Pakistan: Yeni hasta adam

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Ertürk Demirel / Bankacı

Bazen bir kelime, bazen de bir yer veya mekan, bir ülkenin siyaset yaşamı için çok şey ifade edebiliyor. Yassı Ada nasıl Türkiye siyasi tarihinde derin anlamlar taşıyorsa, Rawalpindi de Pakistan için derin anlamlar taşıyor. Pakistan, demokrasi mücadelesinin geniş halk kitlelerine mutluluk getirmediği ender ülkelerden biri olduğu gibi yine bu çelişkiye rağmen asla bu mücadeleden vazgeçmeyen bir ülke.

Benazir Butto, 27 Aralık 2007'de lideri olduğu Pakistan Halk Partisi'nin mitinginin ardından Liyakat Bağ Meydanı'ndan ayrılırken aracın açık üst kısmından halkı selamlıyor ve bu sırada duyulan üç el ateş sesinin ardından büyük bir patlama ile suikasta kurban gidiyor. Parti sözcüsü Vasıf Ali Han, Butto'nun kaldırıldığı Rawalpindi hastanesinde yerel saat ile 18:16'da liderlerini kaybettiklerini açıklarken, Pakistanlı bir çok seçmen Rawalpindi'de ikinci kez demokrasi mücadelesini kaybettiklerini düşünüyorlardı belki de. Bundan yirmi sekiz yıl önce, Benazir Butto'nun babası ve dönemin Pakistan Başbakanı Zülfikar Ali Butto yine Rawalpindi'de muhalefeti anayasaya rağmen susturmaya ve yok etmeye çalıştığı iddiasıyla General Zia-ül Hak tarafından yargılanıp idam ediliyordu. Aslında bu Pakistan ordusunun siyasete ne ilk ne de son müdahalesiydi. 1958 yılında General Eyüp Han, 1969 yılında General Yahya Han, 1977 yılında General Zia-ül Hak ve son olarak 1999 ve 2007 yılları arasında General Pervez Müşerref tarafından ordu Pakistan demokrasisine ince ayar çekmişti.

Pervez Müşerref ile uzun bir siyaset denemesi geçiren Pakistan belki geçmişe göre çok daha huzurlu ve olaysız yıllar geçirdi ama geçen her gün ve yıl şüphesiz Pakistan demokrasisinden bir şeyler alıp götürüyordu. Benazir Butto, siyasi yaşamı boyunca Pakistan'ın eski feodel yapısına karşı mücadele vermesine rağmen Pervez Müşerref'in türlü yolsuzluk iddialarına engel olamadı ve 1999 yılında görevden alınıp, yine Pervez Müşerref tarafından sürgüne gönderildi. 2002 yılında Benazir Butto'nun tekrar seçilmesini önlemek amacıyla anayasaya yeni bir madde koyuldu. Buna göre başbakanlar en fazla iki dönem görev yapabileceklerdi. Ancak gerek Batı ülkelerinden gelen baskılar gerekse Pakistan'ın içinde gelişen siyasi tartışmalar Pervez Müşerref'i, Benazir Butto ile tekrar görüşmeye zorlamıştı. Sürgünde olduğu süre boyunca babasının kurduğu muhalefet partisi Pakistan Halk Partisi'ne başkanlık eden Benazir Butto, hükümetle yapılan uzun görüşmeler sonunda 2008'de ki başkanlık seçimlerine muhalefet partisi başkanı sıfatıyla katılmak üzere 18 Ekim 2007 de ülkesine geri döndü.

Pakistan siyaseti için dönüm noktası olabilecek bu yeni başlangıç bile aslında gösterdi ki demokrasi yolunda Pakistan ne kadar çaba gösterirse göstersin bu mücadelede en çok zararı siviller görecek. Nitekim Benzair Butto'nun ülkesine döndüğü gün yapılan suikast girişiminde 138 kişi ölürken 248 kişi de yaralanmıştı. 8 Ocak'taki başkanlık seçimleri yaklaşırken Benazir Butto'nun 27 Aralık'ta bir suikasta kurban gitmesi ile seçimler 18 Şubat'a ertelendi.

Aslında seçimlerin 3 büyük partinin rekabeti ile geçeceği aylar öncesinden belliydi: Eski başbakanlardan Navaz Şerif'in lideri olduğu ve bisiklet amblemini taşıyan Pakistan İslam Birliği-Navaz (PML-N), Müşerref'in desteklediği ve kaplan amblemi taşıyan Pakistan İslam Birliği-Kaidi Azam (PML-Q), Benazir Butto'nun partisi ise tek bir okla temsil edilen Pakistan Halk Partisi (PPP). Seçimler sonucunda tahmin edildiği gibi muhalefet partileri büyük bir oy oranı ile meclise en çok milletvekili sokan partiler oldular. Halk Partisi 86, İslam Birliği-Kaidi Azam 37 ve İslam Birliği-Navaz 65 sandalye kazandılar. Diğer partiler ve bağımsızlar ise 64 sandalye ile meclise girebildiler. Pakistanlı yetkililer seçimlerin büyük bir sükunetle geçtiğini açıklarken emekli general ve İçişleri Bakanı Hamit Navaz, seçim günü olan olaylarda 19 kişinin öldüğünü ve 157 kişinin hayatını kaybettiğini açıklıyordu. Şüphesiz bu kayıp Pakistan demokrasi yaşamında tahammül edilebilir bir kayıptı(!)

Neyse ki demokrasi mücadelesinde verilen tüm bu can kayıpları ve akan gözyaşları sonuçsuz kalmadı. Benazir Butto'nun partisi Pakistan Halk Partisi'nin adayı Meclis eski Başkanı Yusuf Rıza Gilani, 342 milletvekilinin 264'ünün evet oyu ve meclisteki "çok yaşa Butto, Butto hâlâ ölmedi" sesleri arasında başbaşkanlığı onaylanmış oldu. Birçokları kendisinin emanetçi başbakan olduğunu ve Benazir Butto'nun eşinin bir süre sonra görevi kendisinden devralacağını söyleseler de geçtiğimiz eylül ayında Asıf Ali Zerdari'nin Pakistan Devlet Başkanı seçilmesi ile bu dedikodular son bulmuş oldu.

Pakistan bir dönem Türkiye'nin de yaşamak zorunda olduğu demokrasi mücadelesini çok daha uzun süre yaşamak zorunda kaldı. Bedelleri bütün taraflar için ağır olsa da şu anda sivil hükümet iş başında ve gelecek için umutlarını sürdürmeye devam ediyor. Zülfikar Ali Butto görevden alındıktan 3 yıl sonra Türkiye'de Kenan Evren ile sivil hükümet devrilmiş ancak kısa sürede yönetim sivil idareye terk edilmişti. Pakistan ne yazık ki Türkiye kadar şanslı olmadı. Aslında sivil hükümetin başa geçmesi ile birlikte pandoranın kutusu da açılmış oldu. Askeri idarenin ülkeyi terk etmesi ile birlikte ülke üzerinde yıllardır örtülü olan perde kalkmış ve tüm yolsuzluklar, ekonominin kötü gidişi ve ülkenin özellikle Afganistan'a yakın olan az gelişmiş bölgelerinde El-Kaide ve Taliban varlığının ne kadar arttığı gözler önüne çıkmış oldu. Belki de hükümetin yeni sahipleri tüm seçim süresince karşılarında bu kadar sorunlu ve karışık bir Pakistan beklemiyorlardı. Şimdi sivil idarenin ve Pakistan demokrasisinin önünde yeni ve zorlu bir sınav var. Bu zorlu mücadele arkalarında hâla iktidara aç olan generaller ve tarikat liderleri varken çok daha zorlu olacaktır.

Tüm dünyayı sarsan ekonomik kriz ise işin başka bir boyutu. Geçtiğimiz eylül ayında ülkenin döviz rezervlerinin 8 milyar dolara indiği açıklandı. Oysa 2008'in başında bu rakam 16 milyar dolardı. Bu döviz rezervi Pakistan'ın ithalatını ancak bir ay karşılayabilecek düzeyde ve Pakistan rupesi 2008 yılı boyunca %21 değer kaybetmiş görünüyor. Faizler ise %20'yi çoktan aştı. Uluslar arası ekonomi kuruluşları Pakistan'ın acil 100 milyar dolara ihtiyacı olduğunu açıklıyorlar ve bunun sadece 3 milyar doları çok yakında ödemesi gereken dış borçları için. Öyle anlaşılıyor ki iflasın eşiğindeki ülkenin durumu Güneydoğu Asya'nın siyasetini de etkileyecek. Yakın zamana kadar bölge Çin, Hindistan ve Pakistan arasında dengelenirken şimdi taşlar yeniden yerleşeceğe benziyor. Ve ne yazık ki bölgenin ve Pakistan'ın kaderi Amerika'nın yeni başkanının Pakistan'a ve bölgeye ne kadar önem verdiğine bağlı olacak. Daha kötüsü Pakistan, Taliban, El-Kaide ve askeri liderler arasında yeni bir Afganistan olma yolunda geri dönülmez bir yola girmesi olacak.

Bu sebeplerle olsa gerek Pakistan Devlet Başkanı, kendi ülkesi için bir zamanlar Osmanlı Devleti içinde kullanılan "hasta adam" ifadesini kullanmaktan çekinmeyerek Pakistan'ın Asya'nın yeni hasta adamı olduğunu ve müttefiklerinden acil yardım beklediklerini söyledi. Hindistan ile yeni bir askeri sürtüşmeye girmek istemeyen, ekonomik krizin faturalarının Pakistan'ın sosyal hayatında yaratacağı yıkımları öngören Yusuf Rıza Gilyani ülkesine batının desteğini çekmek için ise çok ilginç bir yöntem uyguluyor: Yusuf Rıza Gilyani'nin Le Figaro'ya verdiği demeçte Küresel terörizmin neredeyse kaynağı ve çıkış noktası olan Afganistan ile sınır komşusu olmalarının Batı'nın Pakistan'a askeri ve mali yardım etmesi için yeterli bir sebep olarak görüyor.

Acaba Türkiye bir zamanların Asya Kaplanları'ndan şimdi ise Asya'nın yeni pandora kutusu, kadim dostu Pakistan'a bu en zor zamanında ne kadar yardımcı olabilecek?