”IMF'den kaynak kullanımına ihtiyaç yok”

Şimşek, kamu sektörünün dış finansman ihtiyacı IMF'ye gereksinim duyulamayacak kadar düşük düzeyde olduğunu belirtti

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

ANKARA - Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye'nin belli bir aşamayı kat ettiğini, belli bir olgunluğa eriştiğini ve finansman dengeleri itibariyle belli bir başarı elde ettiğini, dolayısıyla IMF'den kaynak kullanma ihtiyacı olmadığını söyledi. 

Bakan Şimşek, NTV'de katıldığı canlı yayında, Türkiye'nin ekonomi gündemine ilişkin soruları yanıtladı. 

Şimşek, Türkiye'nin bundan sonra yoluna "IMF'li mi, yoksa IMF'siz mi devam edeceği" yönündeki soru üzerine, piyasaların "IMF programı yapılırsa her şey çözülür" yaklaşımı içerisinde bulunduğunu, bunun yanlış olduğunu vurguladı. 

Bakan Şimşek, "Türkiye'de ne kadar iyi bir program tasarlarsanız tasarlayın esas olan onu uygulamaktır. Son birkaç yıldır, özellikle borcun bir endişe kaynağı olmaktan çıkarılması yönünde sağlanan başarı, bence özünde güçlü bir hükümet ve güçlü bir iradeyi yansıtıyor" dedi. 

İkinci dönemde "IMF programının hedefinin ne olacağının" önemli bir soru olduğunu dile getiren Şimşek, şunları kaydetti: 

"Birinci dönemde biz borç dinamikleri anlamında uçurumun eşiğindeydik. Şu anda rahatladık. Gerçekten de gerek enflasyonun düşürülmesi konusunda gerekse borcun milli gelire oranının düşürülmesi konusunda önemli kazanımlar elde edildi. Bundan sonraki aşamada, 'Türkiye'nin rekabet gücünü nasıl artırırız, rekabet ortamını nasıl iyileştiririz' yaklaşımı içinde olmamız gerekiyor. Genel hatlarıyla IMF programlarının bu konularda çok yeterli olamayabileceğini ve bunun da ötesine bakmamız gerektiğini ifade etmek lazım. 

İhtiyati stand-by konusundaki teknik çalışmaları bundan yaklaşık bir ay önce başlattık. IMF'ye bundan sonraki denemeye ilişkin programımızın çerçevesini ilettik. Kendilerinden de bir miktar geri dönüşüm aldık. Tekrar kendilerine teknik bazda kendi pozisyonumuzu bildirdik. Dolayısıyla şu anda karşılıklı bir diyalog var. Bundan sonra 'Türkiye yoluna nasıl yeni bir vizyonla devam edecek, bunun içeriği nedir, IMF'nin bunda katkısı ne olabilir?' şeklindeki teknik çalışmalarımız, diyaloğumuz devam ediyor. O konuda herhangi bir fikir değişikliği söz konusu değil. Ama şu da bir gerçek; Karşılıklı bir anlaşmaya varana kadar tabi ki IMF programı sağlanmamış olacak." 

"İhtiyati stand-by uygun olur"

Bakan Şimşek, IMF ile yeni stand-by anlaşması konusunda takvimin ne zaman sonuçlanacağı yönündeki soru üzerine de, teknik çalışmaların ağustos ayı içerisinde bitebileceğinin öngörüldüğünü, bundan sonraki aşamanın biraz daha hızlı olabileceğini ifade etti. Şimşek, "Bu, eylül-ekim ayının ilk ortasında bitecek bir süreç mi?" şeklindeki soruya, "Eğer bir anlaşmayla sonuçlanacaksa tabi ki" yanıtını verdi. 

İhtiyati stand-by mı, yoksa normal stand-by'dan yana mı olduğu konusundaki görüşünün sorulması üzerine de Bakan Şimşek, şunları söyledi: 

"Aslında ikisinin arasında çok büyük bir fark yok. Stand-by'da her gözden geçirmeden sonra IMF'den kaynak kullanıyorsunuz, ihtiyati stand-by'da kaynak kullanabilirsiniz, yani kullanmak zorunda değilsiniz. Gözden geçirmeler üçer aylık olabiliyor, bazen ihtiyati stand-by'da 6'şar aylık olabiliyor. İçerik olarak çok büyük bir farklılık arz edeceğini sanmıyorum. Programın dışarıdan izlenmesi, kurallara dayalı olması, içerik itibariyle çok önemli farklılıklar arz etmiyor. İhtiyati stand-by'da da yine bir program belirleniyor, performans kriterleri belirleniyor. Süre genelde ihtiyati stand-by'da 12-18 ay, normal bir stand-by anlaşması genelde daha uzun süreli olabiliyor. Ben bunun çok büyük farklılık arz ettiğini sanmıyorum. Tam aksine Türkiye geldiği nokta itibariyle, kamu sektörünün dış finansman ihtiyacı IMF'ye gereksinim duyulamayacak kadar düşük düzeyde. Yani bizim IMF kaynaklarına bu aşamada ihtiyacımız yok. Bunu IMF de söylüyor. Zaten ihtiyati stand-by ile normal stand-by arasındaki en önemli fark da bu. 

Türkiye belli bir aşamayı kat etmiş, belli bir olgunluğa erişmiş, finansman dengeleri itibariyle belli bir noktaya varmış, belli bir başarı elde etmiş. Dolayısıyla otomatik olarak IMF'den kaynak kullanma ihtiyacı yok. Bunu herkes kabul ediyor. Dolayısıyla ihtiyati stand-by anlaşması eğer yapılırsa, bence son derece uygun olur. Bundan sonraki aşamada, çerçeve konusunda anlaşmamız lazım." 

"Enflasyon tahminini, gerçekçi bir rakam"

Şimşek, enflasyonla ilgili bir soru üzerine, enflasyonu yükselten faktörlerin hala etkili olduğunu belirtti. "Enflasyonda tekrar çift haneli rakamlarda olmamız hoş değil" diyen Şimşek, enflasyonda, orta dönemde (3-5 yıllık süreçte) sadece tek haneli rakamlara değil, düşük tek haneli rakamlara dönüleceğini tahmin ettiğini kaydetti. 

Merkez Bankasının yıl sonu yüzde 10,6'lık enflasyon tahminini "gerçekçi bir rakam" olarak değerlendiren Şimşek, enerji ve gıda fiyatlarının artmaması durumunda rakamın düşük çıkabileceğini, bunların çok artması halinde de rakamın daha yüksek çıkma ihtimali olduğunu ifade etti. 

"Hükümet olarak Merkez Bankası ne öngörüyorsa onun arkasındayız" ifadesini kullanan Şimşek, "Enflasyon hedeflerinin orta dönem itibariyle gerçekçi olduğu kanısındayım. Eğer öngörülemeyen şoklar devam eder veya yeni şoklar ortaya çıkarsa, tabii ki kendimizi ona göre ayarlamamız lazım" dedi. 

Cari açık

Bakan Şimşek, cari açık konusundaki bir soruyu yanıtlarken de, cari açık sorununun çözümüne bütün kesimlerin katkı yapabileceğini belirtti. Bunun için oluşturulacak komisyonun başında Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren'in olacağını ifade eden Şimşek, komisyonun önümüzdeki günlerde çalışmaya başlayacağını kaydetti. 

Cari açığın "yapısal bir problem" olduğunu, Türkiye'nin tasarruf açığı bulunduğunu söyleyen Şimşek, "Bunun kolay, günübirlik çözümü yok" dedi. Cari açığı orta vadede makul seviyeye çekmek için şimdiye kadar bir çok adım attıklarını dile getiren Şimşek, enerjide dışa bağımlılığın cari açığı artıran en önemli unsur olduğuna dikkati çekti ve bunu azaltmaya çalıştıklarını kaydetti. 

Şimşek, "cari açık IMF programlarının bir yansıması mı?" şeklindeki soruya da, "Temel hedefe yönelik adım atarken, tedavinin getirdiği yan etkiler olabilir" yanıtını verdi. 

 

"Kredi kartı krizi Türkiye'ye özgü bir sorun değil"

Bakan Şimşek, bugün yabancı bir gazetede, "Türkiye'de ileride kredi kartları konusunda bir kriz yaşanabileceğine" ilişkin yapılan yorum hatırlatılarak, değerlendirmesinin sorulması üzerine, Türkiye'de de İngiltere ve Amerika'da olduğu gibi kredi kartını kullanan ama ödeme sorunu yaşayanlar olabileceğini söyledi. 

Bunun sadece Türkiye'ye özgü bir sorun olmadığının altını çizen Şimşek, Türkiye'deki çözümün de piyasa şartları içerisinde olması gerektiğini belirtti. Kredi kartlarının faiz takviminin Merkez Bankası tarafından belirlendiğine işaret eden Şimşek, "Bu bir ticari işlemin ötesinde bir şey değil. Bu konuya da müdahale edilmemesi kanaatindeyim. Bu, vatandaşla banka arasındaki ticari bir ilişki" diye konuştu. 

Kredi kartları konusunda bazı sorunlar yaşandığını anımsatan Şimşek, bunların giderilmesi için bankaların yıllık faiz ve kredi kartı kullanımı konusunda vatandaşları bilgilendirmesi gerektiğini kaydetti. 

 

"Türkiye ekonomide yavaşlamaya başladı"

Devlet Bakanı Şimşek, AK Parti hakkında açılan kapatma davasının ekonomiye etkisine ilişkin soru üzerine de, dava sonrasında doğrudan yabancı yatırımlarda düşüş yaşandığını, bunun da global ekonomik durumun iyi olmamasından ve Türkiye'nin "belirsiz bir dönemden" geçmesinden kaynaklandığını söyledi. 

AK Parti hakkındaki davanın yabancı yatırımcının ilgisini azalttığını ifade eden Şimşek, şöyle konuştu: 

"Faizler yükseldi, bu seviyede kalırsa hazineye yük getirir. Geldiğimiz noktada faiz o seviyede kalmadı, bir miktar düştü. Dolayısıyla etkisi daha sınırlı olacak. Türkiye 2. çeyrekte ekonomide yavaşlamaya başladı, bunu bütün rakamlarda görebiliyorsunuz, muhtemelen 3. çeyrekte de devam edecek. Davanın etkisi çok açık ortada. 

Belirsizlik ortadan kalktı, ancak dış şokların etkisi devam edecek. Ama tabi ki davanın doğrudan etkisi sınırlı olacak. Yine de insanların kafasında soru işareti kaldı. AB ile müzakere sürecinde olan bir ülkeden bahsediyoruz, her yönüyle çok başarılı bir hükümetten bahsediyoruz. Kişi başına düşen milli gelirde, alt yapıda, sağlıkta, eğitimde büyük başarılarımız var. Böyle bir hükümet var. AB sürecinde olan bir ülke var. Ondan sonra havadan sebeplerle çok ciddi bir belirsizlik çıkıyor ortaya. İnsanların kafasında bu yer ediyor. Risk primi anlamında, 'yarın bu tekrarlar mı?' şeklinde hemen ortadan kalkmıyor. 'Türkiye'de bunlar olabilir' şeklinde, yani 'iktidar partisi kapatılabilir mi?' şeklinde, sorusu eğer uyandıysa, bu soru tamamen ortadan kalkmıyor. Dava sonuçlansa bile bu soru devam edebiliyor." 

Bakan Şimşek, 2009 Mart'ında yerel seçimler yapılacağının hatırlatılarak bunun ekonomiye etkisinin sorulması üzerine de, seçimin gündemi etkileyebileceğini, ancak daha vakit olduğunu, bundan sonra Türkiye'nin rekabet gücünün geliştirilmesi için gerekli adımların atılabileceğini kaydetti. 

 

İstanbul'un finans merkezi olması

Devlet Bakanı Şimşek, İstanbul'un finans merkezi haline getirilmesi ve finans kuruluşlarının İstanbul'a taşınmasına ilişkin soru üzerine ise hükümetin İstanbul'u bir finans merkezi haline getirme projesi olduğunu anımsattı. 

"İstanbul'u finans merkezi yapma konusunda kararlıyız" diyen Şimşek, bütün finansal aktörlerin İstanbul'da toplanmasının İstanbul'u finans merkezi yapmayacağını, Merkez Bankası dahil başka aktörlerle birlikte bu kuruluşların İstanbul'a gitmesinin buna katkıda bulunacağını, bundan zarar da gelmeyeceğini söyledi. 

Bunun orta-uzun vadeli bir proje olduğunu ifade eden Şimşek, Türkiye'nin projeyi gerçekleştirme şansı olduğunu sözlerine ekledi