Libananco'yu kaybetti üstüne15 milyon $ ödeyecek

Libananco davasının lehte sonuçlanmasıyla 23,5 milyar dolarlık dünyanın en yüksek tazminat talep edilen davalarından birini kazanmış oldu. Bu kararla Türkiye, yaklaşık 15 milyon 602 bin dolarlık dava masraflarını da tahsil edebilecek.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

ANKARA - Libananco davasının lehte sonuçlanmasıyla, Türkiye, 23,5 milyar dolarlık dünyanın en büyük tazminat davalarından birini kazanmış oldu. Bu kararla Türkiye, yaklaşık 15 milyon 602 bin dolarlık dava masraflarını da tahsil edebilecek.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yetkililerinden alınan bilgiye göre, Libananco davasına neden olan gelişmeler 2002 yılına dayanıyor.

O dönemde, "Uzan'lara ait 1952'de kurulan ÇEAŞ ve 1955'te kurulan Kepez elektrik şirketlerinde bir takım usulsüzlükler yapıldığı, buralardan elde edilen gelirlerin Uzan'ların kontrolündeki başka şirketlere aktarıldığı, başka elektrik şirketlerinin sektöre girmelerinin ya da faaliyetlerinin engellendiği, Elektrik Piyasası Kanunu'na aykırı uygulamalar yapıldığı, bir takım usulsüzlüklerle yatırım maliyetlerinin yüksek gösterilip bunun faturasının da tüketicilere çıkarıldığı" iddiaları üzerine devlet harekete geçti.

Söz konusu şirketlerle yapılan imtiyaz sözleşmeleri 2002'de sona erdirildi, şirketler Uzan'ların kontrolünden alındı. 2005 yılında Başbakanlık ve Maliye Bakanlığına, Libananco isimli Güney Kıbrıs menşeli bir şirketten mektup geldi. Mektupta, "ÇEAŞ ve Kepez, el konulmadan önce bize devredilmiştir" ifadelerine yer verildi. Libananco, "Biz uluslararası bir yatırımcıyız, bu şirketleri devralmıştık. İmtiyaz sözleşmelerini bize tazminat ödemeksizin ve haksız bir şekilde iptal ettiniz" diyerek yaklaşık 10,1 milyar dolar, faizleri ve yoksun kalınan karla beraber 23,5 milyar dolara ulaşan talepte bulundu.

Bu talebin kabul edilmemesi üzerine, 19 Nisan 2006'da Dünya Bankası bünyesinde uluslararası yatırımcıların korunması için oluşturulan tahkim merkezi ICSID'de dava açıldı. Bu merkeze, gelişmiş ülkelerdeki yabancı yatırımcıların, gelişmekte olan ülkelere yapacakları yatırımlarda yaşadıkları sorunları objektif ve hızlı bir şekilde çözme işlevi yüklenmişti.

Libananco davasına ilişkin ICSID'da 2011'e kadar süren uzan bir yargı süreci yaşandı. Sonuçta Libananco'nun açtığı dava 192 sayfalık bir kararla 2 Eylül 2011'de oy birliğiyle reddedildi.

İkinci davada strateji değişti

ICSID kararları temyize götürülemediği için iddia tarafı kararın iptalini talep etti. İptal davası ise 20 Aralık 2011'de açıldı.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yargılamanın ikinci aşamasında, ana davadan birlikte çalışılan yerli ve yabancı hukuk bürolarıyla yollarını ayırdı. İptal talepli dava uzmanlık gerektirdiği için, bu alanda çalışan sınırlı sayıdaki hukuk bürolarından biri seçildi.

Türkiye'nin bu aşamadaki tercihi İsviçre menşeli Lalıve Hukuk Bürosu oldu ve Türkiye'yi Dr. Veijo Heiskanen, Matthias Scherer, Laura Halonen ve Dr. Martin Dawidowicz'den oluşan 4 kişilik hukukçu kadrosu ve bakanlık personelinden oluşan bir ekip savundu.

İptal davasında ise Türkiye'ye karşı, "Uzan'lara yönelik yasa dışı dinlemeler yapıldığı, bu şekilde savunma hakkının çiğnendiği ve yargılama sürecinde silahların eşitliği ilkesinin zedelendiği, Cem Uzan'ın siyasi kimliği nedeniyle hedef olduğu" gibi iddialar yöneltildi.

Türkiye'nin savunmasında ise "Türkiye Cumhuriyeti'nin egemen bir devlet olduğu, her devlet gibi mahkeme kararıyla suç işleyen kişileri izleme hakkı bulunduğu, Cem Uzan'ın yurt içinde ve dışında başka bir takım suçları nedeniyle uluslararası bir suçlu olduğu, Motorola ve Nokia davası nedeniyle hakkında ABD'de verilmiş ve kesinleşmiş hüküm bulunduğu, halen Interpol tarafından kırmızı bültenle arandığı ve kendisine siyasi sığınma hakkı tanıyan Fransa dışına çıkamadığı, Türkiye'de de İmar Bankası, İmar Off Shore ve kara para aklama davalarında tarihe geçecek bir takım yolsuzluklar yaptığı, dinlemelerin de bu süreçlere ilişkin ve mahkeme kararıyla yapıldığı, yargılamayı yapan ilk tahkim heyetince konunun zaten ele alınarak Türkiye'nin haklılığının ispatlandığı" belirtildi.

Taraflara, 6 Mayıs 2013'te yargılamanın kapatıldığı bildirildi ve 120 günlük, uzatmayla 180 günlük karar verme sürecine geçildi. Beklenenden kısa bir süre içerisinde 22 Mayıs'ta çıkan 69 sayfalık kararla Libananco'nun tüm talepleri reddedildi. Ayrıca yaklaşık 15 milyon 602 bin 500 dolarlık dava masraflarının ödenmesine ilişkin daha önce verilen yürütmeyi durdurma kararı da kaldırıldı. Türkiye'nin en kısa sürede bu yolu işleteceği öğrenildi.

Libananco davasının sonuçlanmasıyla Uzan Grubu'nun Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile karşı karşıya geldiği başka bir dava da kalmadı.

"Yargı sistemi açısından da bir sınavdı"

Uzmanlar, Libananco davasıyla Türkiye'nin başından beri kesinlikle kazanacağını vurguladığı bir davayı kazanmasının uluslararası alanda da önemli bir prestij kaynağı olduğu değerlendirmesinde bulundu. Davada ana iddianın, "Türkiye'nin adil yargılamayı engellemek" olduğuna işaret eden uzmanlar, "Türkiye bu davayı kaybetseydi, bu iddia bir hakem heyeti kararıyla hüküm altına alınmış olacaktı. Türkiye sadece davayı kaybetmiş olmayacaktı, tazminatın ötesinde önemli bir prestij kaybı yaşayacaktı. Temyiz süreci aslında Türk yargı sistemi açısından da bir sınavdı" değerlendirmesinde bulundu.

"Karar sürpriz değil"

Enerji Hukuku Araştırma Enstitüsü Başkanı Süleyman Boşça, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kararı şöyle değerlendirdi:

"ICSID nezdinde talep edilen en yüksek tazminat miktarını konu alan Libananco davası, aynı zamanda enerji uyuşmazlıklarında Türkiye'den en fazla tazminat talep edilen davaydı. Davanın kazanılması Türkiye'yi çok rahatlattı. Türkiye haklı olduğu için davayı kazandı. Böyle düşünüldüğünde karar sürpriz olmamalı. Ülkeyi bu kadar meşgul eden, tazminatın büyüklüğü dikkate alındığında teorik olarak tehdit eden bir davanın Türkiye lehine sonuçlanması önemli. Türkiye bu konuda hukuki anlamda çok iyi çalıştı ve olayın en ince ayrıntısına kadar ele alındığı bir hukuk mücadelesi verdi ve bu mücadeleden galip çıktı."