliği var. Bu işbirliği çerçevesinde işlerimizi yürütüyoruz."

"Ekonomide düzelme süreci başladı ama yavaş ve kademeli"

Durmuş Yılmaz, bir gazetecinin, DTP hakkındaki kapatma davası süreci gibi siyasi durumları anımsatarak, "Programın içinde bunlar ne ölçüde öngürüldü?" sorusuna, "Bu konuda bir şey söyleyemem. Fakat söyleyeceğim şey şu; bu tür gelişmelerin para politikasıyla ilgili alınacak kararlarla ilgili verilerde, rakamlarda bir değişikliğe neden olursa elbette bu bizim için önemli bir veri olacak. Buna göre de biz durumumuzu gözden geçireceğiz" yanıtını verdi.

@page@

"Devlet İç Borçlanma Senedi (DİBS) alımıyla ilgili takvimi verdiğimiz ama 5 milyar liralık tahvilden bahsettiniz. Kalan 3 milyar liranın 2010 yılında alınıp alınmayacağı yönünde net bir öngürünüz var mı?" şeklindeki soru üzerine Yılmaz, gelişmelere bakarak buna karar vereceklerini, likidite durumuna göre bunu değerlendireceklerini belirterek, "Bugünkü öngörümüz büyük bir ihtimalle 2010 yılı içinde tamamlanır diye düşünüyoruz. Ama dediğim gibi gelişmelere bağlı" diye konuştu.

Türkiye'nin 3. çeyrek büyüme hızının açıklandığının ifade edilerek, "Son çeyrekte büyüme hızı tahmininiz nedir?" sorusuna karşılık Yılmaz, rakamların yeni açıklandığını belirtti ve ortaya konan, açıklanan rakamlardan Türkiye ekonomisindeki daralmanın azalarak devam ettiğinin görüldüğünü söyledi. Yılmaz, "Yani ekonomide bir büyüme süreci, bir düzelme süreci başladı ama yavaş ve kademeli. Biz, daha önceki raporlarımızda da belirttiğimiz gibi 2009 yılı son çeyreğinde artı büyüme bekliyoruz" dedi.

"Tünelin ucundaki ışığın güneş ışığı olma ihtimali artıyor"

Yılmaz, 2009 yılının Türkiye ve dünya açısından zor bir yıl olduğu ifade edilerek, daha önce "tünelden bir ışık geliyor, bu ışık üzerimize gelen araba mı yoksa güneşin ışığı mı" şeklinde ifadesi bulunduğunun belirtilmesi üzerine, "İhtiyatlı olmakta fayda var. Işığın güneş ışığı olma ihtimali giderek artıyor" dedi.

Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, "asgari ücretin artırılmasının kısa vadede talebi canlandırır, orta vadede mali istikrarı bozar mı?" sorusuna şu yanıtı verdi:

"Bu şu anda politika yapıcılarının sadece Türkiye'de değil, Türkiye'de bu sorun daha yumuşak. Şu anda İngiltere'de, ABD'de bu sorun çok daha ön planda. Şu anda İngiltere Maliye Bakanı bankacıların 2009 yılında elde ettikleri gelirden banka ve çalışanlara dağıtacakları temettüyü vergilendirme gibi bir şey düşünüyor. Bir görüş, 'bu adalet açısından son derece doğru bir karar, bunu yap' derken, öbür taraftan, 'ekonominin daraldığı bir dönemde siz talebi niye kısıyorsunuz, bunu yapmayın' diyor. Onun dışında tabii hükümetlerin verdikleri teşvikler var. Bu teşviklerin ne zaman çekilip, çekilmeyeceği konusu bir tarafta önümüzdeki dönemde ortaya çıkması muhtemel enflasyonist durum buna karşın şu anda içinde bulunduğumuz ekonomik daralma konusunda tabii bir dengenin bulunması lazım. Çok kolay değil, etrafımızda olan bitenleri de dikkate aldığımızda bence orta vadede insanların refah seviyesini yükseltmek için ekonominin hayatiyeti, canlanması, büyüme için mali istikrar öncelikli olmalı diye düşünüyorum."

Dubai'deki krizin Türkiye'ye etkilerinin ne olacağı yönündeki soru üzerine Yılmaz, Türkiye'nin Dubai ile çok fazla ekonomik ilişki düzeyi bulunmadığına dikkati çekerek, Türkiye'nin burada birinci derecede etkileneceğini düşünmediğini söyledi.

"Türkiye’nin kredi notunun yükseltilmesi bence gecikmiş bir durum"

Yılmaz, başka bir soru üzerine, reyting kuruluşlarının şu anda kredibilitelerinin sorgulandığını ifade ederek, şöyle devam etti:

"Her şeyden önce bu krizde onlarında tuzu, biberi var. Sonradan ortaya çıktığında hepimizin gördüğü gibi kredibilitesi son derece düşük olan birtakım enstürmanlara yüksek derece verdikleri ve dolayısıyla yatırımcıları yanılttıkları bilinen bir şey. Bu işte bunların da payı var. O nedenle onlarında kredibilitesi sorgulanıyor. Ancak şöyle veya böyle dünyada derecelendirme hizmeti verilmesinden vazgeçilemez. Benim yatırımcı olarak dünyadaki bütün mali enstrümanları inceleyip, bunların riskinin ne olduğunu öğrenmek için bütün günümü harcamam lazım. Bu mümkün değil. Dolayısıyla birilerinin bu işi yapması lazım, birilerinin de bunu gerçekten  kontrol ve denetim altına alarak gözetmesi ve doğruyu söyletmesi lazım. Bu açıdan bakıldığında reyting önümüzdeki dönemde de ülkeler ve şirketler için önemli olacak. Bu hizmet verilmeye devam edecek."

Türkiye'nin bu son gelişmelerle kredi notunun yükseltilmesinin gecikmiş bir durum olduğunu kaydeden Yılmaz, "Reyting kuruluşlarının verdikleri notlar önemli, fakat onlardan daha önemlisi 'biz ne yapıyoruz.' Biz işimizi doğru yapmaya devam ettiğimiz sürece er veya geç onlarda 'doğruyu görüp, doğru notu verecekler" diye düşünüyorum.

"Bizim yanlışımız neyse bize göstersinler"

Hazinenin borçlanma seviyesinin faizler üzerinde olumsuz etki yapıp, yapmayacağı sorusuna Yılmaz, bir ekonomide toplam borç verilebilir fonun miktarının belli olduğuna dikkati çekerek, "Dolayısıyla bunun paylaşımı özel sektörle, devlet tarafından önemli. Devletin toplam borç verebilir fon üzerindeki talebi artarsa bunun bir şekilde uzun vadeli faizler üzerinde etkisinin olacağı kesin. Yani bu bilinen bir şey. O nedenle şu anda bu Türkiye üzerinde de böyle, dünya üzerinde de böyle. Yani sorunuzun cevabı evet" diye konuştu.

Yılmaz, Merkez Bankasının "imalat sanayi ve büyüme, ithalat bağımlılığı ile ilgili çalışmasının" anımsatılarak, "Bu çalışmanın da arkasında durdunuz. Önümüzdeki dönemde büyüme sürecine geçeceğimizi belirttiniz. Bu tür araştırmaları sürdürecek misiniz?" sorusuna, çalışmanın sürecini anlatarak, "Bu Merkez Bankasının oturup, teorik olarak elindeki verileri inceleyerek elde ettiği bir bulgu değil. Bence de son derece faydalı ve kaliteli bir çalışma. Bunun her tarafının incelenmesi, okunması, irdelenmesi gerekiyor. 'Bize şu soru sorulmalı, şu şu soruları yanlış sormuşsunuz, öyle değil, böyle sorulmalı, şöyle sorulsaydı sonuç söyle olurdu' diye eleştirilere açığız ve beklentilerimiz de bu. Bunların bize gelmesi lazım. Ama bunlar gelmeden bir takım peşin şeyler yapıldı, eleştiriler yapıldı. Onu da ben makul karşılıyorum. Olabilir, mühim olan sonuca gitmek" yanıtını verdi.

@page@

Bundan sonra da gereksinim duymaları halinde ellerinde insan kaynağı olduğunu ve bunu yapacaklarını belirten Yılmaz, şunları kaydetti:

"Bu bizim ekonomimize vermemiz gereken bir hizmettir. Ancak şunu da bekliyoruz, bizi eleştirenler de ellerinde aynı imkan onların da var, paraları var, elemanları var, üniversiteleri var... Lütfen ellerini ceplerine soksunlar ve taşın altına koyarak aynı araştırmayı onlar da yaptırsınlar. Bizim yanlışımız neyse bize göstersinler.

Türkiye'de bizden önce de vardı, bizim zamanımızda, bizden sonra da olacak. Bir şey ortaya çıktığında 'kur' deniliyor ve her şey kurun altına konuluyor ve orada bitiriliyor. Kur önemli bir değişken, kimse bunu inkar edemez. Makro değişken, biz kurun oynağı rolü inkar etmiyoruz ama Türkiye'nin şu anda ekonomik politikalarının içinde cereyan ettiği bir takım kurallar var, varsayımlar, kabuller var. Nedir? Merkez Bankası bağımsız olacak, Merkez Bankası fiyat istikrarından sorumlu olacak, bunun için Merkez Bankası kısa vadeli politika aracı kısa vadeli faizlerde, dalgalı kur rejimi olacak... Politikalarıyla ilgili, bu bir çerçevedir. Bu çerçevenin içinde alınıyor bütün kararlar. Eğer bu beğenilmiyorsa bununla ilgili farklı bir şey söylenebilir. Fakat biz içinde bulunduğumuz çerçevede işlemlerimizi yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz."

Yılmaz, bu çalışmanın sonucunun oturarak düşündükleri ve çıkardıkları bir şey olmadığını vurguladı.

"Ekonomik iyileşme temellerini sağlamlaştıracak bir program"

Başka bir soru üzerine Yılmaz, "Bundan sonrasının Para Politikası Kurulunun toplantısında yeni verileri değerlendirecek, para politikasına yön vereceğini söyledim. Bugün geldiğimiz noktada değişen bir şey yok, gördüğünüz gibi büyüme rakamı açıklandı, dün sanayi üretim endeksi açıklandı, bugün kapasite kullanım oranı açıklandı. Zaman içinde geçen mayıs ayından bu tarafa baktığımızda verilerde inişler çıkışlar var, dolayısıyla sinyaller çok net değil. Bunların bir masaya yatırılması gerekiyor" diye konuştu.

Uluslararası Para Fonu (IMF) ile ilgili bir soru üzerine, şu andaki baş senaryoları içinde IMF ile anlaşma öngörülmediğini ifade eden Yılmaz, "Eğer IMF ile anlaşma olmadan Hazinenin borçlanma borç çevirme oranında bir yükselme söz konusu olursa faiz oranları üzerine baskı yapacaktır diyorum" şeklinde konuştu.

Yılmaz, "baş senaryoda IMF ile anlaşmayı dikkate almadığınızı söyleseniz de bu belirsizliğin ne zaman ortadan kalkacağına dair bir öngörünüz var mı?" sorusuna karşılık, siyasi iradenin hala görüşmelerin devam ettiğini söylediğini anımsatarak, "Herhalde bu devam etmeyecek bir noktaya gelecek ve evet ya da hayır denilecek. Bu konuda söyleyeceğim bu" diye konuştu.

2009 ve 2010 programının karşılaştırıldığında farkın ne olduğunun sorulması üzerine Yılmaz, "2009 yılı programını üzerimize gelen dalganın etkisini nötüre çevirmek politikası olarak adlandırabiliriz. 2010 yılı programını da ortaya çıkan ekonomik canlanma ve iyileşme temellerini sağlamlaştıracak, güçlendirecek program olarak nitelendirebiliriz. Onarım kelimesini kullanmak istiyorum, güçlendirme kullanıyorum" dedi.