İstanbul ve uluslararası finans merkezi olmak

Doç. Dr. Dilek Leblebici TEKER / Okan Üniversitesi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İstanbul'un uluslararası finans merkezi olup olamayacağı değerlendirilirken, New York, Londra, Tokyo, Frankfurt ve Singapur gibi uluslararası finans merkezlerinin yapısının incelenmesi konuya ışık tutacaktır. Uluslararası finans merkezi olan şehirlerin başında en yüksek işlem hacmiyle New York gelmektedir. Başkenti Washington olan ABD; finans merkezi olarak kendine New York'u seçmiştir. ABD Merkez Bankası FED'in genel merkezinin Washington'da konuşlanmış olmasına ve ABD'de çok sayıda farklı borsanın işlem görmesine karşın, piyasalarda önemli operasyonların tamamı New York'ta gerçekleşmektedir. New York global finans piyasalarındaki para ve sermaye piyasası işlemlerinin yaklaşık %40'ını elinde tutmaktadır. Finans piyasalarının işlem hacmi en yüksek ikinci piyasası Londra'dır. 1773 yılında faaliyete geçmiş olan bu piyasada 70 farklı ülkeden şirkete ait yaklaşık 3500 hisse senedi işlem görmektedir. Sadece hisse senedi piyasası değil, eurobond ihraçları ile dünyanın en önemli borsalarından biridir. Bununla birlikte finans kesiminin önemli bir ayağını oluşturan sigortacılık sektöründe de global anlamda en yüksek likiditenin döndüğü piyasadır. Londra finans merkezinde 700'den fazla uluslararası banka ve aracı kurumun merkez ofis ve şubeleri piyasa katılımcığı rolünü üstlenmektedir. Global finans işlem hacminde 3. sırayı alan Tokyo Borsası'nda, halen 2338 hisse senedi işlem görürken, global finans piyasalarında önemli bir yere sahip olan Frankfurt piyasasında 9500 hisse senedi, 3000 yatırım fonu ve 14000 tahvil işlem görmektedir. Singapur piyasası ise 2008 yılında borsaya kote şirketlerin piyasa değeri 265 milyar dolar olarak belirlenmiş olup, borsada çoğunluğu Çin şirketleri olmakla beraber çok sayıda uluslararası şirket hissesi de işlem görmektedir. Yerli şirket sayısı 2008 sonunda 356 olurken, yabancı şirket sayısı 277 olarak kayıtlara geçmiştir. Bu şehirleri, global finans merkezi haline getiren iki önemli faktör vardır. Bunlardan biri, bu piyasaların ekonomik altyapısı, diğeri ise sosyal ve kültürel dinamikleridir. Ekonomik işlevsellik incelendiğinde tüm bu şehirlerde para ve sermaye piyasalarındaki derinlik, izlenmesi gereken önemli bir konudur. Hisse senetleri piyasası, döviz işlemleri, tahvil ve bono piyasaları ile bizim henüz çok yakınlaşamadığımız türev ürünler, buralarda çok uzun yıllardır işlem görmektedir. Tabii bunun önemli nedenlerinden biri, para ve sermaye piyasalarını etkileyen regülasyonların, denetimin ve yargısal süreçlerin çok sağlam temellere oturtulmuş olmasıdır.

Acaba İstanbul, uluslararası finans merkezi olabilmek için uygun bir şehir midir?

İstanbul, gerek coğrafi konumu gerekse tarihi ve kültürel mirası ile şüphesiz dünya ülkeleri sıralamasında ön sıralarda yer almaktadır. Türkiye'nin en kalabalık şehri ve en önemli sanayi ve ticaret merkezi olan İstanbul, hem ülkenin diğer merkezlerine, hem de dış ülkelere hava, kara ve deniz yoluyla bağlıdır. Türkiye'nin toplam ihracatının yaklaşık %35'i ve toplam ithalatının %30'u İstanbul üzerinden gerçekleşmektedir. İstanbul, bankacılık sektörünün, dünya ticaretinde önemli paya sahip reel sektör şirketlerinin, sigorta sektörünün, basın ve medya kuruluşlarının merkezlerine ev sahipliği yapmaktadır. Bununla birlikte, Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı sermayeli şirketlerin de yönetim merkezlerinin önemli bir bölümü İstanbul'dadır. Görüldüğü üzere, İstanbul, Türkiye'nin ekonomik ve ticari döngüsü için vazgeçilmez bir pazardır. Özetle, Türkiye'nin uluslararası finans merkezi olmak için en doğru adayı İstanbul olmalıdır. Para politikalarını belirleyen Merkez Bankasının, bankacılık sektörünü denetleyen BDDK'nın ve sermaye piyasalarını düzenleyen SPK gibi kurumların da siyasi otoritelerden daha bağımsız kararlar verebilmesi ve piyasalara daha yakın olabilmesi için İstanbul'a zaman kaybetmeden taşınması gereklidir. İstanbul'un, uluslararası finans merkezi olması tartışılırken, bulunduğu coğrafi konum ile Balkanlar, Ortadoğu, Türki cumhuriyetleri ile Bulgaristan, Ermenistan ve Romanya gibi doğu Avrupa ülkeleri ile Arnavutluk ve Hırvatistan gibi güney Avrupa ülkeleri için de önemli bir kesişme noktası olduğunu unutmamak gerekir. İstanbul'un uluslararası finans merkezi olması hedefinin gerçekleşmesiyle, bu ülkelerden önemli miktarda likiditenin ülkemize giriş yapması beklenmelidir.

Ancak İstanbul'un uluslararası finans merkezi olabilmesi için atılması gereken önemli adımlar vardır. Öncelikli olarak vergisel yapılanmalar önemli bir kriter olarak kabul edilebilir. Her ne kadar kurumlar vergisi oranında ve stopaj oranında indirime gidilmiş olsa da henüz rekabet gücü oluşturabilmiş bir yapıya sahip değiliz. Bununla birlikte vergi sistemimizin karmaşık bir yapıda olması ülkemize yapılacak doğrudan yatırımlar için endişe duyulmasına neden olmaktadır. Vergisel boyutun ötesinde ülkemizde uygulanan yasal sistem, İstanbul'un küresel anlamda finans merkezi kabul edilmesinin önünü tıkamaktadır. Bununla birlikte bilgi iletişim teknolojilerine ve ulaşım altyapısına yatırım yapılmalıdır. OECD verilerine göre trafik sıkışıklığının yıllık maliyeti 7 milyar dolar olarak hesaplanmıştır. İstanbul, her ne kadar Türkiye'nin ekonomi merkezi olarak kabul edilse de, burada oluşan piyasanın diğer global finans merkezleriyle rekabet edemeyecek kadar sığ bir piyasa olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Şüphesiz, son günlerde tartışılan "Halka arz seferberliği" piyasaların gelişmesi için atılan önemli bir adımdır. Özetle, İstanbul, uluslararası finans merkezi olmak için en doğru tercih ancak uzun ve yüksek maliyetli bir süreçtir ve bu yolda yasal otoritelere önemli görevler düşerken Üniversitelerin de bu yapılandırmada önemli katkıları olacağı göz ardı edilmemeli ve Üniversite sanayi işbirliğine olanak tanınmalıdır.