Merkel değil, Sarkozy..

AB Bakanı ve Başmüzakereci Bağış, "Bugüne kadar Almanya hiçbir faslı bloke etmedi. Tam tersi Almanya'nın dönem başkanlığında, Sayın Merkel'in başbakanlığında biz 3 faslın müzakeresini açtık. Ama Sarkozy öyle değil" dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

 
ANKARA - AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Türkiye'nin AB süreciyle ilgili tereddütleri olduğu yönündeki sözleriyle ilgili olarak, "Sayın Merkel bunu her vesileyle söylüyor, ama süreci engellemeye yönelik hiçbir çabası da olmadı. Bugüne kadar Almanya hiçbir faslı bloke etmedi. Tam tersi Almanya'nın dönem başkanlığında, Sayın Merkel'in başbakanlığında biz 3 faslın müzakeresini açtık. Ama Sarkozy öyle değil. Sarkozy en kilit 5 faslı seçip onları engellediğini iddia etti" dedi.
 
AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Ankara'da Gazeteciler Cemiyeti üyeleriyle sohbet toplantısında bir araya geldi.
 
Bağış, Türkiye'nin diğer alanlarda olduğu gibi medya alanında da büyük ilerleme kaydettiğini ve birçok ülkeyi geride bıraktığını söyledi. Türkiye'de medya kuruluşlarının birçok ülkeden daha hızlı haber akışı sağlayabilen bir duruma geldiğini ifade eden Bağış, "Artık bizim ajanslarımız uluslararası ajanslar içerisinde en saygın ajanslardan sayılmaya başlandı. Bunda da her birinizin çok çok büyük katkıları var" dedi.
 
AB sürecinin Türkiye'nin kalkınmasını ve demokratikleşmesini sağladığını ifade eden Bağış, "Bu ülkede demokrasinin sekteye uğramasının en büyük mağdurları basın mensupları olmuştur. Her darbede bundan en çok zarar görenler sizin cemiyetinizin üyeleri olmuştur. Türkiye'nin bir daha darbe endişesi dahi yaşamaması için en önemli sigorta poliçesinin AB süreci olduğunu hatırlatmak isterim" dedi.
 
"AB süreci olmasaydı DGM'ler olurdu"
 
Bağış, "AB süreci olmasaydı bu ülkede hala Devlet Güvenlik Mahkemeleri olurdu. Sizin meslektaşlarınız da oralarda çok daha sıkıntılı günler yaşıyor olabilirlerdi. Bunu söylerken Türkiye'nin yargısının da mükemmel olduğunu iddia etmiyorum. Çünkü bizzat yargı mağduru olmuş bir kişi olarak, bu ülkede devlet makamlarında bulunmuş biri olarak ben de yargılandım. Hem de 'millet neyse vekili de o olmalıdır' dediğim için yargılandım. Ama yargımızın da AB standartlarına gelebilmesi için çabalamamız lazım" dedi.
 
Türkiye'nin AB standartlarının üzerine çıkması ve ülke çıkarları için medyayla birlikte çalışmanın önemine işaret eden Bağış, "Artık medyamızın uzaktan kumanda eden veya edilen bir araç haline gelmeyeceğinden emin olmamız, medyamızın da AB standartlarına kavuşmasıyla gerçekleşecektir" diye konuştu.
 
1980 darbesinde 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendiğini, 3 bin 315 yıl toplam hapis cezası verildiğini, 31 gazetecinin cezaevine girdiğini, 300 gazetecinin saldırıya uğradığını, 3 gazetecinin de silahla öldürüldüğü, gazetelerin 300 gün yayın yapamadığını, 13 büyük gazete için 303 dava açıldığı bilgisini veren Bağış, "Türkiye o karanlık günlere bir daha dönmesin. Onun için bizim istikrarımızı mutlaka korumamız lazım. Türkiye'de çok şükür o dönemler kapandı" dedi.
 
Hocalı katliamı
 
[PAGE]
 
 
Hocalı katliamı
 
Hocalı katliamının 21. yılı olduğunu hatırlatan Bağış, katliamı kınadı ve Türkiye ve Azerbaycan'ın tek millet iki devlet olarak haklı tezlerini uluslararası platformlarda duyurmak için çaba gösterdiğini söyledi. Bağış, "Bundan 100 yıl önce olan olayları temcit pilavı gibi sık sık çarpıtarak gündeme getirenler 21 yıl önce gerçekleşen bu katliamı görmezlikten geliyor" dedi.
 
Çöp poşetlerini alıp ayna olarak kullansın
 
Bağış, Belçika'da aşırı sağcı bir partinin önde gelen isimlerinden Filip De Winter'in sosyal medyada paylaştığı fotoğrafa da değinerek, şunları söyledi:
 
"Belçika'da bir İslamofobi örneği daha yaşandı. Bir tanesi çıkmış, insan diyesim gelmiyor, küstah bir varlık, çöp poşetleriyle çarşaf giymiş hanımları yan yana koyarak 'aradaki farkı bulunuz' diye bir çağrıda bulunmuş. Bunlar Avrupa'da tamamen ayrımcılığa yönelik, insanlar arasında düşmanlık hissiyatını geliştirmeye yönelik provokatif çabalardır. Aslında o çöp poşetlerini alıp ayna olarak kullansaymış daha isabetli bir kıyaslama yaparmış. Bu tür düşmanca duygularla yaklaşanlar belki çöp poşetlerine daha iyi işlev kazandırmış olurlar. Kendilerinin fotoğraftaki yerini karıştırmışlar."
 
"Limana liman, yola devam"
 
[PAGE]
 
"Limana liman, yola devam"
 
Türkiye'nin AB sürecinin çok uzadığını söyleyen Bağış, bunu Avrupalıların itiraf ettiğini dile getirdi. Bağış, Fransa'nın bazı fasıllar üzerindeki engelleri kaldıracağını ilan etmesinin, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in son Türkiye ziyareti, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın son Avrupa turu ve yakında yapacağı Hollanda ve Danimarka gezilerinin AB sürecinde Türkiye için yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu söyledi. 
 
Bağış, Güney Kıbrıs seçimlerine de değindi ve yeni dönemde Kıbrıslı liderlerin birlikte adımlar atarak kapsamlı bir barışa ulaşmasını ümit ettiklerini belirtti. Merkel'in Türkiye temaslarında sık sık Ankara Protokolü'ne atıfta bulunduğunu hatırlatan Bağış, şunları kaydetti:
 
"Hodri meydan. Lufthansa Ercan Havalimanı'na seferler düzenlemeye başlasın, Türkiye Cumhuriyeti havalimanlarını da açar, deniz limanlarını da açar, hava sahasını da açar. 1987'ye kadar limanlarımız açıktı. Bu tanıma anlamına gelmiyor. Yarın açmamız da tanıma anlamına gelmez. Ama Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşları AB'nin 26 Nisan 2004 tarihli kararına rağmen, o karar uygulanmadığı için hala izolasyon altında, ambargolar altında bunca sıkıntı yaşarken kimse Türkiye'den tek taraflı olarak limanlarını açmasını beklemesin. Limana liman, yola devam. Buyurun siz kendi havalimanınızı açın, biz de limanlarımızı açalım. Türkiye'nin mütekabiliyet konusundaki hassasiyeti diplomatik tarihimiz boyunca her zaman iyi bilinmiştir."
 
"Tarih Oettinger'in haklı olduğunu gösterecek
 
Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Bağış, "62 yaşındayım. Ölmeden önce AB'ye üye olduğumuzu görebilecek miyim" sorusuna, "Şahsi düşüncemi paylaşayım. Bunu AB'nin enerji komiseri Günther Oettinger geçen hafta söyledi. Biz böyle çalışmaya devam edersek 10-20 yıl içinde onlar bizim üye olmamız için çok farklı taleplerle gelecekler. Biz belki nazlanacağız" karşılığını verdi.
 
Oettinger'e bu sözlerinden dolayı çok eleştiri geldiğini belirten Bağış, "Ama tarih onun ne kadar haklı olduğunu gösterecek" diye konuştu.
 
"Merkel'i Sarkozy ile aynı kefeye koymak hakkaniyetli olmaz"
 
[PAGE]
 
"Merkel'i Sarkozy ile aynı kefeye koymak hakkaniyetli olmaz"
 
Bağış, Merkel'in Ankara ziyaretinde tereddütleri olduğu yolundaki sözlerini hatırlatan ve "Nedir tereddütleri" diye soran bir gazeteciye de "Yiğidi öldür hakkını ver derler. Bizim Sayın Merkel ile ilgili bir konuda dürüst olmamız gerekir" dedi ve şöyle devam etti:
 
"Sayın Merkel bunu her vesileyle söylüyor, ama süreci engellemeye yönelik hiçbir çabası da olmadı. Bugüne kadar Almanya hiçbir faslı bloke etmedi. Tam tersi Almanya'nın dönem başkanlığında, Sayın Merkel'in başbakanlığında biz 3 faslın müzakeresini açtık. Ama Sarkozy öyle değil. Sarkozy en kilit 5 faslı seçip onları engellediğini iddia etti. Konsey kararıyla 8 faslın daha engellenmesi için önemli rol oynadı. Onun için Sayın Sarkozy ile Sayın Merkel'i aynı kefeye koymayı çok hakkaniyet içinde görmüyorum. Sayın Merkel Türkiye'nin AB sürecine destek veriyor, 'sonucuna bakarız' diyor. Ona 'biz de bakarız' diyoruz. Ben de bugün Türkiye'nin kesin üye olacağına dair bir güvence vermiyorum."
 
Ecevit darbe mağduru olarak AB'nin önemini anladı
 
Bağış, bir başka soru üzerine de Türkiye'nin AB'ye muhtaç bir ülke olmadığını, AB'nin Türkiye için önemli, ancak "olmazsa olmaz" bir süreç olmadığını ifade etti.
 
Bağış, Bülent Ecevit'in 1979'da AB'nin davetine "hayır" dediğini, 1999 Helsinki zirvesindeyse çok çaba sarf ettiğini söyledi. Bağış, şöyle konuştu:
 
"Hep düşünmüşümdür. Aynı Ecevit, 1979 ile 1999 arasında ne oldu da o kadar reddettiği AB'ye dört elle sarıldı. Ne oldu diye düşününce Zincirbozan diye bir şey çıkıyor karşınıza. Sayın Ecevit bizzat kendisi bir mağdur olduğu zaman, demokrasinin sekteye uğramasının, darbenin mağduru olduğu zaman AB'nin önemini anlamış ve belki de pişmanlık duyarak o hatasını gidermek için 1999'da muazzam bir performans ortaya koymuş. Onun da hakkını vermek lazım."