Mal bulmuş Mağribileriz

İlkay Gültaş - Stratejik Planlama Derneği / Başkan Indus Consulting / Genel Müdür

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

30 Mart seçimlerini öyle ya da böyle geçirdik. 17 Aralık’ta kopan fırtına sonrası yine ve yeniden bir gündem bombardımanına tutulmuştuk. Hatta sosyal medyanın orantısız zekası bunu “ortalama bir İskandinav ülkesi vatandaşının hayatı boyunca görebileceği tüm gündemi, bir güne sığdırabildiğimiz” şeklinde yorumlamıştı. İstisnasız her birimiz buna güldük. Hatta bununla övünenlerimiz bile çıktı.

Tüm bu gündem karmaşasının sosyal psikolojisini inceleyen var mı? Bilmiyorum. 

Çocuklarımız ve gençlerimiz bundan nasıl etkileniyor diye umursayan var mı? Ondan da emin değilim. Gittikçe emin olduğum şey ise şu: büyük resmi görememek bizde kronik bir sorun halini almış. Büyük resmi göremediğimiz için de, sürekli bir fırsat kovalama psikolojisi içine sürüklenmişiz. 

Fırsatçıyız biz. Fırsatları değerlendirmeyi “olduğundan büyük bir maharet” sanıyoruz. Önüne ardına bakmaksızın, önümüze çıktığı anda, hoşumuza giderse, işimize de gelirse, bir de kısa vadeli bir kazancın ışığını görebiliyorsak, değmeyin keyfimize.. Hemen atlıyoruz üzerine. 

Mal bulmuş mağribileriz. Reconquista süreci sonrası Endülüs’ün yıkılması ile yaşadıkları topraklardan ayrılarak fakirlik ile tanışan Mağribilere atfen söylenir bu deyim. Fakirlik ve yoksunluk psikolojisi içerisinde gördükleri bir şeyi elde etmek için saldırmalarını anlatır. 

Sahip olduğu topu şantaj unsuru olarak kullanıp, mahalle maçlarındaki yerini garantiye alan çocuklarız biz. Bir türlü sistematik bakış açısı geliştiremiyoruz. Daha iyisini değil de, hep daha kolayını düşünüyoruz. Nasıl daha kolay kazanabiliriz, nasıl daha kolay elde tutabiliriz? Aklımızda, fikrimizde hep daha kolayı var. Layık olanı değil, sadık olanı seviyor olmamız da bundan. Eski köye yeni adetler getirenden hoşlanmayışımız da…

Oysa belki de tüm bu yaşadığımız gündem karmaşasının kök nedeni bu fırsatçı yaklaşımımız...

Önümüze çıkan bir fırsatın önüne ardına baksak, bugünü değil de yarını düşünsek, bugün işimize gelmesini önemseyerek yarın da işimize gelip gelmeyeceğini sorgulayabilsek, bir de uzun vadeli bir kazancın ışığını görmeye çalışsak, kim bilir belki de yaşadığımız sıkıntılar ile karşılaşmıyor olacağız. 

Test çözme teknikleri öğrenerek 4 yanlışa basmadan hayatının sınırını geçmeye çalışan bir nesiliz biz. Daha kolayını aramak yerine daha iyisini aramak ve daha iyisi için çaba sarf etmek gelişimimizin önünü açacak. Göremiyoruz. Basamak basamak, adım adım daha iyinin izini sürmek gelişimimizin lokomotifi olacak. Binemiyoruz. 

Hala hedefleri olmayan bir anlayışla ilerlemeye çalışıyoruz. Bazen hedef koymayı başarabilsek de, o hedefe nasıl gitmemiz gerektiğini planlayamıyoruz. 

Geçiştirilmiş bir gündem maddemizi hatırlayalım:

“2023 yılında kişi başına gelirin 25 bin dolar seviyesine çıkması, GSMH’nın 2 trilyon dolar olması ve ihracatın 500 milyar doları yakalaması hedeflenmektedir…”

Türkiye’yi çok büyük bir işletme gibi hayal edelim. Herhalde Hedef 2023 metninde geçen “2023 yılında kişi başına gelirin 25 bin dolar seviyesine çıkması, GSMH’nın 2 trilyon dolar olması ve ihracatın 500 milyar doları yakalaması hedeflenmektedir…” ifadesini işletmenin vizyon olarak kabul edebiliriz. 

Uluslararası arenada inanılmaz iyi pozisyonlara gelen yöneticiler yetiştirmiş bir ülkeyiz. Bir şirketin, vizyonunu belirledikten sonra yapması gereken şeyin, vizyonu daha kısa vadeli hedeflere kırması ve bu hedeflere ulaşma stratejilerini geliştirilmesi olduğunu çok iyi biliyoruz. Peki, yapıyor muyuz? 

“Ne?” sorusu kolay olan… Yine kolay olanı seçiyoruz. Biz bunu her gündem maddemizde böyle yapmıyor muyuz zaten? 

“Nasıl?” sorusu iyiyi arayan, zor olan, planlama gerektiren… Kaçınıyoruz. 

Yukarıda bugün işimize gelmesini önemseyerek yarın da işimize gelip gelmeyeceğini düşünsek yazmıştım. Artık işletmeler, yarın ile de yetinmiyor. Yarının yarınında ne olacak sorusu ile meşgul olduğunu bildiğim onlarca kurumsal şirket var. 

Biz hala, kimin, hangi ihtiyacını karşıladığının farkında olmayan şirketler gibi ancak “fırsatlar” peşinde koşuyoruz. 

Hala Karadeniz’den petrol çıktı, bor madenleri bilmem kaç trilyon dolar ediyor haberleri ile umutlanmaktan öteye geçemiyoruz… Dün birileriyle dost iken, fırsat çıktığı anda en azılı düşmanı oluvermek bizim kaderimiz mi? Başkalarının politikalarında rol almak yerine politika yapıcı olabilir miyiz? Kim bilir, belki… Ancak, bunun fırsatçı yaklaşım ile olması mümkün değil. 

Belki o dillere destan gündemimize bir de bu açıdan bakabiliriz…