Irak'tan çekilme harekatı ve Türkiye

Dr. Mustafa AŞULA / Em. Büyükelçi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

Ankara'daki ABD Büyükelçisi'nin basına yansıyan demeçlerine bakılırsa, Irak'tan çekilecek kuvvetlerin arada Türkiye'yi transit merkezi olarak kullanabilmelerine esas teşkil edecek anlaşma veya anlaşmaların müzakeresine başlanmak üzere olduğu anlaşılıyor.

Irak'ın işgaline ve aradan geçen altı sene zarfında sergilenen zulme sesini çıkarmayan Türkiye, malum mart tezkeresi sayesinde fiilen aracı olmaktan bir tesadüf eseri kurtulmuşken, bu defa, çekilme sanki çok masum bir operasyonmuş gibi, transit alanı olarak kullanılmak tehlikesiyle karşı karşıya gelmiş bulunuyor.

Amerika ile iş gören iktidarlar, geçmiş deneyimleri ve ayrıca etrafta olup bitenleri iyi okuyabilmelidirler. Aksi halde, hataya düşmek ve düşülen hatadan uzun süre geri dönememek kaçınılmaz oluyor.

1950'lerin ortalarından itibaren Amerika ile Türkiye arasında, adına güvenlik işbirliği takılan alışverişi düşünelim; Günün soğuk savaş koşullarında Amerika Türkiye'de başta Diyarbakır (pirinçlik), Karamürsel Malatya ve Ankara (Belbaşı) olmak üzere, bir çok yerde askeri dinleme ve gözetleme merkezleri kurdu. Bu merkezler sözde her iki tarafın yararına hizmetlerde bulunacaktı. Başlıca bu nedenle, merkezlerin kuruluş ve işleyişline ilişkin ayrıntılı yazılı anlaşmalar yapılmadı. Çoğu, şifahi mutabakatla gerçekleştirildi, ilke itibariyle olması lazım gelen anlaşmalar sonraya bırakıldı. Ne yazık ki, 'sonralar' zamanla daimiliğe dönüştü. Gün geldi, Amerika'nın kurup geliştirdiği üsler (ki sonraları bunlara siyaseten tesis denilmek zorunda kalındı), her yönüyle genişleyip, kontrol dışına çıkmış, hatta o zamanki komşularından gelen şikayet ve baskılar nedeniyle, Türkiye için dolaylı güvenlik tehdidi haline gelmişti.

Türkiye bu handikaptan kurtulmak için ta yetmişli yılların ortalarına kadar beklemek zorunda kalmıştır.

Kıbrıs nedeniyle keyfi olarak ve haksızca konulan silah ambargosu nedeniyle iyice bozulan Türk-Amerikan ilişkileri, bahsedilen dönemde bir bakıma bize fırsat oluşturmuş ve tesis desek de, aslında Amerikan üslerinin faaliyetine son verilmesinin zamanının geldiğini hatırlatmıştır.

O dönemin müstesna Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil, 17 Haziran 1975 tarihinde Ankara'daki ABD Büyükelçisine verdiği bir nota ile, üslerin faaliyetini sona erdirmiş ve bu tarihten sonra, üslerin ortak tesis olarak ve sınırlandırılmış alanda faaliyeti için ' uygulama anlaşmalarının müzakeresine başlatılmasının önünü açmıştı. Daha sonraki tarihte (1976) ABD ile ortak güvenlik işbirliği, iktisadi ve savunma sanayii işbirliğini de içerecek bir biçimde, yeni bir anlaşamaya (Savunma İşbirliği Anlaşması) bağlanmıştır. Bu anlaşma sonraki dönemlerde günün ihtiyaçlarına gözden geçirilmiş ve iyileştirilmiştir.

Türkiye'yi yirmi seneden fazla bir süre meşgul eden üsler veya tesisler bize şunu göstermiştir; Amerika ile ne kadar güvenceli ve sağlam olursa olsun, anlaşma yapmak, rahat etmek için yeterli değildir. Amerika anlaşmaları hep kendi global çıkarları istikametinde yorumlar ve uygular. Ayrıca, uygulama sırasında da çizgileri fütursuzca aşar ve misafir olduğu ülkeyi, ilerisini gerisini düşünmeden, zor durumlarda bırakır. Yani, elinizi verdiğinizde, Amerika kolunuzu kapar.

Bu defa yapılması öngörülen hazırlıklarda Amerika'nın bu özelliğini herhalde hatırda tutmak gerekecek.

Transit ülke olmak kolay ve makbul değildir. Amerikan birlikleri geçerken, nispeten uzun süreli konaklayacaklar, arazi ve mekan işgal edecekler, çoğu kez olduğu gibi, kendi kanunlarını koymaya kalkacaklar. Maddi ve sosyal tahribata yol açacaklar ve daha hatıra gelmeyen oluşumlar yaratacaklar. Bu kadar vebale hazır mıyız ve neye karşılık?

Bu vesile, yakın çevreden bir misali de zikretmekte yarar olabilir ;

Amerika, Afganistan'da Taliban'ı takip adına, bitişik Kuzey Batı Pakistan'da sık sık ve Pakistan hükümetine danışmaksızın operasyonlar yapmış, sayısız bi günah sivilin hayatına kıymıştır. Baskılarını ileri götüren Amerika, sonunda, Pakistan hükümetini hiç de arzu etmeyeceği tavizlere sürüklemiştir. Pakistan hükümeti, turistik açıdan ülkenin göz bebeği olan Swat vadisinde Şeriat uygulamalarına göz yummak zorunda kalmıştır. Bununla yetinmeyen Taliban, Buner'i de almış ve arkasından başkent İslamabat'a yönelmiştir. Böylece Pakistan kendi iradesi dışında, hiç yoktan, var olma mücadelesi içine itilmiştir. Amerika ile işbirliğinin sonu bu mu olmalıydı?