NATO ile AB Kosova sorununa çözüm arıyor

NATO ve AB ülkeleri Kosova'da somut işbirliği yapmalarına engel teşkil eden, Rum kesiminin sorunlarını aşmaya çalışıyor

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

BRÜKSEL - NATO ve AB ülkeleri, iki kurumun Kosova'da somut işbirliği yapmalarına engel teşkil eden, AB üyesi Kıbrıs Rum kesiminin bu işbirliğine katılım talebinden kaynaklanan sorunları aşma çabalarını sürdürüyor. 

Belçika'nın girişimiyle Brüksel'de düzenlenen gayrı resmi bir toplantı çerçevesinde konuyu ele alan müttefikler, AB'nin sonbaharda tam operasyonel hale getirmesi öngörülen polis ve adalet desteği (Eulex) harekatının "önünü açmak" için yapılabilecekleri araştırıyor. 

Batılı diplomatlar, "Türkiye ile Kıbrıs arasındaki uzlaşmazlık" nedeniyle devam eden "blokaj durumundan" söz ediyor, bunun aşılmasının "acil hale geldiğini" anlatıyor ve "Ankara'nın bazı yeni açılımlarından" söz ediyorlar. 

Kosova'nın, 17 Şubatta bağımsızlığını ilan etmesinin ardından, NATO Konseyi, Kosova'daki barış ve istikrarı koruma gücü KFOR'un, BM Güvenlik Konseyi'nden aksine bir karar çıkmadıkça görevde kalacağını bildirmişti. 

Konsey, KFOR'un bu görevini planlara uygun ve tarafsız şekilde sürdüreceğini, Kosova'da istikrar ve demokrasi isteyen NATO'nun sorumluluklarını üstlenmeye devam edeceğini belirtmişti. 

NATO, Kosova'da etnik grupların korunması, yasalara saygı gösterilmesi, dini ve tarihi değerlerin korunması gibi unsurlara verdiği öncelikli öneme değiniyor. 

İttifak'ın Kosova halkı, BM, AB ve diğer uluslararası kurumlarla yakın işbirliğini sürdüreceği de ifade edilirken, olası şiddet olaylarına karşı tepkisiz kalınmayacağı uyarısında bulunulmuştu. 

Dış politika ve savunma alanlarında itibar arayışları devam eden AB ise Eulex ve KFOR çerçevesinde, NATO ile işbirliği yaparak, Kosova'da varlık göstermek istiyor. 

KFOR çerçevesindeki işbirliği, komuta ve kontrol NATO'da olduğu için sorun yaratmıyor. Buna karşılık AB, bin 900 kadar polis ve hukukçu görevlendireceği Eulex girişimlerinde özerklik istiyor. 

 

Stratejik işbirliğine Kıbrıs engeli

Uzun yılardır devam eden hararetli tartışmalara rağmen, "NATO'da Kıbrıs sorunu yok" söylemini sürdürmeyi tercih eden diplomatik kaynaklar, bu dosyanın NATO ile AB ilişkilerini geniş ölçüde olumsuz etkilediğini artık gizlemiyor. 

"Ortak stratejik menfaatler" temelinde oluşturulan NATO-AB işbirliği, 24 Ocak 2001 tarihinde, NATO Genel Sekreteri ve AB Dönem Başkanlığı arasında gerçekleşen yazılı irade beyanı ile somutlaşmıştı. Bu tarihten itibaren, iki kurumun, "birbirini tamamlayıcı nitelikte" savunma işbirliği ve danışmalar yaptıkları varsayılıyor ancak bu alanda, bugüne kadar "temkinli ve küçük adımlar" dışında etkinlik görülmedi. 

AB üyesi olan Kıbrıs Rum kesiminin NATO ile ilişkilerde Türkiye tarafından kesin bir tavırla dışlanması ilişkileri kolaylaştırmadı. NATO'ya "kapıdan giremeyen Rumların bacadan girme girişimleri", Ankara'ya yapılan bazı baskılara rağmen etkisiz ve sonuçsuz bırakılıyor. 

NATO Konseyi'nin 2003 kararında, NATO ile AB arasında stratejik işbirliğine yeşil ışık yakılırken iki koşulun altı çizilmişti. Bunlara göre, işbirliği yapılacak ülkelerin Barış İçin Ortaklık (BİO) katılımcısı olması ve NATO ile güvenlik anlaşması imzalaması gerekiyor. 

Malta ile Kıbrıs Rum kesimi bu koşulları yerine getiremiyor. Bu üyeler, NATO-AB stratejik işbirliği dışında bırakılırken, AB kanadı, "tüm üyelerinin tam katılımı olmadan hiçbir karar veremeyeceği" gerekçesiyle sorun yaşadığını belirtiyor. 

NATO kaynakları, "İttifak'ta var olmayan" Kıbrıs sorununun giderek artan bir şekilde "tüm müttefiklerin sorunu" olacağına işaret ederken, bu sorunun çözümünün, 'Türkiye'nin AB'ye katılımıyla" ve "Kıbrıs sorunun adil şekilde sonuca taşınmasıyla" gerçekleşeceğini savunuyor. 

 

Türkiye'nin AB ile ilişkilerindeki gelişmeler

 

Kosova ve Afganistan'da "gücünü ve iradesini aşan" operasyonlara girişmek, "varlık kanıtlamak" çabasındaki AB'nin, bunu gerçekleştirebilmek için NATO'dan sağlamak istediği desteğin önemli ve kapsamlı olduğu gözlemleniyor. 

Türkiye, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) çerçevesinde AB'ye verdiği askeri desteğe işaret ederken, "beklentilerini" de hatırlatıyor ve bazı müttefiklerin, sıkıntıların aşılamamasında Ankara'yı suçlamasından duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. 

AB'nin çeşitli operasyonlarına hava ve deniz unsurlarıyla desteklenmiş tugay düzeyinde katkısını 2000'li yılların başından beri sürdüren Türkiye, AGSP'yi başından beri desteklediğini, AB'nin temel hedefine katkıda bulunduğunu, bunu yaparken, yaşanan bazı sıkıntıları ve AB'den beklentilerini de dile getirmeyi sürdürdüğünü hatırlatıyor. 

Türkiye'nin AB temel hedefine yoğun katkılarının belgelerde sadece bir "ilave" olarak nitelendirilmesinin devam etmesinden kaynaklanan rahatsızlık sık sık dile getiriliyor. 

Türkiye'nin AGSP bağlamında tüm yükümlülüklerini eksiksiz olarak yerine getirdiği de hatırlatılırken, Türkiye'nin AB ile ilişkilerindeki gelişmelere değiniliyor, artık bir aday ülke olmak konumunun geride kaldığı, katılım müzakerelerinin başladığı ve ilerlediği ifade ediliyor. 

AGSP harekatlarına katkıda bulunan Türkiye'nin, planlama boyutuna "kısmen" katıldığı bu harekatların karar ve komutasına katılamaması durumunun devam etmesinden duyduğu rahatsızlığı da uzun süre ifade ettiği biliniyor. 

Öte yandan, Türkiye'nin, Avrupa Savunma Ajansı ile işbirliği yapması için gerekli idari düzenlemelerin sonuçlandırılması beklentisi de yanıtsız kaldı. AB üyesi olmayan NATO müttefikleri Norveç ve Türkiye'nin ajansa katılımı için bazı özel idari düzenlemelere gidilmesi kararlaştırılmıştı. Norveç dosyası sonuçlandırılırken, Türkiye'nin katılımını sağlayacak metnin imzalanması  "AB üyesi" Kıbrıs Rum kesimi tarafından veto edilerek engelleniyor. 

Aynı sorun, AB ile bilgi alışverişine olanak sağlayacak bir güvenlik anlaşmasında da yaşanıyor. Rum kesimi, uzun yıllardır üzerinde çalışılmış olan ve sonuç aşamasına gelen bu anlaşmanın imzalanmasını veto yoluyla engelliyor. 

Ankara, bu koşullarda sorunlara çözümün "AB bünyesinde", "Rumların ikna edilmesi ile" mümkün olabileceği üzerinde duruyor, bu gerçekleşmeden kendisinden NATO'da bir "esneklik" beklenmemesi gerektiği mesajı veriyor. Görüş ve yaklaşımları müttefiklere anlatılan Türkiye'nin, "NATO-AB ilişkilerinin gelişmesini can-ı gönülden desteklediği" mesajı da yansıtılıyor.