İş güvenliğine yapılan 1 liralık yatırım 2 lira olarak dönüyor
1 Ocak 2013’te yürürlüğe girecek olan ‘İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun işverenler için getirdiği maliyetin karşılanamaz düzeyde olmayacağını belirten Kasım Özer, “İşverenlerimize bu düzenleme ile en az maliyetle en fazla uygulamayı yaptırmaya çalışıyor
Mehmet KAYA
ANKARA - ‘İş Sağlığı ve Güvenliği’ alanında 1 Ocak 2013’ten itibaren yeni bir dönem başlıyor. Az tehlikeli sınıfındaki işyerleri hariç, kamu dahil bütün işletme ve işyerleri için ‘İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’ bu tarihte yürürlüğe girecek.
2014 başında ise bütün işyerlerinde kanun uygulanmaya başlanacak. Kanuna göre işletmeler, yılda
en az birer defa iş sağlığı ve güvenliği uzmanı ile işyeri hekimleri tarafından denetlenecek. Ayrıca her işyeri için bir defa olmak üzere ‘risk analizi’ de yine işverenlerce yaptırılacak. Kanunun KOBİ’ler için teşvik sistemi uygulaması da gündemde. 10 kişiden az işçi çalıştıran
KOBİ’lerin bu konuda yapması gereken harcamalar SGK kaynakları tarafından finanse edilecek. Ankara
Sohbetleri’ne konuk olan İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü Kasım Özer, ‘İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun işverenler için getirdiği maliyetin karşılanamaz düzeyde olmayacağını belirterek, İş güvenliğine yapılacak olan her 1 TL’lik yatırımın, 2 TL olarak geri döndüğünü söyledi. Kasım Özer, yeni dönemin getirdiği düzenlemeleri Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak ve arkadaşımız Mehmet Kaya’ya değerlendirdi.
İş kazaları ve meslek hastalıklarında Türkiye sürekli eleştiri alıyor. Eksiklik hangi noktada?
Bu konuyu şöyle değerlendirmek lazım. Bakanlığımızın kuruluşu 1936, genel müdürlüğümüzün kuruluşu 1945 yılında. Başlangıçta, Türkiye olarak dünyanın gerisinde kalmamışız ama kültür, alışkanlık oluşturmakta sıkıntımız olduğu ortada. Hatta,1890’larda Dilaver Paşa Nizamnamemiz var, madenlerle ilgili. 1921 Maden Kanunumuz, 1936 İş Kanunumuz var. Hepsinde iş güvenliği ile ilgili düzenlemeler bulunuyor. 1945’te ise İş Güvenliği Genel Müdürlüğü kurulmuş, 1970’lerde, sonradan daire başkanlığına çevrilmiş. 2000’lerde tekrar genel müdürlük oldu. Bir genel müdürlüğü daire başkanlığına düşürüyorsanız, orada iş sağlığı güvenliği ikinci plana atıyoruz görüntüsü çıkıyor. 2000’lerden sonra AB ile uyum ihtiyacıyla bir itici güç sağlanması bizim elimizi güçlendirdi. Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliğini, dünyadaki en iyi uygulama neyse o seviyeye getirmek istiyoruz. 20 direktif (AB) Türkiye mevzuatıyla uyumlulaştırıldı, 33 alt düzenleme ile bir
mevzuat bombardımanı yapıldı. Avrupa Birliği’nde ne düzenleme varsa, bizde de aynısı var. Eksik kaldığımız yer ise uygulama.
Kültür oluşması ve uygulama sorunları. Bu iki konuyu biraz açabilir miyiz?
İş kazalarının iki nedeni var. Tehlikeli durum, tehlikeli davranış. Uygunsuz davranış, tehlikeli durum da diyebilirsiniz. Makinenin koruyucusu yoksa tehlikeli durumdur, kazaya davetiyedir. Makine’yi durdurmadan müdahale etmezseniz buna da tehlikeli davranış denir. Kültür burada devreye giriyor. Aslında bilinen, önceden alınması gereken tedbirleri alıyor muyuz? Çalışan işyerine girdiği anda baretini taktığında sorun yok ama “hele bir girelim sonra takarız” derse sorun var demek.
Atasözümüze de girmiş, ‘bir musibet bin nasihatten iyi’ deriz. Tedbir için bir musibetin ortaya çıkması bekleniyor. Kaza olmadan, insanlar ölmeden tedbir aldırmanın gayreti içindeyiz. Kanunun temel felsefesi bu, proaktif yaklaşım. Risk değerlendirmesi bu açıdan önemli. Temel vurgu, iş yerinizdeki tehlikeleri tespit edin, doğabilecek riskleri analiz edin ve buna göre tedbir alın. İşveren kendisi yetkin ise kendisi yapacak, değilse uzmanlara yani iş güvenliği uzmanlarına yaptıracak. İş güvenliği kültürünü yaygınlaştırmak bu anlamda bizim görevlerimizden biri. Seminer, kongreler, tanıtım faaliyetleri.
Tarım sektörü bugüne kadar iş sağlığı ve güvenliği ile ilgilenmemişti. Tarım Bakanlığımızla bir protokol hazırlığımız var. Bütün aktörleri harekete geçirerek iş sağlığı güvenliği kültürünü geliştirmek, farkındalığı oluşmak istiyoruz. Farkında olmadığınız an kaza ile burun buruna kaldınız demektir.
Denetim eksikliğimiz hep eleştiri konusu, yeterli bir denetim gücümüz var mı?
[PAGE]Denetim eksikliğimiz hep eleştiri konusu, yeterli bir denetim gücümüz var mı?
Bizim iki tür denetim sistemimiz var. Birincisi teftiş kurulu eliyle yürüttüğümüz yerinde ve etkin denetim. Diğeri, yeni kurduğumuz sistem ile uzaktan denetim. Uzaktan denetim sisteminde, işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı gibi profesyonellerin çalıştırılıp çalıştırılmadığını uzaktan denetliyoruz. SGK’dan bize bir link verildi. Bütün işyerlerini görebiliyoruz. Sözleşme yapmamış ise ‘İş Teftiş’e göndereceğiz, denetim yapılacak. Kanunun getirdiği ek bir yaptırım var ki biz bunu bir denetim unsuru olarak görüyoruz. İşgüvenliği uzmanına verilecek ücret bin TL ile 5 bin TL arasında, tehlike sınıfı ve işyeri büyüklüğüne göre değişiyor. Bu uzmanları çalıştırmamanın cezası ise doğrudan 5 bin TL. İlk denetim sonrası yerine getirilmemiş ise aylık bazda artıyor.
Yani çalıştırmayıp yakalanmak daha yüksek maliyet getiriyor, bu mesajı veriyoruz. Yaptırımlar, cezalar konusuna gelince. Elbette bu unsurlar önemli ancak bilinçle yapılan yatırım çok daha iyi. Bir çekirdek dıştan baskıyla çatlarsa çürür, içten gelen büyümeyle de çatlar ama fidan olur. Biz istiyoruz ki işverenlerimiz müfettiş baskısı ile yatırım yapmaya yönelmesin, kendi bilinçli olduğu için yapsın.
Şirketler bu hizmeti neden kendisi üretemiyor, neden şirketlere bırakmıyoruz?
İşverenler doğal olarak üretim ve kara odaklanır, güvenlikle fazla ilgilenmez. O zaman, iş güvenliği ile kim uğraşacak? O işi de profesyoneline verecek, “ortak sağlık ve güvenlik birimi”nden hizmet alacak. Deneyimlerimle biliyorum, iş güvenliği ve sağlığı açısından iyi olmayan işletmelerde, normalde olması gerekenden daha fazla kaza oluyor. Çünkü güvensiz ortamda işçiler çok daha tedirgin ve hatalı çalışıyor. Ayrıca, o işyerlerinin üretim kalitesi daha kötü ve en önemlisi de prestiji daha düşük oluyor. Meydana gelen bu kayıpların hepsini işverenler hesap etmeli. İnşaatlarda ve madenlerde kazaların çok olmasının nedeni hep bu maliyet unsuruna atıfta bulunulması.
İşverenler açısından ciddi bir maliyet getirmesi eleştirilerini nasıl karşılıyorsunuz?
İşverenlerimize şunu söylemek isterim, hayatta kalmak için yemeniz lazım. Küçük bir çorbanın, hatta soğan-ekmeğin bile bir maliyeti var, yaşamak için o maliyeti karşılıyorsunuz. İşyerinin devamını sağlamak istiyorsanız iş sağlığı ve güvenliği gerekli ve evet bunun da bir maliyeti var. Ama bu maliyet boşa giden bir şey değil, size getiri sağlıyor. Getirisi olduğu için reklam maliyetini herkes düşünmeden karşılıyor. Biz de diyoruz ki iş güvenliğinin de aynı şekilde size getirisi var, maliyetini karşılamaktan kaçınmayın. İş sağlığı ve güvenliğine yapılan 1 TL yatırım, 2 TL geri dönmekte. Eğer işveren işyerinden sağlıklı ve güvenli bir çalışmayı uzun süreli çalışmayı hedefliyorsa işyerinin yatırımı bünyesinde iş sağlığı ve güvenliğini katması gerekiyor. Bir işyerinde meydana gelen herhangi bir kazanın maliyeti, o işyerinde bir yıl boyunca yapılacak iş sağlığı güvenliği yatırımından fazla. Basit bir yaralanma için dahi böyle. Şu anda genel bakış, “kaza olmazsa o maliyeti kazanırım”.. Biz de diyoruz ki; ya kaza olursa? Eğer ölüm olursa, o zaman küçük işletmelerin iflasına gidecek kadar büyük maliyetler doğuyor. Ben müfettişliğim sırasında iflas edenlere rastladım. O işletmeler iş güvenliği yatırımı yapsaydı bugün hala faaliyette olurdu.
Kanun 10 kişiden az işçi çalıştıran işyerlerinin maliyetinin SGK tarafından karşılanmasını öngörüyor. Nasıl bir model belirlediniz?
[PAGE]Kanun 10 kişiden az işçi çalıştıran işyerlerinin maliyetinin SGK tarafından karşılanmasını öngörüyor. Nasıl bir model belirlediniz?
1-9 işçi çalıştıran işyerlerinin iş sağlığı ve güvenliği maliyetini biz karşılayacağız. İkincil mevzuatın hazırlıkları son aşamada. Sosyal taraflardan görüş alınarak bu düzenlemeleri gerçekleştiriyoruz. Sadece bu konu değil, şu anda 10 yönetmeliğin taslağı görüş alma aşamasında.
3’ünün görüşü geldi. 20 adet de direktiflerden uyumlulaştırmadan gelen yönetmeliğimiz var. Yıl sonuna kadar bütün düzenlemeleri yayınlamış olacağız. 1 Ocak 2013’te kanunumuz tam olarak yürürlüğe girecek. Evet, bir maliyet olacak ancak, işveren için ‘bu yapılamaz’ dedirtecek bir maliyeti ortaya çıkarmamak için çalışıyoruz,işyerlerimize zarar vermek istemiyoruz. İşverenlerimize en az maliyetle en fazla uygulamayı yaptırmaya çalışıyoruz. Çalışan sayısı 1 ile 9 arasında olan işyerlerinin maliyetini bu nedenle üstlendik. SGK, bu maliyeti karşılayacak. Bütün işyerlerini düşünürsek yıllık 300 milyon TL yıllık maliyet var. Model şu, SGK ortak güvenlik sağlık birimlerinden bu hizmetin yerine getirilip, bedelinin tahsil edilmesini isteyecek. Sosyal taraflar bu modele ilişkin mutabakat sağladı.
Kamu, işyeri sağlığı ve güvenliği denetimi yerine sadece sonuçlarla ilgili bir başka modeli uygulayamaz mı?
İngiltere’de tamamen serbest bir sistem var. Hiç yönetmiyorlar. Devlet diyor ki iş kazası istemiyorum diyor. Ölümlü durumlarda, sorgu sual olmadan hapse giriyor işveren. TBMM’de Kanun görüşmeleri sırasında, alt komisyonlarda söylendi, önerildi. “Anglo-sakson sistemine geçelim” dediler ve ben de “kabul” dedim. Peki yanıt verin o zaman “sorgusuz sualsiz ölümlü iş kazası olduğunda işveren hapse girmeyi göze alıyor mu?” Yurt dışındaki uygulamalar çok farklılıklar gösteriyor. Mesela kaza sigortası sandıkları kurumu eliyle denetim sistemi var, Çalışma Bakanlığı müfettişleri ayrı denetimde. Sektörel olarak denetimler var. Mesela sadece inşaat sektöründe 1.500 uzman denetim yapıyor. Çalışma bakanlığı müfettişleri de 3 bin kişi.
İş kazalarında yılda 1000 kişi ölüyor
[PAGE]İş kazalarında yılda 1000 kişi ölüyor
AB 15’in bir hayli gerisindeyiz. Standart istatistik ölçüsü 100 binde ölen kişi sayısı... Bunun dışında karşılaştırma sağlıklı değil. İngiltere’de yüzbinde ölüm 1.7 Almanya’da 3.5 dolayında. Fransa 4-4.5, İspanya 6-6.5 arasında. Bizde ise son on yılın ortalaması yüzbinde 10. Bunun anlamı, yılda 1000 dolayında kişi ölüyor demek. Bizim hedefimiz, 2023 hedefimiz yüzbinde 3’e, yani AB ortalamasına inebilmek.
‘Meslek hastalığı’ ile kimse ilgilenmiyor
Meslek hastalığı ayrı bir facia çünkü bu konuyu toplum olarak bilmiyoruz, ilgilenmiyoruz. Ne hekimlerimiz, ne işçiler, ne de işverenlerimiz. En kötü ve açık örneği silikozis. Kamuoyuna yansıdı, kot taşlama işçileriyle biliyoruz. Hasta doktora öksürük şikayetiyle gittiğinde, ilk teşhisi grip, zatürree, soğuk algınlığı. Bir türlü silikozis’e gelemiyor. Neden? Çünkü doktor meslek hastalığına odaklanmıyor. Nerede hangi ortamda çalışıyorsun diye sormuş olsa hastalığı bulacak. Bu hastalık öyle zalim bir hastalık ki tedavisi yok. Meslek hastalığının da teşhisinin kolay ve çabuk yapılması için bir proje yürüttük. Meslek Hastalığı teşhis ve işlemleri eğitimi yapıldı. Toplam 22 ilde, sahada çalışan işyeri hekimleri ve göğüs hastalığı uzmanı, fizik tedavi uzmanı gibi konunun ilgilisi kişileri topladık bilgilendirme toplantıları yaptık. Doktorlarımızın çalışan kişi şikayetle geldiğinde ne iş yaptığını ve nasıl bir tehlikeye maruz kalabileceğini fark etsin istiyoruz.
2014 yılında uzman sayısı 25 bine ulaşacak
Yapılan hesaplamalarla sahada hizmeti yapması gereken iş güvenliği ve işyeri hekimi
olarak 15 bin kişiye ihtiyaç var. Ulaştığımız sayı ise 10 bin kişi. Kanun yürürlüğe girdiğinde 14 bin uzmanı olacak. 50’den az çalışanı olup, az tehlikeli sınıfında olan işyerlerinin yükümlülüğü 2014’te başlıyor. Bu işletmeleri çıktığımızda 2013’te 230 bin işyeri için 7 bin dolayında uzman ve hekime ihtiyaç varken, biz halen 10 bin kişiye, yıl sonunda da 14 bin dolayında uzmana ulaşmış olacağız. 2014’te kanun bütün işyerleri için yürürlüğe girdiğinde ise ihtiyaçtan daha fazla sayıda 25 bine uzmana ulaşmış olacağız. Çünkü her yıl 7 bin dolayında uzman sisteme giriyor.
Özer'in dikkat çektikleri
Ferit B.PARLAK / [email protected]
SGK istatistiklerine göre 2010 yılında meydana gelen 62 bin 903 iş kazası sonucu bin 444 işçimiz hayatını kaybetti. 2 bin 85 kişi ise iş göremez hale geldi. Ayrıca, işçiler iş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle toplam olarak 49 bin 878 günü hastanede geçirdi. İş göremezlik hesaba katıldığında toplam kayıp iş günü sayısı 12 milyon güne ulaştı. Bu istatistikler iş güvenliğinin ciddiyetini/önemini kanıtlıyor. Bu istatistikler üretim ve rekabetteki artışın, çalışanların sağlığına ve iş güvenliğine yönelik tehlikeleri ve maliyetleri artırdığını/artıracağını, verimi de düşürdüğünü/düşüreceğini gösteriyor. İş güvenliği ve iş sağlığı için yapılanları/yapılabilecekleri İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü Kasım Özer’e sorduk. Yaklaşık 25 yıl İş Müfettişliği ve Baş İş Müfettişliği yapan, bu nedenle üreticinin tüm sorunlarını yakından bilen Özer’in pratik çözüm önerileri tüm bürokrasiye ders olacak nitelikte.