PKK, ETA ve 11 Eylül sonrası Amerika

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Burak KÜNTAY / Bahçeşehir Ünv. Öğr. Gör. Foundation for Defense of Democracies Kıdemli Analisti

Öncelikle şunu söyleyeyim, ben terör uzmanı değilim. Hele bu meseleye dair hiç bir bilgisi ya da eğitimi olmadan böyle mühim bir konuyla alakalı ahkam kesenlerden hiç değilim. Bir siyaset bilimci gözüyle bazı tespitlerim var. Uluslararası ilişkilerci olarak öngörülerim var. Sizlerle bunu paylaşacağım; bazı, sözüm ona terör analistleri gibi gökten gelen vahiyleri degil.

11 Eylül saldırıları sonrası ABD'yi Irak ve Afganistan müdahalelerinden ötürü çok eleştirdik. Hem Müslüman bir millet oluşumuz, hem de komşularımızın böyle bir müdahaleye maruz kalması bizi üzdü. Ancak bir de gerçek var. ABD kendisine yapılan terör saldırısını "Önleyici Müdahale Doktrini" kapsamında değerlendirdi ve ülkesine yapılan terör saldırısından sadece terör örgütünü değil, aynı zamanda terör örgütüne yataklık eden ülkeleri de sorumlu tuttu. Nitekim önce Afganistan sonra Irak'a müdahale ederek bu doktrini uygulamaya soktu. Sonuçta operasyonlar sırasında ölen askerler dışında 11 Eylül sonrası ABD'de terör eylemi sayısı "0" ölen kişi sayısı "0".

Beğenelim beğenmeyelim terörün cevabı ancak bir yere kadar siyasi ve barışçıl olabilir. Buna en güzel örnek ise İspanya'da BASK meselesi. İspanya'da BASK bölgesinin ayrılmasını savunan terör örgütü ETA, yıllar yılı birçok terör eyleminde bulundu. Neticede İspanya hükümeti ETA ile direkt görüşmeyi kabul edip BASK bölgesine İspanya'daki birçok bölgeye kıyasla daha fazla özerklik ve ayrıcalıklar verdi. Neredeyse ETA'nın her istediği yapıldı. İşte ayrılıkçı terörün çözümü, siyasal hakların artırılmasıdır, özgürlüklerin sınırsızlaştırılmasıdır derken yine büyük bir terör eylemi ETA tarafından son dönemlerde hayata geçirildi.

Buradan anladığım nokta açık. Hakları ve talepleri ne denli karşılamaya çalışırsanız çalışın ayrılıkçı zihniyetler içerisinde her daim bir grup, verileni yetersiz bulur ve taleplerini artırarak devam ettirir. Netice ise koca bir sıfır.

Gelelim bize, yıllardır ayrılıkçı zihniyettekiler ne dedi? Efendim; Kürtce TV yok, temsil yok, Kürtçe eğitim yok, olağan üstü hal var, vesaire. Bugün bunların hepsi var. Farklı dönemlerde farklı hükümetlerimiz Kürt konusunda reformlar yapıp bunlar gibi birçok konuda adım attılar. Netice terör durmadı. Durmadığı gibi tırmanarak devam etti.

Şimdi başımızı elimizin arasına alıp düşünme zamanı. Türkiye insan hakları ve özgürlükler konusunda elinden geleni fazlası ile yaptı. Hatta kanlı terör örgütüne, terör örgütü diyemeyen bir partinin mensuplarını bile Meclis çatısı altına taşıyan bir kontrolsuz özgürlük içerisine girdik. Daha ne yapalım? Daha fazla ne verelim?

Başta ABD örneğini verdim. Türkiye bu konuda çözümü ne ABD'den, ne de Avrupa'dan beklemek durumundadır. Türkiye'ye sınırları içerisinde saldırılar yapılmaktadır. Bunu yapanlar kimdir? PKK terör örgütü. Bu kanlı örgütün yerleşkesi ve merkezi neresidir? Kuzey Irak. Türkiye'ye karşı yapılan tüm saldırıların planlanıp organize edildiği yer burası. Yani başka bir ülke sınırı. Muhim mi? Bence değil. Eğer ABD, Önleyici Müdahale Doktrini çerçevesinde kilometrelerce ötesindeki iki ülkeye birçok soru işaretine rağmen müdahale edebiliyorsa, sanırım biz gayet meşru olan sıcak takip, hatta daha da ilerisinde Irak'a savaş açmak ihtimalinden uzak kalamayız. Savaş mı demeyin. Sen sınırlarını kontrol edemezsen ve bunun faturasını malımla canımla ben ödüyorsam, o zaman senin kontrol edemediğini kendi selametim için kontrol etme vazifesi bana düşer. Bu iyi ve hızlı düşünmemiz gereken bir şey. Artık özgürlükler, haklar, diplomasi söylemlerinin bittiği noktaya gelindi. Irak, dikkat çekiyorum tüm Irak PKK'nın hesabını vermelidir. Irak veremezse, Türkiye bunun hesabını sormalıdır.