Küresel kriz Türkiye ekonomisini teğet mi geçti?
Doç. Dr. İ. Hakan Yetkiner (İzmir Ekonomi Üniversitesi Öğretim Üyesi) / Emre Can (İEÜ, Ekonomi Bölümü Doktora Öğrencisi) 0 532 605 50 64
Bundan bir yıl önce 15 Eylül 2008 tarihinde Lehman Brothers'ın iflas etmesiyle küresel kriz resmileşmiş oldu. Hükümet o günlerde iddialı bir açıklamada bulunarak küresel krizin en az Türkiye ekonomisini etkileyeceğini "teğet geçecek" deyimi ile ilan etti. O günden sonra uzun ve sonu gelmeyen tartışmalar yaşandı: Küresel kriz Türkiye ekonomisini teğet mi geçmişti yoksa derinden sarsmış mıydı? Bir yıl sonra 16 Eylül 2009 tarihinde hükümet yeni bir orta vadeli ekonomik program açıklarken küresel krizin Türkiye ekonomisini teğet geçip geçmediği hâlâ tartışılıyordu.
Bilindiği gibi küresel kriz ABD'de başladı ve devamında önce AB ekonomilerine sıçradı. Bu ülkelerde bulunan bazı önemli bankalar ya battı ya da kurtarıldı, İzlanda, İngiltere ve bazı Doğu Avrupa ülkelerinde ciddi siyasi çalkantılar yaşandı ve ekonomiler resesyona girdi. En göze batan örnek olarak İzlanda'nın pratikte iflas ettiği tartışıldı. Gelişmekte olan ülkelerin ne yaşadığı daha geri planda kaldı. Dolayısıyla bazıları küresel krizin gelişmekte olan ülkelerden çok gelişmiş ülkeleri etkilediği iddiasını ortaya attı. Bu sav hükümetin ortaya attığı küresel krizin Türkiye ekonomisini teğet geçeceği iddiasını güçlendirdi.
Peki gerçekte ne oldu? İktisatçı olarak bu konuda somut verileri ele alarak bir yorum yapmak gerekir. Bizce "teğet geçti" iddiasını kontrol etmek için yeterince zaman geçmiş ve veri oluşmuştur. Elbette kriz bir ekonomi üzerinde çok farklı etkilere yol açabilir; kimi ülkelerde işsizlik, kimilerinde tüketim harcamaları, kimilerinde de finans sektörü daha çok etkilenmiş olabilir. Bu nedenle detaylı bir analiz için pek çok istatistiğe bakmak gerekir. Ancak tüm makro ekonomistler için büyüme oranı en kabul görmüş istatistiktir. 2007'nin birinci çeyreğinden içinde bulunduğumuz 2009'un üçüncü çeyreğine kadar olan dönem incelendiğinde Türkiye ekonomisinin 2008 ikinci çeyreğinden itibaren ciddi bir negatif büyüme yaşadığı görülmektedir. Bu dönemde AB, NAFTA ve OECD ülkeleri için 2009'un ilk çeyreği ile ikinci çeyreği arasında negatif büyüme ortalama % 2 olarak ölçülmüşken Türkiye için küçülme aynı dönemde % 4 dolayındadır. Üstelik bu ülkeler 2009 yılının ikinci çeyreğinden itibaren krizin etkilerini üzerlerinden atıyor gözükmektedirler. Aynı şeyi Türkiye için söylemek henüz mümkün değildir. Bize göre 2008 yılında patlayan küresel krizin Türkiye'yi teğet geçtiği sadece bir efsanedir.
Bazı okuyucular AB ya da OECD ortalamasına bakmanın yanıltıcı olabileceğini, bazı gelişmiş ülkelerin krizi Türkiye'den çok daha şiddetli yaşadığını düşünebilirler. Örneğin İzlanda kamuoyunda "iflas etmiş" bir ülke olarak tanımlandı. Ancak krizden en çok etkilendiği düşünülen ülkenin büyüme performansını Türkiye'ninki ile karşılaştırdığımızda şu gerçekle karşı karşıya kalıyoruz: Türkiye ekonomisi krizden en az iflas eden İzlanda kadar etkilenmiştir. Hatta bu ülke tekrar pozitif büyüme rakamlarını yakalamışken Türkiye henüz bunu başaramamıştır. Aynı şekilde ABD krizden Türkiye'ye göre çok daha az etkilenmiştir. Üstelik bu sonuç ABD ve Avrupa'da bankaların ve aracı finans kuruluşlarının battığı, Türk bankalarının ve firmalarının ise krize nakit bolluğu içinde yakalandığı bir ortamda ortaya çıkmıştır. Bundan yaklaşık 1,5 yıl önce paradigmanın değiştiğini, hükümetin enflasyonu göze alarak para basması gerektiğini çeşitli ortamlarda belirtmiştik. Eğer o zaman piyasaya para enjekte edilmiş olsaydı, bugün bu olumsuz tablo ile karşılaşılmazdı. Ne yazık ki tren kaçmıştır.
Daha da vahim olan Türkiye ekonomisinin bu olumsuz performansının, kendisinden kaynaklanmayan (bu manada teğet geçen) bir krizin sonucu olmasıdır. Felaket tellallığı yapmak istemeyiz ama Türkiye ekonomisi eninde sonunda kendi krizini yaşayacaktır. Teğet geçen krizin ekonomiyi bu denli etkilediği dikkate alındığında Türkiye ekonomisinin kendi krizinin ne gibi sonuçlara yol açacağını düşünmek basiretli iktisatçıların uykularını kaçırmaktadır. Karar vericilerin hâlâ masal anlatmaya devam etmesi bir ironi olarak ortada durmaktadır.