Ne olacak bu 'patent' işi?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

Av. Dr. Cahit SULUK

Hafıza tazeleyelim. Yıl; 1995. Çiller hükümeti, Avrupa Birliği (AB) ile Gümrük Birliği kurmamızın heyecanı içinde. Patent, marka, tasarım ve coğrafi işaretlere ilişkin kanun hazırlıkları sürüyor. AB, vaat edilen Türk fikri mülkiyet mevzuatının kendi mevzuatına uyumunun sağlanması için bastırıyor. İşbaşındaki hükümetimizin eli ayağına dolaşıyor. Mevzuatın Gümrük Birliği takvimine yetişmesi gerekiyor. Yazım ve imla hatalarıyla dolu kanun taslakları, bir gecede hükümet tasarrufu olan kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) yürürlüğe sokuluyor.
Yıl, 2012. Aradan 17 yıl geçmiş. Geçici hukuki enstrüman niteliğindeki KHK'lar halen yürürlükte. Ancak mevzuatın her yeri dökülüyor. Kaporta bir tarafa, bu otomobil demir döküyor. Bazı hamleler var. Önem sırasında çok gerilerde olduğu için konuya ilişkin çalışmalar bir türlü yasalaşamıyor. Bilginin ne önemi var ki, bilgiyi koruyucu fikri mülkiyet mevzuatına önem verelim. Bereket "şeklen" her şey yerli yerinde. İşin "esası" kimin umurunda. Mevzuatımız AB mevzuatıyla uyumlu. Hemen tüm uluslararası anlaşmalara katılmışız. AB uzmanları fikri mülkiyete ilişkin 7. fasılda sırtımızı sıvazlıyor. "Aferin"i aldık. Rahat bir nefes alıyoruz.

Kanun koyucunun amacı Ar-Ge ve inovasyon faaliyetlerini özendirmek. "Yenilik" yapılsın istiyor. Bu yüzden sınai mülkiyet mevzuatını yürürlüğe koyuyor. Ancak biz, Gora'nın uzaylı Arif'i gibi fikri mülkiyet sistemini "Türkleştiriyoruz." Nasıl mı? Milano Mobilya Fuarı'ndaki stantlardan katalog topluyoruz ve kataloglardaki tasarımları Türkiye'de adımıza tescilliyoruz. Tokyo Makine Fuarı'nda gördüğümüz yenilikleri kopyalayıp, Türkiye'de incelemesiz patent ya da faydalı model belgesi alıyoruz. Yine yıllardır herkesçe bilinen ve kullanılan harc-ı alem tasarım ve buluşları sahiplenerek tescilliyoruz. Sizin anlayacağınız her şeyi "patentliyoruz." O kadar ki, eski Mısır medeniyetinden kalma vazoya da ninemin hamam tasına da tasarım belgesi alıyoruz. Nasıl olsa tescil makamı olan Türk Patent Enstitüsü (TPE), koruma şartlarını karşılayıp karşılamadığını kontrol etmeksizin tescil yapıyor. Aslında pek çok gelişmiş ülkede de tasarım ve faydalı model tescilleri kontrol yapılmadan veriliyor. Ama o ülkelerde sistem suistimal edilmiyor. Edenler de ödüllendirilmiyor, cezalandırılıyor.

Sonuç mu? 2011 yılı içinde alınan 40 bin adet tasarım tescilinin sadece % 5'i "yeni ve özgün." Kalan 38 bini "çöp tasarım." Faydalı modellerdeki oranlar da pek farklı değil.
Patent mi aklınıza takıldı? Orada durum daha da içler acısı. Malum istatistiki rakamlar geriden gelir. Biz de 2010 yılını esas alalım: TÜİK'e göre, 2010 yılında Türkiye'de 70 bin Ar-Ge personeli var. TÜBİTAK'a göre, aynı yıl içinde 11 milyar TL Ar-Ge harcaması yapmışız. TPE'ye göre, 2010 yılında yerli firmaların aldığı incelemeli patent (sahici patent/gerçek patent) sayısı 144 adet. 2005-2011 yıllarındaki toplam sayı 550 adette kalmış. Yani 7 yılda 550 patent. Bunların yarıya yakını sadece birkaç firmaya, kalan yarısı da diğer firmalara ait. ABD'de 2010 yılında IBM firması tek başına 5 bin 896 adet, 2011'de ise 6 bin 180 adet patent almış. Kıyası siz yapın.
Markaya gelince; 2011 yılında yaklaşık 120 bin marka başvurusuyla Avrupa birincisiyiz. Dünya markamız mı? Henüz ufukta görünmüyor. Markalı bir kemeri biz elli dolara, elin oğlu beş yüz dolara satıyor. Özetle, katma değeri yüksek ürün ve hizmet üretemiyoruz. Hamallığa devam. Bana Çin'i hatırlatmayın. Çünkü orada katma değeri yüksek üretime geçilmeye başlandı bile. Anlatırım ama yerim yok, o da başka bir yazıya.

TPE ve ihtisaslaşmış fikri ve sınai haklar mahkemeleri harıl harıl çalışıyor. TPE'nin uzman açığı mı? Fazla veren Telekom işçilerini, TPE'ye transfer ediyorsunuz ve bir gecede "uzman" açığı kapatılıyor. Uzman hakim mi? İcra hakimini tayin ediyorsunuz; bir gecede hakimimiz "uzman" oluveriyor. Tabelayı değiştiriyorsunuz mahkeme "ihtisaslaşıyor." Dedim ya sistemi "Türkleştirdik" diye.

Dünya ile boy ölçüşmek mi? Mideme kramplar giriyor. Ancak konuyu bir kere açtık. Makaleyi rakamlara boğduk, ama çaresiz yine onlara başvuracağız. OECD'ye göre, 2009 yılında Türkiye'de yaşayan patent sayısı 7 bin 400. Yunanistan'da bu sayı 32 bin. Alın size teknoloji transferi. WIPO'ya göre, 2008 yılında Güney Kore'de patent yoğunluğu % 102.6 iken, Türkiye'de bu sayı sadece % 2.5. Alın size Samsung ve LG'nin arka planı.

Modaya uyuluyor. Herkes Ar-Ge, inovasyon ve markalaşma sakızını çiğniyor. Gazete haberleri bizi aydınlatıyor. "Türk mucit" bulup buluşturuyor. Tamirci Ahmet suyla çalışan otomobil, kalfa Mehmet uçan tayyare geliştiriyor. Çalışan nüfusumuzun eğitim ortalaması 6.5 yıl. Yani ortaokul 2 düzeyi. Ama hâlâ susamış insanı, dereye götürüp su içirmeden geri getirmenin peşindeyiz. Kafa bu!
2023'teki 500 milyar dolar ihracat ütopyası "bu kafayla" gerçekleşmez beyler. Mutlaka "kafayı" değişmeli, vesselam.