Önümüzdeki dönem

Taner Berksoy: Yazının başlığına koyduğum “önümüzdeki dönem”i seçime giden süreçteki aritmetiği zayıf propaganda söylemleri değil bu tablonun nereye devineceği tanımlayacak...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Taner BERKSOY

Aslında önümüzdeki yakın dönemin nasıl olacağı belli. Bir seçim sürecinden geçilecek. Ekonomi açısından seçime giden süreçlerde egemen olan retoriğin geleceği olmayan söylemlerden oluştuğu bilinir. Doğal olarak çok genel ifadelerle pek çok vaat çıkar ortaya. Seçim yaklaştıkça hesap kitap işi fazlasıyla soyutlaşır. Bu seçimin de özellikle iktisadi söylem açısından farklı olacağını sanmıyorum. Hazırlıklı olun, seçim söylevleri bizi uçuracak. 

Sürekli olmamak kaydıyla, arada bir uçmakta bir mahzur yok. Araya kötü kokan siyasi senaryo uygulamaları girmezse tek başına ekonomi retoriği ağızda hoş bir tad dahi bırakabilir. Ama gerçeklikten bütünüyle kopmak da sorun çözmez, yani kimsenin işine yaramaz. İçinde bulunduğumuz dönem iktisadi koşullar açısından özellikli bir dönem. Bu iki açıdan böyle. Bunlardan birisi dünyanın durumu ile bağlantılı. Küresel koşullar sorunlu. Bu sorunlar bir kaç ülkeyle sınırlı kalmıyor. Dünya ekonomisindeki koşullar karşılıklı bağımlılığı fazlasıyla pekiştiriyor. Bu nedenle küresel sorunların bulaşıcılık dozu da fevkalade yükselmiş durumda. İçe kapanarak ulusal sorunların üstesinden gelmek eskiye kıyasla daha zor yani. 

Pek çok ülkenin ulusal iktisadi koşulları da pek olumlu görünmüyor. Bunların arasında biz de varız. İktisadi koşullarımız karışık bir görüntü veriyor. Kamu kesimi dengesi ve bankacılık güçlü görünüyor. En önemli kırılganlık noktamız olan cari işlem dengesi iyileşiyor. Bunlar olumlu yönlerimiz. Buna karşılık pek çok ülkede olduğu gibi bizde de ekonominin büyüyememe sorunu devam ediyor. Özel harcamalara hakim olan zayıf trend sürüyor. Özel kesim yatırım harcamaları adeta durmuş gibi. Enfl asyonun yüksek düzeyde katılaştığı izlenimi var. Bunların hepsinin üstüne iktisat politikaları üzerinde iktidar bloku içinde bir uzlaşmazlık olduğu izlenimi veren gelişmeler de var. Bunlar da güçsüz yanlarımız. 

Yazının başlığına koyduğum “önümüzdeki dönem”i seçime giden süreçteki aritmetiği zayıf propaganda söylemleri değil bu tablonun nereye devineceği tanımlayacak. Büyüyememe, yeniden dengelenememe sorunu hem küreye hem de ülkeye egemen olmuş gibi görünüyor. Dünya ekonomisi gelişmiş üyelerinden başlayarak yayılma eğilimi gösteren uzun dönemli bir durgunluğun tehdidi altında. Bu tehdit bizi de baskılıyor. Türkiye ekonomisi de kendi büyüme dinamiği içinde orta gelir tuzağına yakalanmış gibi görünüyor. Bu sorunların daha büyük siyasi ve toplumsal gerilimler yaratmadan hızla aşılması gerekiyor. Hem küresel hem de ulusal bağlamda sorunların aşılabilmesi için alışılmış, çoğu kısa vadeci olan iktisat politikası kurgularının yeterli olmayacağı görülüyor. Geleceği daha uzun erimli olarak algılayan, daha uzun vadeye bakan ve buna göre çözüm üretip, politika tasarlayan yaklaşımlara gerek var. 

Son yıllarda biraz unutmuş gibiyiz ama bunun yolu üretim dinamiğinden geçiyor. Bu dinamiği canlandırıp, hızlandırmak için teknolojiyi yenileyecek, üretim faktörlerinin hem tekil hem de toplu verimini attıracak iktisadi çözümlerin yaşama geçirilmesine ihtiyaç var. Dahası bu sürecin ihtiyatlı, küçük, kısa adımlardan çok büyük atılımlarla, adeta bir sıçramayla gerçekleştirilmesi gerekiyor. İktisadi çözümlemenin hem tarihi hem de analitiği bu günkü kadar yaygın ve yerleşik durgunluklardan, bizim gibi bir sınıra takılmışlık halinden kurtuluşun böyle bir sıçramayla mümkün olabileceğini söylüyor. 

Aslında dikkatli gözler kimi ülkelerde bu tür bir yönelimin ilk adımlarının atılmaya başladığını görüyor. Gelişmiş ülkeler grubunun liderinin teknolojide böyle bir sıçramanın eşiğinde olduğu söyleniyor. Benzer bir gerekliliği bizim için öngörmek de mümkün. Bizim de kendi çapımızda bir teknoloji atılımı yapmamız gerekiyor. Üretim faktörleri verimi bağlamında uzun süredir yerimizde sayıyoruz. Özellikle insan gücü faktörünün vasıf ve donanım açısından dünya sıralamasında en alt sıralara gerilediği biliniyor. Bu olumsuzluğun düzeltilmesi güçlü bir eğitim atağı ile mümkün olabilir. Kısacası, bizim de bir sıçramaya ihtiyacımız var. Yoksa orta gelir tuzağının dahi gerisine düşmemiz mümkün. 

Önümüzdeki döneme seçim meydanlarında söylenenler değil bu tür gelişmeler yön verecek. Seçim hoşluklarına çok kapılmayın, seçime giren siyasi partilerin bu bağlamda ileriye dönük bir sözleri, bir tasarımları olup olmadığına bakın. Yoksa boş verin.