Memur suçları daha etkili şekilde soruşturulmalı

Ahmet ARSLAN / Denetçi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Rüşvet, irtikap, zimmet, ihaleye fesat karıştırma, görevi kötüye kullanma gibi sadece memurlar tarafından işlenebilen suçlar bulunmaktadır. Söz konusu suçlardan irtikap, rüşvet, zimmet, ihaleye fesat karıştırma suçları 3628 sayılı Kanun'a göre doğrudan Cumhuriyet savcıları tarafından doğrudan soruşturulabilirken, görevi kötüye kullanma suçunun savcılar tarafından soruşturulabilmesi için 4483 sayılı Kanun'a göre, memurun görevli bulunduğu kurumdan izin alınması gerekmektedir.

Bununla birlikte, uygulamada özellikle ihaleye fesat karıştırma suçları ile görevi kötüye kullanma suçlarının etkili bir şekilde soruşturulamadığı ve kovuşturulamadığı görülmektedir.

İhaleye fesat karıştırma suçları
İhaleye fesat karıştırma suçu ihalede görev alan kamu görevlileri ile ihaleye katılan kişilerin anlaşma yapmak suretiyle ihalenin haksız bir şekilde belli bir kişi üzerinde bırakılmasını sağlamaları şeklinde işlenen bir suçtur. Böyle bir suçun tespiti hem ihale işlemlerinde usulsüzlüklerin hem de kişiler arasında anlaşmanın ispat edilmesi halinde mümkündür. Bununla birlikte, uygulamada ihaleye fesat karıştırma suçlarına konu ihale dosyalarının işin ehli veya uzmanı olmayan bazı “bilirkişiler”e tevdi edilmesi ve yargı mercilerinin söz konusu kişilerin düzenlendikleri yüzeysel raporların etkisinde kalmaları adaletin tecellisinde sorunlar oluşturmaktadır.

Görevi kötüye kullanma suçu
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 257’nci maddesine göre, görevi kötüye kullanma suçu bu Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, memurlarca görevinin gereklerine aykırı hareket etmek ya ada görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstermek suretiyle kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olma ya da kişilere haksız bir menfaat sağlama şeklinde işlenen bir suçtur.

Söz konusu suçun oluşması için uğranılan zararın sadece maddi yani parasal olması şart olmayıp manevi zarar da suçun bir unsurudur. Örneğin, keyfi şekilde veya ilgili mevzuatı yeterince incelemeksizin bir kamu personeli hakkında işlem yapıp söz konusu personelin itibarının zedelenmesine, ağır üzüntü duymasına ve mesleki gelişimin zarar görmesine neden olan amir hakkında söz konusu kanun maddesine adli soruşturma yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte, maalesef uygulamada keyfi işlem sonucunda kamu personelinin maddi zarar görüp görmemiş olması halinde söz konusu işlem yaptırımsız kalmaktadır. 

Öte yandan, söz konusu suçun soruşturulma usulünde de sıkıntılar bulunmaktadır. Şöyle ki; 4483 sayılı Kanun'un 4’üncü maddesine göre, “Cumhuriyet başsavcıları, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin bu kanun kapsamına giren suçlarına ilişkin herhangi bir ihbar veya şikayet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde ivedilikle toplanması gerekli ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri tespitten başka hiçbir işlem yapmayarak ve hakkında ihbar veya şikayette bulunulan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesine başvurmaksızın evrakın bir örneğini ilgili makama göndererek soruşturma izni isterler.

Diğer makam ve memurlarla kamu görevlileri de, bu kanun kapsamına giren bir suç işlendiğini ihbar, şikayet, bilgi, belge veya bulgulara dayanarak öğrendiklerinde durumu izin vermeye yetkili merciye iletirler.”

Söz konusu kanun maddesine göre cumhuriyet savcıları bir kamu görevlisinin görevi kötüye kullanma suçu işlediğine ilişkin somut ve ciddi bilgi veya belgelere dayanan ihbar veya şikayet aldıklarında hakkında suç isnadında bulunulan memurun kurumundan soruşturma izni istemekle görevli ve yükümlüdür. Savcıların bu tür ihbar ve şikayetlere konu işlemleri kamu idaresinin iç idari işlemi olarak değerlendirmesi veya şikayetini ilgili kamu idaresine yapması yönünde ihbar ya da şikayette bulunana telkin veya tavsiyede bulunma hak ve görevi bulunmamaktadır. Böyle bir durum özellikle genel müdür, genel sekreter, daire başkanı gibi üst düzey bürokratların soruşturmalarının etkisiz kalması sonucunu doğurmaktadır. Zira söz konusu kişiler hakkında kurum içinde yapılan ihbar veya şikayetler ya ihbar veya şikayette bulunana mobbing işlemleri yapılmasına ya da şikayet edilen kişilerin kurumsal taassup, siyasi/konjöktürel gibi saiklerle korunması sonucunu doğurmaktadır. Kaldı ki, cumhuriyet savcılarına ihbar veya şikayette bulunan kişi kurum içi şikayette sonuç alamayacağını düşündüğü ya da çeşitli nedenlerle kurum içi şikayette bulunmaktan çekindiği için savcılara böyle bir ihbar ve şikayette bulunma gereğini duymuştur.

Denetim elemanları raporlarını doğrudan Cumhuriyet savcılarına gönderebilmelidir
Denetim elemanlarınca yapılan inceleme veya denetimler sırasında memurların 4483 sayılı Kanun kapsamında suç konusu teşkil eden işlemlerinin tespit edilmesi halinde düzenlenen raporlar söz konusu kanunun 4’üncü maddesine istinaden memurun bağlı olduğu kuruma gönderilmektedir. Bununla birlikte, yukarıda da belirtildiği gibi raporların savcılar yerine kurumlara gönderilmesi halinde kurumsal taassup, siyasi/konjöktürel gibi saiklerle bazı memurlar hakkında düzenlenen raporlar etkisiz hale getirilebilmektedir. 

Bu nedenle, memurların işledikleri suçlarla ilgili olarak denetim elemanlarınca düzenlenen bütün raporların doğrudan cumhuriyet savcılarına gönderilmesini sağlayan açık yasal düzenlemelerin yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

Sonuç
Kamu yönetiminde hesap verebilirliğin sağlanması ve hukuk devletinin tesis edilmesi için özellikle görevi kullanma suçlarına ilişkin ihbar ve şikayetlerin savcılar tarafından daha ciddi şekilde incelenmesi ve memurların işledikleri suçlarla ilgili olarak denetim elemanlarınca düzenlenen bütün raporların doğrudan cumhuriyet savcılarına gönderilmesini sağlayacak düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.