Özel sektörde rüşvet suçu
Dr. Umut Kolcuoğlu
Ticari hayatın küreselleşmesinin bir sonucu olarak özel sektörde rüşvetle mücadele uluslararası bir hukuk sorunu haline geldi ve bu konuda farklı platformlarda birçok önemli adım atıldı. Yolsuzlukla mücadele konusunda, başta Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi, Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, OECD Uluslararası Ticari İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetin Önlenmesi Sözleşmesi ve Avrupa Konseyi’nin yolsuzluğa karşı sözleşmeleri olmak üzere, Türkiye’nin de taraf olduğu, birçok uluslararası sözleşme bulunuyor. Bu sözleşmeler ile paralel olarak, özel sektörde rüşvet ABD, Brezilya ve Avrupa’nın birçok ülkesinde suç teşkil ediyor.
Türkiye’de rüşvetin kamu sektöründe yaygın olduğu düşünülse de Etik ve İtibar Derneği’nin (TEİD) yapmış olduğu araştırmaya1 göre yöneticilerin ve çalışanların yaklaşık yüzde yetmişi özel sektörde yolsuzluk olduğunu düşünüyor. Gerek Türkiye’nin uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülükleri, gerek özel sektördeki yüksek yolsuzluk algısına rağmen, Türkiye’de henüz bu yönde kayda değer bir adım atılmadı.
Türk Ceza Kanunu’nda rüşvet suçu düzenleniyor, ancak bu suçun kapsamı özel sektör bakımından oldukça kısıtlı. Bu düzenleme de Türkiye’nin uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini karşılamıyor. Türk Ceza Kanunu’nda rüşvet suçu şu şekilde düzenleniyor: Bir kamu görevlisine (veya göstereceği bir başka kişiye), görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, menfaat sağlandığı takdirde, menfaati sağlayan kişi ile kamu görevlisi (veya göstereceği kişi) dört yıldan on iki yıla kadar hapis ile cezalandırılıyor. Düzenlemeye göre, rüşveti alan da veren de suçu işlemiş oluyor. Ayrıca rüşvetin fiilen verilmiş olması şart değil; bu konuda anlaşmaya varılması halinde dahi suç işlenmiş oluyor. Türk Ceza Kanunu’nda rüşvet suçunun özel sektörü ilgilendiren kısmı ise tarafına menfaat sağlanabileceği kabul edilen kişiler bakımından devreye giriyor. Kendisine menfaat temin edilen veya temin edileceği vaat edilen kişi, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının iştirakiyle kurulmuş şirketler ya da bunların bünyesinde faaliyet gösteren vakıfl ar, kamu yararına çalışan dernekler, kooperatifl er ve halka açık anonim şirketler adına hareket ediyorsa rüşvet suçunu işlemiş oluyor.
Görüldüğü üzere, özel sektörde rüşvet suçunun uygulama alanı oldukça sınırlı. Türk Ceza Kanunu’na göre, halka kapalı anonim şirket ve limited şirket yetkililerine rüşvet vermek ya da bu şirket yetkililerinin rüşvet alması suç teşkil etmiyor. Türkiye’de oldukça az sayıda halka açık şirket olduğu göz önüne alındığında, neredeyse rüşvetin özel sektörde suç teşkil etmediğini söylemek mümkün. Bu açıdan, Türk hukukunda özel sektörde rüşvetle mücadele suçunun düzenlenmesinde temel bir eksiklik mevcut.
Türk Ceza Kanunu’nda rüşvet suçu bakımından özel sektör alanının oldukça kısıtlı olması yanında, kapsama dahil tüzel kişiler adına her rüşvet alan da suçu işlemiş sayılmıyor. Bu suçun işlenebilmesi için menfaatin, tüzel kişiyi temsil etme yetkisi ve görevi bulunan kişiye, yani yönetim kurulu üyesi, genel müdür, müdür veya bu kişilerin usulüne uygun şekilde yetkilendirdiği vekile sağlanmış ya da sağlanmasının vaat edilmiş olması gerekiyor. Dolayısıyla, halka açık anonim şirkette görev yapan herhangi bir çalışan rüşvet suçundan cezalandırılamıyor. Oysa BM Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi’nde suçun faili olabilecek kişilerin yöneticiler yanında “bir özel sektör kurumunda çalışan herhangi bir kişi” olabileceği belirtiliyor. Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi’nde de aynı yönde düzenlemeler yer alıyor.
Türk hukukunun özel sektöre ilişkin rüşvet düzenlemesi, özellikle bu iki açıdan Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ters düşüyor. Diğer taraftan, bu konuda olumlu sayılabilecek bir adım geçtiğimiz Nisan ayında atıldı. Saydamlığın Artırılması ve Yolsuzlukla Mücadelenin Güçlendirilmesi Genelgesi ile bir eylem planı hazırlandı ve özel sektörde meydana gelen yolsuzluk olaylarını yetkili mercilere bildiren kişilerin korunmasına ilişkin düzenlemeler yapılması için mutabakat sağlandı. Eylem planı uyarınca Adalet Bakanlığı, iki senelik süre zarfında mevzuatta bu yönde değişikliklerin yapılmasını sağlamakla yükümlü. Yapılacak düzenlemelerin kapsamı özel sektör bakımından yeterli olacak mı, bu bir soru işareti, ancak bu konudaki eylem planı oldukça olumlu bir gelişme.
Diğer yandan, kanun koyucunun, bunlar ile yetinmemesi ve özel sektörün dinamiklerini değerlendirerek, uluslararası sözleşmeler ile paralel yeni düzenlemeler yapması gerekiyor. Özellikle yabancı yatırımcılara sağlıklı bir rekabet ortamı sunmak isteyen Türkiye’nin, özel sektörde rüşvetin düzenlenmesi konusunda ağır kalması, yabancı yatırımcılar konusunda Türkiye’ye hız kaybettiriyor. Yeni düzenlemeler yapılıncaya dek, ceza hukuku korumasının eksik olduğu bir hukuki ortamda, şirketlerde mevzuat uyum (regulatory compliance) düzenlemelerinin ve birimlerinin hayata geçirilmesi ve bunların uygulanmasının düzenli olarak denetlemesi yerinde olacaktır. Bu şekilde yolsuzluklar zamanında ortaya çıkarılarak, en azından iş hukuku prensipleri çerçevesinde gerekli önlemler alınabilir.
(1) http://www.etikzirvesi.com/ wp-content/uploads/2016/03/Yolsuzluk- Alg%C4%B1-Anketi-Sonuc% CC%A7lar%C4%B1.-pdf.pdf