Nasıl bir ticaret odası?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

Nihat BORÇA / İTO üyesi

Herhangi bir kurum hakkında araştırma yazısı yazacağınız zaman doğal olarak önce o kurumun kuruluş yasasını inceleyerek ne maksatla kurulduğunu, neleri yapıp neleri yapamayacağını öğrenmeniz gerekir. Ayrıca dahili yönetmeliklerini de inceleyerek nasıl çalıştığını, işlevlerini ne şekilde yerine getirdiğini de bilmeniz lâzımdır.

 Ben 1959 yılında Eskişehir Ticaret Odası'na kayıt olmuş, zamanında meclis üyeliği murakıplık ve Odalar Birliği delegeliği yapmış, 1998 yılından bu yana ve halen de İTO ya üye 78 yaşında bir meslek mensubuyum. Bu nedenle de ticaret odalarını çok iyi biliyorum ve herhangi bir yasa veya yönetmeliği okumadan odalarla ilgili yorumlar da yapabilirim.

Oda seçimlerinin yapıldığı dönemlerde, biz adaylar, seçim çalışmalarımız için gittiğimiz işyerlerinde en çok şu soru ile karşılaşır ve buna ne cevap vereceğimizi bilemezdik. Şöyle ki, "Bu ticaret odası aidat almaktan ve seçim zamanı bizden oy istemekten başka ne iş yapar?" diyorlardı. Gerçekten ticaret odaları o dönemki devletçi sistem gereği bir mesleki dernek statüsünde kurulmuş, esas işlevler devlet yetkisine bırakılmıştı. Ticaret yapmak isteyen bir kimse; Hangi işi yapacaksın, bu iş kolunda tecrüben var mı ve en mühimi de yeterli sermayeyi temin edebildin mi, gibi önemli konuları araştırmadan sadece bir dilekçe ile tüccar olabilir ve ondan sonra da esnaf siftah yapmadan dükkân kapıyor diye yakınırsınız.

Şimdi bu kadar girişten sonra "nasıl bir ticaret odası" olmalı konusundaki görüş ve önerilerimizi açıklayalım.

1- Açılış izni

Önce ticaret odasının kuruluş kanunu baştan sona değiştirilerek odalara birçok konuda yasal yetkiler ve sorumluluklar verilmelidir. Bugün bilgisayar çağındayız, toplumun sosyal ve ekonomik yapısı bilgisayarlara yükleniyor ve sadece bir düğmeye basarak istediğiniz her türlü bilgiyi anında alabiliyorsunuz. Örneğin bir kentin tamamını, bir mahallenin ve hatta bir sokağın ekonomik yapısı bile her an için bilinebiliyor. Meselâ herhangi bir semtte bir işyeri açılması için müracaat edildiğinde ve düğmeye basıldığında o semtin potansiyeline bakılarak bilinçli bir karar verilir. Eğer o semt uygun değilse hangi semtin uygun olduğu konusunda da bilgi verilir. Bundan sonra ise müracaatçının mesleki deneyimi ile mali durumu incelenir. Ancak o zaman gerekli izin verilir ve böylece esnafın siftah yapmadan dükkân kapatıyoruz şikâyetleri de önlenir. Özetlemek gerekirse herhangi bir iktisadi işyeri açılacağı zaman ticaret odaları çok yönlü ve bilimsel incelemelerden sonra buna izin vermelidir.

2- Ticaret sicili

Ticaret odaları üyelerini kayıt ederken doğal olarak unvan, adres, ortakların kimlikleri, sermaye payları gibi sicil bilgileri ile, iştigal konuları, işlem veya üretim kapasiteleri ile ilgili mesleki bilgileri ve ayrıca firmanın mali portresi ile ilgili olarak yıllık bilânçoları, vergi ve sosyal güvenlik bilgileri güncelleşmiş olarak bilgisayarlarında bulunur. Gerektiğinde ilgililere verilir ve böylece üyelerine çok büyük faydalar sağlanır. Türkiye'de bürokrasi halen artan bir hızla devam ediyor. Hangi kurumla bir işiniz olsa sizden, faaliyet belgesi, vergi levhası, imza sirküleri, ikametgâh ilmühaberi, nüfus cüzdanı sureti ve hatta tapu veya kira kontratı bile istenebilir ve bunların temini saatler alır. Halbuki ticaret odaları üyeleri ile ilgili bu bilgileri hazır olarak bünyesinde bulundurur ve gerektiğinde tek bir işlemle ilgililere aktardığı takdirde üyelerini gereksiz bürokratif formalitelerden kurtarmış olurlar. Ayrıca herhangi bir firma ile ilgili mali bilgiler gerektiğinde ise çok mahrem olmamak kaydı ile en azından protestosu olup olmadığı gibi bilgiler de alınabilmelidir.

3-Üyelerin sorunları ile ilgili olarak verilecek hizmetler

Ticaret odalarında; oda meclisi, yönetim kurulu ve murakıplar dışında "Meslek Komiteleri" adı altında resmi organları da vardır. Esasında odaların en etkin birimi olması gereken meslek komiteleri, yasal yetkileri olmadığı için hiçbir iş yapmadan dururlar. Bu komiteler, aynı meslek kolundaki üyelerini birebir tanıdıkları için onlarla ilgili her türlü bilgileri kolaylıkla temin edebilir ve haksız eylemler yaptıkları takdirde bunun önlenmesini de sağlayabilirler.

Şimdi size iki örnek ile bu komitelerin ne kadar gerekli olduklarını izah edeyim.

a-   Ulusal hipermarket zincirlerinin haksız ve insafsız sömürüleri:

Son 15-20 yıldır ülkemiz adeta bütün büyük mağazalar için bir cennet oldu. Ticari hayatı düzenleyen ve denetleyen ticaret odalarının bu mağazalarla ilgili hiçbir tanzim edici yetkileri olmadığından ve keza adli sistem de çok geç sonuç verdiğinden; bu tür büyük kuruluşlar kendilerini kanun üstünde görerek hem tüketicileri yanıltıyorlar ve en önemlisi de haksız, keyfi ve tek taraflı uygulamalarla üreticileri de sömürüyorlar. Öncelikle bu kuruluşlara mal satabilmeniz için adeta bir servet değerinde giriş bedeli ödemeniz gerekir. Ayrıca belirli zamanlarda yaptıkları promosyonlar için veya kendilerince icat ettikleri gerekçelerle sizden para isterler(alırlar), hatta yeni bir mağaza açacakları zaman bile sizden katılım bedeli talep ederler. Bütün bu tek taraflı uygulamalara rağmen sizin vadesi gelmiş olan alacaklarınızı türlü bahanelerle ödemezler veya kısmen ödeyerek sizin paranızı yabancı sermaye olarak kullanırlar. Onların bu keyfi ve haksız uygulamalarına karşı hiçbir şey yapamazsınız. Eğer mal vermeyi keserseniz bu kez de uzun zaman hiç para alamazsınız. Çaresiz meslek kuruluşunuz olan ticaret odasına gittiğiniz takdirde ise size; "sözleşmenizde odanın hakemliği hükmü var mı?" diye soracaklar ve maalesef elimizden bir şey gelmez diyeceklerdir.

b- İşyeri açılımları ve kapatılmaları ile devirleri sırasındaki haksız uygulamalar:

Yeni işyeri açılımlarında hiçbir ekonomik kriter aranmadığından çevre, market bolluğu ile dolar ve belli bir zaman sonra da işler zora girer, rekabet artar ve iflas kaçınılmaz hale gelir. Bu durumda market sahibi işini kurtaramayacağına karar verirse çareyi de işyerinin devrinde bulur ve el altından gizli bir anlaşma ile işyerini üçüncü bir şahısa satar. Artık tabela da değişince bütün işler düzelmiş olur. Satışın bir muvazaa olduğunu alan da satan da ve alacaklılar da bilirler ama odaların yetkisi yoktur, mahkemeler de çok uzun bir zamanda sonuç vereceğinden bile bile ve göre göre suçlu korunmuş olur.

Şimdi bu iki durumda da alacaklılar hem mağdur olmuşlar ve hem de çaresiz kalmışlardır. Ancak demokrasilerde çareler tükenmez, oda isterse böyle maksatlı işlere müdahale eder ve çözümler getirebilir. Nasıl mı?

Meslek komiteleri işe el atar, gerek üyelerini tanıdıkları ve gerekse ihtilâflı konuları bildikleri için tarafları çağırır ve konuyu birlikte incelerler. Gerekirse daha üst kurullar da tesis ederek mümkün olan en kısa sürede olayı belirlerler. Anlaşmalı ve haksız bir şekilde işyerini devir alacak olan firmaya bu işten vazgeçmesini ihtar eder. Bu ikaza uymadığı takdirde bir ihtar cezası ile birlikte işin mahiyetine göre belli bir süre oda kaydının silinmesine karar verilebilir. Bir oda üyesinin meslek ahlâkına uymayan eylemlerinden dolayı o üyeye geçici veya daimi ihraç cezası vermek, odanın en doğal hakkıdır.

Hiçbir basiretli işletme, özellikle kendi meslek odası tarafından yargılanmasını istemez, hele ceza almasını hiç istemez çünkü mesleki itibarı kaybolacak ve iş yapması zorlaşacaktır. İşte bu nedenle meslek odalarının böyle durumlarla ilgilenmesi bile yeterli olacak ve birçok haksızlıkları giderecektir.

Bu ve buna benzer durumlarda ticaret odalarının meslek arkadaşlarının ihtilâflarında taraf olması, olayları incelemesi, gerektiğinde karar vermesi bile yeterli olabilir. Çünkü eğer konu yargıya intikâl ederse o takdirde hakim önünde incelenmiş ve sonuçlandırılmış bir dava bulacak, kolay ve haklı bir karar verecektir.

Sonuç: Odaların görevleri ile ilgili olarak verdiğim örnekler çoğaltılabilir. Bugün dünyanın en önemli meselesi ekonomidir. Bütün ülkeler ekonomilerini güçlendirmek için gerektiğinde savaşa bile giriyorlar veya savaşlar da ekonomik menfaatler nedeni ile yapılıyor.

Büyük Atatürk, daha Cumhuriyeti bile ilân etmeden evvel ülkenin nasıl gelişeceğini belirlemek ve plânlamak için 12 Şubat 1923 de ülke kalkınması için çok büyük önem arz eden İzmir Büyük İktisat Kongresi'ni topladı. Bu kongrede ülke kalkınmasında Devlet ile birlikte özel sektörün de görev alması, özel sektörün desteklemesi ve ayrıca iki bankanın özel sektörün finansman ihtiyaçlarını karşılamak üzere tesis edilmesi kararlaştırmıştı.

O günden bu yana nerede ise bir asır geçmiş ve özel sektör Türkiye'nin ticaret ve sanayisinde tartışmasız birinci sıraya yerleşmiştir. Ancak öte yandan en küçük bir perakendeci işyeri açmak için Belediyelerden, bir kısım resmi birimlerden ve işin boyutuna göre bakanlıklara kadar uzanan bir bürokrasi engelini aşmak gerekiyor. Yani proje, sermaye ve işletme tamamen özel sektörde olduğu halde işler ve ipler yine Devletin, yani bürokrasinin elinde düğümleniyor.

Yazıyı bitirmeden önce konu ile ilgili bir hususu da belirtmem gerekiyor, şöyle ki;

Ticaret odaları bünye bakımından halen Türkiye'nin en büyük ve en zengin kuruluşlarıdır ve icabında ülkenin Başbakanını belirleyecek güce sahiptir, ama kendilerine faydaları yoktur, üyelerini yönetemezler ve denetleyemezler. İşte bu nedenlerden dolayı yasal kuruluş olan odalara karşı TÜSİAD, MÜSİAD gibı özel meslek komiteleri yani "SİYAD"lar bütün ülkede kum gibi çoğalmışlar ve Ülkenin "Sosyo - Ekonomik" gündemini belirlemede daha etkin olmaya başlamışlardır. Ben, 50 yıllık ticari, sosyal ve siyasi tecrübeme istinaden diyorum ki Artık ülkenin ekonomik yaşamını düzenlemek ve denetlemek görevi bizzat o işle meşgul olanlara, yani meslek sahiplerine devredilmelidir, çünkü doğrusu ve olması gerekeni de budur.