Körfez'in Türkiye'ye ilgisi yeniden parlıyor

HSBC Bank AŞ Küresel ve Yatırım Bankacılığı Genel Müdür Yardımcısı Selim Kervancı, kriz döneminde kabuğuna çekilen Körfez yatırımcısının Türkiye'ye olan ilgisinin yeniden artmaya başladığını söyledi. Kervancı, 2008-2010 yıllarında kapanan murabaha cephesi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Ece CEYHUN

İSTANBUL - HSBC Bank AŞ Küresel ve Yatırım Bankacılığı Genel Müdür Yardımcısı Selim Kervancı, küresel kriz döneminde yara alan Körfez yatırımcısının Türkiye'ye olan ilgisinin yeniden artmaya başladığını belirterek "Şimdi yeni yeni eski günlere geri dönüşün sinyallerini almaya başladık. Çok daha farklı bir döneme giriyoruz" dedi.

Avrupa ve ABD pazarlarında Körfez yatırımcısı için büyümenin sınırlı olduğuna dikkat çeken Kervancı, Türkiye'de enerji, alt yapı, gayrimenkul, sağlık ve perakende başta olmak üzere tüketiciye dokunan her sektörün Körfez yatırımcısının ilgisini çektiğini ve bu alanlarında önemli büyüme potansiyeli sunduğunu kaydetti.

Selim Kervancı, DÜNYA'ya küresel yatırım eğilimleri ve Körfez yatırımcısının Türkiye'ye olan ilgisini anlatırken bir çok yatırımcının Türkiye pazarına gerek özel sermaye fonları aracılığıyla, gerek satın alma yoluyla giriş yapmak için yeniden fırsat kollamaya başladığını aktardı.

Kervancı, önümüzdeki bir yıl içerisinde ve piyasalarda çok ciddi yeni sarsıntılar olmaması halinde sukuk ihraçlarının katılım bankaları öncülüğünde en az 1 milyar dolara yaklaşmasını, şirketlerin sendikasyon ve club loan işlemlerinin, bankalar hariç, en az 2-3 milyar doları bulmasını bekliyor. Hatta Türkiye'de irili ufaklı 500 milyon dolarlık club loan işlemi yaptıklarını belirten Kervancı, şu anda 500 milyon dolarlık tek bir işlem üzerinde çalıştıklarını da ifade etti. Kervancı, yine piyasa koşullarına bağlı olmakla beraber, Türk bankalarının da önümüzdeki 1 yıl içinde 2-3 milyar dolarlık daha eurobond ihracı yapabileceğini öngörüyor.

Tüketiciye dokunan sektörlere bakıyorlar

Kervancı, 2008'de yaşanan küresel krizde gelişmiş pazarlardaki varlıklarının erimesi nedeniyle kabuğuna çekilen Ortadoğu'daki likiditenin yeniden toparlandığını kaydederek şu değerlendirmede bulundu: "Kriz döneminde Körfez Bölgesi'ndeki bankalarda ciddi anlamda likidite ve maliyet artışı yaşandı. Körfez bankalarının fonlaması sermaye piyasalarından geliyordu. Sermaye piyasaları çok ciddi çalkanınca bankaların fonlaması da sarsıldı. Fakat bu dönem artık atlatıldı.

Şimdi Körfez Bölgesi'ndeki bankalar ve likidite yeniden toparlanıyor. Bölgedeki fonlama maliyetleri de daha uygun seviyelere geldi. Türkiye'de ise munzam karşılıklardaki artış bankacılıkta likiditeyi nispeten azalttı. Avrupa ve ABD'de de büyüme sınırlı olduğundan dolayı Türkiye Körfez'deki bir çok yatırımcının ilgisini çekmeye başladı. Hem borç hem sermaye anlamında. O ülkelerin ulusal varlık fonları, ciddi büyüklükte birikimleri yönetiyorlar ve eskiden İngiltere, Avrupa, Amerika'ya yatırım yaparken şimdi Türkiye'ye çok ciddi ilgi duyuyorlar. Alt yapıdan perakendeye kadar bir çok sektör özellikle de tüketiciye dokunan her alana bakıyorlar. Ayrıca enerji, alt yapı, gayrimenkul projeleri ile de ilgililer."

Türkiye'deki büyüme potansiyelinin sadece Körfez değil diğer gelişmiş ülke yatırımcıları tarafından da ilgi gördüğünü aktaran Kervancı, Türkiye'nin rakiplerinin ise diğer gelişmekte olan pazarlar; Hindistan, Brezilya, Çin, Meksika ve Şili gibi ülkeler olduğunu da aktardı.

Murabaha'da işlemler başladı

Selim Kervancı, Türkiye'de murabaha işlemlerine 2003 yılında başladıklarını ve 8 yıldır Körfez'den kaynak sağladıklarını ifade ederek "Türkiye'de fonlama ihtiyacı, Körfez'de de özellikle artan petrol fiyatları nedeniyle çok ciddi bir likidite vardı. Fakat Körfez Bölgesi'ndeki yatırımcılar İslami prensiplere uygun olarak yapılandırılmış ürünler istiyordu. Bizde Türkiye'deki şirketlerin fon ihtiyacını ve Körfez yatırımcısının özelliklerini gözeterek 2003'ten 2008'de kriz başlayana kadar 2 milyar dolarlık murabahaya aracılık ettik" dedi.

Krizden önceki dönemde alternatif bir borçlanma ürünü olarak sunulan murabaha ve sukuk, krizde Körfez yatırımcısının iştahının kapanmasıyla 2 yıllık bir suskunluk dönemi geçirirken Kervancı, 2008-2010 döneminde hiç murabaha işlemi olmazken 2011'de biri perakende diğeri kimya sektöründe yapılan 2 anlaşma ile toplam 85 milyon dolarlık işleme aracılık ettiklerine dikkat çekti. Kervancı üzerinde çalıştıkları ama henüz sonuçlanmamış başka işlemler olduğu bilgisini de paylaştı.

Sukuk'ta öncü katılım bankaları olur

Kriz döneminde reel sektörün fon ihtiyacının krizden sağlam çıkan Türk bankaları tarafından sağlandığını da vurgulayan Kervancı, ayrıca murabaha gibi kesintiye kriz döneminde kesintiye uğrayan sukukta da Maliye Bakanlığı'nın yaptığı düzenlemeler sonrasında bu ürüne alternatif fonlama kaynağı olarak bakan oradaki imkanları araştıran şirketler olduğunu da kaydetti.

Kervancı, "Maliye Bakanlığı özellikle bu alım-satımları bir finansman işlemi olarak görerek orada bir takım düzenlemelere gitti. Bu da sukuk piyasasının önünü açtı. En azından yapılabilir hale geldi ve birkaç şirket çalışmaya başladı. Diğer konvansiyonel işlemlerde olduğu gibi mesela eurobond da önce bankalar piyasaya geldiler. Burada da piyasayı katılım bankaları açacaktır. Zaten geçtiğimiz senelerde Kuveyt Türk 100 milyon dolarlık işlem yapmıştı. Ama diğer şirketlerde bakıyorlar" diye konuştu.

Alternatif borçlanma araçları gelişecek

Şirketler için banka kredisine alternatif borçlanma enstrümanlarından olan eurobond, murabaha, sukuk gibi işlemlerin hala biraz maliyetli ve yatırımcı çekebilmek için belli hacimlerde olması gerektiğine işaret eden Kervancı, "Kredi piyasası bugüne kadar şirketlerin ihtiyaçlarını karşılayacak büyüklükteydi ama artık bankalarda kredi mevduat oranı yüzde 90'lara ulaştı. Bunun yüzde 100'ün üzerine çıkması çok istenen bir durum değil. Bugün gelişmiş ülkelerdeki bankaların batma nedenlerinden bir tanesi kredi/mevduat oranlarının yüzde 100'leri çok aşmasından kaynaklanıyor. Baktığınızda Northern Rock İngiltere'de battığında kredi mevduat oranı yüzde 322'ydi. Onun için mevduatla büyümek, topladığınız mevduatı krediye dönüştürmek, çok daha sağlıklı bir büyüme modeli olduğundan bankalarda çok daha sağlıklı olacaktır. Bu da aslında içerideki bono piyasasının gelişmesine ve şirketlerin sukuk, eurobond gibi piyasalara girmesini teşvik edecektir diye düşünüyorum" dedi.

Enerji ve gayrimenkulde halka arz artacak

Enerji ve otoyol özelleştirmelerine bakan büyük bir yatırımcı kitlesi olduğunu ifade eden Selim Kervancı, "Avrupa'dan da Körfez'den de Asya'dan da yatırımcılar var. Asya'dan da mesela çok ciddi yatırımcı ilgisi var. Bu ülkelerin büyük yatırımcıları ilgileniyor. Körfez Bölgesi'nin ve Asya'nın devleri ilgileniyor" dedi. Kervancı ayrıca önümüzdeki yıl gayrimenkul ve enerjide halka arzların artmasını da beklediklerini de anlattı. Kervancı, "Gayrimenkul sektöründe bekleyen çok fazla halka arz var. Enerjide halka arzların ağırlık kazanmasını bekliyorum. Enerji sektöründe önümüzdeki dönemde büyük yatırımlara ihtiyaç var ve bunlar için de sermaye gerekiyor. Dolayısıyla orada şirketlerin sermaye piyasalarına halka arz yöntemiyle geleceklerini tahmin ediyoruz" ifadelerini kullandı. 

Yüzde 25 sınırı büyük proje finansmanında seçiciliği getirdi

Kervancı, yatırımcıların sadece murabaha ya da sukuk tarafında değil satın alma tarafında da ilgili olduğunu ve sadece Körfez değil  Asya ve Avrupa'dan da özellikle özel varlık fonlarının ilgisinin devam ettiğini söyledi. Kervancı,  özellikle tüketiciye dokunan ve büyüme potansiyeli olan sektörlere ilgi olduğunu vurgulayarak şöyle devam etti:

"Özelleştirmelere de ciddi anlamda ilgi var. Fakat özelleştirmelerde satın alma işlemlerinde finansman ortamı çok değişti. Krizden önce yapılan özelleştirmelere ya da büyük hacimli satın almalara baktığınız zaman baktığınızda finansmanı Türk bankaları tarafından gerçekleştirildiğini görürsünüz. Fakat şu anda finansman ortamı değişti. Yüzde 25 büyüme önerisi bankaları seçici olmaya yöneltti. Bankalar kredi büyümesinde  yüzde 20'yi aşarak yüzde 22 seviyelerine ulaştı.  Dolayısıyla özelleştirme projelerine baktığınız zaman bunlar ciddi anlamda büyük işler ve bunlar daha hala kapatılamadı.

Elektrik dağıtım ya da otoyol özelleştirmesi dediğinizde yüzde 50'si öz sermaye yüzde 50'si borç finansmanı deseniz bile yine milyar dolarlardan bahsediliyor oluyorsunuz. Üstelik elektrik üretim özelleştirmeleri gelecek ki yine milyar dolarları konuşuyor olacağız. Dolayısıyla herkesin kafasında aslında ‘özelleştirmeler güzel ama finansmanı nasıl yapılacak diye soru işaretleri doğuyor. Onun için bu özelleştirmelerde farklı finansman seçeneklerine bakmak lazım. Burada da proje bonoları, sukuklar, murabahalar gibi farklı ürünlerin ve yurtdışındaki bankalarında gelmesi gerekecek."

 

Bu konularda ilginizi çekebilir