Kürtler, Ortadoğu haritasını değiştirebilir mi?
Serraf ÖZDEMİR / Dortmund Ünv. Doktora Öğr.
Kuzey Irak'ta kurulan Kürt-otonomisi ve bu yönetime verilen ABD desteği Suriye, İran ve Türkiye'deki ayrılıkçı Kürtler'i de hareketlendirdi. Ortadoğu'da geniş katılımlı bağımsız bir Kürt devletinin kurulabileceğine dair umutları artırdı. Bölge ülkelerinde yasayan Kürt toplulukları genel olarak yaşadıkları topraklarda adı ne olursa olsun bir tanınma arayı içindeler. Bu tanınmanın niteliği ve niceliği konusunda ise kafalar oldukça karışık. Öyle ki tanınma istemi konusunda yelpaze kültürel tanınmadan, özerklik arayışı ve son günlerin moda deyimi anayasal ortaklığa kadar geniş bir acılım gösteriyor. Ama bir diğer konuda kafalar son derece berrak; adi ne olursa olsun bu tanınma anayasayı bağlayıcı, hukuki dayanağı olan bir tanınma olmalıdır.
Bağımsızlıkçı Kürtler için, Ortadoğu'daki Kürt sorununun çözümü açısından nasıl ki Kuzey Irak'taki Kürt-otonomisinin kurulması bir başlangıç/milat oluşturuyorsa, Türkiye'deki Kürt sorununun çözümü de tüm bölgeyi kapsayacak nihai çözüm için bir düğüm olarak görülüyor. Başka bir ifadeyle Ortadoğu'daki Kürt düğümünü Türkiye çözecektir. Bu sadece Kürtler'in ortak görüşü değil, içinde önemli ölçüde Kürt nüfusu barındıran ülkelerde bunun farkındalar. Coğrafya, Kürt-demografik yapısı ile sosyal ve politik şartlar bunu dayatıyor.
Eğer Ortadoğu'daki Kürt düğümünü Türkiye-Türkiyeli Kürtler çözecekse ki bu konuda tüm bölge Kürtler'i bir görüş birliği içindeler Türkiye'deki ayrılıkçı Kürtler'in temsilcisi olarak PKK'ya önemli görevler düşüyor. Bu tarihi fırsatı kaçırmak istemeyen PKK üst yönetimi- ya da yönetimleri mi demek gerekiyor! Bu doğrultuda bundan böyle Türkiye'ye yönelik şiddetin dozunu artıracaktır.
Hemen belirtmekte yarar var ki, genel olarak Türkiye kamuoyunda PKK eylemlerinin dozunun artmasına gerekçe olarak Kuzey Irak'taki kampların Türk jetleri tarafından bombalanması, örgütün çöküş içinde olması dolayısıyla moral desteğine duyduğu ihtiyaç ve bu grubun bizzat Türk derin devleti olarak nitelendirilen Ergenekon davasıyla ilintilendirilmesi suretiyle açıklanmaya çalışılmaktadır. Son vurgulamayı parantez içine almak kaydıyla (Kamuoyunda anlaşıldığı üzere PKK, Türk derin devletinin bir organizasyonu, bir türevi ise, bundan aslında Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kürtler'in bağımsız olabilme ve bir gün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden kopabilme istemini hakli bir talep olarak görüyor ve bu gelişmenin kendi kontrolü altında gerçekleşmesi için de bizzat bölücü bir hareketi organize ediyor gibi bir sonuç da ortaya çıkmıyor mu?) bu görüşlerin doğruluk payı olmakla birlikte ne yazık ki bu satırların yazarı için bu açıklamalar tek basına yeterli olmaktan uzak hatta tali -ikincil- nedenler olarak kabul edilmektedir.
Çünkü PKK kuruluş tarihinden bu yana ilk defa bu denli ciddi tarihi bir misyon yüklenmiş görünmektedir. Üstelik bu misyonu kendiliğinden sahiplenmemiş, diğer bölge ülkelerindeki ayrılıkçı Kürtler tarafından bu misyonu gerçekleştirmekle yükümlü kilinmiş bulunmaktadır. PKK'nın bu misyonunun adi, ister barış ister savaş yolu ile olsun Ortadoğu'daki Kürt düğümünü çözmektir. Bunun için planlar çoktan yapılmış ve uygulamaya konulmuştur bile. Kuzey Irak Kürt Yönetimi tüm reddedişlerine karşın PKK'yı yeterince koruyup kollamakta ve hatta cesaretlendirmektedir. Türk hükümetinin Kuzey Irak Kürt Yönetimini bir turlu açıkça tanımaması ve muhatap olarak kabul etmemesi de Barzani yönetiminin elini güçlendirmektedir.
PKK kendi açısından Türkiye'ye hem bir sure vermiş hem de AB ile ilişkilerinin seyrini bekleyip görme eğilimine girmişti. Çünkü PKK için Türkiye-AB ilişkileri beklentilerini gerçekleştirecek kapıyı aralayabilir di? Ancak Türkiye-AB ilişkilerinin adeta durma noktasına gelmesi PKK'yı karamsarlığa itti ve PKK yönetimi kadar tabanında da Kürt sorununun çözümü için örgütün daha kararlı bir tutumla inisiyatifi ele alması görüsü oluştu. Örgüt bu doğrultuda ve üstlendiği misyonun sonucu olarak tıpkı Filistin Kurtuluş Örgütü'nün bir zamanlar tüm Filistinlilerin temsilcisi olması gibi Türkiye'de yasayan tüm Kürt kökenli Türk vatandaşlarının temsilcisi ve sözcüsü olmak istiyor. Bunun için Örgüt yöneticileri, PKK'yı Türkiye Kürtleri'nin içselleştirmesini istiyor hatta kaba bicimde dayatıyor. Böylece PKK meşrulaşacak, Kürt halkı nezdinde onanacaktır. Kendi halkı nezdinde meşrulaşmış bir PKK'nın dünya kamuoyunda meşrulaşması da hızlı bir seyir izleyecektir. Öngörülen meşrutiyeti dayatma yoluyla olsa da kazanmak için atılacak, atılmakta olan adımlar açık:
1- PKK her vesile ile sokak eylemlerini yaygınlaştırmaya ve bunları meşru demokratik tepkiler adi altında kamufle etmeye özen gösteriyor, aynen Filistinli çocukların taşlı-sopalı sokak eylemleri ya da İsrail polisi/jandarması karşısındaki tutumları gibi…
2- Bölgeyi siyasi otoriteye karşı kapamak. Nitekim Başbakan Erdoğan'ın bölgeye gitmesinin tansiyonu artıracağı yönündeki açıklamalar ve akabinde gerçeklesen protestolar…
3- Şiddet eylemlerini aralıksız olarak tırmandırmak, özellikle Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğusu'nda asker ve polis başta olmak üzere kamu personeline, ülkenin geri kalan kesimlerinde ise tüm sivillere yönelik şiddet eylemlerini artırmak.
4- Şiddet eylemlerini tamamlamak üzere hem askerlere hem de siyasilere karşı üst düzeyde birden fazla suikast düzenlemek, ülkeyi bir kaos ortamına sürükleyerek iç güvenlik sorunu oluşturmak ve bunun sonucunda mutlaka ama mutlaka Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni sürdürülebilir bir iç barış için anlaşma masasına oturmaya zorlamak. Bu gerçekleştiği takdirde PKK'nın talepleri bugünkülerle kıyas kabul etmeyecek geniş acılımlar içerecektir.
Peki, PKK'yı bu kadar cesaretlendiren nedir? Bunu sadece Kuzey Irak'da ki gelişmelerle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki yoksulluk ve issizlikle ya da Türkiye'nin AB'ye giriş surecine paralel olarak gerçekleştirilen demokratikleşmeyle açıklamak, tüm bunların haklilik payı olmakla birlikte olanaksız. Ne yazık ki terör karsısında oluşan hakli tepkinin, öfkenin yanlış bir şekilde ırkçı bir Türk milliyetçiliğine dönüşerek, terörün giderek Kürt kimliğiyle daha fazla özdeşleştirilmesi Türkiye'de bir kimlik ayrıştırması başlatmıştır. Bunun sonucunda büyük kentlerde yasayan ya da kentlileşmiş Kürt kökenli Türk vatandaşları arasından PKK'ya katilim giderek artmaktadır. Bu PKK'nın da beklemediği, ancak örgütü sevince boğan bir gelişmedir. Ne yazık ki bunun tek nedeni PKK değildir!