"Bu dava Aziz Nesin fıkrası gibi"
361 sanıklı Balyoz Planı Davası'nın temyiz duruşmasına Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nde devam ediliyor. Avukat Haluk Demirkılıç, suçlamaların Aziz Nesin fıkrası gibi olduğunu, müvekkilinin lojistik şube müdürü olmadığı halde listede adının böyle geçtiğini anl
ANKARA - 361 sanıklı Balyoz Planı Davası'nın temyiz duruşmasına Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nde devam ediliyor.
Avukat Haluk Demirkılıç, "Darbenin D'sini hissetsem çekip giderim, dosyayı okudukça değil darbe, mağdurlar ordusunu gördüm. Şimdi sanıklara bana 12 Eylül'de yapılanlar yapılıyor" dedi. Demirkılıç, suçlamaların Aziz Nesin fıkrası gibi olduğunu, müvekkilinin lojistik şube müdürü olmadığı halde listede adının böyle geçtiğini anlatarak, "Pırıl pırıl bir Türk subayını hukukçular olarak imha ettik, çile çekiyor cezaevinde. Sağolsun başsavcılık beraatını istemiş, diyecek bir şey bulamıyorum, hayatının içine ettik bir insanın, hayatı mahvoldu" dedi.
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde Balyoz Davası'nda Eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek ve eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral İbrahim Fırtına'ya 20 yıl hapis kararı çıkmıştı. 361 sanıklı Balyoz davasının temyiz duruşmasına Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nde devam ediliyor. Daire Başkanı Ekrem Ertuğrul, adli tatilin başladığını anımsatarak, "Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu kararıyla adli yıl ara vermeden 9. Ceza Dairesi nöbetçi daire olarak belirlediği için duruşmalara adli ara vermeden devam olunacaktır" dedi. Gürbüz Kaya'nın da aralarında bulunduğu 11 sanığın avukatı Muzaffer Değirmenci savunmasında, Balyoz Davası'nı Yıldız Sarayı yargılamalarına benzeterek, "Mithat Paşa'ya uygulanan yargılama neyse Silivri'de uygulanan yargılamada aynıdır. Yıldız Sarayı yargılamalarının benzeridir. Yargılanın pratik faydası yok karar önceden belirlenmiştir. Gerçek dışı üretilmiş belgelerle mahkumiyet kararı verilmiştir" dedi. Gürbüz Kaya'nın adının geçtiği listenin sahte olduğunu savunan Değirmenci, suça konu olan CD'leri hazırlayan sivil memurun mahkemedeki ifadesinde CD'leri tanımadığını, üzerindeki yazıların kendisine ait olmadığını ve askeri yazım kullarına uygun olmadığını belirttiğini aktardı. Suça konu personel listesinin 2002 yılının Aralık ayında hazırlandığının belirtildiğini anlatan Değirmenci, "2002 yılının Ekim ayında görev değişimi olmuştur. Listede adı yazanların görevleri ekimden önceki sisteme göre hazırlanmıştır. Müvekkil bunu aralıkta hazırlasaydı görev değişimlerini belirtirdi. Bu bile evrakların sahte olduğunu gösteriyor. Bir tugay komutanı tugayındaki değişikliklerden bi haber midir? Aralık 2002 sonra personel listesini hazırlamış olsaydı hazırlanan bu listeler tugayı bilmeyen rastgele hazırlanmıştır. İlişiği kesileceklerin listelerin birinde 27 kişi mevcuttur. Müvekkil bu listedeki 26 kişiye ödüllendirme ve takdir vermiştir. Gerçekten 27 kişinin ilişiğinin kesilmesini istiyorsa takdir, ödüllendirme gibi olumlu sicil verebilir mi? 75 kişilik listede ise 21 kişinin görev yerleri yanlış yazılmıştır. TSK'da ilişiği kesilmesi istenen kişinin dosyası hazırlanır ve komutanlığa sunulur komutan da YAŞ'a verir, orada belirlenir müvekkilin şahsi isteğiyle olmaz" dedi. Kaya'nın plan seminerine, ‘Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, Strateji Belgesi ve tatbikat programları çerçevesinde katıldığını anlatan Değirmenci, "Seminerde sunum yapmamıştır. Seminere ilişkin ses kayıtları dinlendi burada darbe ile ilgili hiç bir şeyin geçmediği anlaşılmıştır" diye konuştu.
TÜBİTAK güncelleme yok dedi, mahkeme var
Diğer müvekkillerine ait olduğu belirtilen listelerinde askeri yazım kullarına aykırı olduğunu savunan Değirmenci, TÜBİTAK'ın raporunda belgelerin 2003 yılında hazırlandığı ve güncellenme yapıldığından bahsedilmediğini ancak mahkeme kararında TÜBİTAK raporunu dikkate almasına karşın belgelerin 2007 yılında güncelleme yapıldığının kabul edildiğini kaydetti. Müvekkilin TSK iç hizmet kanunundaki emir ve talimatlara göre plan seminerine katıldığını, söz konusu seminere katılanlar özellikle seçilmediğini, birçoğunun da harcırahlı katıldıklarını ifade etti. Seminere katılanların kimliklerinin Genelkurmay Başkanlığına bildirildiğini anlatan Değirmenci, "Seminere 162 kişi katıldığı halde 51 kişi hakkında dava açılmıştır. Burada hangi kriterlerin baz alındığını anlamak mümkün değil, seminere gözlemci olarak personel tanık olarak ifadelerinde darbe izlenimi almadıkları hususunu açıkça belirtmişlerdir. Mahkemenin toptancı bir anlayışla müvekkilime takdir indirimi uygulanmamıştır. Müvekkilim Hasan Fehmi Can delillerle göre tutuklanmadı daha sonra delillerde değişiklik olmadığı halde kimlik tespit yapıldıktan sonra savcının talebi doğrultusunda tutuklandı. Yakalama kararında kaçacağı belirtiliyordu ancak İzmir'deki müvekkil bizzat teslim oluyor" dedi.
Doğan çalışmak istememiş tayin etmiş
Sanık Mehmet Kaya Varol'nun hazırladığı belirtilen ilişiği kesilecekler listesindeki personelin tamamına, takdir, ödüllendirme, şerit rozeti gibi belgeler verdiğini anlatarak, "Müvekkil nasıl oluyor da kritik görevlerde görevlendirdiği personeli atmakla suçlanıyor?" dedi. Değirmenci, müvekkilinin seminere katılmamasının iç hizmet kanuna göre suç oluşturacağını anlattı. Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nda şube müdürü olarak görev yapan sanık Hamdi Poyraz'ın seminere katılmadığın, Balyoz Planını da basından öğrendiğini kaydeden Değirmenci, sözlerine şöyle devam etti:
"Müvekkilimin suçlandığı belgenin aslı bulunamamıştır. 1. Ordu Komutanlığı ile bağı olmayıp Harp Akademileri Komutanına emir vermesi ve personel talep etmesi mümkün değil. Müvekkilin emrinde yeteri kadar personel de yok bu belgenin Harp Akademilerine nasıl gönderildiği tespit edilememiştir. Müvekkille aynı konumdaki 25 personel şube müdürü hakkında başsavcılık beraat istiyor, müvekkilin de farkı yok 16 yıllık hapsine onama talebi var ve bu hukuka aykırıdır. Müvekkilim tüm ifadelerinde ‘Ben Çetin Doğan ile mesleki olarak 2 defa yolum kesişti. Birincisi 1996 yılında, ikincisi ise 2001 yılında 1. Ordu Komutanlığı'na atandığında. İkisinde de benimle çalışmak istemedi ve tayin oldum. Bana güvenmeyen çalışmak istemeyen bir komutan nasıl olurda gizli bir göreve dahil eder' dedi. Doğan'ın olağan görevlerde bile çalışmak istemediği müvekkilim ile gizli görevde çalışmak istemesi hayatın oğlan akışına aykırıdır."
Sanık Doğan Fatih Küçük'ün suç tarihinde Kosava'da yurt dışında olduğunu belirten Değirmenci, dijital listelerde isminin iradesi dışında geçtiğini ve imzasının bulunmadığını belirtti. Darbe yapacağı iddia edilen komutanların üst rütbelere gelmesinin hayatın oğlan akışına uygun olmadığını ifade eden Değirmenci, diğer müvekkilleri hakkında da başsavcılığın beraat talebine katıldıklarını belirtti. Bazı müvekkillerinin hakkında kaçacağı gerekçesiyle yakalama kararı çıkartıldığını ancak müvekkillerinin yurtdışından gelerek teslim olduklarını anlatan Değirmenci, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararının keyfi, haksız ve ölçüsüz ve insan haklarına açıkça aykırı olduğunu savundu. Sanıkların isimlerinin olduğu listelerin delil niteliği taşamadığını, delillerin tam olarak toplanmadığını öne süren Değirmenci, sanık lehine olan delillerin hiçbir şekilde değerlendirilmediğini savundu.
Aziz Nesin fıkrası gibi...
Yaşar Dilber, Ahmet Topdağı, Recai Elmas ve Kasım Erdem'in Avukatı Haluk Demirkılıç, 12 Eylül döneminde asker olduğunu ve gözaltına alındığı kendisine neden Cumhuriyet Gazete'ni okuduğunun sorulduğunu, 2 ay bir odada tutulduğun 3. ayda savcı karşısına çıktığını ve serbest bırakıldığını, daha sonrada ordudan atıldığını anlattı. 12 Eylül döneminde çok sıkıntı çektiğini, kimi zaman aç kaldığını belirten, Demirkılıç, "Darbenin D'sini hissetsem çekip giderim, dosyayı okudukça değil darbe mağdurlar ordusunu gördüm. Şimdi sanıklara bana 12 Eylül'de yapılanlar yapılıyor. Cezaevine ziyarete gidiyorum gözleri doluyor beni görünce neden buradayım diyor, kahroluyorum onları izlerken. Bir insanı suçlamak çok kolay işte silah, dersiniz bu adam şu adamı vurdu olur biter. Bir tane imzasız kağıt var ortada kime ait olduğu belli değil, siz nasıl savunurdunuz sayın heyet, savunamazsınız olmayan delilin ne savunması olacak" dedi. Müvekkili Yaşar Dilber'in yurtdışında görevli olduğunu savcının çağırması üzerine geldiğini ancak daha sonra serbest bırakıldığını, iddianamede kendisine suçlama yöneltilmediğini 2., 3. iddianamelerden sonra tutuklandığını anlatan Demirkılıç, suçlamaların Aziz Nesin fıkrası gibi olduğunu, iddianamede bazı klişe sözler olduğunu, müvekkilinin lojistik şube müdürü olmadığı halde listede adının böyle geçtiğini anlattı. Suçlamaların ciddiyetinin bulunmadığını savunan Demirkılıç, sözlerine şöyle devam etti:
"Pırıl pırıl bir Türk subaylarını hukukçular olarak imha ettik, çile çekiyor cezaevinde. İki bebeğiyle eşi zorluklar içinde hayatını devam ettiriyor. Sağolsun başsavcılık beraatını istemiş, diyecek bir şey bulamıyorum, hayatının içine ettik bir insanın, hayatı mahvoldu. Gelecekte tarih bizi hukukçular olarak yargılayacak, geçmişte yargılanan insanların bugün iyi insanlar olduğunu anlamışsak gelecek her şeyi ortaya çıkaracak bu insanlar birer kahraman olarak ülke tarihine geçecekler. Suçluluğu konusunda hiçbir kanıt yoktur, birilerinin yazdığı isim listesinden başka bir şey yoktur. Beratını talep ediyorum."
Nasıl ölü generaller görev almışsa gelecekte görev alacaklar da var
Müvekkili Ahmet Topdağı'nın listede adı olduğu gerekçesiyle 16 yıl hapis cezasına çarptırıldığını belirten Demirkılıç, "Katilinde, uyuşturucu satıcısının, çetenin avukatlığını yaptım. Bir kişinin suçlu olup olmadığını ilk olarak avukatlar anlar. Hakimlerden bile daha iyi anlarız. Topdağı hakkında savunma yapacak suç yok ortada.
Seminerde adı geçenler, listede adı bulunanlardan bir kısmı ceza aldı, bir kısmı almadı neye göre ceza belirlendi bilemiyoruz gizli delil mi var ne? Bir imzasız bilgisayar çıktısından 16 yıl hapis veriliyor. Seminere katılmadı, Bulgaristan'la ilgili sunum yapmadı. Hastalıkları dolayısıyla bir an önce tahliyesini ve beraatını talep ediyorum" diye konuştu. Müvekkili Recai Elmas'ın da by-bas ameliyatı geçirdiğini doktorun da kendisine 'iyi bakılırsan 10 yıl iyi bakılmazsan 5 yıl yaşarsın' dediğini, verilen ceza ile müvekkilinin ömründen bir kaç yılının çalındığını anlatan Demirkılıç, seminere katılmadığını ve sadece imzasız bir listede adının geçtiğini anlattı.
Müvekkili Kasım Erdem'in, hukuk ve uluslararası ilişkiler mezunu, destek kıtaları komutanı olduğunu, seminere katılmayacağını ama okuduğu okullar nedeniyle komutanın kendisinden karasularıyla ilgili sunum istediğini anlatan Demirkılıç, "Konusunda uzman olduğu izin slayt hazırladı. Uluslararası sularla ilgili değerlendirme yaptı. Listeleri inceliyoruz kendisiyle, ilişiği kesilecekler listesindeki isim o tarihte o görevde değil. Nasıl ki ölü generaller bu davada görev almışsa gelecekte tayin olacak kişilerde bu davada görev almış görünüyor. Deli saçması ile uğraşıyoruz burada. Kim gelirse gelsin bu davayı savunamaz, olmayan bir şeyi kimse savunamaz. Yokun neyini savunalım sadece zaman kaybediyoruz" dedi.
Başkan Ertuğrul: Napolyon "avukatların dilini kesin" demişti
Daire Başkanı Ekrem Ertuğrul, heyetin ceza yargılamasında savunmanın olmazsa olmazı olduğu, mutlaka olması gerektiği bilince olduğunu belirterek, "Yanılmıyorsam Napolyon, ‘avukatların dilini kesin' demiş bunu sağlayamayınca ‘avukatlar imparatora bağlık yemini etsinler' demişti. Savunmaya samimi olarak inanan bir heyet var karşınızda. Ancak savunma dokunulmazlığı kapsamında sanığın suçunun sübutu ile ilgili savunma yapılması gerektiğine inanıyorum çok sanıklı bir dosya ile karşı karşıyayız bunları gözeteceğini beliyoruz" dedi.
Kim kurguladıysa eline yüzüne bulaştırmıştır
13 sanığın avukatı Günizi Dizdar sanık Ahmet Sinan Ertuğrul tümamiral olduğunu belirterek, "Ertuğrul faciasından beri uzak denizlere seyahatler gerçekleştirmiş büyükelçi seviyesinde bir amiraldir. 200 milyon dolarlık bütçelerle görevlere gönderilmiştir. Ne hazindir ki kaçma şüphesiyle yakalama kararı çıkarılmıştır ancak kendisi yurtdışından gelerek teslim olmuştur" dedi. 1 Kasım 2002 tarihinde daha seçim yapılmadan müvekkilinin icra hareketlerine başladığı iddiasının bulunduğunu, koordinatörlük görevinin verildiğini belirten Dizdar, "İçimiz yandı, gönlümüz kırıldı, her türlü adabı uygulamayı bilecek insanlarız mahkemeye saygısızlıkta bulunmadık, sadece talepte bulunduk, taleplerimiz kabul edilmedi bundan dolayı da yargılanıyoruz" diye konuştu. Seminere katılmanın suç olmadığını, iki yılda bir düzenlendiğini anlatan Dizdar, örgüt üyeliğinin çok zorlarına gittiğini, bir insanın örgütle üyeliğinin ispat edilmesi gerektiğini anlattı. Dizdar, "Kim kurguladıysa bu planı gayet eline yüzüne bulaştırmıştır. Kendi içinde ciddi çelişkiler içeriyor, hatta yalan dolu içerikler vardır. Savcı polisten gelen evrakı olduğu gibi doğru kabul etmiştir. Yerel mahkemeden de yeterli inceleme yapılmamıştır, inceleme yapılsaydı acaba buralara kadar gelmez miydik diye soruyoruz kendimize. Kimsenin anne babası değiliz gerçekten darbe varsa cezalar verilmeli, sonuçta o darbeden bizde zarar görecektik. İnsanların gönülleri yanıyor artık buna bir son vermek sizin yetkinizde" değerlendirmesinde bulundu. Müvekkilinin uzak göreve gidecekken gelip ifade verdiğini anlatan Dizdar, hangi cebir ve şiddeti gösterdiğinin belli olmadığını savundu.
Tanrılar kurban istemiş
Sanık Albay Aşkın Üredi'nin suç tarihinde Güney Deniz Saha Komutanlığı'nda görevli olduğunu anlatan Dizdar, mail ihbarı ile imzasız dijital verilerle suçlandığını anlattı. "Bu denizciler, ne kadar kötü planlamalar yapmışlar, isimlerini yanlış yazmışlar, görev yerlerini makamlarını bilmiyorlar ne kadar aptalmışlar bu Denizciler" diyen Dizdar, Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliğine Üredi'nin kullandığı bilgisayar olup olmadığının sorulduğunu gelen cevabın ise olumsuz olduğunu belirterek, "Üredi'nin adına bilgisayar yok Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası adında bir kullanıcı adı yok, ama ismine dijital veri var" dedi. Sanık Mete Demirgil ile ilgili herhangi bir eylem tespit edilemediğini anlatan Dizdar, "Bilgi belge yok ancak tanrılar kurban istemiş herhalde. Bu veriler ışığında hukuku merhameten değil hukukaten tecelli ettireceksiniz buna inanıyorsanız" diye konuştu. Müvekkilinin muhtıra imzalamakla suçlandığını, müvekkilinin imzalamadığını söylediğini ancak mahkemenin bu durumu incelemediğini anlatan Dizdar, "EGAYDAAK" ifadesinin TSK'nın literatüründe yer almadığı şeklinde SUGA Planı'nda yer aldığını savunan Dizdar, kendisine bir direktif verilmediği halde veride imzalanmıştır diyor ancak imza yok ne kadar özensiz bir iddianame kasıt mı yoksa? Müvekkillerimin hepsinin akıl sağlıkları zorlanmakta gerçekten yazık oldu bu vatanın evlatlarına. Ne dijital verileri hazırlayan, ne son kaydeden, toplantıya katılmıştır, izleme yoktur, yaptığı iş personelde çalışmaktır, gemilerde görev yapmamıştır, tahliyesine karar verilmesini ve beratını talep ediyorum" değerlendirmesinde bulundu. Duruşmaya verilen aranın ardından öğleden sonra devam edilecek.