Kriz çıktı; şimdi ne olacak, devlet ne yapmalı?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

VERGİ PORTALI / Fazıl A. Bener

PwC Türkiye Danışmanlık Hizmetleri Direktörü

Fazil.Bener@tr.pwc.com

Kriz şiddetli bir şekilde Türkiye'ye ulaştı. Şiddetini ilk olarak İMKB'de gösterdi. Öncelikle kendi likidite sorunları nedeni ile elinde avucunda ne varsa satmaya başlayan uluslararası yatırımcılar, aynı sebeple Türkiye'de sahip oldukları menkul varlıkları da satmaya başladılar. Bunun sonucunda İMKB düşüşe geçti, döviz tırmanmaya başladı. Ardından, Rusya, Ukrayna, Macaristan vb. bazı gelişmekte olan ülkelerde de sorunlar görüldü. Aynı potada olan Türkiye için de tereddütler oluştu. Cari açığının önemli bölümünü yurtdışından aldığı kredilerle finanse eden Türkiye'nin kuruyan küresel kredi piyasalarında işinin zor olacağı belli oldu. Bunun sonucunda yatırımcıların Türkiye'den de çıkışı hızlandı.

Dünyada birçok ülkede de yatırımcılar güvenli limanlara kaçtılar. Bunun sonucunda borsalar, gayrimenkul ve emtia fiyatları düşüş göstermeye başladı, bireyler ve şirketler kredi alamaz veya alabilse de çok yüksek maliyet ödemek zorunda kaldılar. Borçların azaltılabilmesi (de-leveraging) için varlıklar satılmaya başladı. Tüm varlık fiyatları aşağı inmeye başladı. Sonuç olarak müthiş bir küçülme başladı. Bu küçülme ile hemen her şeye talep azalacak gibi görünüyor.

Bundan sonra neler olabilir?

Şimdi şunlar olabilir: Talep azalması ile şirketlerin satışı azalabilir. Satış gelirlerini koruyamayan şirketler, sabit maliyetlerini azaltmaya çalışacaklardır. Eleman çıkaracaklar, kira giderlerini azaltmaya çalışacaklar, yatırımları durduracaklardır. Tabii bunda başarılı olamayanlar olacaktır. Daha kötüsü, bunların içinde yüksek borç yükü altında olanlar olacaktır. Faiz giderlerini karşılayabilecek yeterince faaliyet geliri olmayanların giderlerini iyice azaltması gerekecektir. Döviz veya dövize endeksli kredi almış olanlar, kur kaybı giderleri yazanlar, kâr edebilmek için giderlerini daha da kısacaklardır. Bütün bu tedbirlere rağmen yine de zarar açıklayanlar olacaktır. Zararlar yazıldıkça, özkaynaklar küçülecektir. Özkaynaklar küçüldükçe bankalar daha da rahatsız olacak ve kredileri daha da kısacaklardır. Likidite iyice azalacak ve yükümlülükler yerine getirilememeye başlayacaktır. Ve bomba patlayacaktır.

Bu arada kamu gelirlerine de bir bakalım. Piyasada talep kısılınca, ticaret azalacak, KDV, ÖTV gibi gelirler düşecektir. Şirketler zarar edince kurumsal vergi gelirleri azalacaktır. İnsanlar işten çıkarıldıkça gelir vergisi gelirleri inecektir. Vergi gelirleri azaldıkça bütçe açığı büyüyecektir, borçlanma ihtiyacı artacaktır. Devlet borçlanmasını artırdıkça, bu kurumuş piyasada, faizleri artırmak durumunda kalacaktır ve enflasyon körüklenecektir. Herhalde bundan sonrası tahmin edilebiliyordur.

Şimdi neler yapılmalı?

Gelelim neler yapılması gerektiğine. Yukarıda da izah ettiğim gibi, şirketler, kurumlar, bireyler, hemen hemen herkes gelirinin düşmesi veya düşme olasılığına karşı harcamalarını kısmaktadır. Öncelikle likit olmaya, bir yandan da zarar etmemeye çalışmaktadır. Ekonomi yavaşladıkça, kamunun gelirleri her halükarda düşecektir. Ama kamu bir adım atar ve gelirlerinin bir miktar düşmesini şimdiden kabul ederse, yukarıdaki senaryo belki çok daha hafif şekilde gelişebilir ve sorunlar daha çabuk atlatılabilir. Özel sektör ve bireyler için likidite birinci öncelik, kârlılık ikinci öncelik ise, kamu da bütçeyi ikinci plana almalıdır. Oysa 2009 bütçe planı bunu göstermemektedir. Tam aksine, hükümet vergi gelirlerini 2009 da artırmayı hedeflemektedir ve bunun için mali disiplini korumaya çalışacağını beyan etmektedir. Bu 1929'da Amerikan hükümetinin yaptığı hatanın bir benzeridir ve Türkiye'yi çok uzun süreli bir durgunluğa itmekten başka bir işe yaramayabilir.

1929 Büyük Buhran'ı sonrasında İngiliz ekonomist John Maynard Keynes'in ortaya çıkardığı teoriye göre, ekonominin duraklamadan kurtulması için devletin harcamalarını artırması gerekmektedir. Keynes'e göre, tüketiciler kriz sonucunda borçlarının ödemesine öncelik verirler ve harcamalarını kısarlar. Bu durumda ekonomi daralmaya gider ve daralma oldukça şirketler işçi çıkarmaya başlar. İşsizlik arttıkça harcamalar daha da azalır ve böylece aşağı doğru bir girdap içine girilir. Bunu durduracak şey, devlet harcamalarının artırılması ve devletin bireylerin yerine tüketerek ekonominin daralmasını engellemesidir.

Ticaretin canlanması, yüksek vergilerin indirilmesi ile mümkün

Türkiye devleti de harcamalarını artırabilir ama bunun yerine ticaretin canlanması zaten yüksek olan vergilerin indirilmesi ile de sağlanabilir. Öncelikle KDV oranında düşüş yapılabilir. Bu indirim seçilmiş ürün gruplarında olabilir. Örneğin, halen tuz, çay, bakliyat gibi bazı temel gıda ürünlerinde yüzde 8 olan KDV yüzde 1'e inebilir. Elektrik, doğalgaz gibi yine ekonominin can damarı ve ailelerin önemli bir gideri olan hizmetlerde KDV sıfırlanmalıdır. Zaten kur artışından etkilenen ve bu yıl içinde yapılan zamlarla artan enerji fiyatları nedeni ile Dünyada ihracatçılarımızın rekabetçi konumu çok azalmıştır; bunu vergilerle bir kez daha pekiştirmek çok yanlış olacaktır. Ayrıca akaryakıt üzerindeki vergi yükü de mutlaka azaltılmalıdır. Bundan sonra bir diğer yapılması gereken, gelir vergisi oranlarının her gelir kategorisi için yüzde 5-10 aralığında azaltılmasıdır. Şu unutulmamalıdır ki, üst gelir grubu ekonomide önemli bir yer tutmaktadır ve onların da canlı tutulması yerinde olacaktır. Bir diğer yapılması gereken yurtdışı veya yabancı para cinsinden borçlanmalarda uygulanan KKDF sıfırlanmalıdır. Kur artışları sonucu zararları artan kredi borçlularına bir de KKDF uygulanması onların durumunu zora sokmaktadır. Ayrıca likidite sağlanması gereken bu dönemde yurtdışından borç alabilen için borç almak zorlaşmamalıdır.

Bu önerilerin bütçe açığını çok artıracağı iddia edilebilir. Ama gün kâr etme günü değil, günü kurtarma günüdür.