Kırsal kalkınma anlayışı oluşturulmalı

Tarıma pozitif ayrımcılığın zorunluluk haline geldiğine dikkat çeken İbrahim Yetkin, "Küçük üreticilerin desteklenmesi gerekiyor. Yerinde kırsal kalkınma anlayışıyla bunun yerine getirilmesi lazım" değerlendirmesini yaptı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Hüseyin GÖKÇE

 
ANKARA - Türkiye Ziraatçılar Derneği(TZD) Başkanı İbrahim Yetkin, kronik hale gelmediği sürece ihtiyaç duyulan besilik canlı hayvan ırklarının ithalatında bir sakınca olmadığını söyledi. Hava şartlarının tarımsal üretimde verimlilik açısından çok olumlu gitmediğini vurgulayan Yetkin, "Böyle giderse işimiz 2012 yılından bile daha zor olur" dedi. Ot ve saman ithalatının ilk kez yapıldığı 2012'de tarım ürünlerinde toplu olarak fiyat artışının da dikkat çekici olduğunu dile getiren Yetkin, "25 yıldır başkanım böyle meyve sebze fiyatı görmedim" derken, Suriye sınırından çok sayıda hastalıklı hayvan girişi olduğuna işaret etti. Ankara Sohbetleri'ne konuk olan TZD Başkanı İbrahim Yetkin, Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak ve Ankara Haber Müdürümüz Hüseyin Gökçe'nin sorularını cevaplandırdı.
 
-Türkiye aslında zorlu  bir yılı geride bıraktı ve zor bir tarımsal üretim dönemine giriyor. Bu çerçevede 2012 yılına ilişkin genel bir değerlendirme yaptığınızda neler söyleyebilirsiniz?
2012 yılında tarım sektörünü değerlendirdiğimizde, hem olumlu yönden, hem de olumsuz yönden birtakım tespitlerde bulunabiliriz. 2012'de bize göre en önemli sorunlardan bir tanesi tarım yönünden değerlendirdiğimizde, Suriye kriziyle başlayan ve bölgeyi tamamen olumsuz sürece iten bir sonuç oluştuğunu söyleyebiliriz. Çünkü o bölgede normal koşullarda, Suriye'den gelen büyükbaş ve küçükbaş hayvanların olduğunu biliyoruz. Üstelik belli bir denetimsizlik içinde gelen bu hayvanlar, bizim hayvancılığımıza ciddi bizimde olumsuzluk yarattı. Hem kaçak hayvan girişi hem de bunların getirdiği hastalıkları değerlendirdiğimizde ciddi olumsuzluk olduğunu görüyoruz.
 
-Yaş sebze ve meyvenin ihracatı yanı sıra fiyatlarında da sorun olduğu ifade ediliyor?
Zaten 2012'ye tarımsal anlamda en önemli damga vuran olaylardan bir tanesinin de sebze meyve üretimi ve fiyatları olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ben bugün 25 yıldır bu kurumun genel başkanlığını yapıyorum. Aradan geçen 25 yılda hiç bu kadar yüksek meyve sebze fiyatları yaşadığımızı görmedim. Çok bariz biçimde olumsuzluk meydana geldi. 
 
-Bitkisel üretimden, tarımın diğer önemli unsurunu oluşturan hayvansal üretime geçtiğimizde, gelinen noktayı nasıl değerlendirirsiniz?
Genel olarak baktığımızda Türkiye'nin hayvan varlığında gözle görülen bir artış olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İhtiyacımızı karşılayacak hayvan varlığına ulaştık gibi görünüyor. Genelde hayvancılığa verilen desteklerin yüzde 28 civarında olmasını da olumlu görüyoruz. 
Keza beyaz et sektörü de 2012 yılında çok başarılı işlerin altına imza attı. İhracatı 500 milyon doların üzerine çıkaran sektör, üretimde de çok iyi göstergelere sahip. Gerçi maliyetlerdeki aşırı yükselişleri de dikkate aldığımızda, beyaz et sektörünün başarısının bir kat daha fazla olduğunu söyleyebilirim.
Bunları göz önüne aldığımızda aslında Türkiye'de iyi olan şeylerin de olduğunu görüyoruz. Halen çok sorun bulunsa da hayvancılığın doğru bir kanala girdiğini görüyoruz.
Tohumculuk sektörünü ele aldığımızda, rakamlar  burada da fena olmadığımızı hatta giderek çok iyi konuma geldiğimizi gösteriyor. 
 
-Türkiye tarımını genel olarak nasıl görüyorsunuz?
Tabii Türkiye'de yapısal anlamda ciddi sorunlar var. Yani Türkiye'de tarım arazileri parçalandığı sürece, parçalanmayı önlemediğimiz sürece verimliliği arttırmak, karlı bir noktaya taşımak mümkün değil. Sürdürülebilir tarım çok zor.  Çünkü buradan Türkiye çok şey kaybediyor. Rantabl işletmeler kurmadığınız sürece ne yaparsanız yapın, bu noktada istediğimiz sonucu alamıyoruz. Yani Medeni Kanun'da değişiklik yapılması gerekiyor. 
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın bu konuda zaten bir çalışma yapıtığını biliyoruz ve bunu destekliyoruz. Bunu gecikmeden hayata geçirmek şart. Çok kolay bir şey değil tabii ki özel mülkiyetle uğraşıyorsunuz nihayetinde. Bizim insanlarımız bu açıdan çok tutucu. Türkiye'de çok ciddi bir kamuoyu oluşturularak, lobi gücüyle ancak bunun önüne geçebiliriz. 
Üretici profilinde de belli biçimde sorunlar var, küçük üreticiler hakim, bakıma muhtaç bir sektör olarak karşımızda duruyor. Halen tarım istihdamı yüzde 25 seviyelerinde seyrediyor. Tarıma pozitif ayrımcılığın zorunluluk olduğunu düşünüyorum. Tüm kesime karşılıksız destekleme anlamında değil, küçük üreticilerin belli bir boyutta, desteklenmesi gerekiyor. Destek tamamen üretime kanalize etmek değil, aynı zamanda yerinde kırsal kalkınma anlayışıyla bunun yerine getirilmesi lazım. Kırsal kesimde nüfus yerinde durduğu sürece bu tedbirlere Türkiye'nin ihtiyacı var. Yani bu konumdaki kendi yağıyla kavrulan kesimin, kırsal kalkınma modeli anlayışıyla yerinde istihdamla birlikte sorunun çözümü yoluna gidilmelidir. Tarıma dayalı sanayi yatırımları yaygınlaştırılmalıdır. Ayçiçeği tarımının yapıldığı yerde yağ fabrikası gibi işletmelere bu kesimi entegre etmek lazım. Bunu belli bir şekilde, olumsuzluğu çözecektir diye düşünüyorum. Hububat üretiminin yoğun olduğu bölgelerde un, bisküvi, makarna fabrikaları kurulmalıdır.
 
-Türkiye bir dönem de buğdayda ciddi sorunlar yaşadı, geçen yıl kuraklığa rağmen rekolte yine de yeterli seviyedeydiÖ.
Evet, 2012 yılında Türkiye'de hububat üretiminde çok büyük bir sıkıntı yaşanmadı.  Hatta 19.5 milyon tonluk bir rezerve ulaştık. Ancak, benim yıllardır anlayamadığım bir gariplik var burada. Türkiye'de kendi kendine yeten  bir üretim olmasına rağmen, özellikle buğdayda halen ithalat yapıyoruz.  Bana göre hububatta en büyük handikabımız, Dahilde İşleme Rejimi'dir. Örneğin, DİR adı altında,  özellikle uncular Türkiye'ye un getiriyorlar. Bundan sonra diyoruz ki "Un ihracatında bir numarayız". Halbuki bizim ithalatta DİR adı altında büyük maliyetle getirdiğimiz üründen yaptığımız ihracatın karlılığı, içeriden elde ettiğimiz ürüne göre daha düşük. Bunun bir mantığı yok, Türkiye kendi kendine yeterli hatta fazla üretimi var, buna rağmen halen inadına ithalat yapıyoruz.
 
-Uncular da sürekli Türkiye'de kalite sorunundan bahsediyorlar?
Tamam kalite sorunu var ama yıllardır bu sıkıntı önümüzdeyse, niye bu kalite sorununu çözemiyoruz. Hem yeter diyoruz, hem ithalat yapıyoruz. Bunun mantığı olmalı. 
 
-Geçen yılki üretimden bahsettik. Peki, iklim koşullarına bağlı olarak 2013 yılındaki tarımsal üretime ilişkin nasıl bir beklenti içindesiniz?
Normal koşullarda kuraklık bu sene de devam ediyor. Eğer bu şekilde devam ederse, şu anda önümüzdeki kritik iki tane ay var. Mart ve Nisan ayları ki bunlar çok önemli. Bundan sonra yağacak yağışın üretime katkısı olmaz. Sadece belki Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya katkısı olabilir. Hatta Mayıs'ın ikinci haftasını da bu kritik sürece ekleyebiliriz. Eğer bu devam ederse işimiz kolay değil, 2012'yi bile arayabileceğimizi söyleyebiliriz. Şu ana kadar, iklimde de bir gariplik var, ciddi şekilde kurak geçiyor. Dilerim bu olmaz, hiç istediğimiz bir sonuç değil. Yine de çok kötümser olmamak gerekiyor. 
 
-Hayvancılıkta yem girdisi  maliyetlerin yüzde 65-70'ini buluyor. 2012 yılında ciddi bir yem sıkıntısı yaşadıkÖ.
Türkiye 2012'de bir çok ilki yaşadı. Ot ve saman ithalatı yaptık. Bu göz göre göre geldi. Çünkü Türkiye'nin 14 milyon ton civarında kaba yem açığı var. Türkiye'de, saman, bahçe artıkları yem olarak sayılıyor. Aslında bunların kaba yem sayılmaması lazım. Normal olarak ürün artığı olan şeyler kaba yem sınıfında olmamalı. Tamam bunun iklim sebepleri var ama Türkiye'nin  alternatifi vardır. O da kaba yem açığının kapatılmasıdır. Kaba yem açığını nasıl kapatırız? Bunun için destek verilmesi gerekiyor. Kaba yemin bu dönemde destek kapsamına alındığını görüyoruz. Bu olumlu ama olmayan bir şeye destek nasıl olacak? 
 
-Fiyatların yüksek olduğu dönemde bile insanlar saman bulmakta zorlandılarÖ.
Çok ters bir dönem yaşıyoruz. Bir kg buğday ile 2-3 kg saman alabilirken, şimdi 1 kg samanı alabilmek için 1 kg buğday yetmiyor. Halbuki bunun tersi yani eski dönemdeki gibi olması, 1 kg buğday ile 2-3 kg saman alınabilmesi gerekiyor. Bu garip durum da ilk defa oldu.
Normal olarak 2012'yi değerlendirdiğimizde çok büyük dalgalı eğilimler, olumsuzluklar yaşanmasa bile kronik sorunlardan dolayı Türkiye'de yapılması gereken şeyler de arttı. 
 
 
-Yeniden hayvancılık konusuna dönersek, DÜNYA'nın 7 Şubat'ta duyurduğu canlı hayvan ithalatının yeniden açılacağı haberi, bu hafta gerçekleşti.  Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İthalatın yeniden açılmasının ihtiyaç sonucu olduğunu düşünüyorum. İki yıldır hayvan sayısında artışı zaten görüyoruz. Oysa küçükbaşlarda durum o kadar rahat değil. Küçükbaşlarda açığımız biraz daha fazla. Koyun varlığımız yarı yarıya düşmüş, gerçi yeni dönemde küçükbaş desteğini de görüyoruz. Bugünkü gelinen nokta olumlu bir gidişat gibi söyleyebiliriz. Demek ki buna rağmen Türkiye'de yetiştirmek için besi amaçlı hayvanlarda açık olduğu dikkat çekiyor. Ancak ithalat sürekli olmamalı. Kaldı ki yüzde 15 çok bir şey değil. Önemli olan sorunun giderilmesidir.
İthal hayvanlarda etçil ırklar geliyor. Bu doğru, çünkü Türkiye'de kırmızı et ihtiyacını karşılamaya yetmiyor mevcut ırklar. Süt hayvanlarından elde edilen hayvanları besiye alınca et veriminde düşüklük oluyor. 
 
Suriye sorunu meyve ve sebze ihracatını olumsuz etkiledi
-Suriye sorununda başka hangi konuların ön plana çıktığını söyleyebilirsiniz?
Evet, Suriye'de hayvancılık dışında ikinci olarak  yaş meyve sebze konusuna özel başlık açmak gerekiyor. Meyve sebzede, Suriye normal koşullarda Türkiye'nin Ortadoğu'ya açılan bir kapısıydı. Bu ürünler Suriye üzerinden TIR'lar vasıtasıyla tüm Arap yarımadasına ve diğer ülkelere gönderiliyordu. Fakat, sınırlarda sorunlar çıktıktan sonra bu kanalı işletemez olduk. Bundan da hem üreticimiz, hem de ihracatçımız olumsuz şekilde etkilendi. Üstelik sadece bununla değil, Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş, Şanlıurfa gibi illerimiz çok etkilendi. Türkiye, çok ciddi biçimde bize katkı sağlayan bu kanalın tıkanması sonucu ihracatta sıkıntılar yaşadı
 
Türkiye Konya Şeker modelini yaygınlaştırmalı
 
-Pancar ve buna bağlı olarak şeker politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Özelleştirme kapsamındaki fabrikaların ihaleleri de iptal edildiÖ.
Türkiye'de şekerpancarı politikası çok önemli. Sektörde ciddi sıkıntılar yaşandı özelleştirme kaynaklı. Nihayetinde satışa çıkarılan son fabrikaların ihaleleri iptal edildi. Bu kararı çok olumlu buluyorum,  yoksa tekrar sıkıntılı döneme girebilirdi Türkiye. Şekerpancarındaki başarı bana göre tartışmasız. Bakın Konya Şeker çok güzel bir örnek, gerçekten harikalar yaratıyor. Bana tarımda nasıl bir dünya kurulması gerektiği sorusuna, hep Konya Şeker'i örnek gösteriyorum. Gerçekten Türkiye'nin 9 tarım bölgesine bu model uygulanmalıdır. Sadece pancar değil, tarıma dayalı sanayi tesislerinin tamamı kuruluyor. Her zaman söylediğim gibi Konya Şeker'i tebrik ediyorum.
 
Yaz ve kış üretimi içiçe geçti
-Sizce neden kaynaklandı bu durum?
 
2012 yılında tabi çok farklı bir süreç gerçekleşti. Yazlık üretimle kışlık üretim dönemi tam anlamıyla birbirine girdi. Kışın olması gereken meyve sebze ürünleri, yaza sarktı. Yaz ürünleri gecikti, kış gelince kışlık meyve sebze çıktı. yani bir dönemde iki mevsimin ürünleri aynı anda pazara çıktı. Bunlar yaşandığı gibi çiftçinin yetiştirdiği ürünler de para etmez oldu, üstelik üretici daha az kazanmasına rağmen, tüketici yine bu ürünleri ucuza tüketemedi.
Gerçekten çok garip bir süreç yaşadık. Suriye krizi ile birleşince iyice bu sektörde ciddi biçimde alarm zilleri çaldı. Akla hayale gelmeyecek şekilde yüksek fiyatlar telaffuz edildi. İlk defa bu kadar net meyve sebze fiyatlarının artışından dolayı, pazarda ciddi biçimde yüksek fiyatlar seyretmeye başladı. Enflasyonun nedeni olarak bu meyve sebze ürünleri gösterildi. Aslında daha önceden bir ay salatalık, bir ay biber, bir ay karpuz fiyatları yüksek olurdu. Oysa bu kez tüm tarım ürünlerinde grup olarak yüksek fiyatlar gözlendi. Bu sene, salatalık, biber, domates, kabak, patlıcan fiyatları toplu olarak çok arttı. Aynı şekilde meyvelerde de ciddi fiyat artışları oldu.. Tekrar etmek gerekirse 2012'yi unutulmayacak bir süreç olarak değerlendirebiliriz.
 
 
Ayrıntılardaki İbrahim Yetkin
 
Ferit B.Parlak
 
25 yıldır dernek başkanlığını yürüten Yetkin'i mesleğe başladığımız ilk yıllarda keskin çıkışları, eleştirileri ve muhalif yönüyle tanıdık.  Sonraki yıllarda ise yanlışları dillendirme özelliğini dönem/iktidar ayırmadan sürdürdüğünü/koruduğunu gördük.
Yetkin ile önceki gün yaptığımız sohbette 2012'de ki gerçekleşmeleri ve 2013 beklentilerini konuştuk. İklim şartları nedeniyle tarım ürünleri üretiminde olumsuz beklenti içerisinde olan Yetkin, yem ve tarımsal ürün fiyatlandırma politikalarının da olumsuzluğu tetiklediğine vurgu yapıyor. 2013'ün daha da olumsuz geçeceğini tahmin ediyor. Yükselişini hayretle izlediğimiz meyve ve sebze fiyatları için, "25 yıldır başkanım böyle fiyat görmedim" diyor. Çok eleştirilen hayvan ithalatına ise kronikleştirmediğimiz sürece olumlu bakıyor.