"Orta gelir tuzağından doğru bir sanayi stratejisi ile çıkabiliriz"

Türkiye'nin özellikle tarım dışı işsizlik ve genç işsizliğe odaklanması gerektiğini belirten MHP İzmir Milletvekili Tanrıkulu, "En fazla istihdam alanı sanayi, onun için yeni bir sanayi stratejisine ve istihdam dostu bir büyümeye ihtiyaç var" diye konuştu

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

canan-sakarya-002.png

“Hükümet ve ekonomi yönetimi bitmiş bir maçın yorgun futbolcuları gibi” diye konuşan MHP İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu, "Türkiye gibi bir ülkede bu kadar imkan varken kaynaklarımızı hovardaca kullanmamızdan dolayı orta gelir tuzağından çıkamıyoruz. O zaman geriye bir şey kalıyor, doğru bir büyüme ve sanayi stratejisi uygulamamız gerekiyor” dedi.

MHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) Üyesi ve İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu, Orta Vadeli Programda (OVP) döviz kuruyla kişi başına düşen milli gelir hedefinin çıkarılarak yerine satın alma gücü paritesine göre hesaplanan hedefin verilmesinin Türkiye’nin orta gelir tuzağına tamamıyla düştüğünün ve çıkamadığının göstergesi olduğunu belirtti. “Hükümet ve ekonomi yönetimi bitmiş bir maçın yorgun futbolcuları gibi” diyen Tanrıkulu, Türkiye’nin artık koalisyona kendisini alıştırması gerektiğini söyledi. Tanrıkulu, “Anlaşılıyor ki; Türkiye koalisyonla yönetilecek. Bunun iyi bir yanı var farklı siyasal ve dünya görüşlerinin bir araya gelip uzlaşma kültürü içinde bir sinerji yaratması Türkiye’yi daha ileriye götürebilir” dedi. Ankara Sohbetleri’ne konuk olan MHP İzmir Milletvekili Tanrıkulu, Ankara Temsilcimiz Ferit Parlak ile arkadaşımız Canan Sakarya’nın gündeme ilişkin sorularını şöyle yanıtladı:

►Dolardaki dalgalanma nedeniyle orta vadeli programda (OVP) döviz kuruyla kişi başına düşen milli gelir hedefinin çıkarılarak yerine satın alma gücü paritesine göre hesaplanan hedefin verilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz? 

Bunun arkasında ne var diye baktığımızda, normal kur üzerinden 2015’de 706 milyar dolar gayri safi yurtiçi hasıla çıkıyor, devamını getirdiğiniz zaman kurun ciddi manada etkilediğini ve kişi başına gelirin 9 bin doların altına indiğini görüyoruz. Sayın Babacan, bir televizyon kanalındaki demecinde, cari dolar fiyatıyla milli gelir hesabının konmayışını çok normalmiş gibi anlatıyor. Satın alma gücü paritesinin hesaplama tekniğinde işin içerisine birçok kalem ve fasıl giriyor. 

Böyle şekilde Türkiye neredeyse 20 bin dolar bir gelire ulaşmış gibi görünüyor. Rutinde bu işi yapan teknik kurum; DPT’nin devamı olan Kalkınma Bakanlığının daha teknik olmasını beklerdim. Ben de DPT kökenliyim, açıkçası kurum beni ciddi manada hayal kırıklığına uğrattı. Teknik direniş yapabilirlerdi. Daha enteresanı kur tahminini düşük yaptığımız zaman onun da hesabını yaptım bu sefer tasarruf artışı ve yatırımlarda bir patlama yapabiliyorsunuz. Tasarruf artışı ve yatırımları da artırdığınız da ‘yüzde 5 büyüme’ hedefini de kolaylıkla yakalamanız mümkün olabiliyor. 2023 hedefl erini bile tutturamayacakları bir noktadayız. Hem cari işlemler dengesinin milli gelire oranına hem de milli gelirin dolar olarak artışındaki duruma baktığımızda gizledikleri kurun kendiliğinden çıktığını görüyoruz. Burada büyümeyi sağlayan defl atör ve kur değişikliği. Defl atörü de yüzde 7 civarında tutmuşlar, defl atörü yüksek tutup kuru düşük tutarsanız zaten büyüme yukarı çıkar. Gizledikleri kur da 2.73 çıkıyor. Bu niye bu kadar önemli derseniz, bu bizim orta gelir ve çıkamadığımızı gösteriyor. Türkiye gibi bir ülkede bu kadar imkan varken kaynaklarımızı, bu kadar hovardaca kullanmamızdan dolayı orta gelir tuzağından çıkamıyoruz. Geriye bir şey kalıyor: doğru bir büyüme ve sanayi stratejisi uygulamak. 

►AK Parti hükümetleri döneminde yayınlanan sanayi stratejileri var. Nasıl bir büyüme ve sanayi stratejisi öneriyorsunuz? 

Büyüme modelinin istihdamla ilişkini kurmak, özellikle tarım dışı işsizlik ve genç işsizlik üzerinde odaklanmamız gerekiyor. En fazla istihdam alanı sanayi onun için yeni bir sanayi stratejisine ve istihdam dostu bir büyümeye ihtiyaç var. İleri ve yüksek teknolojiye girmemiz gerektiği hep söyleniyor, ‘inovasyon’ deniyor ama maalesef bunlar sanayi stratejilerinde bir iyi niyet belgesi olarak görülüyor. Iphone 6 örneğini vermek istiyorum. ABD’de satış fiyatı 650 dolar, Çin’de üretiliyor ve teknolojik ürün kabul ediliyor. 650 doların sadece 7 doları Çin’e kalıyor, geri kalan 292 dolar Apple gidiyor. 203 doları Çin’e girdi malzemesi satan ihracatçı firmalara, 98 doları şebekeyi yapan uluslararası haberleşme şirketlerine, 50 dolar da arada değişik ticari işlem yapan firmalara gidiyor. Aslan payını bu işi planlayan Apple alıyor. Biz daha bunun kılıfını bile üretemezken, kalkıp yerli otomobil yapacağız diye göz boyama bir işe giriyoruz.

13313-o.jpg

Yerli otomobil seçim öncesi göz boyama

Yerli malı dediğiniz otomobil gerçekten yerli bir marka mı olacak, yerli mi üretilecek, yerli bir tasarım mı olacak buna karar vermemiz gerekiyor. Önden Cadillac arkadan Saab 9-3olduğu anlaşılan çakma bir araba ile karşı karşıya kaldık. Problem şu Saab fi rması ifl as etti, iç donanımın oradan alındığı söyleniyor. Dünyada ifl as etmiş ya da modası geçmiş biri ürünü alıyorsunuz ve yeniden yapma gayreti içine giriyorsunuz. Tamamıyla seçim öncesi bir yatırım olduğu belli. İç piyasada 600 bin civarında otomobil satılıyor, bunun 450 bini ithal. Siz 150 bin satışlı segmente talip olan bir ürün üreteceksiniz, maksimum 30-40 bin arasında bir satış düşünüyoruz. Dünyada kimse yılda 30-40 bin satacağı bir ürünü üretmez. Çünkü kısa bir sürede ifl as edersiniz, ekonomik bir tarafı yok.

► Yeni büyüme-sanayi stratejisi mevcut teşvik sisteminde değişiklik gerektiriyor mu?

Kalkınma Ajanslarını Nuts-2 bölge sistemine göre oluşturduk. Teşvik sistemini de bunun üzerine oturttuk. İzmir’de sanayiciler “Manisa dibimizde Kemalpaşa’dan fabrikasını söken Turgutlu’ya götürüyor aynı fabrika aynı katma değer ile orada üretiyor” diyorlar. Türkiye’ye yeni hiç bir şey getirmiyor, yeni istihdam sağlamıyor. Bunun üzerinde durmak gerekiyor, teşvik sisteminde daha çok yeni yapılacak yatırımlar konuşuluyor ama mevcut işletmeler hiç konuşulmuyor. Bizim 100 bin işletmeye 50 bin liralık kredi faiz desteği projemiz var. Bütçeye çok fazla yük getirecek bir şey değil ama önemli bir destek. Farklı illeri bira raya getirip kalkınma ajansılarını işletme bazında ele almamız lazım. Kalkınma ajanslarının yönetimleri ciddi sıkıntı üretiyor. Beklenen fayda sağlanamıyor, teşvik sistemi de zaten o yüzden sıkıntılara yol açtı. Sanayileşmede, büyüme modelinde, bölgesel kalkınmada, teşvik sistemindeki araçları doğru kullanarak KOBİ’lere yeni bir yaklaşılmalı. Kredi ve özellikle fi nansman desteği konusunda KOBİ’lerin beklentilerini yerine getirecek sisteme dönmeliyiz. Kredi Garanti Fonunun KOBİ kredisi payı binde 21 gibi bir oran, çok düşük. İş melekleri, girişim sermayesi ve mikro kredi gibi yenilikçi fi nansmanı da önemsiyoruz. Son beyannamemizde askerliğini yapan gençlere iş kurmaları halinde 50 bin liralık hibe desteğimiz var.,

Koalisyona alışmamız lazım

Reformlar yorgunluktan çıkmıyor, hükümette artık metal yorgunluğu var. Yeni bir politika geliştiremiyorlar. Hükümet ve ekonomi yönetimi bitmiş bir maçın sonrasında yorgun futbolcu psikolojisi içinde. Bir an önce hakem düdüğü çalsa ve maç bitse psikolojisi içinde. Türkiye’nin artık haziran ayından sonraki tabloya kendisini alıştırması lazım. Anlaşılıyor ki; Türkiye koalisyonla yönetilecek. Bunun iyi bir yanı var farklı siyasal ve dünya görüşlerinin bir araya gelip uzlaşma kültürü içinde bir sinerji yaratması Türkiye’yi daha ileriye götürebilir. Vergi reformuna gelince bu alanı tabu olarak görüyorlar ve girmek istemiyorlar. Reform gerektiren diğer önemli bir alan eğitim. Ara eleman yetiştirmemiz lazım. TOBB Üniversitesi’nde bu açığı karşılayacak eleman yetiştirmek yerine hukuk, işletme okutuyor oysa önce kendi mensuplarının nasıl bir istihdam eksiği var buna bakması gerekiyor. Hep sanayi- üniversite işbirliği denir ama TOBB bile böyle bir anlayış ile yaklaşmıyor.

Üretim için 'yeni model' şart oldu...

Ferit B. Parlak

Bundan önceki sohbetlerimizde, “KOBİ’leri desteklemiyorsak, onlar için ayrılan kaynağı başka tarafl arda harcıyorsak, ekonomiyi değil açıkları büyütürüz. Yıllardır, ‘yeni bir modele ihtiyaç var.’ diyoruz ama dinletemiyoruz.” diyordu Tanrıkulu. DPT Planlama Uzmanı olarak kamu görevine başlayıp Çevre Bakanlığı ÇED ve Planlama Genel Müdürlüğü, Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde de bulunduktan sonra 57. Hükümet’te Sanayi ve Ticaret Bakanlığı görevini üstlenen Tanrıkulu, önceki günkü sohbetimizde “OVP’deki değişiklik orta gelir tuzağına düştüğümüzün ve çıkamadığımızın göstergesi”, “Orta gelir tuzağından doğru bir büyüme ve sanayi stratejisiyle çıkabiliriz” “KOBİ’lere yeni bir dille yaklaşmalıyız”, “Teşvik sistemi mevcut işletmeler noktasında yeniden ele alınmalı” gibi cümleleriyle ‘yeni model’ ihtiyacını tekrarladı…