Perakende sektöründe hala büyük fırsat var
Sait KOÇ - Yatırım Danışmanı Yön Yönetim A.Ş.
Türkiye’de rekabetin sağlıklı gelişmesi, tüketicilerin daha kaliteli ve daha ekonomik ürünlere kolay ulaşabilmeleri, güçlü ve doğru konseptlere sahip perakende şirketleri aracılığı ile gerçekleşecektir.
Perakende şirketleri, cirolarının büyüklüğü oranında tüketiciye fayda sağlayabilir ve sağladığı fayda oranında da tüketiciden talep görüp cirosunu artırır.
Türkiye’de sayısal olarak yeterince satış noktası bulunuyor. Ancak şirketlerin büyüklükleri olması gerekenin çok altında, organize perakendeci şirketlerin toplam pazardaki payları çok küçük.
Türkiye’de hala organize perakende pazarı için olağanüstü fırsatların söz konusu ve perakendeci şirketlerin önlerinde büyük fırsatlar var.
Gıda perakendeciliği, gelişmiş ülkelerde en önemli sektörlerden biri olarak değerlendiriliyor. Perakende şirketleri de aynı şekilde ekonominin en önemli şirketleri arasında yer alıyor. Birçok gelişmiş ülkede gıda perakendecilerine ait veriler, enflasyon veya işsizlik verileri gibi önemseniyor ve perakende endeksleri dikkatle izleniyor. Ancak, perakende sektörü ve gıda perakende şirketleri, tüm gelişmiş ülkelerde çok önemsenirken, ülkemizde aynı ölçüde dikkate alınmıyor.
Avrupa ülkelerinde, 8-10 perakende şirketi, toplam pazarın %70’inden fazlasını, hatta bazı ülkelerde %99’unu, Amerika Birleşik Devletleri gibi geniş coğrafyaya sahip bir ülkede bile 20 büyük perakendeci şirket pazarın %65’ini yönetirken, ülkemizde 12 şirket toplam pazarın sadece %20-22’sini yönetebiliyor. Türkiye’de en büyük ilk 50 perakendeci şirketin toplam pazar payı ise yaklaşık %28.
Perakende şirketleri, bir döngü misali, cirolarının büyüklüğü oranında tüketiciye fayda sağlayabiliyor ve sağladığı fayda oranında da tüketiciden talep görüyor ve cirosunu artırıyor. Ancak bilançolar ve cirolar değerlendirildiğinde, ülkemizde son iki yılda, birkaç şirket dışında cirosunu ve pazar payını artıran perakendeci görülmüyor.
Sayılar çok kesin olmamakla birlikte, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu (TAPDK) kayıtlarına göre, ülkemizde irili ufaklı 180 bin perakendeci bulunuyor. Bu sayı içinde, organize perakendeci diyebileceğimiz yaklaşık 200 şirkete ait satış noktası sayısı ise 17 bin. Organize perakendecilere ait satış noktası sayılarını ülke coğrafyası ve bu coğrafya üstündeki yerleşim merkezi sayısı ile kıyasladığımızda, satış noktası sayısının küçümsenmeyecek büyüklükte olduğunu söyleyebiliriz ya da “olması gereken her yerde süpermarket, indirim marketi veya küçük market yer alıyor” diyebiliriz.
Sonuçta ülkemizdeki perakendeci şirketleri değerlendirdiğimizde, sayısal olarak yeterince satış noktası bulunduğunu, ancak şirketlerin büyüklüklerinin olması gerekenin çok altında olduğunu, organize perakendeci şirketlerin toplam pazardaki paylarının çok küçük olduğunu, bunun sonucunda da Türkiye’de hala organize perakende pazarı için olağanüstü fırsatların söz konusu olduğunu veya perakendeci şirketlerin önlerinde büyük fırsatlar bulunduğunu söyleyebiliriz.
Bir başka deyişle, sektörde satış noktası sayısının yeterli büyüklükte olduğunu, dolayısıyla büyümenin “organik büyüme” şeklinde olamayacağını, bundan sonraki süreçte büyümenin satınalmalar şeklinde gerçekleşeceğini, yani konsolidasyon sürecinin gündemde olduğunu ifade edebiliriz. Bunların yanında, perakende sektöründeki şirketlerin gerekli önemi görmediklerini, sektördeki fırsatların da yatırımcılar tarafından dikkate alınmadığını, aksine perakende sektörüne yatırımcılar veya girişimciler tarafından sıcak bakılmadığını da kaydedebiliriz.
160 milyar TL’lik pazar
Ülkemizdeki gıda perakendecilerini incelediğimizde karşımıza ilginç veriler çıkıyor. Çok sağlıklı ölçümlere sahip olmadığımız için, kullanılan verileri değişik kanallardan elde edilebiliyor ve yaklaşık rakamlar olarak değerlendirebiliyoruz. Gıda perakendeciliği pazarının büyüklüğü 160 milyar TL civarında tahmin ediliyor. Toplam pazarın yaklaşık %35-40’lık bölümünü, yani yaklaşık 50-55 milyar TL’sini, “organize perakendeci” olarak adlandırdığımız, yaklaşık 17-18 bin satış noktasına sahip olan 200 civarındaki şirket üretiyor. Bu cironun yaklaşık 43-45 milyarlık bölümünü ise sadece 50 şirket üretiyor. Diğer bir deyişle, yaklaşık 50 şirket, toplam pazarın %28-30’luk kısmını alıyor. Ülkemizde büyüyen ve gelecekte pazarın çok büyük bir kısmını yönetebilecek olan şirketler, bu 50 şirket içinden çıkacak gibi görünüyor.
Pazardaki önemli bir kanal ise aile işletmesi şeklinde çalışan ve sayılarının 25 bin civarında olduğu tahmin edilen “büyük bakkal” veya “tekli süpermarket” diye adlandırabileceğimiz, küçük fakat etkin perakendeciler. Bu kanalın toplam cirosu net olarak bilinmemekle birlikte, yıllık yaklaşık 20-25 milyar TL civarında ciro ürettiği tahmin ediliyor.
Küçük bakkal kan kaybediyor
Bu iki kanal dışında kalan yaklaşık 130-140 bin perakendeci içinde yer alan şarküteri, parfümeri veya benzin istasyonu marketi gibi, “uzman mağazacılık” yapan 10 bin civarında perakendeciyi hariç tuttuğumuzda, geriye kalan ve sayısal olarak neredeyse toplam perakendecilerin %70’ini oluşturan “küçük bakkal” ise hızla kan kaybediyor ve küçülüyor.
Bu anlatımlardan iki kanalın büyüyebileceği ortaya çıkıyor. Birincisi, ilk 50 şirket içindeki geliştirilebilecek yapılanmalar. İkincisi ise bir “tedarik zinciri” şeklinde örgütlenecek ve “büyük bakkal” veya “tekli süpermarket”lerin tedarikini gerçekleştirebilecek yapılanmalar.
Tüm bu şartlara rağmen, perakende sektöründe tüm gelişmiş ülkelerde yaşanmış ve yaşanmakta olan süreçler ne yazık ki ülkemizde gerçekleşemiyor. İki kanalda da yaşanan olumsuz örnekler, yatırımcıların ve iş insanlarının perakende sektörüne olumlu bakmasını ve yatırım yapmasını engelliyor.
Kurumsal değiller
Sektörün önemli oyuncuları dediğimiz ilk 50 şirket içinde, ciro olarak da ilk sıralarda yer alan yaklaşık 10 şirket haricinde, şeffaf bilançolarla yönetilen kurumsal şirketler yer almıyor. Kurumsal diye nitelediğimiz, çoğu halka açık olan ve bilançoları izlenebilen grupta yer alan, BİM ve MİGROS dışındaki şirketler başarılı olarak değerlendirilmiyor. Özellikle uluslararası şirketlerin çok kötü bilançolara sahip olmaları da perakende sektörü ile ilgili olumsuz algıyı daha da artırıyor.
İlk 10 şirket dışındaki kalan şirketler, genellikle aile şirketlerinden oluşuyor ve bu şirketlerin kurumsal yönetim ya da şeffaf bilançolara sahip olmaması da yatırımcıları ürkütüyor. İlk 10 şirket içindeki bazı şirketler yönetim problemleri sonucu başarılı olamazken, diğer 40 şirket ise hem yönetsel hem de finansal gerekçeler ile problem yaşıyor.
Gıda perakendeciliği sektöründe, kurumsal yönetilen şirketler dışında kalan şirketlerin satın alınması ile ilgili yeni bir bakış açısı ve bu güne kadar yapılanlar dışında, farklı operasyonların gündeme gelmesi gerekiyor. Bu operasyonun “bir veya birkaç perakendeci şirketin satınalınması” şeklinde görülmemesi ve şirket veya şirketlere ait sadece “satış noktalarının devir alınması” olarak görülmesi gerekiyor. Bu süreç, yeni bir markanın yaratılması için yapılması gereken bir rehabilitasyon süreci olarak da adlandırılabilir.
Rehabilitasyon fırsat yaratır
Perakende sektöründeki fırsat, bahsedilen rehabilitasyon sürecinin gerçekleştirilmesi ile ortaya çıkabilir. Bu sürecin sağlıklı işleyebilmesi, seçilen lokasyonların değerliliği, satış noktalarının metrekare cirolarının artma potansiyeli ve satınalma işlemi sonrasında satış noktalarına yapılacak yatırım gibi kriterlerin doğru yorumlanması ile mümkün olabilir.
Ülkemizdeki ulusal veya uluslararası perakendecilerin şirket değerleri veya satınalma bedelleri, yıllık ciroları ile kıyaslandığında yaklaşık %70-100 aralığında iken, kurumsal yapıya sahip olmayan şirketlerde bu oranlar, %20-40 aralığında seyrediyor. Satın alınan satış noktalarında rehabilitasyon süreci sonrası ortaya çıkacak ciro artışı ile satınalma fiyatının oransal olarak daha küçüleceğini de dikkate almak gerekiyor.
Sonuçta, ülkemizdeki rekabetin sağlıklı gelişmesi, tüketicilerin daha kaliteli ve daha ekonomik ürünlere kolay ulaşabilmeleri, güçlü ve doğru konseptlere sahip perakende şirketleri aracılığı ile gerçekleşecektir.
Birçok sektörde olduğu gibi, gıda perakendeciliği sektöründe de tüketici taleplerinin tam olarak karşılanamaması, tüketicinin farklı kanalları ikame etmesi gibi sonuçlar doğurmaktadır. Sağlıklı çalışabilen bir rehabilitasyon süreci, sonuçta sağlıklı çalışan, hem ülke ekonomisine, hem de tüketicilere fayda sağlayacak “yeni gıda perakendeciliği” yapacak şirketlerin ve perakende sektörüne yatırım yapacak yeni yatırımcıların önünü açacaktır.