Meslek onuru için savaşan bir duayen Nezih Demirkent

Ayrılıklar acıdır, bazıları insanın içinde derin yaralar bırakır. Hatta kimileri bununla baş edemez, adeta derin bir uçuruma savrulmuş gibi olur. Yalnız kimileri ise böyle durumlarda sırtında ceketi, elinde bir gazetenin imtiyaz hakkı ile yeni bir başlangıca adım atar.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Hüseyin VATANSEVER

Nezih Demirkent de bir gazete ile yeni bir başlangıca cesur bir adım atmıştı 1980 senesinde… O zamanlar günlük siyasi bir gazete olan DÜNYA, köklü bir geçmişe rağmen dikkat çeken bir yayın değildi.

Nezih Bey ise o günlerde 50 yaşında, hemen hemen 30 yıllık kariyer sahibi bir gazeteciydi. Pek çok insanın artık emeklilik hayali kurduğu bu durumda, günlük bir siyasi gazeteyi Türkiye’de eşine rastlanmamış şekilde ekonomi gazetesine dönüştürmüştü. Tabii “Batı’da örnekleri vardı.

Bunlardan birini taklit ederek, neden yapılmasın ki” diye günümüzde bu girişimi hafife alanlar olabilir. Yalnız günümüzün koşullarından sıyrılıp o günlerin Türkiye’sini ve ekonomi dünyasını hatırlamakta fayda var. Başbakan Süleyman Demirel, 1979 yılında müsteşarlık görevine getirdiği Turgut Özal’a yeni bir ekonomik istikrar programı hazırlama görevi vermişti. Kısa sürede hazırlanan bu program, 24 Ocak 1980’de kamuoyuna açıklandı.

O zamana kadar uygulanan ithal ikameci büyüme stratejisi terk edilerek, dışa açık büyüme stratejisi uygulamaya konulmuş oldu. Böylece Türkiye serbest piyasa ekonomisine geçişte ilk adımı atmış oldu. Özel girişimciliğin öne çıktığı bu yeni dönemde büyüme ihracata dayalı olacaktı. Küresel rekabette söz sahibi olmak adına iş dünyası verimliliği sağlayan ve kârlılık getiren yeni iş modellerine yönelecekti. Elbette ki yeni yatırımlar ülkenin çehresini değiştirecekti.

Toplumsal güven uğrunda inatçı çaba

 Tabii ki Nezih Bey bu durumu ön gören tek kişi değildi. Ancak ekonomi gazetesi çıkacaksa bunun nasıl yapılacağı hakkında fikri olan ve belirli bir iş modeli etrafında harekete geçen sayılı kişilerdendi. Çünkü o kelimenin tam anlamıyla duayen idi.

Türk edebiyatının önemli yazarlarından ve gazeteci kişiliği de bulunan Tarık Dursun K. da Nezih Bey’i bir “duayen” olarak anıyor ve şöyle açıklıyordu: “Yaşı gereği değil; mesleğe gösterdiği “vefa”, nicedir yitirilen meslek onuru için verdiği savaş ve yeniden mesleğe kazandırmaya çalıştığı eski toplumsal güven uğrunda harcanan inatçı çabaları ile duayen. İşimizi hepimizden iyi biliyor.

Çünkü gazetenin her kademesinde çalıştı, görev aldı. Muhabirlikten sayfa düzenlemeciliğine, yazı işleri müdürlüğünden iç yönetime, oradan genel yayına, genel yayından da gazete sahipliğine kadar.” İlk önce gazetenin net bir şekilde tanımlanmış Yayın İlkeleri oluşturuldu.

Aslında bu ilkeler Türk basınında bir manifesto niteliği taşıyordu. Gazetecilik okura karşı samimi olmayı gerektiren bir faaliyet alanıydı ve okur sizin dünya görüşü ile ortaya koyduğunuz iş arasında zıtlık görürse yayınınıza asla itibar etmezdi.

Zaten Nezih Bey de “Para kazanılır ama prestij asla satın alınamaz” sözüyle bilinen bir kişiydi. Yayın İlkelerine ise kısaca göz attığımızda habere yorum katmaktan, sansasyon ve şantajdan kaçınan bir anlayış benimsendiği görülür. Bu anlayışın DÜNYA'nın değerini artıran ve günümüze kadar ulaşmasını sağlayan temel olduğunu söylemek mümkün.

Gazetesi Anadolu’nun sesi oldu

İş dünyasını bir bütün olarak gören Nezih Bey, Anadolu’ya büyük önem veriyordu. Girişimcilik ve yatırımcılığın Anadolu’da gelişim göstermesinin başta sanayinin ilerlemesini sağlamakta ve ülkenin gelişmesinde katkısının yadsınamayacak kadar büyük olduğunu düşünüyordu.

DÜNYA Gazetesi de bu doğrultuda örgütlenmişti. İstanbul merkezinde olmakla birlikte Anadolu’daki bölge temsilcilikleri sayesinde ülkenin bütününü kapsadığı gibi iş dünyasının kılcal damarlarına kadar ulaşıyordu. Daha henüz Türkiye’de “Anadolu Kaplanları” deyimi bulunmuyorken DÜNYA, yurdun dört bir yanından haber toplamakla sadece iş dünyasının o gün için mevcut ana aksının yanı sıra yükselen Anadolu’yu da sayfalarına taşıyordu.

Günümüzde ihracatçı firmalar, dev holdingler, yüksek hacimli üretime olanak tanıyan üretim tesisleri ve büyük organize sanayi ve serbest ticaret bölgeleri bulunan Anadolu’ya bakınca gayet normal karşılanabilir. Bununla beraber 1980’li yıllarda bu atılımları yapmak büyük bir ön görü ve vizyon gerektiriyordu. Nezih Bey ince zekasından ötürü çekinilen ve saygı duyulan birisiydi. Ancak babacan bir kişiliği de bulunuyordu.

Eğer ki birisinin işe ihtiyacı varsa Nezih Bey mutlaka o kişiye uygun bir iş bulurdu. Diğer yandan Nezih Bey gençlere değer veren biriydi. Bu kadar yoğun mesaisi olan birisinden beklenemeyecek kadar gençlere zaman ayırdığı olurdu. Bugün meslek hayatında ileri noktalara ulaşmış pek çok kişi Nezih Beyin bu ilgisi sayesinde gazeteciliği yaşamının bir parçası haline getirmiştir. Nezih Bey’e göre gazetecilik bir yaşam tarzıydı.

Gece-gündüz ya da tatil gibi bir şey bu meslekte söz konusu olamazdı. Hiç beklenmedik bir anda habere konu olacak bir olay gelişebilir, bambaşka bir planlama ile başladığınız gün, haber yetiştirebilmek için sabahlamakla noktalanabilirdi. Ayrıca Nezih Bey, insanların kariyer yolculuğuna rehberlik ederek derinlik kazandıran bilge bir ustaydı. Bu noktada küçük bir parantez açarak sözü Nezih Bey’e bırakalım: “Kırk yıldan fazla oldu. Hemen her gün yazıyorum.

Daha doğrusu yazmaya mecburum; bir zamanlar haber yazardım, şimdi gözlemlerimi aktarıyorum. Bu arada deneyimlerimi yazmamın gerekli olduğuna karar verdim. Salı günleri mesleğin güncel olaylarına değinerek bildiklerimi aktardım. Bunu yaparken herhangi bir sistematik izlemedim. Çünkü ben “hoca” değilim olsa olsa “usta” olabilirim.”

Gazete patronluğu değil gazeteci kimliği baskındı

 Yol gösterici bir yönü bulunuyordu ve onun tavsiyelerini dinleyerek mesleğinde üst seviyelere ulaşan çok kişi oldu. Şüphesiz ki iş dünyasını, ekonomiyi, ülke ve dünya gündemini yıllar boyunca özenle takip ediyor olmasıyla edindiği büyük mesleki birikimin yanı sıra kendisinin geniş bir vizyonu bulunuyordu.

Ayrıca Nezih Bey çok yönlü bir kişiliğe sahipti. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştu. Gazeteciliğe spor muhabiri olarak başlamıştı. Lisede voleybol ve hentbol oynamıştı, yüzmeyi çok iyi bilirdi.

Aynı zamanda voleybol antrenörlüğü yapmış olan Nezih Bey, gerek sporla gerekse gazetecilikle ilgili birçok organizasyonda idari görevler aldı ve yöneticilik de yaptı. Muhabirlikten başladığı meslek yaşamında gazete sahipliğine kadar uzanan bir yol yürüdü. Her ne kadar gazete patronu kimliği ile bir iş insanı olarak görülse de onun gazetecilik kimliği her zaman baskındı. Bir acı ayrılık ile Babıali’nin son yangını 11 Şubat 2001’de yaşandı, bu sefer yangın yüreklerdeydi.

Nezih Bey bir kalp krizi ile aramızdan ayrılmıştı ve kendisini “Nezih Baba” diyerek anan binlerce basın emekçisi onu son yolculuğuna uğurladı. Türk basın tarihinde “Duayen” unvanının hakkını veren Nezih Demirkent, yaklaşık 70 yıl süren ömrünün 50 yılını gazetecilik mesleğine adamıştı. İlgiyle takip edilen Salı Yazıları ile mesleki yolculuğunu devam ettiren Nezih Beyi meslekten sadece ölüm ayırabilmişti.

Dolu dolu yaşadığı hayatının son Salı Yazısı 6 Şubat 2001’de yayımlanmıştı. Türk Basının onuru için mücadele eden bir şövalyeyi ve onun gazetecilik yolculuğunu anlatmak için yazılan her şey eksik kalacaktır. Çünkü onun yol göstericiliğine ve ilkelerine ihtiyacımız her zaman bulunacaktır. Öyleyse bu yazının sonunu da Nezih Bey’den kalan son Salı Yazısının son paragrafı ile bitirelim:

Kişisel kavgalar gereksiz

 “Tek merkezden yönetilen ve taraflı yayıncılığa önem verilen medya dünyasında toplam gazete satışları 4 milyonun altında. Televizyonlar izlenmiyor, halkın tepkileri sıkça görülüyor ve biz çalışanlar, bunların hiçbirini önemsemiyoruz.

Çünkü ön yargılıyız, “Bize bir şey olmaz” diyerek kendimizi teselli ediyoruz. Sermaye grupları arasındaki kavgalar sona erdi ve şimdi gazeteciler birbirlerini suçlayarak yok ediyorlar. Bu gidişe karşı çıkılması düşünülmeli. Saygın medya herkese gerekli, güçlü medya gücünü devlete verdiği destekten veya ekonomik güçten değil, halktan alır. Çalışanların bunları bilmesinde yarar var. Kaldı ki; bu düzenin uzun ömürlü olmayacağı görüldü.

Mesleği kendi çıkarları doğrultusunda sonuna kadar kullanmak isteyenler kaybetti, mutluluğu bankacılıkta görenler sanık oldu, koca kurumlar sallanmaya başladı ve arınma dönemi henüz bitmedi. Mesleğin kurallarına saygı duyulursa meslekte başarılı işlere imza atılır, ondan ötesi kısa ömürlü olur. Bunu her gün görüyoruz. İsterseniz internet sitelerini izlemeye devam ediniz. Çünkü her şeyi yazmak mümkün olmuyor.”

Nezih Demirkent (25.09.1930 - 11.02.2001)

Salı Yazıları’ndan notlar...

Gazete, haber demektir

İnanıyoruz ki gazete haber vererek büyür, gelişir ve yaşar. Haberin ilgi derecesine göre verilmesi de şarttır. Bunun için bazen büyük başlık atılır, bazen büyük fotoğraf konulur, hatta bazen ikinci baskı gazete yayımlanır. Bu gerçeği yadırgamamak gerekir. Bu yoldaki tutumumuzu kınayanlar bile, çok kez bizim yolumuzu izlemişlerdir. Gazete, yukarıda da değindiğimiz gibi, sadece belge değildir. Bunun böyle bilinmesinde toplum için yarar vardır. Onun içindir ki, gazeteler haber verir, okurlarına hizmet götürürler. Haberde, hizmette öncü bir kuruluşuz. Çünkü biz bir gazeteyiz.

Gazetecilik sihirli bir iş ama gazeteci sihirbaz mı?

Ülkemizde çok satmak uğruna her şey geçerli sayıldığı için yanlış atılmış bir başlık veya abartılmış, hatta yalan bir haber fazla önemsenmiyor, ancak bunun doğru olmadığı kısa sürede anlaşılıyor. Gazete tirajları da bu yüzden farklı grafikler çiziyor.

Günlük bir yayın organının biner on biner okur alması gerekirken yüz binlere seslenir olması ve sonra aynı şekilde toplu tiraj düşüşler yaşanması bu yüzdendir. Gazetecilik sihirli bir iştir ama sihirbazlık değildir. Meslekin sihri akıl ile maddenin, yani olayın bir araya getirilmesinden kaynaklanır, bu da deneyim sonucu sağlanır. İyi gazetecilerin genelde tecrübeli kişiler olduğu bu yüzden doğru bir görüştür.

Deneyimli gazeteciler ne yanlış tahminlerde bulunur ne de yalan haber yazarlar, hatta haberi yazarken kimseyi güç durumda bırakmamaya da özen gösterirler, ancak deneyimsiz bir sekreterin küçük bir yanlışı tüm görünümü bozabilir. Öyle olunca da bankayı çarpanlar başlığını atanlar, okuru çarpan gazeteciler olur.

İyi gazetecilere ihtiyacımız var

…Aslında iyi bir gazeteci olmak için belli özelliklere sahip olmanın gerekliliği yıllardır anlatılmaktadır. Gazeteci kurnaz olacaktır ama okuru aldatmayacaktır. Kurnazlığını haberi edinmede kullanmalıdır. Akılcı hareket etmeli ve taraf olmamalıdır. Biraz da edebi yeteneği varsa, yani yazdığı okunuyor ya da söylediği dinleniyorsa işini yapmış kişidir.

Gazetenin az ya da çok satması onun görevi değildir. Elbette iyi gazetecide başka nitelikler de olmalıdır, ama bunlar o kadar önemli sayılmaz. Örneğin belleği kuvvetli olmalı, çevre edinmesini bilecek yapıya sahip olması aranır; hatta talihli olması bile istenir. Gazeteci mutlaka araştırıcı olmalıdır. Olayın haberi verilirken gerçekten uzaklaşılmamalı, yöneticiler ise sağ duyuyu asla terk etmemelidir.

… İyi gazetecilerin giderek artacağını zaman içinde teknolojinin getirdiği değişikliklerin yaşanacağına ama insanoğlunun asla bilgi edinmekten vaz geçmeyeceğini bir defa daha vurgulamak isteriz. Bu nedenle basındaki kişisel çatışmalara gazetelerde yer olmadığına işaret ederek tencere dibin kara seninki benden kara misali örneklerin okura yararı olmayacağını söyleyeceğiz. Çünkü okur basının sermayenin elinde olduğunu bilmektedir ama hâlâ ülkede iyi gazetecilerin olduğuna inanmaktadır.