"Bölücülerin oyununu bozmak milli görevimiz"

MHP Genel Başkanı Bahçeli, MHP Grubunun 23. Dönem 4. Yasama Yılının ilk Grup Toplantısı'nda gündemdeki olaylara değindi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

TBMM  - MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Türk Milletinin birliğiyle, haysiyetiyle ve geleceğiyle oynayan, Türkiye'yi yıkıma götüren küresel aktörlerin, siyaset tüccarlarının, menfaat çetelerinin ve bölücü ihanet odaklarının oyununu bozmak vazgeçilmez milli görevimiz ve namus borcumuz olacaktır" dedi.

MHP Grubunun 23. Dönem 4. Yasama Yılının ilk Grup Toplantısı, saygı duruşu ve İstiklal Marşının okunmasıyla başladı. Toplantıyı açan Bahçeli, konuşmasını oturarak yaptı.

Yeni dönemde millet ve ülke için huzur, refah ve mutluluk dolu sayfaların açılacağının müjdesini vermekten uzaklara düşüldüğü bir ortamda konuşmasını yaptığını belirten Bahçeli, "İçte ve dışta hükümet ve yandaşlarının sürüklendiği teslimiyetin zirve yaptığı dayatmalar ve bunlar karşısındaki çaresizlik, geleceğe dönük beklentilerimize ümitvar olmamıza imkan vermemektedir" dedi.

Bahçeli, TBMM'nin yeni yasama yılı çalışmalarına "ekonomik krizlerin toplumda yarattığı yoksulluğun, tırmanan yolsuzlukların, derinleşen siyasi gerilimlerin, milli bekanın hükümet eli ile tehlikelere atıldığı vahim gelişmelerin, milli kimliğin tahribine yönelik oyunların, Türkiye'yi dar bir alana sıkıştırmak için sürdürülen küresel baskıların tırmandığı ve tam bir istikrarsızlık içinde gerilim, kaos ve kargaşa ortamında" başlamak durumunda olduğunu ifade etti.

"Siyasi ve ahlaki patinaj"

MHP'nin milli meselelerdeki duruşu, görüşü ve mücadelesinin millet tarafından bilindiğine dikkati çeken Bahçeli, "Partimiz, Türkiye Cumhuriyeti adı ile temsil edilen siyasi, beşeri, fiziki, kültürel ve ekonomik coğrafyayı, Türk Milleti kimliğinde vücut bulmuş milletimizi bir ve bütün olarak korumaya yemin etmiş siyasi anlayışın temsilcisidir" dedi.

"AKP zihniyeti tarafından 'Kürt açılımı' adı ile başlatılan tehlikeli siyasal gelişmelerin ülkeyi ve milleti yıkıma götürdüğü" şeklindeki açıklamaları defalarca dile getirdiklerini anımsatan Bahçeli, "AKP'nin taşeronluğunu yaptığı bu yıkımın ana hatlarıyla; ABD projesi ve AB dayatması olduğu, milli varlığın devamını tehlikeye attığı, milli kimliğin tahribine yol açtığı, çatışma ve bölünmeyi davet ettiği, devletin ve milletin ayrışmasına neden olduğu, İmralı canisinin hükümetle pazarlığa başladığı, PKK'nın kanlı yüzünün aklanmak istendiği, inanç ve köken ekseninde yeni azınlıklar yarattığı, millet içinde husumet cephelerinin oluştuğu ve bu gidişin yıkıma neden olacağı" konusunu her zeminde ayrıntılarıyla anlattıklarını söyledi.

"Ortak noktalar belirginleşti"

"Bebek katilinin sürece doğrudan girerek paravanların inmeye başladığı yeni dönem içinde, Hükümetle İmralı canisinin ortak noktaları da belirgin hale gelmiştir" diyen Bahçeli, şöyle devam etti:

"AKP ve PKK arasındaki iş birliğinin sonucunda; 40 bin vatandaşımızın katilinin coğrafi vatandaşlık teklifi ile Başbakan Erdoğan'ın Türkiyelilik tezinin benzerliği; İmrali canisinin askeri operasyonların durması önerisi ile Türkiye'nin Kandil'e harekattan uzak tutması arasındaki ilişki; PKK canilerinin affı ve siyasete sokulması girişimi ile Başbakanın 'silahı bırakır masaya oturursun' önerisindeki yakınlık; binlerce cana mal olmuş bir katilin 'barış' talebi ile AKP zihniyetinin 'analar ağlamasın' istismarındaki aldatıcı örtüşme; bebek katilinin ihanetin aklanması için önerdiği anayasa değişimi ile Hükümetin de benzer talepleri anayasaya yerleştirme kampanyası arasındaki uyum ve zamanlama; Tük Milletine açık düşmanlığı ile bilinen bir katil ile 'Ne Mutlu Türküm Diyene' sözünden tiksinen bir başbakanın anayasamızdan bu vurguları çıkarmak için seferber olması, 'fırsat' adı verilen projenin gerçek sahiplerini ortaya çıkarmıştır. Hükümetin başı ile İmralı canisi, milletimizi ve devletimizi yıkım projesinde söylemleri ile ortak nokta ve kavramlarda buluşmuşlardır."

"Tek bayrak nasıl dalgalanacak?"

Devlet Bahçeli, "İkinci veya başka dillerin eğitime sokulduğu bir süreçte, bu dille birlikte kimlik geliştirecek olanlarla 'tek millet' nasıl sağlanacaktır? İkinci bir dilin resmiyet kazanacağı bu sürecin sonunda 'tek devlet' yapısı nasıl korunacaktır? İki ve daha çok kimliğin birlikte değil, yan yana yaşamaya başlayacağı bir yapıda 'tek bayrak' nasıl dalgalanacaktır? Çokluklar ülkesi haline gelerek çok kimlikli bir toplum yapısını 'tek vatan' üzerinde bir arada tutmak nasıl mümkün olacaktır?" sorularını yöneltti.

"Farklılıklara vurgu"

Bahçeli, partisinin grup toplantısında, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün TBMM'nin yeni yasama yılının açılışında yaptığı konuşmayı değerlendirdi. Bahçeli, devletin başı olan bir makamla siyaset kürsüsünden tartışma yapmaktan imtina etmek istediklerini, ama son konuşmasına duyarsız kalmalarının da mümkün olmadığını söyledi.

Bahçeli, Anayasa gereği devletin başı sıfatını taşıyan Cumhurbaşkanı'nın, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milletinin birliğini temsil ettiğini hatırlatarak, Cumhurbaşkanı'nın konuşmasının tamamına yakınının, ayrılıklar ve farklılıklar üzerine olduğunu, milletin birliği ve bütünlüğüne yönelik çağrışımların farklılıklar üzerine oturtulduğunu iddia etti.

"Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir Cumhurbaşkanı birlik ve bütünlük gibi pozitif mesajlar yerine, saklı tuttuğu anlaşılan zihniyetinin izdüşümü olan farklılıklara vurgu yapmıştır" diyen Bahçeli, şunları söyledi:

"Yine Anayasada adı konulmuş ve tanımlanmış olan Türk milleti kavramı Cumhurbaşkanı'nın lügatında yer almamıştır. Konuşmada tam 36 defa 'millet'ten bahsetmiş olmasına rağmen temsil ettiği milletin adını bir kez hariç, 'Türk' olarak tanımlamaktan ısrarla kaçınmıştır. Bu kaçınma, ciddi bir siyasal sapmanın ve milletine yönelik ilkel bir etnik bakışın izlerini taşımaktadır."

"Çankaya'nın noteri"

Cumhurbaşkanı Gül'ün, konuşmasında yoksulluk, işsizlik, yolsuzluk, toplumsal sorunlar, güvenlik problemleri ve terörün acılarından bahsetmediğini vurgulayan Bahçeli, "Bu son konuşma ile Hükümetle birlikte yürütmek istedikleri sözde 'Kürt açılımı'nın lobi faaliyetlerini bizzat üstlenmiş olduğunu da ilan etmiştir. Hükümetin ekonomik politikalarını ve milletin yaşadığı ağır ekonomik sorunları eleştirmeyerek, Hükümetin Çankaya'daki noteri olduğunu göstermiş, 70 milyonu kucaklamaktan ne kadar uzak kaldığını bir kez daha ortaya koymuştur" diye konuştu.

Bahçeli, devletin, Hükümetin mülkü olmadığını ve hükümetin vereceği kararların da sorgusuz sualsiz kabul edilecek bir "ferman" ve "hikmeti hükümet" olmayacağını kaydetti.

Ermenistan ile ilişkiler

Başbakan Erdoğan'ın "kuzu kuzu yaptırırlar" anlayışıyla ortaya çıkan boyun eğmişlik halinin, dış politikaya hakim olduğunu iddia eden Bahçeli, "AKP zihniyetinin varlığını fırsat bilen bütün ülkeler her alanda dayatma listelerini sıralayarak ellerini çabuk tutma yarışına girmişlerdir" diye konuştu.

Bahçeli, adına "normalleşme" denilerek, Ermenistan'a tek taraflı taviz verildiğini ileri sürerek, şunları kaydetti:

"İmzaya açılan protokollerle; dar bir coğrafyaya sıkışmış bulunan Ermenistan devletinin batıya açılması için önündeki en büyük engel kalkacak ve sınırın açılmasıyla Ermenistan kazançlı çıkacaktır. İki ülke arasında çok sayıda sorun varken, ön koşula bağlanmayan bir garabetle diplomatik ilişkilerin kurulması öncelikle Ermenistan'ı rahatlatacak geri bir adımdır. "

"Tezkereye evet oyu"

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ilki 17 Ekim 2007 tarihinde olmak üzere birer yıllık süreler için hükümete verilen Türk Silahlı Kuvvetlerine sınır ötesi operasyon yapma izni ve yetkisinin tekrarlanmasına ilişkin görüşmelerin bugün yapılacağını hatırlattı.

Kesintisiz 2 yıldır verilmiş olan yetkilerin hükümet tarafından etkili ve yeterli seviyede kullanıldığını iddia eden Bahçeli, sözlerini şöyle tamamladı:

"Irak'ın kuzeyinde yuvalanmış teröristlere yönelik askeri bir operasyona bugüne kadar sıcak bakmayıp, siyasi karar ve destek veremeyen, Türk Silahlı Kuvvetlerinin arkasına siyasi irade koyamayan hükümetin bu tavrına rağmen MHP tezkereye evet oyu verecektir. Ancak, bu desteğimizin hükümetin terörle mücadele etmemek üzere yaptığı hesapları ve özürlü anlayışını değiştirmeye yetmeyeceği anlaşılmaktadır. Kafaların, duyguların ve fikirlerin karıştırılmak istendiği bu süreç içinde hükümet bir taraftan bölücülüğe kucak açmaktadır, öte yandan vatan evlatları bölücülerle amansız bir mücadele etmek gibi bir ikilemle karşı karşıya bırakılmaktadır. İhaneti şehir şartlarında sürdürmek için teslim olanın ve siyasete girenin muteber hale geldiği, dağda gezenin ise terörist bile ilan edilemediği karanlık dönem yaşanmaktadır.

Başbakan Erdoğan'a rağmen, terörle mücadele azmini yüksek tutmak artık kaçınılmaz bir zorunluluk ve vatan görevi haline gelmiştir."