Obama'nın bankalarla savaşının arka planı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Fevzi ÖZTÜRK / Ekonomist-Yazar

ABD'de yaptıkları riskli işlemler ve çalışanlarına ödediği yüksek ikramiyeler nedeniyle kriz döneminde sert eleştirilere uğrayan bankacılık sektörünün geliri, kriz öncesi seviyeye geri dönmüş durumda.

Wall Street Journal Gazetesi'nin yaptığı bir araştırmaya göre; ABD'nin önde gelen 38 finans kuruluşunun 2009 yılı toplam geliri 450 milyar doları bulmakta. Ve bu kuruluşların 2009 yılı gelirinden çalışanlarına yapacağı ödeme 145 milyar doları buluyor. Kriz döneminde beyaz sarayın önünde sıraya girip "para dilenen" bu kurumlar, 5-10 milyar dolar ek kaynakla ayakta kalma mücadelesi verirken, bugün yeniden eski alışkanlıklarına dönmeleri, zaten krizin müsebbibi olarak görülen bu kurumlara karşı oluşan kamuoyu tepkisini alevlendiriyor.

Obama, bankaların finansal krize yol açan eski alışkanlıklarına geri dönmelerini önlemek gerektiğini söyleyerek, bankalara karşı savaş açtı. ABD'de büyük bankaların birçoğu hâlihazırda hem mevduat hem de yatırım bankası olarak faaliyet gösteriyorlar. Yani bir yandan klasik anlamda halkın tasarruflarını toplayıp mevduat yapıyorlar, diğer yandan da mali piyasalarda riskli işlemlere girip spekülatif para kazanmaya çalışıyorlar. Citigroup, JPMorgan Chase,  Goldman Sachs ve Bank of America bu işi en yoğun yapan bankalar olarak öne çıkıyorlar.

Banka kısıtlamaları Avrupa'nın lehine

Obama'nın ABD bankaları için uygulamak istediği kısıtlamalar, Avrupa bankalarının bu işten kârlı çıkmasını sağlayabilir. ABD'li bankaların faaliyetlerinin kısılması; Credit Suisse, UBS, Deutsche Bank ve Barclays gibi Avrupalı bankaların işine yarayacaktır. ABD'li bankalar, kısıtlamalardan kaçmak için işlemlerini kıta Avrupa'sı üzerinden yapmaya çalışabilirler.

Savaş Davos'a taşınacak

ABD bankalarının dünyanın diğer yerlerindeki rakipleri karşısında dezavantajlı duruma düşmemesi için bu tür bir düzenlemenin dünya ile eşgüdümlü olarak uygulanması gerekiyor. İşte bu eş güdüm için, gerek Obama gerekse bankacılık lobileri bu savaşı 27 Ocak'ta başlayan Davos'a taşıdılar. Davos'ta Obama eş güdüm için destek ararken, bankacılık lobileri de kuralları mümkün olduğunca esnettirmeye hatta hayata geçirmemeye çalışacaklardır…

Obama tribünlere mi oynuyor?

Görevinin birinci seneyi devriyesinde almış olduğu halk desteğini kaybetmeye başlayan Obama, bankalara karşı oluşan kamuoyu tepkisini kullanarak reytingini artırmaya çalışıyor. Son yapılan anketlerde, Amerikalıların 3'te 1'inden fazlası, Obama'nın beklentilerin altında performans gösterdiğini düşünüyor. Değişim sloganıyla koltuğa "oturtturulan" Başkan'ın bir şeyleri halen değiştirmemesi, verilen desteği düşürüyor. Bunun en sıcak örneği ise; Senatör Edward Kennedy'nin geçen yılki ölümüyle boşalan sandalye için Massachusetts eyaletinde yapılan seçimi Cumhuriyetçi aday Scott Brown'un kazanmasıdır. Bu seçim, 100 üyeli senatoda beyaz sarayın geçirmek istediği yasaların muhalefetteki Cumhuriyetçiler tarafından engellenmesini önleyecek 60 sandalyelik üstünlüğün kaybedilmesi anlamına da geliyor. İşte bu nedenlerle reytingi düşen Obama, yeniden dev kâr rakamları açıklayan ve çalışanlarına kriz öncesi dönemdeki gibi büyük ikramiyeler dağıtacak olan finans devlerine karşı duyulan kitlesel öfkeyi arkasına alarak tribünlere oynuyor da denilebilir.

ABD açısından mesele bir sistem meselesidir

Obama'nın bu savaşı kazanması oldukça zor. Obama'nın istediği değişikliklerin olabilmesi için kongrenin yasal onayına ihtiyacı var. Massachusetts'teki senato sandalyesini kaybetmeleri, Demokratların önerilerini onaylatmalarını iyice güçleştiriyor.

Bu savaşın birde ülke menfaatlerini içeren arka planı var ki, buda "derin ABD devletinin" hiç işine gelmez. Çünkü hegemonik, ekonomik ve siyasal güç dengelerinde yıpranma olan ABD, bankacılık kısıtlamalarını dünya ile eş güdümlü yapamazsa, finansal alanda da liderliğinde yıpranmalar olacak ve bu alan Avrupa'ya kayacaktır. Bu noktada Davos'ta atılacak adımlar oldukça önem arz ediyor. Diğer taraftan güçlü bankacılık lobilerinin dirençleri göz ardı edilemez.

ABD'de bankacılık lobileri çok güçlü

Bankaların eski üst düzey yöneticilerinden bir kaçı neredeyse her kabine döneminde hükümet içerisinde yer aldılar. Bu bankalardan özellikle Goldman Sachs'ın üst düzey çalışanları son 20-30 yıldır ABD siyasetinde, hem Demokrat partide hem de Cumhuriyetçilerde oldukça etkili oldular. Bu kişilerden Demokratlar arasındaki en önde gelen isimler, Clinton'ın hazine bakanı Robert Rubin ile New Jersey valisi Jon Corzione'dir. Cumhuriyetçilerin en önemli isimleri ise Bush'un beyaz saray genel sekreteri Josh Bolten ile hazine bakanı Henry Paulsun'dur. Örneğin; George W. Bush döneminde, 2006 yılında, göreve gelen hazine bakanı Henry Paulson bakan olmadan önce yatırım bankası Goldman Sachs'ın başındaydı. Paulson 2005 yılında bankadaki görevinden dolayı 37 milyon dolar kazanmıştı. Bankadaki görevini bırakıp hazine bakanı olunca yıllık kazancı 192 bin dolara düşmüştü! Herhalde bu kazancı siyaset sevgisinden bırakmış olamaz…

Diğerlerinde olduğu gibi, Obama'nın seçilmesinde de bankacılık sektörü adına faaliyet yapan bir lobi ordusunun destekleri göz ardı edilemez. Sadece Obama'nın seçim süreci kriz dönemine denk geldiği ve bankalara karşı aşırı bir nefret oluştuğu için bu destek aleni olamamıştır.

Sonuç olarak; bu savaşın sonuçlarının yakından izlenmesi gerekiyor... Eğer Obama bu savaşı kazanıp ABD'li bankaları köşeye sıkıştırabilirse, bu ABD açısından bir dönemin sonu ve yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır…