KDV ile çiftçiyi vuran ve ekonomik krizi derinleştiren karar

Dr. Yusuf İLERİ / Haliç Üniversitesi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Gıda maddelerinin büyük bir çoğunluğunun perakende aşamadaki teslimlerinde KDV oranı yüzde 8 bir kısmında yüzde 18 iken önceki aşamalarındaki teslimlerinde bu oran yüzde1. Bu KDV'nin teknik yapısına ve mantığına uygun doğru bir yaklaşım. KDV, bu verginin asıl mükellefi olan nihai tüketiciye yüklenmek istenmiş. Çünkü KDV'nin asıl hedefi nihai tüketiciyi vergilendirmek. Perakende öncesi aşamada piyasa aktörleri KDV açısından bir nevi vezne görevi yaptıklarından bu aşamalarda KDV oranını yüksek tutmanın bir anlamı yok. 

Ancak Bakanlar Kurulu aldığı bir kararla "perakende teslim" kavramının tanımını değiştirince çiftçiyi, üreticiyi vuran ve ekonomik krizi derinleştiren bir uygulamanın önünü açmış bulunuyor. Bakanlar Kurulu gerçek usulde KDV mükellefi olmayanlara yapılan teslimlerin, toptan satış olsa dahi perakende aşamaya ait olan yüzde 8 ve yüzde 18 KDV oranının uygulanmasına dair bir karar almıştır. Bu karar, gıda tüketiminin temeli olan ve sanayi alanında da kullanılan tam 67 ayrı tarım ürününün KDV oranını 7 ya da 17 kat artırmıştır. (23.12.2003 tarih ve 2003/6666 sayılı bu karar 31.12.2003 tarih ve 25333 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır.) İşin ilginç yanı yürürlükteki KDV Yasası'nın mevcut halinde gerçek usulde mükellefiyet dışında başkaca mükellefiyet öngörülmediği halde. Böyle olunca da bu hüküm KDV Kanunu'nda istisna edilmiş kişi ve kurumlara uygulanmaktadır.

Kimdir bu kişi ve kurumlar? Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Vakıfları, Tarım Kalkınma Kooperatifleri, basit usulde gelir vergisine tabi mükellefler, gelir vergisinden muaf olanlar ve çiftçiler. Yani üretici, çifti ve köylülerin kurdukları kooperatifler ile bu kesimlere yardım amacıyla kurulan vakıflar ayrıca esnaf, manav, bakkal, lokanta, büfe, seyyar satıcı ve benzeri yurdum insanı.

Peki, gerçek usulde KDV mükellefi olmayanlara yapılan toptan teslimlere bu aşamaya ait olan yüzde 1 değil de, perakende aşamaya ait yüzde 8 ya da 18 uygulandığında ne gibi sonuçlar ortaya çıkıyor? Bunun iki önemli sonucu vardır: Birincisi; bu kişi ve kurumlar satışlarında KDV'yi ayrıca alamadıkları için bu tutarları maliyetlerine yükleyeceklerdir. Yani biz tüketiciler bu ürünleri KDV kadar artan fiyatla almaktayız. Bu nokta önemlidir önemli olmasına ancak krizlere ve zamlara karşı toplumsal bir bağışıklık kazandığımızdan söz edildiği için bu nokta üzerinde durmayacağım(!)

Fakat ikincisi serseri mayın gibi. Yok edici. İzah etmeye çalışalım: Topun ağzındakiler bu ürünlerin satışını yapan üreticiler, toptancılar, tarım ve hayvan çiftlikleri ve benzerleri. Bu kişi ve kurumlar toptan satışlarında KDV oranını yüzde 1 bildikleri için bu oranı uyguluyorlar. Ayrıca alıcıların KDV karşısındaki durumunu yani gerçek usulde KDV mükellefi olup olmadıklarını bilmeleri mümkün değil. Bunu öğrenebilmek açısından herhangi bir yetkiye de sahip değiller. Dolayısıyla toptan bir satış yaptıklarında başkaca bir duruma bakmaksızın yüzde 1 KDV hesaplayıp tahsil ediyorlar.

İşte ne oluyorsa bundan sonra oluyor. Bir süre sonra Vergi İdaresi harekete geçiyor. Gerçek usulde KDV mükellefiyeti olmayanlara yapılan toptan satışları tespit ediyor. Ve bu satışlara perakende aşamaya ait yüzde 8 ya da yüzde 18 olan KDV oranını uyguluyor. Satış esnasında yüzde 1 uygulandığı için satıcıya bu verginin 7 ya da 17 kat kadar bir vergi tarh ediliyor. Tabii gecikme faizi ve vergi ziyaı ile özel usulsüzlük cezaları da eklenince ortaya ağır bir tablo çıkıyor. Peki bu tarhiyatlar gerçekten yok edici oluyor mu? Evet oluyor! Her şeyden önce üreticinin, çiftçinin durumu içler acısı. Zaten çekip çeviremiyor. Borca batık durumda. Büyük rakiplere karşı korumasız ve sahipsiz. Kredi alamıyor. Kısacası kara günde yakalanıyor. Tarhiyatlar da yüksek rakamlara tekabül edince ödenemiyor, işletmeyi öldürüyor.

Şayet daha başında bu oranları (yüzde 8 ürününe göre yüzde 18) uygulamış olsa zaten alıcıdan tahsil edeceği için kendisi hiç etkilenmemiş olacaktı. Ya da alıcı vazgeçeceği için en azından böyle bir riskin altına girmemiş olacaktı. Ancak çiftçinin ürününü satmak zorunda olduğunu da unutmayalım. Tarhiyat sırasında bu alış-verişten kar mı elde edildiğine ya da zarar mı yapıldığına da bakılmıyor. Şimdi hiç bir yarar sağlamadığı bir işlem için durup dururken başı büyük bir derde girmiş oluyor.

Diyelim ki vergi yargısına gitti ve davayı kazandı. Bu süreçte eli-ayağı bağlanmış oluyor. Ya kaybedersem kaygısıyla bir iş yapamıyor. Davayı kaybettiğini yani vergi, ceza ve faizi ödemek zorunda kaldığını ve ödediğini kabul edelim. Devlete ödediğini dönüp alıcıdan tahsil etmesi gerekecek. Çünkü KDV nedeniyle aracı-vezne durumunda. Yüksek rakamlar tutan faiz ve cezayı rücu edemeyecek; sadece vergi aslını alıcıya rücu etme hakkı var ama o da uzun bir merasime tabi. Yeniden bu kez adli yargıda dava açacak, avukat tutacak, masraf yapacak, kazanacak, alıcıyı bulacak, icraya koyacak, varlığını tespit edecek, tahsil edecek. Bu tarhiyatlar işlemden sonraki 5 yıl içinde başlamaktadır. Vergi yargısı ile rücu davasından geçecek süreler de dikkate alınırsa bu işin bütün ceremesini ürünü satan toptancı, üretici ya da çiftçinin çekeceği anlaşılıyor. 2003 yılında yayınlanan bu Karara ilişkin tarhiyatlar yeni yeni ortaya çıkmakta.

İşin belki de en çarpıcı yönü Bakanlar Kurulu'nun böyle bir yetkisinin olmaması. Kanundaki ifade ile yetkisi şu: KDV Kanunu'nun 28'inci maddesine göre "KDV oranı, vergiye tabi her bir işlem için yüzde 10'dur. Maddede Bakanlar Kurulu bu oranı, dört katına kadar artırmaya yüzde 1'e kadar indirmeye, bu oranlar dahilinde muhtelif mal ve hizmetler ile bazı malların perakende safhası için farklı vergi oranları tespit etmeye yetkilidir". Dikkat edilirse Bakanlar Kurulu (1) muhtelif mal ve hizmetler için (2) bazı malların perakende safhası için farklı vergi oranları tespit etmeye yetkili. "Perakende teslim"in tanımını değiştirme yetkisi yok. Toptan teslimlere, hayır bunlar perakende teslimdir demek yetkisi yok. Alıcıların durumuna göre KDV oranı belirleme yetkisi yok. Yasa koyucunun çeşitli nedenlerle KDV'den bağışık tuttuğu kişi ve kurumlara bir ceza gibi alımlarında daha yüksek KDV oranı belirleme yetkisi yok.

Bu ülkede tarım hepimiz için gerekli. Bugün yaşadığımız işsizliğin çözümü için gerekli. Yarın kıtlık ve açlık yaşamamak için gerekli. Yerli cins tohum, ürün ile küçük ve büyükbaş hayvanın yok olmaması için gerekli. Atatürk, çiftçiyi bu milletin efendisi olarak ilan etmişti. Çünkü bir ülkenin efendisi o ülkenin vergi mükellefi yani finans edenidir. Ancak bugün çiftçi efendi değil, borç servisi için ödeme yapandır; efendiliği eloğlu-finans sermayesi kapmıştır. Onun için artık verginin konusu değil, nesnesidir. Haydi hayırlısı!