Kriz ve Keynes'in dönüşü

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Prof. Dr. Ömer Faruk ÇOLAK / Gazi Üniversitesi, İktisat Bölümü

Dünya ekonomisinin krize girdiğine herkes kanaat getirdikten sonra nasıl buraya geldik sorusu sorulmaya başlandı. Sorunun yanıtı kısa, aşırı şişen bir finansal piyasa ve hızla düşen tasarruf eğilimi. ABD ekonomisi yaklaşık sekiz yıldır hızlı büyüyen, çok tüketen bir  ekonomi görünümü arz ediyordu. Diğer ülkelerin de bundan bir şikayeti yoktu. Çünkü ABD, hem dünyanın en çok ithalat yapan ülkesi, hem de en borçlu ülkesi idi.  Bir anlamda diğer ülkeler özellikle fon fazlası olan (cari fazlası olan) ABD'ye para ve mal satabiliyorlardı. İşin tıkandığı nokta şişen finansal piyasaların verdikleri kredileri (özellikle mortgage yoluyla) toplamakta zorlanmaya başlanmaları bununda varlıkları teminat olarak gösterilip çıkartılan menkul kıymetlerin fiyatlarının düşürmesi idi.

Bu gelişmeler ABD için kritik iki sektör olan inşaat ve otomotiv sektörünün hızla ivme kaybetmesine neden oldu. Sonuç doğal olarak işsizliğin artması oldu. ABD Merkez Bankası (FED), korkunun ecele faydasının olmadığını görüp faiz oranlarını düşürerek tersine işlemeye başlayan çarkları yeniden olağan dönüşüne geri döndürmek istedi ise de gecikmişti ve domino etkisi devreye girdi. Bankalarda batmalar başladı, artan likidite talebine FED büyük ölçüde karşılık verdi. Ancak yeterli olmadı ve bugün artık organize bir banka kurtarma operasyonunu başlatma noktasına geldi.

Bu yaşananlar, iktisat tarihi ile ilgilenenlere biz bu filmi 1929 yılında görmüştük dedirtti. 1929 krizinde de kredi stoku büyük hacimlere ulaşmış, ABD sanayi ve tarım sektöründe yüksek büyüme oranları yakalanmış,  ABD borsaları şahlanmıştı.  Ancak Sovyetler Birliği'nin 1917 Ekim Devrimi sonrası yakaladığı iktisadi devinim ile birlikte tarım sektöründe önemli büyüme oranları ortaya çıkmış bu da özellikle tahıl ihracatı ciddi biçimde artırmıştı. Ancak bu artış sonrası dünya tahıl fiyatlarındaki düşüşün yarattığı tetikleme ABD'nin iktisadi yapılanmasının şişkinliği ile birleşerek 1929 krizini doğurmuştu.

Bu iki krizin nedenleri büyük benzerlikler göstermektedir: finansla piyasalarda şişkinlik, düşük tasarruf eğilimi ve mal piyasasında arz fazlalığı. 1929 krizi iktisatçılara efektif talep yetersizliğinin yarattığı sonuçları göstermekle kalmamış  Fransız iktisatçı J.B. Say'in meşhur savını ("her arz kendi talebini yaratır")  geçersiz kılmıştı. Daha açıkçası arz yönlü iktisadın krizde çöktüğünü göstermişti. 1929 krizi J.M. Keynes'in devletin ekonomiye müdahale ederek talep yaratması düşüncesini 1932'den itibaren ABD'de uygulamaya konulması ile çözülmeye başlanmıştı.

2008 krizi 1929 krizi ile benzerlikler taşımaktadır. Krizi aşmada FED, 1929 yılındaki hatasını tekrarlamamış ve piyasasın istediği likiditeye vermiştir. Ancak var olan belirsizlik ortamı artan likiditenin finansal piyasalarda kalmasını engellemektedir. Bu da krizin derinleşmesine ve reel sektördeki firmaların çöküşüne neden olabilir.

Bu kriz 1980 sonrası yeniden gözde hale gelen arz yönlü iktisat politikalarını çökerttiği gibi, bu politikalar ile birlikte oluşturulan kurumsal yapılanmayı da (üst kurullar, sermaye hareketlerin tümü ile serbest bırakılması gibi)  çökertmiştir. FED'in finansal piyasalara yönelik müdahalesi ekonomide yeniden daha etkin bir devlet modelini gündeme getirecek gibi gözükmektedir.  Özellikle sanayileşmiş  ülkeler (G7) bunu kabullenmiş durumda.

Türkiye krizin neresinde diye sorduğumuzda verebileceğimiz yanıt henüz krizde olduğumuzun bile farkında değiliz. Ekonomide etkin olması gereken kurumların (özerk kurumlar buna dahil) politize olmuş olması; iktisat politikalarının oluşturulmasında muhalefet partileri, işveren ve işçi örgütleri işbirliği yapılmaması Türkiye'nin yeni politikalar üretmesini engellemektedir. Bu da ülkenin krizin derinleşmesi durumunda çözümsüzlüğe gitmesine kaynaklık edecektir. Yapılan özelleştirmelerin teknik ve yasal yönden zayıflıkları ve uygunsuzlukları devletin ekonomiye müdahalesini daha maliyetli hale getirecektir. Bundan dolayı Türkiye belki de krizin en zayıf halkalarından birisi konumundadır.