Perakendeci küçük işletmelerin asıl sorunu AVM’ler mi?
Zehra ELİÇİN / Endüstri Yüksek Mühendisi
Son günlerde gündeme gelen alışveriş merkezlerinin (AVM) hafta sonları çalışma saatlerinin kısıtlanmasını da kapsayan yasa tasarısı ve İstanbul'da bir AVM'nin açılışında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı konuşmada bakkal ve benzeri mikro ölçekli ticari işletmelerin döneminin artık sona erdiğini söylemesi Türkiye'nin yoğun gündemine rağmen tartışma yarattı. Peki "Bakkal" sözcüğüyle sembolleştirdiğimiz mikro ölçekli perakende işletmeleriyle AVM'ler birlikte yaşayamazlar mı?
Türkiye ekonomisi 2009 yılında ciddi şekilde küçüldü ve işsizlik rekor düzeyde arttı. Ekonominin 2010 yılında toparlanmaya başlaması beklenmekle birlikte, krizden çıkışın çalışanlara önemli oranda yeni iş olanağı sağlaması pek olanaklı görülmediğinden, sokaktaki insanın sıkıntıları 2010'da da devam edecek.
Hükümetin aldığı ekonomik tedbirler büyük ölçekli işletmelerle, onların lojistik zincirlerindeki KOBİ'lerin sıkıntılarını sınırlı da olsa bir miktar azalttı. Zaten büyük şirketler krize nispeten hazırlıklı girmişlerdi. Bu sayede bazı hasarlara ve iflaslara rağmen bu şirketler krizi büyük ölçüde atlatabildi.
Öte yandan krizin etkilerini çok ciddi bir şekilde hisseden ve alınan ekonomik tedbirlerden yararlanamayan bir kesim var: Mikro Ölçekli İşletmeler (MÖİ).
Etrafımızdaki bakkal, çiçekçi, fırın, ayakkabı tamircisi, eczane v.b. hepsi birer MÖİ ve tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de istihdam açısından son derece önemli bir rol oynuyor. Bu işletmeler bir anlamda mecburen girişimci olmak zorunda kalan kişilerce kurulurlar ve yakınlarının istihdamıyla faaliyetlerini sürdürürler. Büyük bir kısmı ekonominin iyi olduğu yıllarda kendi kararınca yaşamını devam ettirir, pek az bir kısmı da büyüyerek KOBİ'lere dönüşür.
Oldukça yavaş olacağını bildiğimiz krizden çıkış sürecinde ülkemizin en büyük sorunu, işsizliğin çok uzun süre en üst düzeylerde sürmeye devam edecek olmasıdır. Bu düzeyde işsizlik, ülkemizde sosyal sorunların ortaya çıkmasına neden olur. Böyle dönemlerde MÖİ'lerin varlığı, bu sıkıntıların aşılması açısından önemli bir etken iken, krizden en çok onlar etkilenirler. Nitekim bu son krizde de böyle oldu. Bugün çevremize baktığımızda, küçük perakendecilerin ve imalathanelerin büyük çoğunluğunun kapanmış olduğunu görürüz. Ayakta kalanlar da zorlukla geçiniyor.
Bu tür ortamlarda, ülkemizde baskı grupları ve hükümetler esasa inen kalıcı çözümler yerine hep kolaycılığı tercih eder. AVM'lerle ilgili yasa tasarısı da bu yaklaşımın bir örneğidir. Halbuki AVM'ler modern yaşamın, küreselleşen sermaye ve mal hareketlerinin sevsek de sevmesek de önemli bir parçası haline gelmişlerdir. Ayrıca ülkemizde de onbinlerce kişinin istihdamına olanak vermekte, pek çok kentte sosyal yaşamın ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadırlar. AVM'lere haftasonları kısıt getirmek de MÖİ'lerin sorununu çözmez. Küçük perakendecilerin AVM'lerle birlikte yaşamasının yollarını aramak daha gerçekçidir. Bugün bunun en güzel örneklerinden biri İstanbul'da İstinye Park'ta Pazar Yeri konseptinde görülmektedir.
Peki, MÖİ'lerin çoğu neden her krizde, her yeniden ekonomik yapılanma döneminde sıkıntıya girer? Bu sorunun kesin cevabını bulmak pek kolay olmasa da, kısmi yanıtlar bulmak olanaklı.
MÖİ'lerin çok azı, IT bürosu, mimarlık bürosu, gibi eğitimli insanların bir araya geldiği işletmelerdir. Ülkemizde eğitim düzeyinin düşüklüğü, meslek edindirmeye yönelik eğitimin yetersiz olması nedeniyle çoğu MÖİ'de, işletme yönetimi, muhasebe, satınalma, pazarlama, vitrin tasarımı, satış sonrası hizmetler gibi konularda bilgi son derece kıttır. Bugün, değil MÖİ'lerde, pek çok KOBİ'de yöneticiler kâr ile nakit arasındaki farkı bilmezler. Sermaye ile işletme sahibi ailenin bütçesini ayırt edemezler. Akşam kasada para varsa para kazanılmıştır.
Kısacası, MÖİ'lerin en önemli sorunu "vasıfsız girişimci, vasıfsız çalışan" sorunudur. Bu soruna yönelik hükümetin ortaya koyduğu meslek edindirme programı umarız başarılı olur. Ancak, küresel ekonominin talep ettiği vasıflara haiz olmama sorununu kısa vadede klasik yöntemlerle çözmek pek olanaklı değil. Bu soruna teknoloji yardımıyla yaklaşmak gerekir. Örneğin CD'ler veya e-öğretim (e-learning), gerektiği yerlerde klasik ve e-öğrenimin birlikte kullanılması (b-learning), aktarılması istenen bilgilerin daha geniş bir kitleye hızla yaygınlaştırılması açısından son derece önemli...
Ekonominin çok sıkıntılı bir dönemden geçtiği Avrupa ve ABD'de küçük işletmelere bizdekinden farklı bir şekilde bakılmaktadır. Avrupa Birliği MÖİ'leri, krizden çıkarken istihdamın arttırılması ve yeniden yapılanmakta olan küresel ekonomide rekabetçi kalabilmenin kritik oyuncularından biri olarak görmektedir. Yani AB ve ABD'de, Sayın Başbakanımızın dediği gibi, bu işletmelere "dönemini kapamış bir iş modelinin son örnekleri" olarak bakılmamaktadır. Tam tersine işsizliğe karşı kurtarıcı olarak değerlendirilmektedirler. Bu nedenle, MÖİ çalışanları ve girişimcilerinin yaşamboyu eğitimine özel önem verilmeye başlanmıştır. MÖİ'lerde yeni iş modelleri uygulamaları için yöntemler düşünülmekte, uygulanmaktadır. AB'nin yaşamboyu eğitim programı olan Grundtvig ve mesleki eğitim programı olan Leonardo da Vinci çerçevesinde 2008 yılından itibaren MÖİ'lere yönelik eğitim projelerine önem verilmeye başlanmıştır. Bu bağlamda pek çok eğitim projesi ve teşvik paketi gündeme konmuştur.
Örneğin, İspanya Vila-real Kent Meclis'inin öncülüğünde (Vila-real'i çoğumuz başarılı futbol takımı ve bir zamanlar milli oyuncumuz Nihat Kahveci'nin bu takımda oynaması nedeniyle tanırız) oldukça etkileyici bir proje yürütülmektedir. 49,000 nüfuslu bu küçük kentin idarecilerinin büyük desteğini alan Small City Commerce (SCC) isimli bu projede MÖİ'lerin sahipleri ve çalışanlarına küresel ekonomide rekabet edebilecek temel yetkinlikler bir eğitim programı çerçevesinde sunulmaktadır. Bilgi yönetimi, yurtdışında oluşan bilgilere ulaşabilmek ve özümseyebilmek, risk ve süreç yönetimi, küçük işletme yönetimi ve insan kaynakları, işbirlikleri, işbirliği için partner bulmak, planlama, hukuk ve maliye, iletişim teknikleri, iletişim ve bilgi teknolojileri gibi konuları kapsayan bu eğitim programı interaktif CD ortamında hazırlanmaktadır. Bu sayede sınıflarda uzun süreli, uygulaması zaman alıcı, koordinasyonu zor, emek ve para kaybına neden olan eğitimlerden kaçınılmaktadır. SCC projesi İspanya'ya ek olarak, Almanya, Yunanistan, Romanya ve Türkiye'yi de kapsamaktadır. Türkiye'deki pilot uygulama bağımsız faaliyet gösteren eczanelerin olası zincir eczanelerin rekabetine karşı hazırlıklı hale getirilmesini amaçlamaktadır. Ancak eğitim paketi, eczaneler dışındaki MÖİ'lerin de gereksinimlerini yanıtlayacak şekilde hazırlanmıştır. Örneğin, bakkalların hipermarketlerle rekabet etmesinin yolları da önemli bir eğitim ve organizasyon konusudur.
Türkiye'nin bu krizden de bir şekilde çıkacağı ve gelişme ve çağdaşlaşma yolundaki mücadelesine devam edeceği kesindir. Ancak, her krizden bir ders çıkarmak ve bir daha aynı hataları tekrarlamamak da son derece önemlidir. 1929'dan sonra doğanların yaşamında hiç görmediği büyüklükteki bu son krizde Türkiye'nin en büyük avantajı, 2001 krizinde edindiğimiz "sağlıklı ve güçlü bankalara sahip olma" anlayışı olmuştur. Bu krizde de yeni deneyimler edineceğimiz kesindir. Bunlardan bir tanesi mutlaka katma değeri yüksek ürünler üretmeye geçmek, hizmet ile üretimi daha iyi birleştirebilmeyi öğrenmek olmalıdır. Bunu başarabilmek için mesleki eğitim ve genel yetkinlik eğitimleri büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, KOBİ ve büyük işletmelerimizin başardığı dünya ile birleşme anlayışını ülkemizin kanayan yarası istihdam sorununu aşmakta büyük önem arz eden MÖİ'lerimize de yaygınlaştırmamız lazımdır. Hükümetin meslek edindirmeye yönelik yeni açılımları ve SCC gibi özel sektör ve STK'ların geliştireceği yeni eğitim paketlerinin bu hedefe yönelik önemli bir açığı kapatacağına inanmaktayız.